YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2011/2502
KARAR NO : 2011/8160
KARAR TARİHİ : 29.11.2011
MAHKEMESİ :AĞIR CEZA MAHKEMESİ
Ödeme şartını ihlâl eyleminden sanık …’nun, 2004 sayılı İcra ve iflas Kanunu’nun 340. maddesi gereğince 1 ay tazyik hapsi cezası ile cezalandırılmasına dair ….İcra Ceza Mahkemesinin 15/09/2009 tarihli ve 2008/4139 esas, 2009/1106 sayılı kararını müteakip, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca anılan kararın kesinleşip kesinleşmediği hususunda tereddüt hasıl olduğundan bahisle vukubulan talep üzerine mahkeme kararının kesinleştiğine ilişkin aynı Mahkemenin 28/05/2010 tarihli ve 2008/4139 esas, 2009/1106 sayılı ek kararına yönelik itirazın reddine dair …. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/06/2010 tarihli ve 2010/436 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya aleyhine, Adalet Bakanlığından verilen 14.01.2011 gün ve 2010/3631 sayılı kanun yararına bozma talebini içeren Yargıtay C.Başsavcılığının 07/03/2011 gün ve K.Y.B.2011/62984 sayılı tebliğnamesi ile dava dosyası Daireye gönderilmekle dosya incelendi.
Tebliğnamede;
Gıyapta verilen kararın sanığa, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 35. maddesine göre tebliğ edilerek kesinleştirildiği anlaşılmış ise de, anılan maddenin uygulanabilmesi için gerekli ön şart olan kendisine veya adresine Kanun’un gösterdiği usullere göre, daha önce yapılmış bir tebliğ işleminin bulunması veya tebliğ yapılmamış ise söz konusu Kanun’un 35. maddesinin son fıkrasında gösterilen istisnaî durumlardan birinin oluşmasının gerekli olması karşısında; gerekçeli kararın tebliği için sanığın bilinen son adresine çıkartılmış tebligat bulunmaması sebebiyle anılan Kanun maddesi uyarınca doğrudan yapılan tebligatın geçerli sayılamayacağı gibi, Tebligat Tüzüğü’nün 55/2. maddesi yollamasıyla aynı Tüzüğün 28. maddesinde adres araştırmasına yönelik olmak üzere belirtilen şekil şartlan yerine getirilmeden yapılan tebligatın da geçerli sayılamayacağı, bu hususun Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 01/12/2004 tarih, 2004/20415-12070 sayılı ilâmında da kabul edildiği,
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 07/11/2006 tarihli ve 2006/6-123 esas, 2006/229 sayılı ilâmı ile Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 13/07/2009 tarihli ve 2009/8068 esas, 2009/10789 sayılı ilâmında da belirtildiği üzere, Anayasa’nın 40/2, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 34/2,231/2, 232/6 ve 291/1-2. maddeleri uyarınca karar ve hükümlerde, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, sürenin ne zaman başlayacağı, mercii, başvuru şekli ve kanun yollarına başvurulmadığı takdirde hükmün kesinleşeceğinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesinin gerekmesi karşısında, söz konusu kararda sürenin başlangıcı konusunda tebliğ ve tefhimden hangisinin esas alınacağının belirtilmediği, başvuru şekli ve kanun yollarına başvurulmadığı takdirde hükmün kesinleşeceğinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmediği gibi kanun yolu, süresi, sürenin ne zaman başlayacağı, mercii, başvuru şekli ve kanun yollarına başvurulmadığı takdirde hükmün kesinleşeceğinin açıkça gösterildiği meşruhatlı davetiye de gönderilmediği,
Cihetle, anılan kararının kesinleşmemesi sebebiyle infaz için gönderilen kararın kesinleşip kesinleşmediği hususuna yönelik … Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine verilen aynı Mahkemenin 28/05/2010 tarihli kararına yönelik itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesi isabetsiz olduğundan anılan hükmün 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309.maddesi uyarınca bozulması gereğine işaret edilmiştir.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Tebligatin yapıldığı 12.12.2009 tarihindeki düzenlemeye göre Tebligat Kanununun 35. maddesine göre yapılan tebliğin geçerli olabilmesi için aynı maddenin dördüncü fıkrasında belirtilen kurum ve kuruluşlara bildirilen adresine yapılan tebligatın gerekli olması zorunlu olup dosya üzerinde borçlu adına çıkarılan ödeme emrinin 08.03.2008 tarihinde tebliğ edilen adresine çıkarılan karar davetiyesinin ilgilinin adresinden ayrılması nedeniyle tebliğ edilememesi nedeniyle iade edilmesi üzerine icra müdürlüğüne yeni adresini bildirmeli ve dikkate alındığında, ödeme emrinin tebliğ edildiği adrese Tebligat Kanunun 35. maddesine göre yapılan tebliğ usulüne uygun ise de;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 07/11/2006 tarihli ve 2006/6-123 esas, 2006/229 sayılı ilâmı ile; “Anayasa’nın 40/2, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasası’nın 34/2, 231/2 ve 232/6. maddeleri uyarınca, karar ve hükümlerde, başvurulabilecek yasa yolu, süresi, mercii ve başvuru şekli tereddüte yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmelidir. Aksi halde, anılan Yasanın 40. maddesi uyarınca, eski hale getirme nedeni oluşturur. Yerel mahkemelerce hüküm ve kararlardaki bu eksiklikler, meşruhatlı duyuru ile taraflara bildirilmek suretiyle, tarafların eski hale getirme talebi ve bu sürede yasa yolu başvurusunda bulunmalarına olanak sağlanmalıdır.” şeklinde verilen karar dikkate alındığında, söz konusu kararda itiraz süresinin başlangıcının, başvuru şeklinin ve kanun yollarına başvurulmadığı takdirde hükmün kesinleşeceğinin tereddüte yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmediği gibi kanun yolu, süresi, mercii, başvuru şekli ve kanun yollarına başvurulmadığı takdirde hükmün kesinleşeceği hususunu içeren meşruhatlı davetiye de gönderilmediği, kararın kesinleşmemesi sebebiyle, infaz için gönderilen kararın kesinleşip kesinleşmediğine yönelik İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine verilen aynı Mahkemenin 28/05/2010 tarihli ek kararına yönelik itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesi isabetsizdir.
Açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğname yerinde görülmekle, …Ağır Ceza Mahkemesinin 18/06/2010 tarihli ve 2010/436 değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, sair işlemlerin mahallinde yerine getirilmesine, dosyanın mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 29.11.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.