Yargıtay Kararı 16. Hukuk Dairesi 2011/29 E. 2011/4989 K. 29.09.2011 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2011/29
KARAR NO : 2011/4989
KARAR TARİHİ : 29.09.2011

MAHKEMESİ :KADASTRO MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : KADASTRO

Taraflar arasında kadastro tespitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Kadastro sırasında 133 ada 2 parsel sayılı 1913,89 ve 135 ada 4 parsel sayılı 1446,70 metrekare yüzölçümündeki taşınmazlar irsen intikal, taksim ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle davalı … adına tespit edilmiştir. Davacı …, yasal süresi içinde irsen intikal ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne ve çekişmeli taşınmazların muris …mirasçıları adına tesciline karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 29/2. maddesi uyarınca bir mirasçı, diğerlerinin muvafakati olmadan tek başına dava açabileceği gibi, tek başına açtığı bu davaya devam ederek tüm mirasçılar adına tescil talebinde de bulunabilir. Bu nedenlerle davalının sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Ancak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anaysasının 36. maddesinde adil yargılanma hakkına yer verilmiştir. Adil yargılanma hakkının garantileri arasında “aleni yargılama ilkesi” ve “hukuki dinlenilme hakkı” da yer almaktadır. Anılan prensiplerin amacı, yargılama sürecini ve kararın verilişini kamu denetimine açık tutmak suretiyle adaletin yerine getiriliş biçimini görünür kılmak, kamu eliyle karar verme sürecini denetleyerek kişinin adil yargılanma hakkını güvence altına almak ve adalete güveni korumaktır.
Aleni yargılama prensibi ile hukuki dinlenilme hakkı; hükmün açık duruşmada tefhimini ve kararların gerekçeli olmasını zorunlu kılmaktadır. Anayasamızın 141, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 388. maddeleri ile 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girecek olan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27 ve 28. maddelerinde bu hususlara işaret olunmaktadır. 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 388 ve 389. maddeleri ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297 ve 298. maddeleri, kararın “gerekçe” içermesini zorunlu kılmaktadır. Anılan maddeler uyarınca gerekçe, “iki tarafın iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri” içermelidir. Başka bir deyişle gerekçe; hüküm fıkrasında yazılı sonuçlara nasıl varıldığının tereddüde yer bırakmayacak şekilde açıklanmasıdır. Kararın gerekçesi ile hüküm fıkrası birbirine sıkı sıkıya bağlı olup uyumlu bulunması zorunludur. Açık duruşmada tefhim olunan hüküm fıkrasında varılan sonucun nedenlerini içermeyen ifadelerin gerekçe olarak kabul edilmesi mümkün olmadığı gibi, gerekçenin farklı bir sonuca ilişkin bulunması da aleni yargılama prensibi ve hukuki dinlenilme hakkı ile doğrudan çelişmektedir. 10.04.1992 tarih 1991/7 esas 1992/4 karar sayılı Yargıtay İçtihadı Bileştirme Kararında, kısa karar ile gerekçeli kararın uyumlu olması gereği vurgulanmıştır. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girecek 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 298/2. maddesi ile bu husus artık yasa hükmü haline gelmiştir.
Diğer taraftan hükmün tefhiminden maksat, davanın esası hakkında taraflara yüklenen hak ve borçların açıkça ifade edilmesidir. Taraflara yüklenen temel hak ve borçların neler olduğunu açıklamayan hükmün tefhimi, yukarıda açıklanan güvenceleri sağlamaktan uzaktır. Nitekim 1086 sayılı H.U.M.K.nun 381 ve 388. maddeleri ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 294 ve 297. maddeleri uyarınca hükmün tefhimi sırasında, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde duruşma tutanağına yazılması ve okunması gerekli bulunmaktadır.
Somut olayda mahkemece, tefhim olunan kısa kararda çekişmeli taşınmazın kim ya da kimler adına tesciline karar verildiği açıklanmaksızın sadece “davanın kabulüne” karar verilmekle yetinilmiş; gerekçeli kararın gerekçe bölümünde “çekişmeli taşınmazın … mirasçıları adına tesciline karar verilmesi gerektiği” ifade edildikten sonra hükmün sonucu bölümünde, çekişmeli taşınmazın “…mirasçıları” adına tesciline dair hüküm kurulmuştur. Mahkemece, tefhim olunan hükümde, çekişmeli taşınmazın açıkça kimler adına tescil edileceği belirtilmemek ve gerekçe ile hükmün sonucu arasında çelişki yaratılmak suretiyle adil yargılanma hakkının garantilerinden olan aleni yargılama ilkesi ile hukuki dinlenilme hakkı ihlal edilmiş, adalete güven ilkesi zedelenmiştir.
Kabule göre de; dava konusu taşınmazlar kadastro sırasında davalı … adına tespit edilmiş, davacı, çekişmeli taşınmazların babası …’tan mirasçılarına intikal ettiğini iddia etmiştir. …, davalı …’nin kocası …’nın babası, başka bir ifadeyle davalının kayınpederidir. Davalının kayınpederi olan …’nin babası ise …’dir. Davalı, 17.05.2010 tarihli duruşmada, “davayı kabul ettiğini, çekişmeli taşınmazların kayınpederi …’den geldiğini, taşınmazın … mirasçıları adına tesciline bir diyeceği olmadığını” bildirmiştir. Kabul beyanının sonuç doğrabilmesi için, koşulsuz ve açık olması, çelişki içermemesi gerekmektedir. Mahkemece, davalının kayınpederinin adının “…” değil “…” olduğu dikkate alınarak, davalıdan bu çelişkiyi gidermesinin istenmemesi doğru olmadığı gibi çelişkili beyana dayanılarak hüküm kurulmaya çalışılması da doğru olmamıştır. Hal böyle olunca, doğru sonuca ulaşabilmek için mahkemece, öncelikle davalının, 17.05.2010 tarihli celsedeki beyanı açıklattırılmak ve temyiz dilekçesindeki ifadeleri dikkate alınmak suretiyle çekişmeli taşınmazların …mirasçıları adına mı yoksa … mirasçıları adına mı tescilini kabul ettiği belirlenmeli, bundan sonra toplanmış ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmedir. Eksik inceleme ve araştırmaya dayalı, usul ve yasaya aykırı hüküm verilemez. Davalının temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 29.09.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.