Yargıtay Kararı 16. Ceza Dairesi 2020/5259 E. 2020/6864 K. 24.11.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2020/5259
KARAR NO : 2020/6864
KARAR TARİHİ : 24.11.2020

İtiraz Eden : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı
İtiraz Yazısının Tarihi : 13.07.2020
İtitraz Edilen Karar : Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 03.03.2020 gün 2019/6896 Esas, 2020/1638 Karar sayılı ilamı
İtirazla İlgili Mahkeme Kararı : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesinin22.03.2019 gün ve 2019/96 Esas, 2019/209 Karar
sayılı
İtirazla İlgili Hüküm : Ankara 18. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.04.2018gün ve 2017/176 Esas, 2018/131 Karar sayılı
sanığın;1-Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüsetme, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan
kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeteşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini
ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme suçlarından beraatine,
2- Silahlı terör örgütü üyesi olmak suçundanTCK’nın 314/2, 53, 58/9, 63 ve 3713 sayılı Kanunun
5/1 maddeleri uyarınca mahkumiyetine dair hükümlere yönelik istinaf başvurularının esastanreddine

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı ve ekindeki dava dosyası, 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı “Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında
Kanun”un 99. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesine eklenen 2 ve 3. fıkralar kapsamında bir bütün olarak incelenerek gereği düşünüldü:
Sanık … hakkında, Ankara 18. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.04.2018 gün ve 2017/176 Esas, 2018/131 Karar sayılı kararı ile “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme suçlarından Beraatine, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan ise mahkumiyetine” dair verilen hükümlere yönelik yapılan istinaf istemlerinin Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesinin 22.03.2019 gün ve 2019/96 Esas, 2019/209 Karar sayılı kararı ile esastan reddedilmesi üzerine, sanık müdafisi, katılanlar Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi vekilleri tarafından ilgili karar temyiz edilmiş ve Dairemizin 03.03.2020 gün ve 2019/6896 Esas, 2020/1638 Karar sayılı ilamı ile;
“Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, özleri değiştirmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımların kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı anlaşılmakla; katılanlar Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi vekilleri ile sanık müdafinin yerinde görülmeyen sair itirazlarının reddine, ancak;
1-Dosya kapsamına göre; Anayasanın 138/1. maddesi hükmü, TCK’nın 61. maddesinde düzenlenen cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütlerle 3/1. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesi çerçevesinde, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, konusunun önem ve değeri, meydana getirdiği zarar ve tehlikenin ağırlığı ile sanığın kasta dayalı kusurunun ağırlığı, güttüğü amaç ve saik, üstlendiği görev, sanığın örgüt içindeki konumu ve kaldığı süre nazara alınarak işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde alt sınırdan makul düzeyde uzaklaşılarak hakkaniyete uygun bir cezaya hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik ceza tayini,
2-Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 Esas 2015/85 Karar sayılı iptal kararı ile TCK’nın 53. maddesindeki bazı düzenlemelerin iptal edilmiş olması nedeniyle bu karar doğrultusunda hüküm kurulmasında zorunluluk bulunması,
3-Silahlı terör örgütüne üye olma suçu temadi eden suçlardan olup yakalanma ile temadi kesileceğinden gerekçeli karar başlığında suç tarihinin “16.07.2016” yerine “15.07.2016” olarak yazılması,
Kanuna aykırı, katılanlar Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi vekilleri ile sanık müdafiinin temyiz itirazları yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA”,
Şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 13.07.2020 tarihli itiraz dilekçesinde özetle;
“Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 24.04.2017 tarih ve 2017/14069 esas sayılı iddianamesiyle sanık … hakkında, “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye olma” suçlarından dolayı cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığını, yapılan yargılama sonunda sanıkla ilgili olarak ”silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkumiyetine diğer tüm suçlardan beraatine” dair hüküm kurulduğunu, bu karara yönelik sanık müdafisi ve katılanlar tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesinin 22.03.2019 gün ve 2019/ Esas, 2019/209 Karar sayılı kararı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verdiğini, bu karara yönelik olarak da hem katılanlar vekilleri, hem de sanık müdafisi tarafından temyiz kanun yoluna başvurulduğunu,
Yargıtay 16. Ceza Dairesi tarafından gerçekleştirilen temyiz incelemesi sonunda;
Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme suçlarından verilen beraat hükümleri aleyhine katılanlar vekillerinin temyiz istekleri bulunduğu halde bu hükümler hakkında bir karar verilmediğini, diğer taraftan sanığa atılı suçlardan silahlı terör örgütüne üye olmak suçu yönünden TC Cumhurbaşkanlığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin suçtan doğrudan zarar görmediğini, bu nedenle CMK’nın 237. maddesi gereğince sanık hakkında bu suçtan açılan kamu davasına katılma, dolayısı ile bu suçtan kurulan hükmü temyiz haklarının bulunmadığını, bu durumun Yüksek Dairenin istikrar kazanmış uygulamalarıyla sabit olduğunu, buna rağmen, sanık hakkında TCK’nın 314/2, 3713 s.K.’nın 5/1, TCK’nın 53, 58/9 maddeleri gereğince verilen mahkumiyet hükmü yönünden her iki katılanın temyizi de esas alınarak hükmün sanık aleyhine bozulmasına karar verildiğini, her iki katılan kurum vekilinin temyiz dilekçeleri incelendiğinde esas itibariyle sanık hakkında beraat kararı verilen diğer suçlardan da tıpkı silahlı terör örgütü üyeliğinden olduğu gibi mahkumiyet hükmü verilmesi gerektiğini ileri sürdüklerini, silahlı terör örgütü üyesi olmak suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik bir temyiz nedeni bildirmediklerini, tüm bu nedenlerle, sanık hakkında katılan TC Cumhurbaşkanlığı vekili ile Türkiye Büyük Millet Meclisi vekilinin temyiz isteklerinin reddi ile aleyhe temyiz olmadığı, (2) no.lu bozma nedenin infaz aşamasında değerlendirilebilir, (3) no.lu bozma nedeninin mahallinde giderilmesinin mümkün olduğu gözetilerek ve bu hususlara işaret edilerek hükmün onanmasına karar verilmesini”,
Talep etmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yukarıda tarih ve sayısı yazılı itirazı incelendiğinde, uyuşmazlık konusunun “Yargıtay’ın süreklilik gösteren kararlarından
görüleceği üzere, Dairemizce de kabul edilen geçitli suç niteliğinde olan “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme” suçlarından açılan kamu davalarında ayrıca silahlı terör örgütüne üye olma suçundan da dava açılması durumunda, bu durumun ”ayrı dava şeklinde değerlendirilip değerlendirilmeyeceği, tek dava olarak kabul edilmesi durumunda “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme” suçlarından dolayı aleyhe temyiz yoluna başvurulması üzerine silahlı terör örgütü üyeliği suçundan aleyhe bozma yapılıp yapılmayacağı” konusunda oluştuğu görülmektedir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı yukarıda tarih ve sayısı yazılı itiraz yazısında, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesinin 22.03.2019 gün ve 2019/ Esas, 2019/209 Karar sayılı istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararın Onanması gerektiğini belirtirken;
“a) Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme suçlarından verilen beraat hükümleri aleyhine katılanlar vekillerinin temyiz istekleri bulunduğu halde bu hükümler hakkında bir karar verilmediğini,
b) Sanığa atılı suçlardan silahlı terör örgütüne üye olmak suçu yönünden TC Cumhurbaşkanlığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin suçtan doğrudan zarar görmediğini, bu nedenle CMK’nın 237. maddesi gereğince sanık hakkında bu suçtan açılan kamu davasına katılma, dolayısı ile bu suçtan kurulan hükmü temyiz haklarının bulunmadığını, ayrıca her iki katılan kurum vekilinin temyiz dilekçeleri incelendiğinde esas itibariyle sanık hakkında beraat kararı verilen diğer suçlardan da tıpkı silahlı terör örgütü üyeliğinden olduğu gibi mahkumiyet hükmü verilmesi gerektiğini ileri sürdüklerini, silahlı terör örgütü üyesi olmak suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik bir temyiz nedeni bildirmediklerini, bu suç yönünden aleyhe temyizlerinin bulunmadığını, buna rağmen, sanık hakkında TCK’nın 314/2, 3713 s.K.’nın 5/1, TCK’nın 53, 58/9 maddeleri gereğince verilen mahkumiyet hükmü yönünden her iki katılanın temyizi de esas alınarak hükmün sanık aleyhine bozulduğu,
Gerekçesine dayanmıştır.
Gerçekten uygulama, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın iddia ettiği şekilde mi gerçekleşmektedir? Yargıtay’ın süreklilik gösteren kararlarından görüleceği üzere, Dairemizce de kabul edilen geçitli suç niteliğinde olan “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme” suçlarından
açılan kamu davalarında ayrıca silahlı terör örgütüne üye olma suçundan da dava açılması durumunda, mahkemelerce eylem tek olarak kabul edilip sanığın sadece silahlı terör örgütü üyeliği suçundan mahkumiyeti cihetine gidilmesi halinde, “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme” suçlarından doğrudan zarar gören katılan vekillerinin somut olayda “adı geçen suçların oluştuğunu iddia ederek aleyhe temyiz isteminde bulunmaları” halinde geçitli suç özelliği taşıyan “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme” suçlarının hazırlık hareketi niteliğinde olan silahlı terör örgütü üyeliği suçundan kurulan mahkumiyet hükümleri için aleyhe bozma yapılamamaktadır mı? Bu konunun açıklığa kavuşturabilmesi için öncelikle geçitli suç nedir, özellikleri nelerdir bu hususların ayrıntılı bir şekilde incelenmesi gerekmektedir.
Failin bir suçu işlemek için aynı hukuki değeri koruyan daha hafif bir suçtan geçmek zorunda olduğu hallerde geçit suçu söz konusu olur. Geçit suçları cezalandırılmayan önceki eylemlerin kapsamında sayılırlar ve bu nedenle bütün cezalandırılmayan önceki eylemlerle birlikte görünüşte birleşmenin bir türünü oluşturmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 09.05.2017 gün ve 11-211/259 sayılı kararında özetle;
“Failin bir suçu işlemek için aynı hukuki değeri koruyan daha hafif bir suçu işlemek zorunda kaldığı hallerde “geçitli suç” söz konusu olur. Geçit suçları, cezalandırılmayan önceki eylemlerin kapsamında sayılır ve bu nedenle bütün cezalandırılmayan önceki eylemlerle birlikte görünüşte içtimaının bir türünü oluştururlar. Bu tip görünüşte içtimada bir suçun işlenmesi için daha hafif suçu basamak yapmak zorunluluğu vardır ve basamak durumunda bulunan suçu düzenleyen normun yardımcı norm oluşu nedeniyle ağır suçu düzenleyen normun uygulanması ile yetinilir. Geçitli suçun söz konusu olabilmesi için; görünüşte içtima eden normlar arasında açık nitelikte asli-yardımcı norm ilişkisinin bulunmaması, ağır suç ile bu suça ulaşabilmek için aşılması zorunlu basamak durumunda bulunan hafif suçu düzenleyen normların korudukları hukuki değerlerinin aynı nitelikte ve aynı türden olmaları, ağır suçun işlenmesi için mutlaka geçit durumundaki daha hafif bir suçun işlenmesinin gerekmesi, hafif suçun faili ve mağduru ile ağır suçun faili ve mağdurunun aynı kişiler olmaları, failin hareketi ile ağırlaşan neticeler arasında nedensellik bağının bulunması ve failin kastının başlangıçtan itibaren ağırlaşan neticeleri gerçekleştirmeye yönelmiş olması gerekir”,
Şeklinde gerekçesiyle geçitli suçun tanımını ve özelliklerini ayrıntılı olarak ifade etmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 04.03.2003 tarihli ve 5-21/19 sayılı kararında, geçitli suç özelliği taşıyan ırza geçme suçunda, failin ırza geçme suçunu
gerçekleştirebilmek için öncesinde gerçekleştirdiği ırza tasaddi suçunu oluşturan hareketlerinden dolayı cezalandırılamayacağını, bu durumda hafif sonucun ağır sonucun içerisinde eridiğini, fail hakkında tüm fiillerden değil, sadece ağır olan ırza geçme suçundan ceza verilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Her ne kadar doktrinde bir kısım akademisyenler, “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme” suçlarından mahkumiyet hükmü kurulması durumunda şartların oluşması halinde ayrıca silahlı terör örgütü üyesi olmak suçundan da mahkumiyet hükmü kurulabileceğini ifade ediyorlarsa da, Dairemizce de kabul gören Yargıtay’ın süreklilik gösteren kararlarından da görüleceği üzere;
5237 sayılı Kanunun 314. maddesinde tanımlanan suç, devletin güvenliğine, toprak bütünlüğüne, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla kurulan silahlı örgütlerin kurucuları, yöneticileri ve üyelerini cezalandırmaya yönelik hazırlık hareketlerini suç sayan ve yaptırıma bağlayan özel bir suç tipi olup; amaç suç işlendiğinde, fail geçitli suçlardaki özellik nedeniyle amaç ve araç suçlardan ilgili hükümlere göre cezalandırılacak ancak örgütün kurucusu, yöneticisi ve üyesi olmaktan cezalandırılmayacaktır. Zira 3713 sayılı TMK 1. maddesinde de amaç suçların ancak bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından işlenebileceği kabul edilerek bir nevi özgün suç tanımlanması yapılarak doktrindeki geçitli suç olup olmadığı tartışmasını sonlanmıştır. Diğer taraftan mutlak terör suçlarını işleyenler örgüt üyesi olarak kabul edilmişlerdir (TMK md. 3)
Dolayısıyla, Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından açılan kamu davalarında, amaç suç/suçların yanında ayrıca silahlı terör örgütüne üye olma suçundan da dava açılması halinde, bu durum hukuki olarak ”ayrı bir dava” şeklinde değerlendirilmeyecektir. Asıl olan bu tip amaç suça yönelik açılan kamu davalarında faille ilgili olarak; “sadece amaç suçtan kamu davası açılması, kovuşturma aşamasında mahkemece yapılacak hukuki nitelendirme sonucunda ise eğer eylem amaç suçu oluşturmuyorsa ve şartları var ise, bu suçların hazırlık hareketi niteliğinde olan silahlı terör örgütü üyesi olmak suçundan cezalandırılması yoluna gidilmesidir. Böyle bir durumda ayrıca amaç suçtan beraat kararı verilmesinin hukuki olarak bir anlamı olmadığı gibi doğru da değildir. Bu durumda ancak, geçitli suçun yukarıda anlatılan özellikleri de gözönüne alınarak faille alakalı amaç suç yönünden “ceza verilmesine yer olmadığına” dair karar verilmelidir.
Tüm bu açıklamalar karşısında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz yazısı incelendiğinde;
a)Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme suçlarından verilen beraat hükümleri aleyhine katılanlar vekillerinin temyiz istekleri bulunduğu halde bu hükümler hakkında bir karar verilmediğine yönelik yapılan itirazın incelenmesinde;

Her ne kadar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itiraz yazısında ”amaç suçlar olan anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme suçlarından verilen beraat hükümleri aleyhine katılanlar vekillerinin temyiz istekleri bulunduğu halde bu hükümler hakkında bir karar verilmediğini” ifade etmişse de;
Öncelikle bu itirazının doğru olmadığını belirtmek isteriz. Şöyle ki;
5237 sayılı Kanunun 314. maddesinde tanımlanan suç, devletin güvenliğine, toprak bütünlüğüne, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla kurulan silahlı örgütlerin kurucuları, yöneticileri ve üyelerini cezalandırmaya yönelik hazırlık hareketlerini suç sayan ve yaptırıma bağlayan özel bir suç tipi olup; amaç suç işlendiğinde, fail geçitli suçlardaki özellik nedeniyle amaç ve araç suçlardan ilgili hükümlere göre cezalandırılacak ancak örgütün kurucusu, yöneticisi ve üyesi olmaktan cezalandırılmayacaktır.
Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından açılan kamu davalarında, amaç suç/suçların yanında ayrıca silahlı terör örgütüne üye olma suçundan da dava açılması halinde, bu durum hukuki olarak ”ayrı bir dava” şeklinde değerlendirilmeyecektir. Böyle bir durumda ayrıca amaç suçtan “ceza verilmesine yer olmadığına dair karar” yerine verilen beraat kararının da hukuki olarak bir anlamı bulunmamaktadır.
Dairemiz 03.03.2020 gün ve 2019/6896 Esas, 2020/1638 Karar sayılı ilamında; “5237 sayılı Kanunun 314. maddesinde tanımlanan suçun, devletin güvenliğine, toprak bütünlüğüne, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla kurulan silahlı örgütlerin kurucuları, yöneticileri ve üyelerini cezalandırmaya yönelik hazırlık hareketlerini suç sayan ve yaptırıma bağlayan özel bir suç tipi olmasını, amaç suç işlendiğinde, failin geçitli suçlardaki özellik nedeniyle amaç ve araç suçlardan ilgili hükümlere göre cezalandırılacağının ancak örgütün kurucusu, yöneticisi ve üyesi olmaktan cezalandırılmayacağının açık olmasını, Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından açılan kamu davalarında, amaç suç/suçların yanında ayrıca silahlı terör örgütüne üye olma suçundan da dava açılması halinde, bu durumun hukuki olarak ”ayrı bir dava” şeklinde değerlendirilmeyeceğini, böyle bir durumda amaç suça ilişkin olarak “ceza verilmesine yer olmadığına dair karar” yerine beraat kararı verilmesinin hukuki olarak bir anlamının bulunmaması hususlarını” nazara alarak;
Hem katılan vekillerinin hem de sanık müdafinin eylemin hukuki nitelendirmesine yönelik sair temyiz itirazlarını reddetmiş, dosyaya yansıyan somut olay kapsamında sanığın eyleminin ”amaç suçlar olan anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme” suçlarını oluşturmadığını kabul ederek hem İlk Derecenin hem de istinaf mahkemesinin eylemin silahlı terör örgütü üyesi olmak suçunu oluşturduğuna yönelik kabullerinde bir isabetsizlik bulmamış, sadece yaptırımların doğru uygulanmadığını, temel cezanın
belirlenmesinde teşdidin daha fazla uygulanması gerektiğini belirterek Bozma kararını vermiştir. Dolayısıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bu konuya yönelik yapmış olduğu itirazı yerinde bulunmamıştır.
b)Sanığa atılı suçlardan silahlı terör örgütüne üye olmak suçu yönünden TC Cumhurbaşkanlığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin suçtan doğrudan zarar görmediğini, bu nedenle CMK’nın 237. maddesi gereğince sanık hakkında bu suçtan açılan kamu davasına katılma, dolayısı ile bu suçtan kurulan hükmü temyiz haklarının bulunmadığını, ayrıca her iki katılan kurum vekilinin temyiz dilekçeleri incelendiğinde esas itibariyle sanık hakkında beraat kararı verilen diğer suçlardan da tıpkı silahlı terör örgütü üyeliğinden olduğu gibi mahkumiyet hükmü verilmesi gerektiğini ileri sürdüklerini, silahlı terör örgütü üyesi olmak suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik bir temyiz nedeni bildirmediklerini, bu suç yönünden aleyhe temyizlerinin bulunmadığını, buna rağmen, sanık hakkında TCK’nın 314/2, 3713 s.K.’nın 5/1, TCK’nın 53, 58/9 maddeleri gereğince verilen mahkumiyet hükmü yönünden her iki katılanın temyizi de esas alınarak hükmün sanık aleyhine bozulduğuna yönelik itirazın incelenmesinde;
Öncelikle şunu ifade etmek isteriz ki, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz yazısında belirtildiği şekilde “her iki katılan kurum vekilinin temyiz dilekçelerinde, esas itibariyle sanık hakkında beraat kararı verilen amaç suçlar olan “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme” suçlarından da tıpkı silahlı terör örgütü üyeliğinden olduğu gibi mahkumiyet hükmü verilmesi gerektiğini ileri sürdüklerini, silahlı terör örgütü üyesi olmak suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik bir temyiz nedeni bildirmedikleri” şeklindeki tespiti doğru değildir.
Katılan vekillerinin temyiz dilekçeleri incelendiğinde;
ByLock kullanıcısı olan, FETÖ/PDY Terör örgütü mensuplarınca Fetullah Gülen’in talimatları doğrultusunda gerçekleştirilen 15 Temmuz 2016 tarihli darbeye girişim eyleminde, darbeciler tarafından hazırlanan atama listesinde Çorum İl Jandarma Komutanı olarak görevlendirilen sanık …’un; dosyaya yansıyan eylemlerinin, amaç suçlar olan “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme” suçunu oluşturacağını, buna rağmen sanıkla ilgili olarak hem ilk derece mahkemesinin hem de istinaf mahkemesinin delillerin takdirinde yanılgıya düşerek geçitli suçlardaki özellik nedeniyle de, bu suçların hazırlık hareketini oluşturan “silahlı terör örgütü üyesi olmak” suçundan cezalandırılmasına karar verdiğini, verilen bu kararın usul ve yasaya aykırı olduğundan bahisle temyiz yoluna başvurdukları,
Açıkça görülecektir.
Ayrıca, silahlı terör örgütüne üye olmak suçu yönünden TC. Cumhurbaşkanlığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin suçtan doğrudan zarar
görmedikleri, bu nedenle CMK’nın 237. maddesi gereğince bu suçtan açılan kamu davasına katılma, dolayısı ile bu suçtan kurulan hükmü temyiz haklarının bulunmadığı konusunda Dairemiz ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Ancak katılan vekillerinin dilekçelerine esas temyiz itirazları değerlendirildiğinde, suçun vasfına yönelik bir temyiz itirazında bulundukları, sanığın eyleminin amaç suçların hazırlık hareketi niteliğinde olan “silahlı terör örgütü üyesi olmak” suçunu değil bizzat amaç suçlar olan “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme” suçunu oluşturacağı ifade ettikleri görülecektir. Artık bu durumda, katılan vekillerinin geçit suç niteliğinde olan “silahlı terör örgütü üyesi olmak” suçu yönünden de aleyhe temyizlerinin bulunduğunun kabul edilmesi gerektiği, bu kabül karşısında da, katılan vekillerinin suçtan doğrudan zarar görmediği, bu nedenle CMK’nın 237. maddesi gereğince sanık hakkında bu suçtan açılan kamu davasına katılma, dolayısı ile bu suçtan kurulan hükmü temyiz haklarının bulunmadığı, buna rağmen, sanık hakkında TCK’nın 314/2, 3713 s.K.’nın 5/1, TCK’nın 53, 58/9 maddeleri gereğince verilen mahkumiyet hükmü yönünden her iki katılanın temyizi de esas alınarak hükmün sanık aleyhine bozulamayacağı şeklindeki itirazın da kabul edilir nitelikte olmadığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda izah edilen tüm hususlar birlikte değerlendirildiğinde;
Dairemizce önceki kararda değişiklik yapılmasını gerektiren herhangi bir neden bulunmadığı, konunun Yargıtay Ceza Genel Kurulunca sonuca bağlanmasının uygun olduğu anlaşıldığından dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE 24.11.2020 tarihinde oybirliği ile karar verildi.