Yargıtay Kararı 16. Hukuk Dairesi 2006/5836 E. 2006/8018 K. 18.12.2006 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2006/5836
KARAR NO : 2006/8018
KARAR TARİHİ : 18.12.2006

MAHKEMESİ : … İcra Mahkemesi

Mal beyanında bulunmamak suçundan sanık …’ın 5358 sayılı Kanun’la değişik 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 337/1. maddesi gereğince 10 gün disiplin hapsi cezası ile cezalandırılmasına dair, … İcra Mahkemesinin 11.5.2006 tarihli ve 2006/1440 esas ve 2006/1783 sayılı kararını kapsayan dosya incelendi,
Dosya kapsamına göre, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5358 sayılı Kanun’la değişik 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 337.maddesindeki yaptırım, disiplin hapsi olarak belirlenmiş ise de, aynı tarihte yürürlüğe giren 5252 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 5349 sayılı Kanun’la değişik 7.maddesi 1.fıkrasında, “Kanunlarda hafif hapis veya hafif para cezası olarak öngörülen yaptırımlar idari para cezasına dönüştürülmüştür” şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiş olması karşısında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 7.maddesi nazara alındığında 5252 sayılı Kanun’un 7.maddesi 1.fıkrasındaki hükmün sanık lehine olduğu cihetle, sanık hakkında idari para cezasına hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemekle kararın 5271 sayılı CMK.nun 309.maddesi uyarınca bozulması lüzumu, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 3/10/2006 gün ve 44843 sayılı Yazılı Emirlerine atfen Yargıtay C.Başsavcılığının 16/10/2006 gün ve Y.E.2006/242081 sayılı tebliğnamesiyle istenilmiş olmakla,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dosya kapsamına göre; mal beyanında bulunmamak suçu 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 337. maddesinde 10 gün hafif hapis cezası ile müeyyide altına alınmış iken 1 Haziran 2005 tarihinde Mükerrer Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair 5358 sayılı Kanun’un 7. maddesi ile İİK’nun 337. maddesindeki eylemin yaptırımı 10 gün disiplin hapsine dönüştürülmüştür. Öte yandan suç tarihinden sonra 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5252 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 5349 sayılı Kanun’un 3. maddesi ile değişik 7. maddesinin 1. fıkrası ile “Kanunlarda hafif hapis veya hafif para cezası olarak öngörülen yaptırımlar idari para cezasına dönüştürülmüştür…”. Diğer taraftan yine aynı tarihte yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 2/1-L maddesinde disiplin hapsi; “kısmi bir düzeni korumak amacıyla yaptırım altına alınmış olan fiil dolayısıyla verilen, seçenek yaptırımlara çevrilemeyen, ön ödeme uygulanamayan, tekerrüre esas olmayan, şartlı salıverilme hükümleri uygulanamayan, ertelenemeyen ve adli sicil kayıtlarına geçirilmeyen hapis” olarak tarif edilmiştir. Bu çerçevede 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 7. maddesi göz önünde tutulduğunda 5349 sayılı Yasa ile değişik 5252 sayılı Kanun’un 7. maddesi sanığın lehine olduğundan aynı maddenin 1. fıkra 1. cümlesi uyarınca müeyyidenin idari para cezasına çevrilmesi gerektiği gözetilmeden 10 gün disiplin hapsi ile cezalandırılmasına karar verilmesi isabetsiz, tebliğnamedeki düşünce de bu yönü ile yerinde ise de;
Yazılı emir yoluyla bozma talebinde bu konuda bir ifade yoksa da; sanığa atılı bulunan mal beyanında bulunmamak eyleminin suç tarihi 8.5.2005 olup, mahkemece yürütülen yargılama sonunda 11.5.2006 tarihli kararla 10 gün disiplin hapsi ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Dava sanığın lehine olan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 102/6, 104/2 ve 105/2. maddeleri uyarınca bir yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu halde, mahkemece bu yön dikkate alınmaksızın mahkumiyet hükmü kurulduğu anlaşılmıştır.
Benzer bir konuda Yargıtay Ceza Genel Kurulu 24.10.1988 tarih 8/310-390 sayı ile “…. işin başlangıcına ve esasına gidilip eylemin suç olup olmadığı belirlenmeden sonuç kararda kanuna muhalefet hallerini araştırıp tartışmak temelsiz ve anlamsız bir çalışmadır. Bu itibarla kanuna muhalefet nedenleri olarak açıkça ifade olunmasa dahi eylemin suç oluşturup oluşturmadığını araştırmak gerekli ve zorunludur.” kararı vermiştir. Her ne kadar açıklanan karar suçun oluşup oluşmadığına yönelik ise de, yargılamanın zamanaşımı süresi içerisinde bitirilip bitirilmediği hususu da davanın esasına ilişkindir. Nitekim 3.6.1936 gün ve 129-11 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında, “Zamanaşımı, genel af ve davadan vazgeçme gibi düşme sebeplerinden birine dayanılarak verilen ve Yargıtay’dan geçmeksizin kesinleşen mahkeme kararları davanın esasını çözümleyen ve suçlular hakkında kazanılmış hak sağlayan kararlardandır.” olduğu belirtilmiştir. Bu açıklamalar doğrultusunda davanın zamanaşımına uğradığı gerçeğinin görmezden gelinmesi mümkün değildir. Bu suretle sanığa atılı mal beyanında bulunmamak suçunda zamanaşımı süresi dolduğundan davanın bu sebeple ortadan kaldırılması gerekmektedir.
Bu nedenle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yazılı emre atfen düzenlediği Tebliğnamedeki düşüncenin değişik gerekçe ile kabulü ile … İcra Mahkemesinin 11.5.2006 gün ve 2006/1440-1783 sayılı kararının 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
Bozma üzerine 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309/4-d maddesi gereğince yeniden uygulama yapılması gerektiğinden;
Sanık … hakkındaki davanın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesiyle yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nun 322/1 ve 765 sayılı TCK’nun 102/6. maddeleri uyarınca ORTADAN KALDIRILMASINA, hükümlü hakkındaki cezanın çektirilmemesine, 18.12.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.