YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2011/6534
KARAR NO : 2011/7664
KARAR TARİHİ : 21.11.2011
MAHKEMESİ : İCRA MAHKEMESİ
Ticareti usulüne aykırı terk etmek suçundan sanıklar … ve …’in, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 337/a, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 50/1-a ve 52. maddeleri uyarınca 1.800,00’er Türk Lirası adlî para cezası ile cezalandırılmalarına dair… İcra Mahkemesinin 03/02/2009 tarihli ve 2007/6452 esas, 2009/142 sayılı kararını kapsayan dosya aleyhine, Adalet Bakanlığından verilen 01.07.2011 gün ve 2011/37393 sayılı kanun yararına bozma talebini içeren Yargıtay C.Başsavcılığının 18.08.2011 gün ve K.Y.B.2011/252396 sayılı tebliğnamesi ile dava dosyası Daireye gönderilmekle dosya incelendi.
Tebliğnamede;
1-Ticaret şirketlerinin müdürleri veya yetkililerinin, 2004 sayılı Kanun’un 44. maddesi ile getirilen mal beyanında bulunma yükümlülüğünün bulunmadığı, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 136. maddesinde sayılan kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinin Müdür veya yetkilileri yönünden anılan Kanun’un 337/a maddesindeki suçun işlenmesinin mümkün olmadığı cihetle, sanıkların beraati yerine yazılı şekilde karar verilmesinde,
2-Sanıkların… İcra Ceza Mahkemesinin 2007/6399, 6400, 6401, 6447, 6448, 6449, 6450, 6451, 6452, 6453, 6454, 6455 ve 6456 esas sayılı dosyalarında 2004 sayılı Kanun’un 337/a maddesi uyarınca yargılandıkları ve ceza aldıkları anlaşılmakla, sanıkların eyleminin tek suç olması sebebiyle söz konusu davaların birleştirilmesi ve tek ceza verilmesi gerekirken her dosya için ayrı ayrı mahkûmiyet hükmü kurulması isabetsiz olduğundan, anılan hükmün 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca bozulması gereğine işaret edilmiştir. GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Dosyanın incelenmesinden; müşteki vekili şikayet dilekçesi ile ticareti usulüne aykırı terk etmek suçundan sanıkların cezalandırılmalarını talep ettiği, Mahkemece sanıklar … ve …’in, 2004 sayılı İİK’nun 337/a, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 50/1-a ve 52. maddeleri uyarınca 1.800,00’er Türk Lirası adlî para cezası ile cezalandırılmalarına dair, verilen karara yönelik sanıklar müdafiinin temyiz isteminin, Mahkemenin 22/6/2009 tarihli ek kararı ile, cezanın temyiz sınırının altında kaldığı gerekçesiyle temyiz talebinin reddine karar verildiği, bu kararın temyizi üzerine Dairemizin 2010/4575-5237 Esas-Karar sayılı ilamı ile işin esasına girilmeden, para cezası miktarı temyiz sınırının altında kalması nedeniyle temyiz isteminin reddine dair hükmün onanmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
İcra ve İflas Kanunu’nun 44. maddesinin 1. fıkrasında, “Ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicil memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazetede ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır.” Hükmü ile ticareti terk eden tacirin yapması gereken yükümlülüğü belirlenmiş, aynı Yasa’nın 337/a maddesinde ise 44. maddedeki yükümlülüğe aykırı davranılmasını da, “Ticareti terk edenlerin cezası” başlığı altında, “44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikayeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez.” şeklinde düzenleme ile yaptırıma bağlanmıştır. Maddeden anlaşılacağı üzere ticareti terk suçunun oluşabilmesi için, ticareti terk eden tacirin onbeş gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret sicil memurluğuna bildirmemesi ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaması gerekmektedir.
İcra ve İflas Kanunu’nun 44. maddesindeki mükellefiyet münhasıran tacirler için öngörülmüş olup, ticaret sicil memurluğuna kayıtlı gerçek kişilerin ve ticaret şirketlerinin tacir oldukları hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, ticaret şirketlerinin ticareti terk edip edemeyeceklerine, eş anlatımla ticareti terk etmesi durumunda şirket yetkilisi/müdürünün İİK’nun 44. maddesindeki keyfiyeti kayıtlı olduğu ticaret sicili memurluğuna bildirme ve mal beyanında bulunma yükümlülüğü bulunup bulunmadığına yöneliktir.
6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 136. maddesinde ticaret şirketlerinin nev’ilerinin; kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinden ibaret olduğu belirtilmiştir. Yukarıda sayılan ticaret şirketleri yönünden Türk Ticaret Kanunundaki düzenleme incelendiğinde, bunlar için ‘ticareti terk’ değil, bunun yerine infisah ve tasfiyelerinin öngörüldüğü, diğer bir anlatımla Türk Ticaret Kanunu’nun 136. maddesinde sayılan şirketlerde ticareti terk değil, ortaklık ilişkisinin sona erdirildiği kabul edilmektedir.
Anılan şirketlerin her biri için infisah ve tasfiye yolu ayrı ayrı gösterilmiştir. ‘İnfisah’, ortaklıklar hukukunda iki manada kullanılmaktadır. Geniş manada; irade ve irade dışı fesih hallerini ve dar manada da; irade dışı yani kendiliğinden sona ermeyi ifade etmektedir. TTK’nun 439. maddesinde infisah eden şirketin tasfiyeye gireceği hükme bağlanmıştır. Tasfiye sürecinde ticaret şirketinin alacak ve borçları belirlenir, alacakları tahsil edilip, borçları ödendikten sonra varsa kalan mevcudu, esas mukavelede aksine bir hüküm olmadıkça, pay sahipleri arasında ödedikleri sermaye ve paylara bağlı olan imtiyaz hakları nispetinde dağıtılır, tasfiyenin sona ermesi üzerine şirkete ait ticaret unvanının sicilden terkini tasfiye memurları tarafından sicil memurluğundan talep olunur. İş bu talep üzerine terkin keyfiyeti tescil ve ilan olunmakla ticaret şirketinin tüzel kişiliği sona ermiş olur. Terkin işlemi için tasfiye bilançosu ile birlikte başvurulduğundan ve zaten tasfiye sonucu ticaret şirketinin herhangi bir mal varlığı da kalmadığından tasfiye memurunun ya da şirket yetkilisinin İİK’nun 44. maddesine göre mal beyanında da bulunması söz konusu olmayacaktır. Terkin işleminden sonra ticaret şirketinden alacağı bulunduğunu iddia eden bir alacaklı, bu alacağını ancak terkin edilen ticaret şirketini yasaya göre ihyasını sağlamak suretiyle tahsil edebilecektir.
Ticaret şirketlerinin vergi hukuku açısından mükellefiyetinin sona erdirilmesi de, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre yapılması gereken işlemlere göre getirilen tasfiye ve iflasın sona erdiğinin tescil ve ilanına bağlıdır. Başka bir anlatımla, ticaret şirketinin işi bırakması ancak tüzel kişiliğinin ortadan kaldırılması ile mümkündür. Bu nedenle tüzel kişiliği sona erdirilmemiş bir ticaret şirketinin ticari işletmeyi kapattığından, dağıttığından (terk ettiğinden) söz edilemeyecektir. Nitekim Danıştay 4. Dairesinin 2004/602 -2021 sayılı kararında da tüzel kişiliği sona erdirilmemiş şirketin mükellefiyetinin sona erdirilemeyeceği belirtilmiştir.
Öte yandan, İcra ve İflas Kanununun 44. maddesinin ikinci fıkrası, mal beyanının ticaret sicili gazetesinde ilan tarihinden itibaren bir sene içinde, ticareti terk eden tacir hakkında iflas yolu ile takip yapılabileceğini içermektedir. Buradaki tacirden maksat, gerçek kişi olan tacirlerdir. Yani, tüzel kişi tacirler (ticaret şirketleri) hakkında 44 üncü maddenin 2. fıkrasının uygulama kabiliyeti yoktur. Ticaret şirketleri, ticareti terk edince tasfiyeye gireceklerinden ve tasfiye sonunda şirketin ticaret sicilindeki kaydının silinmesinden sonra tüzel kişiliği son bulacağından, artık, ticaret şirketlerini sicilden silindikten sonra iflas yolu ile takip etmeye imkan yoktur. Esasen, ticaret şirketleri bakımından buna lüzum da yoktur. Zira, tasfiyede şirketin bütün malları tasfiye edilmiştir. (Prof. Dr. Baki KURU, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt XXVII, 1970, Sayı 1-2) Bu açıklama ile İİK’nun 44. maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenlemenin, ticareti terk suçunun gerçek kişi tacirler için geçerli olduğunun, ticaret şirketleri yönünden geçerliliği bulunmadığının net olarak ifade edildiği anlaşılmaktadır.
Her ne kadar İİK’nun 44. maddesinin gerekçesinde, ticareti terk eden kötü niyetli borçluların işyerlerini terkederek ve ellerindeki mallarını başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğratmaları nedeniyle İİK’nun 337/a maddesindeki yaptırım düzenlendiği belirtilmekte ise de, ticaret şirketleri yönünden ticareti terk değil ortaklık ilişkisinin sona erdirilebileceğinden, buradaki borçlu ifadesiyle gerçek kişi tacirin kastedildiğinin kabulü zorunludur. Kaldı ki, Kanunun 345. maddesi uyarınca sorumlu tutulması gereken ticaret şirketlerinin müdür/yetkilileri tarafından alacaklıları zarara uğratmaya yönelik eylemlerinin cezasız bırakılmadığı, nitekim Kanunun 331, 333/a, 345/a maddelerinde gerekli yaptırımlar düzenlendiği gibi, unsurları bulunduğu takdirde 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda müeyyideye bağlanan hileli iflas veya dolandırıcılık suçlarından da cezalandırılabilmeleri mümkün olduğundan, diğer bir deyişle ticaret şirketlerinin müdür/yetkililerinin alacaklıyı zarara uğratan bu tür davranışlarının yaptırımsız kaldığından söz edilemeyecektir.
Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, İİK’nun 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan eylem, yalnızca ticareti terk keyfiyetinin onbeş günlük süre içinde kayıtlı olduğu ticaret sicili memurluğuna bildirilmemesi değil, bununla birlikte İİK’nun 44. maddesine uygun olarak bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerinin bulunduğu bir mal beyanında bulunulmamasının müeyyidesidir. Bu durumda, Türk Ticaret Kanununun 136. maddesinde sayılan kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif ticaret şirketlerinde ticaretin terki söz konusu olmayıp, ortaklık ilişkisinin sona erdirildiği, İcra ve İflas Kanununun 44. maddesi ile getirilen mal beyanında bulunma yükümlülüğü, gerçek kişi tacirler için geçerli olup, yukarıda sayılan ticaret şirketlerini kapsamadığı, eş anlatımla ticaret şirketlerinin müdür veya yetkililerinin İcra ve İflas Kanunu’nun 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan ticareti terk suçunu işlemeleri yasal olarak mümkün olmadığı ve bu durumda atılı suç da oluşmayacağı gerekçesiyle sanıkların beraati yerine mahkumiyetlerine karar verilmesi isabetsizdir.
Tebliğnamedeki (1) no’lu istemin kabul gerekçesi nedeniyle, (2) no’lu kanun yararına bozma istemini tartışmakta hukuki yarar görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğname yerinde görülmekle, Gaziosmanpaşa İcra Mahkemesinin 03.02.2009 tarihli ve 2007/6452 Esas, 2009/142 sayılı kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
Kararın bozulması nedeniyle 5271 sayılı CMK’nun 309/4-d maddesi uyarınca yeniden hüküm kurulması gerektiğinden;
Ticareti terk usulüne aykırı davranmak suçundan dolayı sanıklar … ve …’in ayrı ayrı beraatlerine, haklarındaki mahkumiyet hükmünün çektirilmemesine, dosyanın mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 21.11.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.