Yargıtay Kararı 16. Hukuk Dairesi 2010/761 E. 2010/2552 K. 29.03.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2010/761
KARAR NO : 2010/2552
KARAR TARİHİ : 29.03.2010

MAHKEMESİ : … 3. İCRA MAHKEMESİ

Ticareti terk hükümlerine muhalefet etmek suçundan sanıklar … ve …’in İİK’nun 337/a maddesi gereğince ayrı ayrı 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına karar verilmiş, hüküm yasal süresi içerisinde sanıklar vekili tarafından temyiz edildiğinden,Yargıtay C.Başsavcılığının bozma talepli tebliğnamesiyle dosya Daireye gönderilmiş olmakla, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okunarak GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
06.02.2009 tarihinde sanıkların yokluklarında cezalandırılmalarına dair hükme yönelik olarak vekilleri aracılığıyla verdikleri eski hale getirme ve temyiz istemini içeren 28.4.2009 tarihli dilekçe üzerine inceleme merciinin Yargıtay olduğu gözetilmeden, mahkemece verilen eski hale getirme talebinin reddi kararı ile, … 2.Ağır Ceza Mahkemesince 22.05.2009 tarihinde verilen eski hale getirme talebinin reddine dair mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına ilişkin kararlar yok hükmündedir.
Sanıkların yokluklarında verilen hükümde; CMK’nun 232/6.maddesi gereğince yasa yolu başvuru süresinin gösterilmesi gerektiği halde, mahkemece şikayetçi vekilinin ve sanıkların temyiz sürelerinin hangi tarihten başladığı açıkca belirtilmeden “… Şikayetçi vekilinin yüzüne karşı, sanıkların yokluğunda 5358 sayılı Yasa ile değişik 2004 sayılı İİK’nun 353/2 maddesi uyarınca tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde temyizi mümkün olmak üzere …” şeklinde yasaya aykırı olarak yasa yolu ve süresinin gösterildiği anlaşılmakla, sanıklar vekilinin 28.4.2009 tarihinde verdikleri eski hale getirme talepli temyiz istemi öğrenme ile başlayıp süresinde olduğu ve eski hale getirme isteminin kabulüyle 6.2.2009 tarihli mahkumiyet hükmüne yönelik olarak temyiz incelemesi sonucunda;
Müşteki vekili 28.1.2008 havale tarihli şikayet dilekçesiyle, borçlu Elmalı Plas.Soğut.Hava Depoları San.Tic.Ltd.Şti hakkında devam eden takipte tahsile yönelik olarak yaptıkları tüm işlemlerin sonuçsuz kaldığını, en son 15.1.2008 tarihinde hacze gidildiğinde borçlu şirketin ticareti terk ettiğinin ortaya çıktığını, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getirmeden ticareti terk ettiğini ileri sürerek sanıkların İİK’nun 337/a maddesi gereğince cezalandırılmalarına karar verilmesini talep etmiş, mahkemece yapılan yargılama sonucunda; “İcra dosyasının tetkikinde, borçluya usulüne uygun ödeme emrinin tebliğ edildiği, borcu ödemediği, şirket adresine haciz işlemi için gidildiğinde şirketin adresi terk ettiğinin tespit edildiği” gerekçesiyle sanıkların cezalandırılmalarına karar verilmiştir.
İcra ve İflas Kanunu’nun 44. maddesinin 1. fıkrasında, “Ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile
alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicil memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazetede ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır.” Hükmü ile ticareti terk eden tacirin yapması gereken yükümlülüğü belirlenmiş, aynı Yasa’nın 337/a maddesinde ise 44. maddedeki yükümlülüğe aykırı davranmanın yaptırımı da, “Ticareti terk edenlerin cezası” başlığı altında, “44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikayeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez.” Şeklinde düzenlenmiştir.
İcra ve İflas Kanunu’nun 44. maddesindeki mükellefiyet münhasıran tacirler için öngörüldüğüne göre, uyuşmazlık, kimlerin tacir sayılacakları, bir başka anlatımla “ticaret şirketini temsile yetkili ortağın veya bu konuda yetki verilen şirket müdürünün” İcra ve İflas Kanunu’nun 44. ve 337/a maddelerinin uygulanması açısından tacir sayılıp sayılmayacaklarına ilişkindir.
Kimlerin tacir olduğu 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 14. maddesinde; “Bir ticari işletmeyi, kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimseye tacir denir.
Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo ve sair ilan vasıtalarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline kaydettirerek keyfiyeti ilan etmiş olan kimse fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır.
Bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan, diğer bir şirket adına (ortak sıfatıyla) muamelelerde bulunan kimse, hüsnüniyet sahibi üçüncü şahıslara karşı tacir gibi mesul olur.”
Biçiminde düzenlenmiş olup, bunun yanında ayrıca aynı Yasa’nın 18. maddesindeki, “Ticaret şirketleriyle, gayesine varmak için ticari bir işletme işleten dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet, belediye gibi amme hükmi şahısları tarafından kurulan teşekkül ve müesseseler dahi tacir sayılırlar.” Hükmü ile de diğer tacir sayılanlar gösterilmiş, anılan Kanun’un 136. maddesinde de ticaret şirketlerinin nev’ilerinin; kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinden ibaret olduğu belirtilmiştir. Yukarıda sayılan ticaret şirketleri yönünden Türk Ticaret Kanunu’ndaki düzenleme incelendiğinde, bunlar için ticareti terk hususu değil, bunun yerine infisah ve tasfiyeleri öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Eş anlatımla Türk Ticaret Kanunu’nun 136. maddesinde sayılan şirketlerde ticareti terk değil, ortaklık ilişkisi sona erdirilmektedir.
Anılan şirketlerin her biri için infisah ve tasfiye yolu ayrı ayrı gösterilmiştir. Tasfiye sırasında ticaret şirketinin alacak ve borçları belirlenir ve borçlar ödendikten sonra kalan mevcudu, esas mukavelede aksine bir hüküm olmadıkça, pay sahipleri arasında ödedikleri sermayeler ve paylara bağlı olan imtiyaz hakları nispetinde dağıtılır, tasfiyenin sona ermesi üzerine şirkete ait ticaret unvanının sicilden terkini tasfiye memurları tarafından sicil memurluğundan talep olunur. İş bu talep üzerine terkin keyfiyeti tescil ve ilan olunmakla ticaret şirketinin tüzel kişiliği sona ermiş olur. Tasfiye süreci ile tüzel kişilik sona erdirildiğinden terkin işlemi sırasında ticaret sicil memurluğuna İcra ve İflas Kanunu’nun 44. maddesine göre bir mal beyanında bulunulması da söz konusu değildir. Terkin işleminden sonra ticaret şirketinden alacağı bulunduğunu iddia eden bir alacaklı bu alacağını ancak terkin edilen ticaret şirketini yasaya göre ihyasını sağlamak suretiyle tahsil edebilecektir.
Açıklamalar çerçevesinde somut olaya dönüldüğünde, İcra ve İflas Kanunu’nun 44. maddesi ile getirilen mal beyanında bulunma yükümlülüğü bulunduğunu söylemek kanunu zorlama olacaktır. Hal böyle olunca, Türk Ticaret Kanunu’nun 136. maddesinde sayılan kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinin müdür veya yetkilileri için İcra ve İflas Kanunu’nun 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan ticareti terk suçunun işlenmesi mümkün olmadığı gözetilmeden sanıkların ayrı ayrı beraatleri yerine cezalandırılmalarına karar verilmesi,
Kabule göre de; sanıkların nüfus kayıtları getirtilip dosya içerisine konulmadan haklarında mahkumiyet hükmü kurulması,
İsabetsiz olduğundan temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmekle hükmün kısmen istem gibi BOZULMASINA, 29.03.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.