Yargıtay Kararı 16. Ceza Dairesi 2019/11435 E. 2019/8263 K. 25.12.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2019/11435
KARAR NO : 2019/8263
KARAR TARİHİ : 25.12.2019

İtiraz eden : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı
İtiraz edilen daire kararı : Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 17.02.2014 tarih ve 2011/6729 – 2014/1870 sayılı kararı
İtirazla ilgili hüküm : Mahkumiyet, Beraat
Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma

TALEP:
“Silahlı terör örgütüne üye olma”suçundan sanıklar …, …, …, …, …, …’ın mahkumiyetine, sanıklar … ve …’in ise beraatlerine dair Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin (Kapatılan) 30/09/2010 gün ve 2009/153 – 2010/116 Esas-Karar sayılı kararının sanıklar müdafii ile Cumhuriyet Savcısı tarafından temyizi üzerine Yargıtay C.Başsavcılığı tarafından mahkumiyet hükmün onanması beraat hükmünün ise bozulması talep edilmiştir.
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 17/02/2014 gün ve 2011/6729- 2014/1870 Esas-Karar sayılı kararında; “Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıklar …, …, …, …, … ve …’ın silahlı terör örgütüne üye olma suçunun sübutu kabul, olayların niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasıfları tayin edilmiş, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, sanıklar … ve …’in silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkumiyetlerine yeterli delil elde edilemediği kabul edilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanıklar …, …, …, …, … ve … … müdafii ile Cumhuriyet savcısının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle mahkumiyet ve beraate ilişkin hükümlerin ONANMASINA oybirliğiyle karar verildiği” anlaşılmıştır.
Bu karara karşı, aşağıda arz ve izah olunan nedenlerle itiraz edilmesi gerektiği düşünülmüştür.
İTİRAZ NEDENLERİ: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığımız ile Yüksek Yargıtay 16. Ceza Dairesi arasında beraat eden sanıklara ilişkin herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, haklarındaki mahkumiyet hükümleri onanan sanıklara ilişkindir.
İtiraz nedenimizin esasını oluşturan Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 17.06.2019 tarih ve 2019/6022-2019/4230 Esas-Karar sayılı kararında;
“……..Dosya kapsamındaki delilleri değerlendirilen yerel mahkeme; sanıklar hakkındaki iletişim tespit tutanaklarına göre, sanık … …’nın örgüt yöneticiliğinden 03.03.2007 tarihinde tahliyesine müteakip yeniden örgütsel faaliyete giriştiği, örgütü yeniden canlandırmaya çalıştığı, diğer sanıklarla birlikte “… …” adlı dernek çatısı altında örgütsel faaliyetlerini devam ettirdikleri, Gaziantep başta olmak üzere çevre il ve yeniden örgütlenme içine girdikleri, dini sohbet adı altında grup ve halkalar oluşturup, infak adı altında para topladıkları kabulüne vararak, sanık … …’nın TCK’nın 314/1, diğer sanıkların silahlı örgüt üyeliğinden TCK 314/2 maddeleri gereğince mahkumiyetlerine karar verilmiştir.
Sanık … …, bu suç tarihinden önce … adında bir silahlı terör örgütü kurma ve yönetme suçundan mahkum olduktan sonra cezasını infaz ederek şartlı olarak tahliye edilmiştir. Kesinleşmiş yargı kararı ile silahlı terör örgütü olduğuna dair karar verilmiş olan bir oluşumun, faaliyetlerine son verilmediği/sonlandırılmadığı sürece hukuken silahlı terör örgütü statüsünde olacağı, böyle bir örgüte yönetici olmak, üye olmak ya da bu örgüte yardım etmek gibi fiillerin gerçekleştirilmesi halinde bu suçlardan cezalandırılacağı açıktır. Ancak sanık …’ın kurduğu kabul edilen örgütün mensuplarının yakalanıp tutuklanması neticesinde örgütün dağıldığına ilişkin dava dosyasına belgeler sunulduğu, yerel mahkemece de örgütün dağıldığının kabul edilmesi karşısında örgütün varlığını sürdürdüğünün kabulüne olanak yoktur. Bu nedenle hakkındaki mahkumiyet hükmü infaz edilen sanık … …’nın tahliye olduktan sonra bu davanın diğer sanıkları ile birlikte sohbet toplantıları ve kurulmuş bir dernek etrafında bazı faaliyetleri organize etmesi, diğer sanıkların da bu faaliyetler içerisinde yer almaları terör örgütünü yeniden canlandırma amacına yönelik olduğu kabul edilmiştir.
Yerel Mahkeme, iletişimin tespiti yöntemiyle ve sanıkların evlerinde yapılan aramalarla tespit edilen delillere göre, sanıkların Türkiye Cumhuriyeti Anayasal Düzeni değiştirmeyi amaçlayan bir örgüt kurma ve bu örgüte üye olma suçuna dayanak olarak gösterilen faaliyetleri özetle; çeşitli sohbet ve toplantılarla bir araya gelme, örgüte zekat, kurban gibi bağışlarla fınans sağlama yönünde çalışmalarda bulunma; piknikler, sohbetler, gerek evlerde gerekse örgüte müzahir … … isimli dernekle ders adı altında toplantılar düzenledikleri, ele geçen dokümanlardan Türkiye Cumhuriyetinin anayasal düzenini eleştirdikleri, yerine dini esaslara dayalı bir düzenin gelmesi gerektiğini savundukları kabulüne varılmıştır.
Sanıklar soruşturma ve kovuşturma aşamalarda suçlamayı kabul etmemişlerdir. Suçun sübutuna esas alınan deliller iletişimin tespiti sonucu elde edilen telefon görüşme içerikleri ve evlerinde ele geçen bir kısım örgütsel nitelikte sayılabilecek notlardır.
Silahlı terör örgütü kurucusu, yöneticisi veya mensubu olan kişinin işlediği suç nedeniyle mahkum olduğu cezayı infaz ettikten sonra, aynı örgütün hiyerarşisine tekrar dahil olup örgütsel faaliyetlere devam etmesi halinde yeniden suç oluşacağına kuşku yoktur.
Somut olayda; Anayasal düzeni cebren ortadan kaldırmayı amaçlayan ve bazı mensuplarınca bu amaca matuf vahamet arz eden eylemleri gerçekleştiren … adlı silahlı terör örgütünü kurup yönettiği gerekçesiyle daha önceden hakkındaki mahkumiyet hükmü kesinleşen sanıklardan … …’nın cezaevinden tahliye olduktan sonra dağılan örgütü tekrar toparlayıp faaliyetlerine devam etmesi amacıyla örgütsel toplantılar yaptığı ve diğer sanıklarla bu amaçla irtibat kurduğuna ilişkin kabule; iletişimin tespitindeki konuşmalar ve ev aramalarında ele geçen doküman içeriklerinin değerlendirilmesi sonucunda ulaşılmıştır. Sanıkların bu eylemleri gerçekleştirdiğine dair başka somut delil elde edilememiştir. Uzun süre devam etmiş olan iletişimin tespitinde elde edilen verilere göre, örgüt mensuplarının toplantılar yaptığına ilişkin bilgi elde edilmesine rağmen, yapılan toplantılar kolluk görevlileri tarafından izlenip tutanağa bağlanmadığı gibi, bu toplantılarda gerçekleşen konuşma içerikleri de teknik araçlarla tespit edilmemiştir. Yerleşik içtihatlara göre, maddi olaya dayanmayan iletişimin tespiti sonucu elde edilen verilere göre bir vakanın kesin olarak ispatı olanaklı değildir. Gerek örgüt yöneticisi olduğu iddia edilen … … ve diğer sanıkların bireysel hak ve özgürlük kapsamında olan dernek kurma, toplanma ve ibadet hürriyeti çerçevesindeki faaliyetlerin bir suç oluşturduğu ispat edilmediği sürece, örgütsel faaliyet olarak kabul edilemeyeceği, evlerde ele geçen dokümanların ne zaman oluşturulduğu ve hangi amaçla kullanılacağının belirlenmemesi karşısında, örgütsel faaliyette kullanıldığına ilişkin kabul, savunmaların aksini ispata yarar, her türlü şüpheden uzak kesin delil niteliğinde değildir. Yargıtay CGK ve Dairelerin birçok kararda vurgulandığı üzere, Ceza Hukukunun genel prensiplerinden olan şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca bir suçtan cezalandırılmanın temel koşulunu, suçun kuşkuya yer verilemeyeceği şekilde ispat edilmesine bağlı olduğunu, kuşkulu ve tam olarak aydınlatılmamış olaylar ve iddiaların sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamayacağı, yine ceza mahkumiyetinin yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı gözardı edilerek oluşan olası kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanması ve bu ispatın hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olması gerektiği, yüksek de olsa bir olasılığa dayalı olarak sanığın cezalandırılmasının ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına geleceği, bu durumda ceza yargılamasında mahkumiyetin büyük veya küçük olasılığa değil her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmasının şart olduğu, adli hataların önüne geçebilmenin de başka bir yolu olmadığı şeklinde ifade edilmiştir. Maddi delil ile desteklenmeyen söz konusu tape’lerin mahkumiyete esas alınması yerleşik uygulama ile usul ve yasaya aykırı görüldüğünden, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İtirazının kabulüne karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
İtirazname içeriğinde ayrıca sanıklardan … … ve … … haklarındaki temyiz itirazlarının süre yönünden reddine ilişkin kararın kaldırılarak esasa ilişkin inceleme yapılıp bu sanıkların da beraatlerine karar verilmesi talep edilmiştir. Gerçekten adları geçen sanıkların yokluklarında karar verilirken kanun yolu bildiriminin “tefhim ve tebliğ tarihinden itibaren 7 günlük süre içerisinde mahkememize ya da eşdeğer mahkemeye verilecek dilekçe ile ya da zabıt katibine zapta geçirilmek üzere sözlü beyan ile Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere” şeklinde olduğu anlaşılmıştır. Bu durumda temyiz süresinin başlangıcı hususunda sanıklar yanıltılmış olduklarından yokluklarında verilen mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz isteminde bulunmamışlardır. Süre geçtikten sonra Adalet Bakanlığına hitaben 08.05.2012 tarihli Kanun Yararına Bozma dilekçesi sunmuşlardır. CMK’nın 34/2 ve 232/6 madde fıkralarına göre hüküm fıkrasında, verilen karara karşı kanun yollarına başvurma imkanı bulunup bulunmadığının ve başvurma imkanı var ise süresi, mercii ve şekillerinin tereddüte yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekirken kararda temyiz süresinin başlangıç tarihi yanlış olarak gösterilmiştir. Sanıkların kanun yoluna başvurmada merciide yanılmaları başvuru hakkını ortadan kaldırmadığından sanıkların kanun yararına bozma talepleri temyiz itirazı niteliğinde ve talep tarihi de kararı öğrenme tarihi olarak kabul edilmiştir. Bu itibarla kararı süresinde temyiz ettikleri kabul edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının KABULÜNE,
2-Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 27.06.2013 tarih ve 2013/4421 Esas-2013/10013 Karar sayılı temyiz isteminin süre yönünden reddine ve yine Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 03.07.2013 tarih ve 2013/4420 Esas-2013/10244 karar sayılı kararlarının KALDIRILMASINA,
3-Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.12.2011 gün ve 2010/64 Esas, 2011/275 karar sayılı kararı ile sanık … … hakkında silahlı örgütünü yönetme, sanıklar ……’ın silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından cezalandırılmaları için her türlü şüpheden uzak kesin kanaate ulaştırıcı maddi delil elde edilemediğinden beraatlerine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,
Kanuna aykırı sanıklar ve müdafilerinin temyiz itirazları bu nedenler ile yerinde görüldüğünden CMUK’nın 322. madde gereğince hükümlerin BOZULMASINA,
4-5275 sayılı Kanunun 98 ve müteakip maddeleri gereğince sanıklar hakkındaki İNFAZLARIN DURDURULMASINA, bu hususta Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına,
Dosyanın Adana Ağır ceza Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.06.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildiği” anlaşılmıştır.
Söz konusu emsal Yargıtay 16. Ceza Dairesinin kararınındaki suç tarihi 27.04.2009 olup, itiraza konu ilamdaki iddianame tarihi 03.12.2009, sanıkların yakalanma tarihleri ise 27.04.2009’dur. Bu durumda ise hukuki ve fiili kesinti oluşmuş olup suç tarihi 27.04.2009’dur. Nitekim Yargıtay ilamında da suç tarihi olarak 27.04.2009 tarihi esas alınmıştır.
Bu durumda ise … isimli silahlı terör örgütünün varlığının kabul edildiği ve sanık … …’nın daha önceden, 765 sayılı TCK’nın 146. maddesinde gösterilen Devletin Anayasal düzenini cebren ortadan kaldırmayı amaçlayan ve bazı mensuplarınca bu amaca matuf vahamet arz eden eylemlerin işlendiği … adlı silahlı terör örgütünü kurup yönettiğinin Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 28.06.1999 tarih ve 95-2873 sayılı onama kararı ile sabit olduğu ancak sanığın bu suçtan mahkumiyetine ilişkin infazı sürerken önceden kurup yönetmiş olduğu silahlı örgütün varlığını ve niteliğini tamamen yitirmediği ve sanığın şartla tahliye sonrasında yeniden irtibat sağladığı aynı örgütsel yapıyı önceki esaslar ve amaçlar etrafında toparlayıp güçlendirerek yönetmeye ilişkin faaliyetlerine devam ettiği, sanık tarafından tahliye sonrasında sürdürülen faaliyetlerin önceki örgütsel faaliyetlerin devamı niteliğinde olması, bu faaliyetlere ilişkin alanın genişliği ve çeşitliliği, süreklilik, hiyerarşi ve gizlilik unsurlarını içermesi dikkate alındığında, mahkemenin bu yapılanmanın silahlı terör örgütü, sanık … …’nın silahlı terör örgütünün yöneticisi ve diğer sanıkların da aynı örgütün üyesi oldukları yönündeki mahkeme kararına ilişkin onama kararı yukarıda bahsi geçen Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 17.06.2019 tarihli kararıyla “ örgüt kururucusu ve yöneticisi olan … …’nın 2007 yılında cezasını infaz ettikten sonra örgütün yeniden canlanmadığına” ilişkin kararı ile ortadan kaldırılmıştır.
Örgütün ilk kurulduğu ve faaliyet yürüttüğü iddia ve kabul edilen örgüt yöneticiliğinden mahkum olup cezaevine giren … …’nın cezasının infazından sonra tahliye olduğu 2007 ile 27.04.2009 tarihinden önceki sanıkların hukuki durumları bu dosya kapsamından ayrık olmak üzere; örgütün yeniden canlandığına ilişkin hükmün Yüksek Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 17.06.2019 tarihli kararıyla “örgütün yeniden canlanmadığına” ilişkin bozma kararıyla ortadan kaldırılması, söz konusu bozma kararındaki suç tarihlerinin işbu itirazımıza konu sanıkların üzerlerine atılı suçların suç tarihleri arasında kaldığının anlaşılması karşısında; sanıkların söz konusu bozma kararı nazara alındığında hukuki durumlarının yeniden tayin ve takdiri gerektiğinin gözetilmesi hukuki bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.
SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda açıklanan nedenlerle itirazımızın kabulü ile Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 17.02.2014 gün ve 2011/6729-2014/1870 Esas-Karar sayılı ONAMA kararının kaldırılarak, hükmün BOZULMASINA karar verilmesi, itirazımızın kabul edilmemesi halinde ise itirazımız hakkında karar verilmek üzere dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi,
İtirazen saygıyla arz ve talep olunmuştur.

İTİRAZ İNCELEME MERCİİ;
Ceza Muhakemesi Kanunu 308. maddesi gereğince; Yargıtay Ceza Dairelerinin kararlarına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren 30 gün içinde aleyhe, süre koşulu olmaksızın lehe itiraz edebilir. İtirazı, karar veren daire inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir, görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir.
İtirazı incelemekle görevli daire, sanıkların üzerine atılı silahlı terör örgütünü kurma, yönetme ve üye olma ve silahlı terör örgütüne yardım suçları ve bağlantılı fiillerin temyiz inceleme tarihi itibari ile 6545 sayılı Kanunun 35 maddesi ile değişik Yargıtay Kanununun 14. maddesi hükmü, 20.07.2014 gün ve 29066 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Yargıtay Büyük Genel Kurulunun 17.07.2014 tarih ve 2014/2 sayılı kararına göre Yargıtay 9. Ceza Dairesidir.
Ancak, 2797 sayılı Yargıtay Kanununa 6572 sayılı Kanunun 27. maddesi ile eklenen geçici 14. madde hükmü doğrultusunda Yargıtay Birinci Başkanlar Kurulunun 19.01.2015 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan 2015/8 sayılı kararı ile itiraza konu suçların kanun yolu incelemesi yapmakla Yargıtay 16. Ceza Dairesi görevlendirilmiştir.
Yasal düzenleme ve Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun kararı doğrultusunda itirazın incelemesinde Dairemizin görevli olduğu kabul edilmiştir.

OLAY:
1-Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan, sanıklar …, …, …, …, …, …’ın mahkumiyetine, sanıklar … ve …’in ise beraatlerine dair Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin ( Kapatılan) 30.09.2010 gün ve 2009/153 – 2010/116 Esas-Karar sayılı kararının sanıklar müdafii ile Cumhuriyet Savcısı tarafından temyizi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığı tarafından mahkumiyet hükmün onanması, beraat hükmünün ise bozulması talep edilmiştir.
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 17.02.2014 gün ve 2011/6729- 2014/1870 Esas-Karar sayılı kararında; “Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıklar …, …, …, …, … ve …’ın silahlı terör örgütüne üye olma suçunun sübutu kabul, olayların niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasıfları tayin edilmiş, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, sanıklar … ve …’in silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkumiyetlerine yeterli delil elde edilemediği kabul edilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanıklar …, …, …, …, … ve … müdafii ile Cumhuriyet savcısının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle mahkumiyet ve beraate ilişkin hükümlerin ONANMASINA oybirliğiyle karar verildiği” anlaşılmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 21.11.2019 tarih ve 2019/95064 sayılı itiraz yazısıyla sanıkların beraatlerine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
Dairemizin 17.06.2019 tarih ve 2019/6022-4230 sayılı kararda açıklandığı üzere;
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dosya kapsamındaki delilleri değerlendirilen yerel mahkeme; sanıklar hakkındaki iletişim tespit tutanaklarına göre, örgüt lideri olduğu kabul edilen sanık … …’nın örgüt yöneticiliğinden 03.03.2007 tarihinde tahliyesine müteakip yeniden örgütsel faaliyete giriştiği, örgütü yeniden canlandırmaya çalıştığı, diğer sanıklarla birlikte “… …” adlı dernek çatısı altında örgütsel faaliyetlerini devam ettirdikleri, Gaziantep başta olmak üzere çevre il ve yeniden örgütlenme içine girdikleri, dini sohbet adı altında grup ve halkalar oluşturup, infak adı altında para topladıkları kabulüne vararak, sanıkların silahlı örgüt üyeliğinden TCK 314/2 maddeleri gereğince mahkumiyetlerine karar verilmiştir.
Başka dosya sanığı olan … …, … adında bir silahlı terör örgütü kurma ve yönetme suçundan mahkum olduktan sonra cezasını infaz ederek şartlı olarak tahliye edilmiştir. Kesinleşmiş yargı kararı ile silahlı terör örgütü olduğuna dair karar verilmiş olan bir oluşumun, faaliyetlerine son verilmediği/sonlandırılmadığı sürece hukuken silahlı terör örgütü statüsünde olacağı, böyle bir örgüte yönetici olmak, üye olmak ya da bu örgüte yardım etmek gibi fiillerin gerçekleştirilmesi halinde bu suçlardan cezalandırılacağı açıktır. Ancak sanık …’ın kurduğu kabul edilen örgütün mensuplarının yakalanıp tutuklanması neticesinde örgütün dağıldığına ilişkin dava dosyasına belgeler sunulduğu, yerel mahkemece de örgütün dağıldığının kabul edilmesi karşısında örgütün varlığını sürdürdüğünün kabulüne olanak yoktur. Bu nedenle hakkındaki mahkumiyet hükmü infaz edilen sanık … …’nın tahliye olduktan sonra bu davanın diğer sanıkları ile birlikte sohbet toplantıları ve kurulmuş bir dernek etrafında bazı faaliyetleri organize etmesi, diğer sanıkların da bu faaliyetler içerisinde yer almaları terör örgütünü yeniden canlandırma amacına yönelik olduğu kabul edilmiştir.
Yerel Mahkeme, iletişimin tespiti yöntemiyle ve sanıkların evlerinde yapılan aramalarla tespit edilen delillere göre, sanıkların Türkiye Cumhuriyeti Anayasal düzeni değiştirmeyi amaçlayan bir örgüt kurma ve bu örgüte üye olma suçuna dayanak olarak gösterilen faaliyetleri özetle; çeşitli sohbet ve toplantılarla bir araya gelme, örgüte zekat, kurban gibi bağışlarla fınans sağlama yönünde çalışmalarda bulunma; piknikler, sohbetler, gerek evlerde gerekse örgüte müzahir … … isimli dernekle ders adı altında toplantılar düzenledikleri, ele geçen dokümanlardan Türkiye Cumhuriyetinin Anayasal düzenini eleştirdikleri, yerine dini esaslara dayalı bir düzenin gelmesi gerektiğini savundukları kabulüne varılmıştır.
Sanıklar soruşturma ve kovuşturma aşamalarda suçlamayı kabul etmemişlerdir. Suçun sübutuna esas alınan deliller iletişimin tespiti sonucu elde edilen telefon görüşme içerikleri ve evlerinde ele geçen bir kısım örgütsel nitelikte sayılabilecek notlardır.
Silahlı terör örgütü kurucusu, yöneticisi veya mensubu olan kişinin işlediği suç nedeniyle mahkum olduğu cezayı infaz ettikten sonra, aynı örgütün hiyerarşisine tekrar dahil olup örgütsel faaliyetlere devam etmesi halinde yeniden suç oluşacağına kuşku yoktur.
Somut olayda; Anayasal düzeni cebren ortadan kaldırmayı amaçlayan ve bazı mensuplarınca bu amaca matuf vahamet arz eden eylemleri gerçekleştiren … adlı silahlı terör örgütünü kurup yönettiği gerekçesiyle daha önceden hakkındaki mahkumiyet hükmü kesinleşen sanıklardan … …’nın cezaevinden tahliye olduktan sonra dağılan örgütü tekrar toparlayıp faaliyetlerine devam etmesi amacıyla örgütsel toplantılar yaptığı ve diğer sanıklarla bu amaçla irtibat kurduğuna ilişkin kabule; iletişimin tespitindeki konuşmalar ve ev aramalarında ele geçen doküman içeriklerinin değerlendirilmesi sonucunda ulaşılmıştır. Sanıkların bu eylemleri gerçekleştirdiğine dair başka somut delil elde edilememiştir. Uzun süre devam etmiş olan iletişimin tespitinde elde edilen verilere göre, örgüt mensuplarının toplantılar yaptığına ilişkin bilgi elde edilmesine rağmen, yapılan toplantılar kolluk görevlileri tarafından izlenip tutanağa bağlanmadığı gibi, bu toplantılarda gerçekleşen konuşma içerikleri de teknik araçlarla tespit edilmemiştir. Yerleşik içtihatlara göre, maddi olaya dayanmayan iletişimin tespiti sonucu elde edilen verilere göre bir vakanın kesin olarak ispatı olanaklı değildir. Gerek örgüt yöneticisi olduğu iddia edilen … … ve diğer sanıkların bireysel hak ve özgürlük kapsamında olan dernek kurma, toplanma ve ibadet hürriyeti çerçevesindeki faaliyetlerin bir suç oluşturduğu ispat edilmediği sürece, örgütsel faaliyet olarak kabul edilemeyeceği, evlerde ele geçen dokümanların ne zaman oluşturulduğu ve hangi amaçla kullanılacağının belirlenmemesi karşısında, örgütsel faaliyette kullanıldığına ilişkin kabul, savunmaların aksini ispata yarar, her türlü şüpheden uzak kesin delil niteliğinde değildir. Yargıtay CGK ve Dairelerin bir çok kararda vurgulandığı üzere, Ceza Hukukunun genel prensiplerinden olan şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca bir suçtan cezalandırılmanın temel koşulunu, suçun kuşkuya yer verilemeyeceği şekilde ispat edilmesine bağlı olduğunu, kuşkulu ve tam olarak aydınlatılmamış olaylar ve iddiaların sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamayacağı, yine ceza mahkumiyetinin yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek oluşan olası kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanması ve bu ispatın hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olması gerektiği, yüksek de olsa bir olasılığa dayalı olarak sanığın cezalandırılmasının ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına geleceği, bu durumda ceza yargılamasında mahkumiyetin büyük veya küçük olasılığa değil her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmasının şart olduğu, adli hataların önüne geçebilmenin de başka bir yolu olmadığı şeklinde ifade edilmiştir. Maddi delil ile desteklenmeyen söz konusu tape’lerin mahkumiyete esas alınması yerleşik uygulama ile usul ve yasaya aykırı görüldüğünden, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İtirazının kabulüne karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
HÜKÜM:
1)Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE;
2)Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 17.02.2014 tarih ve 2011/6729 esas- 2014/1870 karar sayılı kararının KALDIRILMASINA;
3)Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 30.09.2010 tarih ve 2010/116 karar sayılı kararının mahkumiyetlerine karar verilen sanıklar …, … … …, …, …, …, …’ın silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından cezalandırılmaları için her türlü şüpheden uzak kesin kanaate ulaştırıcı maddi delil elde edilemediğinden beraatlerine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,
Kanuna aykırı sanıklar ve müdafilerinin temyiz itirazları bu nedenler ile yerinde görüldüğünden CMUK’nın 322. madde gereğince hükümlerin BOZULMASINA,
4)5275 sayılı Kanunun 98 ve müteakip maddeleri gereğince sanıklar hakkındaki İNFAZLARIN DURDURULMASINA, bu hususta Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına 25.12.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.