Yargıtay Kararı 16. Ceza Dairesi 2019/9145 E. 2020/6227 K. 12.11.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2019/9145
KARAR NO : 2020/6227
KARAR TARİHİ : 12.11.2020

İlk Derece Mahkemesi : Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 18.10.2017 tarih ve 2016/284 – 2017/261 sayılı kararı
Suç : Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme,
Silahlı terör örgütü yöneticisi olma
Hüküm: Sanıklar hakkında ayrı ayrı TCK’nın 309/1, 3713 sayılı Kanunun 5/1, TCK’nın 62/1, 53, 58/9, 63 maddeleri uyarınca mahkumiyet hükmüne yönelik istinaf başvurularının esastan reddi,
Sanıklar hakkında silahlı terör örgütü yöneticisi olmak suçu açısından hüküm kurulmasına yer olmadığına dair karara yönelik istinaf başvurusunun 5271 sayılı CMK’nın 279/1-b maddesi gereğince reddi

Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle; temyiz edenin sıfatı bakımından 477 sayılı Kanun ile bazı Kanunlarda değişiklik yapılması hakkındaki 698 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile … kurumuna yapılacak tüm atıfların Cumhurbaşkanlığı kurumuna yapılacağı göz önünde bulundurularak, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebebine göre takdiren duruşmasız olarak yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Sanıklar müdafilerinin duruşmalı inceleme isteminin, İlk Derece ve Bölge Adliye Mahkemesinde, silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi doğrultusunda, savunmaya yeterli imkanın sağlanması ve bu hakkın etkin şekilde kullandırılmış olması, temyiz denetiminde sınırsız şekilde yazılı savunma imkanının kullanılabilme olanağının bulunması karşısında savunma hakkının kısıtlanması söz konusu olmadığından, 01.02.2018 tarihli ve 7079 sayılı Kanunun 94. maddesi ile değişik CMK’nın 299/1. maddesi uyarınca takdiren REDDİNE,
I-Sanık …’ın yaşı itibariyle CMK’nın 262. maddesi kapsamında “yasal temsilci” olmayan babası Arif Kan’ın kararı temyiz hakkı bulunmadığından talebin aynı Kanunun 298. maddesi gereğince REDDİNE,
II-T.C. … açısından sanıklara müsnet Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve silahlı terör örgütü yöneticisi olmak suçlarının; T.C. … (Cumhurbaşkanlığı) açısından ise sanıklara müsnet silahlı terör örgütü yöneticisi olmak suçunun niteliği itibariyle suçtan doğrudan doğruya zarar görmeyen ve bu nedenle de davaya katılma hakkı bulunmayan T.C. … ve T.C. … (Cumhurbaşkanlığı)’ın istinaf başvurularının CMK’nın 279/1-b maddesi gereğince reddine ilişkin kararlar usul ve kanuna uygun bulunmakla, ret kararlarının CMK’nın 298. maddesi uyarınca ONANMASINA,
III-Sanıklar hakkında Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan kurulan hükümlere yönelik sanıklar ve müdafileri ile katılan T.C … (Cumhurbaşkanlığı) vekilinin temyizlerine yönelik olarak yapılan incelemede;
Temyiz taleplerinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriği; oluş ve tüm dosya kapsamına göre yapılan incelemede;
11.08.2017 tarihli duruşma zaptında zabıt katibinin fiziki ve elektronik imzasının olmadığı anlaşılmış ise de, bu durum mahallinde giderilebilir eksiklik olarak kabul edilmiştir.
A-Sanık … hakkında Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan kurulan hükme yönelik temyiz taleplerinin incelenmesinde;
Yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip sanık …’in üyesi bulunduğu silahlı terör örgütünün Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs amacına yönelik olarak vahamet arz eden eylemleri gerçekleştirdiği, sanığın sübutu kabul olunan eylemlerinin amaç suçun işlenmesi doğrultusundaki örgütsel bağlılık ve ülke genelindeki organik bütünlüğe göre amacı gerçekleştirme tehlikesi yaratabilecek nitelikte olduğu belirlenip kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosya kapsamına göre verilen hükümde isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık ve müdafii ile katılan vekilinin temyiz dilekçelerinde ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmediğinden temyiz davasının CMK’nın 302/1. maddesi gereğince esastan reddine, ancak;
Müsnet suçtan davaya katılma hakkı bulunmayan … lehine vekalet ücretine hükmedilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık ve müdafii ile katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, ancak yeniden yargılama yapılması gerektirmeyen bu hususun CMK’nın 303/1-c maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan yerel mahkeme kararının “6.” fıkrasındaki “ve Milli Savunma Bakanlığının” ile “ayrı ayrı” ibarelerinin hüküm fıkrasından çıkarılarak sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
B-Sanık … hakkında Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan kurulan hükme yönelik temyiz taleplerinin incelenmesinde;
Ayrıntıları Dairemizin 14.07.2017 tarih 2017/1443-4758 sayılı kararında açıklandığı üzere; 15 Temmuz 2016 günü, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasal düzeninin değiştirilmesi amacıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensubu olan ve/veya bu örgütsel faaliyeti destekleyen 8.000’in üzerinde askerî personel tarafından savaş uçakları dâhil 35 uçağın, 3 geminin, 37 helikopterin, 74’ü tank olmak üzere 246 zırhlı aracın ve 4.000’e yakın hafif silahın kullanılarak; Cumhurbaşkanına suikasta teşebbüs edilmiş, TBMM ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi başta olmak üzere birçok stratejik merkez bombalanmış, Başbakanın konvoyuna silahlı saldırı gerçekleştirilmiş, kalkışmaya karşı koyan güvenlik görevlileri ile sokaklara çıkan sivillere devletin silahlı kuvvetlerine ait bu uçak, helikopter, tank ve silahlarla saldırılarak 4’ü asker, 63’ü polis ve 183’ü sivil olmak üzere toplam 250’den fazla kişi şehit edilmiş, 23’ü asker, 154’ü polis ve 2.558’i sivil olmak üzere toplam 2.735 kişi de yaralanmıştır.
15 Temmuz 2016 günü işlenen somut darbe teşebbüsü, TCK’nın 309. maddesinde sayılan amaçlara matuf zarar tehlikesi doğuran vahim eylemler vasfını aşarak, Anayasal düzeni doğrudan ortadan kaldırma neticesine yönelmiş, örgütün ülke genelindeki organik bütünlüğünden ve etkinliğinden istifade edilerek planlanıp uygulanmış, neticesi ve başarısı eş zamanlı, senkronize hareketlere bağlı hukuki anlamda tek bir fiil olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle örgütsel koordinasyon veya iştirak iradesi gereğince ve iş bölümü doğrultusunda bulunduğu mahal ve konumuna uygun, amaca hizmet eden ve katkı sunan icrai (ya da garantör olunan hallerde ihmali) harekette bulunarak bu suça iştirakin her halinin mümkün olduğunun kabulü gerekir.
TCK’nın 309. maddesinde düzenlenen suç bir somut tehlike suçu olduğundan suçun oluşması için ayrıca bir neticenin gerçekleşmesi aranmamaktadır. Bu itibarla sanığın amaca matuf eylemi ve/veya işlediği elverişli araç suç ile suçun konusu üzerinde meydana gelen somut tehlike arasında illiyet bağının bulunması gerekli ve yeterlidir. Suça teşebbüsün kabulü için aranan elverişli vasıtalarla cebri eylemlere başlanıp başlanmadığı araştırılırken ve vasıtanın elverişliliği takdir edilirken tek tek yapılan eylemlerle amaçlanan hedefler arasında doğrudan doğruya bağ kurmak yoluna gidilemez. Ancak her halükarda ülke genelinde gerçekleştirilmek istenen amaca matuf cebri/icrai fiilin, sanığın bulunduğu mahalde/sorumluluk sahasında da doğrudan doğruya ya da araç suçlar yönünden icrasına başlanması aranmalıdır. Sanığın bu icrai fiile yine icrai bir hareketle katılması mümkün olduğu gibi garantörlük yükümlülüğünü ihmal etmek suretiyle de iştirak edebileceği görülmektedir.
5237 sayılı TCK’nın 309/1. maddesinde tanımlanan Anayasal düzene karşı suçta, tipik eylem, cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye elverişli vasıtalarla teşebbüs etmektir. Görüldüğü üzere, cebir ve şiddet bu suçun unsurunu oluşturmaktadır. Bu nedenle Anayasal düzenin değiştirilmesine yönelik teşebbüsün ancak cebir ve şiddet kullanılarak, yani bireylerin iradeleri zorlanmak suretiyle ifsat edilerek gerçekleştirilmesi gerekir. Kanunun aradığı cebrilikten maksadın fiziki/maddi cebir olduğu açıktır.
Bu açıklamalar ışığında Yerel Mahkemece kabul edilen somut olay değerlendirildiğinde; hüküm tarihi itibariyle örgütsel bağı kesin olarak ortaya konamayan sanığın, icra hareketlerinden önce örgütsel organizasyon içinde yer alarak darbe girişiminden haberdar olduğu ve suç işleme karar ve iradesine katıldığı ispat edilememiştir. Suçun işlenişine icrai bir hareketle iştirak etmediği gibi bu doğrultuda astlarına bir emir vermediği de tespit edilmiştir. Dosya kapsamında yer alan delil ve beyanlara göre; Merkez Komutanı olarak görev yapmakta olan sanık …’ın olay gecesi Aksaz Deniz Üs Komutanı olarak görev yapan diğer sanık … tarafından saat 22:43’te aranarak Üs Komutanlığına çağrılması üzerine sanık …’in odasına gittiği, sanık …’in, …’a sözde sıkıyönetim bildirisinden bahsedip kendisinin Muğla İl Sıkıyönetim Komutanı olduğunu, …’ı da Marmaris ilçe sıkıyönetim komutanı olarak görevlendireceğini, İlçe Jandarma Komutan vekili Üstteğmen … ile irtibat kurup emrinde görev yapmasını sağlamasını söylediği, sanık …’ın kendisine tevdi edilen bu görevi kabul ettiği ve …’in odasından ayrılarak Merkez Komutanlığına geçtiği, aldığı emir gereği İlçe Jandarma Komutan vekili Üstteğmen …’ı saat 23:59’da aradığı, ancak görüşemediği, saat 00:01’de geri dönüş yapan … ile saat 00:45’e kadar kısa süreli toplam 3 ayrı görüşme yaptıkları ve bu görüşmelerde …’a Merkez Komutanlığına gelmesini söylediği, sanığa ait telefon arama kayıtları ekran görüntüsü ile HTS kayıtlarından anlaşıldığı üzere tanık …’ı saat 04:36’ya kadar çok sayıda aradığı, ancak görüşemediği anlaşılmıştır.
Anayasayı ihlal suçunda hal ve koşullara göre neticeyi önleme yönünden hukuki yükümlülüğü bulunan sanığın, Anayasal düzene yönelik tehlike ve tehditler ortaya çıktığında, farklı saiklerle çekimser kalınmasının görevle bağdaşmadığı, tehdidi ortadan kaldırmak için zamanında ve isabetli karar vermek, uygulamada oluşabilecek riskleri üstlenmek zorunluluğu karşısında, yaşanan somut olayda, komutan sorumluluğu çerçevesinde darbecilere karşı net tavır ortaya konulmaması ve bu tavrın vaktinde kamuoyu ile paylaşılmaması, il valiliği ve diğer güvenlik güçleri ile işbirliği yapmaması şeklindeki eylemlerinin kanuni tanımda öngörülen cebir ve şiddet içeren icrai hareket niteliğinde olmaması, neticenin/somut zarar tehlikesinin gerçekleşmesini sağlayacak biçimde faillerle birlikte fiil üzerinde müşterek hakimiyet kurmasını temin edecek fonksiyonel bir mahiyet taşımaması, suç organizasyonu içinde bir iş bölümünün gereği olarak görevlendirilmesi nedeniyle ika edildiğinin kanıtlanamaması nedeniyle müsnet suç yönünden TCK’nın 37. maddesi kapsamında fail olarak sorumlu tutulamayacağı ancak, suçun icrasına başlanmasından sonra katılma iradesini açıkça ortaya koyan hareketlerin, zaman, nitelik ve yakın zarar tehlikesine yaptığı katkı itibariyle bütün olarak darbenin icrasını kolaylaştırmaya yönelik olup, 5237 sayılı TCK’nın 309/1 ve 39/2-c maddeleri kapsamında Anayasayı ihlale teşebbüs suçuna yardım etmek suçunu oluşturduğu ve sanığın konumu, üstlendiği vazife nazara alınarak ceza tayin edilmesi gerektiği gözetilmeden atılı eylemi doğrudan fail olarak gerçekleştirdiğinin kabulü ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
2-Kabul ve uygulamaya göre de;
Müsnet suçtan davaya katılma hakkı bulunmayan … lehine vekalet ücretine hükmedilmesi,
Kanuna aykırı, sanık ve müdafii ile katılan T.C. … (Cumhurbaşkanlığı) vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, bozma nedeni, tutuklulukta geçirilen süre ve mevcut delil durumu dikkate alınarak sanık ve müdafiinin tahliye taleplerinin reddi ile tutukluluk halinin devamına, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.11.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.