YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2008/6345
KARAR NO : 2009/8645
KARAR TARİHİ : 15.12.2009
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında, kooperatif eski yöneticilerinin neden oldukları zararların tazminine ilişkin tazminat davası sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Davacı vekili, müvekkili kooperatifin eski yöneticisi olan davalıların keyfi davranışlarla kooperatifi zarara uğrattığını ileri sürerek, 45.000,00-YTL’nin 02.10.2000 tarihinden itibaren temerrüt faiziyle davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekilleri, müvekkillerinin kusurlarının bulunmadığını savunarak reddini istemişlerdir. Mahkemece, davalıların 2001 yılına kadar ibra edildikleri, davanın usulüne uygun açılmadığı, ıslah edilen cevap dilekçesiyle zamanaşımı definde bulunulduğu ve buna göre davanın zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı vekili ile davalılardan … vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, kooperatif eski yöneticilerinin verdiği zararın tazmini istemine ilişkin sorumluluk davası olup, mahkemece yukarıda yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş ise de; bu gerekçelerin her birinin ayrı sonuçları olup, anılan gerekçelerle bu şekilde karar verilmesi isabetsizdir. Öncelikle genel kurulda dava açılması için bir karar alınması ve bu davanın TTK’nun 341. maddesi gereğince denetçiler tarafından açılması zorunluluğu bu davada bir ön şart olup, bu şartın bulunmaması halinde, bu usul eksikliğinin HUMK’nun 39 ve 40. maddeleri kapsamında tamamlattırılması için davacı tarafa uygun bir süre verilmeden, bu gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi isabetsizdir. Mahkemece bu konuda davacı tarafa süre verilerek, sonucuna göre yargılamaya devam edilmesi gerekirken, zorunluluğa uyulmamasının davanın reddine gerekçe gösterilmesi usul ve yasaya uygun değildir. Ayrıca davaya konu zararı oluşturan eylem, dava dışı arsa sahiplerinin kooperatife açtıkları davada hükmedilen tazminat olduğundan, zararın öğrenilmesi bu hususta açılan davada verilen kararın kesinleşmesi ile mümkündür. Oysa bu dava açıldığı tarihte anılan karar henüz kesinleşmediğinden, eldeki bu davada zamanaşımı süresinin dolması da söz konusu olmadığına göre zamanaşımı süresinin dolduğuna yönelik gerekçe ile davanın reddi de doğru değildir. Açıklananlar dışında ayrıca davalıların genel kurullarda ibra edildiği gerekçesine de dayanılmış ise de; söz konusu ibra kararları, zararın öğrenilmesinden önce 2001 yılı öncesinde verilmiş olması nedeniyle bu dava için engel oluşturmadıkları gibi, esasen bu kararların ayrıntılı bir ibra kararı olup olmadığı, buna göre bu davanın reddine gerekçe oluşturup oluşturamayacağı hususu da tartışılıp değerlendirilmemiştir. Bu durumda mahkemece, öncelikle anılan yasal hükümler çerçevesinde dava ön şartının yerine getirilmesi için davacı tarafa uygun bir süre verilmesi, bu şartın yerine getirilmemesi halinde davanın yalnızca bu nedenle reddine karar verilmesi, aksi halde davanın zamanaşımına uğramadığı da gözetilerek yargılamaya devam olunması, davalılar hakkındaki tüm ibra kararları da değerlendirilmek suretiyle, işin esasının incelenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi isabetsiz olup temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, kabulü ile hükmün BOZULMASINA, sair nedenlerin incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden tarafa iadesine, 15.12.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.