Yargıtay Kararı 16. Ceza Dairesi 2019/11077 E. 2019/8462 K. 27.12.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2019/11077
KARAR NO : 2019/8462
KARAR TARİHİ : 27.12.2019

I-TALEP:

Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçundan sanık …’ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 314/2, 220/6, 62/1 ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 5. maddeleri gereğince 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/07/2012 tarihli ve 2011/549 esas, 2012/326 sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 150. maddesinin 2 ve 3. fıkralarında yer alan, “(2) Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir. (3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır.” şeklindeki düzenleme karşısında, sanığın üzerine atılı örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçunun cezasının alt sınırı itibariyle zorunlu müdafii tayinini gerektirdiği gözetilmeden, yargılamaya devam edilerek yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/07/2012 tarihli ve 2011/549 esas, 2012/326 sayılı istemlerine müsteniden ihbar ve mevcut evrak Dairemize gönderilmiştir.
II-OLAY :
Soruşturma aşamasında kolluk ve savcılık ifadelerinin alınması sırasında müdafii yardımından yararlandırılan ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK 250 madde ile görevli), 2011/1944 soruşturma, 2011/1205 esas, 2011/1007 numaralı, 21.06.2011 tarihli, 23.06.2011 havale tarihli ve Diyarbakır 6.Ağır Ceza Mahkemesince (CMK 250. maddesi ile görevli) 29.09.2011 tarihinde 2011/371 değerlendirme numaralı karar ile kabul edildiği görülen iddianamesinde özetle; PKK terör örgütü ve illegal uzantılarının örgüt güdümünde faaliyet yürüten basın yayın organları aracılığı ile yaptığı eylem çağrıları doğrultusunda gerçekleştirilen yasadışı gösterilere katıldığı, güvenlik güçlerine taşlı saldırıda bulunan eylemci grup içerisinde yer aldığı, gruba müdahale sonrasında kaçan eylemci grup içerisinde bulunduğu ve gruptan ayrıldıktan sonra güvenlik güçlerince takip edildiklerini fark edince yakalanmamak için güvenlik güçlerine taş atarak kaçmaya çalıştığı sırada kovalamaca sonucu yakalandığı belirtilen sanığın, 2911 sayılı Kanuna muhalefet etmek, görevi yaptırmamak için direnme ve örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suretiyle örgüt üyesi olmak suçlarını işlediği iddiası ile; 5237 sayılı TCK’nın 314/3 ve 220/6. maddeleri yollamasıyla TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5. maddesi, 6008 sayılı Kanun ile değişik 2911 sayılı Kanunun 33/1, 33/2 yollamasıyla 32/1, aynı yasanın 32/2 yollamasıyla TCK’nın 265/1-3, TCK’nın 53, 58 ve 63. maddeleri uyarınca cezalandırılması istenilmiştir.
Mahkemenin 2011/549 esasına kaydedilerek yürütülen kovuşturma sürecinde ise; tensiple sanığın savunmasının alınması ve delillerinin tespiti amacıyla, üzerine atılı suç için öngörülen cezanın alt sınırının beş yıl ve daha fazla olması da göz önüne alınarak, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 176. maddesi gereğince çağrı kağıdı çıkartılmasına, çağrı kağıdına; mazereti olmaksızın gelmediği taktirde zorla getirileceğinin yazılmasına ve çağrı kağıdı ile birlikte iddianamenin de tebliğine; 27.10.2011 tarihinde yapılan duruşmada adresi tespit edilemeyen ve savunması alınmayan sanık hakkında CMK’nın 98. maddesi gereğince yakalama emri düzenlenmesine, düzenlenecek yakalama emrine isnat edilen suç için öngörülen ceza miktarı dikkate alınarak mahkemede hazır edilmesinin belirtilmesine karar verildiği, 25.03.2012 tarihinde sanığın yakalaması infaz edildiğinden re’sen açılan duruşmada 5271 sayılı CMK’nın 147. maddesi uyarınca yüklenen suçun anlatılıp, müdafii seçme hakkının bulunduğu ve müdafiinin hukukî yardımından yararlanabileceği, müdafiinin sorgusunda hazır bulunabileceği, şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını isteyebileceği ve kendisi aleyhine var olan şüphe nedenlerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürme olanağı bulunduğu hatırlatılarak; yasal haklarını anladığını, susma hakkını kullanmayacağını, süre ve müdafi istemediğini, 5237 sayılı TCK’nın 265/4 maddesinin uygulanma ihtimaline istinaden 5271 sayılı CMK’nın 226 maddesi gereğince alınan ek savunmasında da önceki savunmalarını tekrar ettiğini beyan ettiği anlaşılan ve eylemine uyan 2911 sayılı Kanunun 33/1, 32/1, aynı yasanın 32/2 maddeleri delaletiyle TCK’nın 265/1-3-4, 3713 sayılı yasanın 5 maddesi, TCK’nın 314/3, 220/6 maddeleri delaletiyle TCK’nın 314/2, 3713 sayılı yasanın 5, TCK’nın 53, 58/9, 63 maddeleri gereğince cezalandırılmasına karar verilmesinin mütalaa olunduğu görülen sanığın; 24.07.2012 tarihinde yokluğunda yapılan duruşma sonunda 2911 sayılı Kanunun 33/1, 5237 sayılı TCK’nın 53, 58/9,63 maddeleri uyarınca 6 ay hapis cezası ile; 2911 sayılı Kanunun 32/1, 5237 sayılı TCK’nın 53, 58/9, 63 maddeleri uyarınca 6 ay hapis cezası ile; 2911 sayılı Kanunun 32/2 yollaması ile 5237 sayılı TCK’nın 265/1-3, 53, 58/9, 63, 3713 sayılı TMK’nın 5/1, maddeleri uyarınca 6 ay hapis cezası ile; 5237 sayılı TCK’nın 314/3 ve 220/6 maddeleri yollaması ile 314/2, 3713 sayılı TMK’nın 5/1 ve TCK’nın 220/6-2 cümle, 53, 58/9, 63 maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair verilen ve yasal süreden sonra 05.11.2013 tarihinde temyiz edildiğinden, Dairemizin 2015/7450 esas ve 2016/3482 karar sayılı 01.06.2016 tarihli ilamı ile CMK’nın 317. maddesi uyarınca temyiz isteminin reddine karar verilen, 24.07.2012 tarihli 2011/549 esas, 2012/326 karar sayılı ilam kapsamındaki hükümleri infaz ettiği ve süreçte yargılamanın yenilenmesine dair istemlerinin 20.01.2017 tarihli ek karar ile de reddedildiği de görülen sanık hakkında, vasisinin 27.02.2017 havale tarihli dilekçesi ile TCK’nın 314. maddesindeki suçun artırım maddesi de dikkate alındığında CMK’nın 150. maddesi gereğince müdafii atanmak sureti ile yargılama yapılması zorunluğu bulunduğunu, 2911 sayılı Kanun kapsamında verilen hükümlerin 6352 sayılı Kanun değişikliği nedeni ile yeniden ele alınması gerektiğine, davaya bakan hakim ve savcıların ihraçları nedeni ile davanın yeniden görülmesi gerektiğine dair başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.
Gerekçeli kararda; 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa Muhalefet Etmek ve Görevi Yaptırmamak İçin Direnme Suçları Yönüyle yapılan değerlendirmede; sanığın, bu suçlar dolayısıyla verilen cezaların iki yıl ve daha az süreli olması ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231/6 maddesinde belirtilen koşulların bulunması sebebiyle; sanık hakkındaki hükümlerin, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231/5 maddesi gereğince açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğinin belirtildiği ayrıca cezalandırılmasına konu edilen 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa muhalefet ve görevi yaptırmamak için direnme eylemleri sırasında; olay tarihinde PKK terör örgütü elebaşısı …’ın posterlerini açıp “Biji … İntikam İntikam, …” içerikli yasadışı sloganlar atarak içeriği itibariyle terör örgütünün propagandasını oluşturan sözde marşlar okudukları, grup içerisinde yüzleri sarılı bulunan şahıslar tarafından Farabim Hastanesi önünde güvenlik önlemi alan güvenlik güçlerine ve zırhlı araçlara karşı yoğun bir şekilde taşlı, molotoflu, hava fişekli ve ses bombalı saldırılarda bulunulduğu, yine bu saldırılar esnasında güvenlik görevlilerin üzerine 3 adet el yapımı bombalı saldırı düzenlendiği, yapılan bu saldırılar sonrasında burada bulunan gruba yapılan müdahalede şahısların bir kısmının Batman Belediyesinin arka tarafında bulunan Şirinevler Mahallesinin ara sokaklarına, bir kısmının İstasyon Caddesi tarafına bir kısmının ise Milli Egemenlik Bulvarı istikametine kaçarak ara sokaklara dağıldıkları, burada yapılan kovalamacalar sonucu toplam 28 şahsın yakalandığı, sanık …’ın da yasadışı PKK terör örgütünün çağrıları üzerine gerçekleştirilen yasadışı gösteriye katılıp, ellerinde taş olan ve güvenlik güçlerine taş atan grup içerisinde bulunduğunun tespit edildiği, sanığın Batman Belediyesi önünde toplanan grubun basın açıklaması sonrasında yasadışı sloganlar atarak güvenlik güçlerine taş, ses bombası, havai fişekli saldırıda bulunmaları üzerine yapılan müdahale sonucu gösterici grubun Belediye ve Yapı Kredi Bankası arka sokaklarında gruplara ayrılarak slogan ve taş atarak kaçmaya başladıkları, kaçan şahısların yakalanmasına yönelik yürütülen çalışmalarda Şirinevler mahallesi ara sokaklarına kaçan eylemci grup içerisinde yer alan sanığın güvenlik güçlerini görünce, güvenlik güçlerine taş attığı, sanığın içinde bulunduğu ortamın düşünce ve kanaat açıklamaya uygun olmadığı, bu haliyle eyleminin düşünce ve kanaat açıklamak şeklinde ortaya çıkmadığı anlaşıldığından, hakkında 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinin b bendinin uygulanamayacağı kanaatine varıldığı belirtilmiştir. Ancak hükümlerde sanığın, kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışlarına göre, yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılmamış olması sebebiyle; hükmün, açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına dair karar verildiği görülmüştür.
Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçu yönüyle yapılan değerlendirmede; suçun işleniş biçimi, suçun işlendiği yer ve zaman, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, suçun işlenmesinde kullanılan araç, suç konusunun önem ve değeri, failin kusurunun ağırlığı kıstasları dikkate alınarak indirim oranı tespit edildiği ve sanığa verilen hapis cezasının süresi itibariye; seçenek yaptırımlara çevrilmediği, ertelenmediği ve de hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmediği belirtilmiştir.
Sanık hakkında 5607 sayılı Kanunun 3/5, 5237 sayılı TCK’nın 62, 52, 51, 54 maddelerinde verilen 5 ay hapis cezasının ertelenmesine ve 80-TL adli para cezasına dair 01.10.2010 tarihli kesinleşen ilamın bulunduğu görülmüştür.
Diyarbakır (kapatılan) 6 Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250 ile yetkili) nin 02.03.2017 tarihli ek kararı ile “hükümlünün yargılandığı suçun cezasının alt sınırının 5 yıl olduğu, kişiye zorunlu müdafi atanabilmesi için üzerine atılı suçun cezasının alt sınırının en az 5 yıl 1 gün olması gerektiği anlaşıldığından yargılamanın yenilenmesi talebinde belirtilen hususun doğru olmadığı görülmüştür. Ayrıca yargılanmanın yenilenmesi talebinin CMK’nın 311 maddesinde düzenlenen olağanüstü bir kanun yoludur. Yargılamanın yenilenmesine ilişkin nedenler kanunda sınırlı olarak sayılmıştır. Sanığın dilekçesinde belirtmiş olduğu hususların CMK. 311 maddesindeki yargılamanın yenilenmesi nedenlerinden sayılamayacağı anlaşıldığından sanığın yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.” gerekçesi ile yargılamanın yenilenmesi talebin reddine itiraz yolu açık olmak üzere verilen karara karşı, 30.07.2011 havale tarihli dilekçe ile hükümlü vasisinin aynı sebepler ile istinaf talebinde bulunduğuna dair yaptığı itiraz kapsamında Diyarbakır 7.Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/191 değişik iş sayılı 07.04.2017 tarihli kararı ile ek karara yapılan itirazın reddine kesin olarak karar verilmesi üzerine Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne 08.04.2019 havale tarihli dilekçesi ve eki belgeler ile kesinleşen ilamın özetle; sanığın yüzü açık şekilde ve hiç bir eylemde bulunmadan olay yerinde durduğu, atılı suçu işlemediği, zorunlu müdafii atanmadan yargılamasının yürütüldüğü, 2911 sayılı Kanun kapsamında suç kastının olmadığı, kabule göre de 6352 sayılı Kanun uyarınca erteleme kararı verilmesi gerektiğinin, gerekçe kısmında sanık hakkında HAGB kararı verildiğinin belirtilerek çelişkiye düşüldüğü, eksik inceleme ve araştırma yapılarak karar verildiği, örgüt adına suç işleme suçundan kabule göre beraatine karar verilmeyecek ise yasa gereği indirim yapılması ayrıca 6459 sayılı Kanun hükümleri de nazara alındığında ceza verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesi gerektiği, tek fiile birden fazla ceza verilmesinin de hukuka aykırı olduğu, TCK’nın 62 maddesinin soyut gerekçeler ile uygulanmadığı belirtilerek infazın durdurulması sureti ile kanun yararına bozulması hususunda başvuruda bulunması üzerine, 10.04.2019 tarihli ek karar ile de yargılamanın yenilenmesi taleplerinin reddine karar verilen dosya kapsamında; Cumhuriyet Başsavcılığının kararın esas yönünden Yargıtay denetiminden geçmeden kesinleşmiş olması karşısında yargılama aşamasında zorunlu müdafi atanması gerektiği halde müdafinin atanmaması suretiyle savunma hakkının kısıtlandığı açık olduğundan ve bir eylemden dolayı iki ayrı ceza verilemeyeceğinden, kararın kanun yararına bozulmasına dair görüşün teminine müteakip; Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 30.10.2019 tarihli talebi ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından kesinleşen kararın kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine dosyanın Dairemize gönderildiği anlaşılmıştır.
III-KANUN YARARINA BOZMA İSTEMİNE İLİŞKİN UYUŞMAZLIĞIN KAPSAMI:
Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçundan yargılanan sanığa, 5271 sayılı CMK’nın 150/3. maddesi uyarınca müdafii atanmasının zorunlu olup olmadığına ilişkindir.
IV-HUKUKSAL DEĞERLENDİRME:
Kanun yararına bozma, kesinleşen hükümde verildiği zaman yürürlükte bulunan usul ve maddi hukuka ilişkin hukuka aykırılıkların giderilmesi ile sınırlı olduğundan, inceleme karar tarihindeki mevzuat hükümlerine göre ve talebe bağlılık ilkesine göre ileri sürülen hususlara yönelik olarak yapılmıştır.
Ayrıntıları, 14.11.1977 tarih, 3-2 sayılı içtihadı birleştirme kararı ile Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen istikrar kazanmış kararlarında (03.04.2012 tarih 2011/10-438 – 2012/141 sy. 10.05.2011 tarih 6-80-90 sy. 14.12.2010 tarih 4-210-259 sy. 15.06.2010 tarih 9-117-146 sy. 23.06.2009 tarih 9-30-177 sy. gibi) açıklandığı üzere: 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinde, olağanüstü ve istisnai bir kanun yolu olarak düzenlenen kanun yararına bozma ile; hakim ya da mahkemelerce verilen ve temyiz veya istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar yahut hükümlerdeki gerek maddi gerekse usule ilişkin hukuka aykırılıkların hem ilgilisi hem de toplum açısından giderilmesi ile ülkede uygulama birliğinin sağlanması amaçlanmaktadır. Ancak kesin kararlara karşı kabul edilmesi nedeniyle bu amaçlara hizmet etmeyen, sadece yapılan uygulamanın hatalı olduğunun tespiti ile yetinilmesi sonucunu doğuran hukuka aykırılıkların bu yolla çözülmesinde kanun yararı olmadığı gibi bu uygulamanın kesin hükmün otoritesini sarsacağı da açıktır.
Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.08.2007/145-142; 02.10.2007/82-196 ve 07.04.2009/24-91 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere kanun yararına başvuru nedeniyle yapılan inceleme sırasında Adalet Bakanlığının istem yazısında ileri sürülmeyen ve sonuca etkili bulunan başkaca hukuka aykırılıklar görüldüğünde bu yönlerden de başvuruda bulunulmasını sağlamak bakımından Adalet Bakanlığına ihbarda bulunulması, ihbar üzerine başvuruda bulunulması halinde ise tüm hukuka aykırılıkların bir defada giderilmesi gerekmektedir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığa yüklenen 2911 sayılı Kanunun 32 ve 33. maddelerine muhalefet etmek suçlarının tarihi, işlenme yöntemi ve temel şekli itibariyle gerektirdiği cezaların süresine göre; hükümden önce 05.07.2012 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi kapsamında kaldığı ve bu nedenle kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi hukuka açıkça aykırı olduğundan bu suçlarla ilgili hukuka aykırılıklar yönünden de kanun yararına bozma istenip istenmeyeceği hususunda Adalet Bakanlığına gereğinin takdiri için ihbarda bulunulmak üzere dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmiştir.
V-SONUÇ: Açıklanan nedenlerle,
Sanığa yüklenen 2911 sayılı Kanunun 32 ve 33. maddelerine muhalefet etmek suçları yönünden de kanun yararına bozma istenip istenmeyeceği hususunda Adalet Bakanlığına gereğinin takdiri için ihbarda bulunulmak üzere dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE 27.12.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.