YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2009/5524
KARAR NO : 2009/9063
KARAR TARİHİ : 28.12.2009
MAHKEMESİ : … 4. İCRA MAHKEMESİ
Ticareti terk hükümlerine muhalefet etmek suçundan sanık …’in İİK’nun 337/a maddesi gereğince 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin temyiz isteminin reddine karar verilmiş, hüküm yasal süresi içerisinde sanık vekili tarafından temyiz edildiğinden, Yargıtay C.Başsavcılığının bozma istemli tebliğnamesiyle dosya, Daireye gönderilmiş olmakla, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okunarak GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ;
Sanığın mahkumiyetine yönelik olarak yokluğunda verilen hükümde CMK’nun 232/6. maddesi gereğince yasa yolu başvuru süresinin gösterilmemesi sebebiyle, sanık vekilinin 17.3.2009 tarihli temyiz isteminin Tebligat Kanunu’nun 32. maddesi uyarınca temyiz talebinin öğrenme ile başladığı ve süresinde olduğu kabul edilerek mahkemenin 17.03.2009 tarihli temyiz isteminin reddi kararı ortadan kaldırılarak yapılan temyiz incelemesi sonucunda;
Müşteki vekili 10.7.2008 havale tarihli şikayet dilekçesiyle; … Hotel hakkında yapılan takipte, borçluya Tebligat Kanunu’nun 35. maddesine göre yapılan tebliğle takibin kesinleştiğini, süresinde mal beyanında bulunmadığı gibi haczi kabil malının da olmadığını, bu nedenle sanığın İİK’nun 337/a maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmesini talep etmiş, mahkemece yapılan yargılama sonucunda sanığın üç ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.
İcra ve İflas Kanununun 44. maddesinin 1. fıkrasında, “Ticareti terk eden bir tacir 15 … içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicil memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazetede ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır.” hükmü ile ticareti terk eden tacirin yapması gereken yükümlülüğü belirlenmiş, aynı Yasanın 337/a maddesinde ise 44. maddedeki yükümlülüğe aykırı davranmanın yaptırımı da, “Ticareti terk edenlerin cezası” başlığı altında, “44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikayeti üzerine, üç yıldan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez.” şeklinde düzenlenmiştir.
İcra ve İflas Kanunu’nun 44. maddesindeki mükellefiyet münhasıran tacirler için öngörüldüğüne göre, uyuşmazlık, kimlerin tacir sayılacakları, bir başka anlatımla “ticaret şirketini temsile yetkili ortağın veya bu konuda yetki verilen şirket müdürünün” İcra ve İflas Kanununun 44. ve 337/a maddelerinin uygulanması açısından tacir sayılıp sayılmayacaklarına ilişkindir.
Kimlerin tacir olduğu 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 14. maddesinde; “Bir ticari işletmeyi, kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimseye tacir denir.
Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo ve sair ilan vasıtalarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline kaydettirerek keyfiyeti ilan etmiş olan kimse fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır.
Bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan, diğer bir şirket adına (ortak sıfatıyla) muamelelerde bulunan kimse, hüsnüniyet sahibi üçüncü şahıslara karşı tacir gibi mesul olur.” Biçiminde düzenlenmiş olup, bunun yanında ayrıca aynı Yasa’nın 18. maddesindeki, “Ticaret şirketleriyle, gayesine varmak için ticari bir işletme işleten dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet, belediye gibi amme hükmi şahısları tarafından kurulan teşekkül ve müesseseler dahi tacir sayılırlar.” Hükmü ile de diğer tacir sayılanlar gösterilmiştir.
Türk Ticaret Kanunu’nun 136. maddesinde de ticaret şirketlerinin nev’ilerinin; kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinden ibaret olduğu belirtilmiştir. Yukarıda sayılan ticaret şirketleri yönünden Türk Ticaret Kanunu’ndaki düzenleme incelendiğinde, bunlar için ticareti terk hususu değil, bunun yerine infisah ve tasfiyeleri öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Eş anlatımla Türk Ticaret Kanunu’nun 136. maddesinde sayılan şirketlerde ticareti terk değil, ortaklık ilişkisi sona erdirilmektedir.
Anılan şirketlerin her biri için infisah ve tasfiye yolu ayrı ayrı gösterilmiştir. Tasfiye sırasında ticaret şirketinin alacak ve borçları belirlenir ve borçlar ödendikten sonra kalan mevcudu, esas mukavelede aksine bir hüküm olmadıkça, pay sahipleri arasında ödedikleri sermayeler ve paylara bağlı olan imtiyaz hakları nispetinde dağıtılır, tasfiyenin sona ermesi üzerine şirkete ait ticaret unvanının sicilden terkini tasfiye memurları tarafından sicil memurluğundan talep olunur. İş bu talep üzerine terkin keyfiyeti tescil ve ilan olunmakla ticaret şirketinin tüzel kişiliği sona ermiş olur. Tasfiye süreci ile tüzel kişilik sona erdirildiğinden terkin işlemi sırasında ticaret sicil memurluğuna İcra ve İflas Kanunu’nun 44. maddesine göre bir mal beyanında bulunulması da söz konusu değildir. Terkin işleminden sonra ticaret şirketinden alacağı bulunduğunu iddia eden bir alacaklı bu alacağını ancak terkin edilen ticaret şirketini yasaya göre ihyasını sağlamak suretiyle tahsil edebilecektir.
Açıklamalar çerçevesinde somut olaya dönüldüğünde, ticaret şirketleri açısından bunların müdürleri veya yetkililerinin İcra ve İflas Kanunu’nun 44. maddesi ile getirilen mal beyanında bulunma yükümlülüğü bulunduğunu söylemek kanunu zorlama olacaktır. Hal böyle olunca, Türk Ticaret Kanunu’nun 136. maddesinde sayılan kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinin müdür veya yetkilileri yönünden İcra ve İflas Kanunu’nun 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan ticareti terk suçunun işlenmesi mümkün olmadığı gözetilmeden, sanığın beraati yerine cezalandırılmasına karar verilmesi,
Kabule göre de;
1- Dosya içerisindeki mevcut adreslerinden usulüne uygun duruşma davetiyesi ile çağrılmayan sanığın yokluğunda duruşma yapılarak savunma hakkı kısıtlanmak suretiyle cezalandırılmasına karar verilmesi,
2- Borçlu sanık …’in adresi ödeme emrinde “… Otel …” olarak gösterilmesine, yapılan adres araştırması sonucunda da adı geçenin adresinin Alanya Ticaret Sicil Memurluğunun 8.2.2007 tarih B12/451/237 sayılı yazılarıyla
“… Kasabası … Mevkii … Otel-…” olduğu ve kaydının devam ettiği bildirilmesine karşın, … 1. İcra Müdürlüğünün 2008/11618 esas sayılı dosyasıyla 7.7.2008 tarihinde borçlu sanık …’e ait olduğu belirtilen “… Bulv. 1015 sk. No:7 …” adresinde yapılan haciz işlemi sırasında borçlunun taşınmadığının tespit edildiğinin anlaşılması karşısında, sanığın kayıtlı olduğu adresi yerine, farklı bir adreste yapılan haciz sırasında bulunmadığından bahisle ticareti terk edip etmediği yönünde zabıta araştırması yaptırılmadan ve Vergi Dairesi Başkanlığından mükellefliğinin devam edip etmediği de sorulmadan eksik inceleme ile sanığın mahkumiyetine karar verilmesi,
İsabetsiz olup, temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmekle hükmün isteme uygun olarak BOZULMASINA, 28.12.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.