Yargıtay Kararı 16. Ceza Dairesi 2018/5333 E. 2018/5602 K. 31.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2018/5333
KARAR NO : 2018/5602
KARAR TARİHİ : 31.12.2018

Mahkemesi :Sulh Ceza Hâkimliği

I-TALEP:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 16.11.2018 tarih ve 2018/91417 sayılı Kanun Yararına Bozma talebi ile;
Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan şüpheliler … ve Murat Öztürk haklarında yapılan soruşturma evresi sonucunda İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 23/11/2017 tarihli ve 2017/67355 soruşturma sayılı kovuşturmaya yer olmadığına ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 133/1. maddesi uyarınca şüphelilerin ortağı olduğu şirketlere İzmir 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 23/06/2017 tarihli ve 2017/3796 değişik iş sayılı kararı ile atanan kayyum tedbirinin sona erdirilmesine ilişkin ek kararı takiben, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının anılan 23/11/2017 ek kararının uygulanamadığından bahisle, söz konusu şirketler üzerindeki kayyum kararının kaldırılması talebinde bulunulması üzerine, talep hakkında görev ve yetkisi olmadığından bahisle karar verilmesine yer olmadığına yönelik İzmir 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 26/04/2018 tarihli ve 2018/2728 değişik iş sayılı kararını müteakip, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının anılan şirketler üzerindeki kayyum kararının kaldırılması talebinde bulunulması üzerine, karar verilmesine yer olmadığına dair İzmir 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 02/08/2018 tarihli ve 2018/4622 değişik iş sayılı kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin mercii İzmir 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 13/08/2018 tarihli ve 2018/4652 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.
Sulh ceza hâkimliklerince, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 133’üncü maddesi uyarınca verilen şirket yönetimi için kayyım atanmasına ilişkin kararın ne şekilde kaldırılabileceğine ilişkin mevzuat incelendiğinde;
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun, ”Eşya veya kazancın muhafaza altına alınması ve bunlara elkonulması” kenar başlıklı 123’üncü maddesinde yer alan; ”(1) İspat aracı olarak yararlı görülen ya da eşya veya kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan malvarlığı değerleri, muhafaza altına alınır. (2) Yanında bulunduran kişinin rızasıyla teslim etmediği bu tür eşyaya elkonulabilir.” şeklindeki,
5271 sayılı Kanunun ”Elkoyma kararını verme yetkisi” kenar başlıklı 127’nci maddesinde yer alan; ”(1) (Değişik: 25/5/2005 – 5353/16 md.) Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri, elkoyma işlemini gerçekleştirebilir. (2) Kolluk görevlisinin açık kimliği, elkoyma işlemine ilişkin tutanağa geçirilir. (3) (Değişik: 25/5/2005 – 5353/16 md.) Hâkim kararı olmaksızın yapılan elkoyma işlemi, yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını elkoymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi hâlde elkoyma kendiliğinden kalkar. (4) Zilyedliğinde bulunan eşya veya diğer malvarlığı değerlerine elkonulan kimse, hâkimden her zaman bu konuda bir karar verilmesini isteyebilir. (5) Elkoyma işlemi, suçtan zarar gören mağdura gecikmeksizin bildirilir.” şeklindeki,
5271 sayılı Kanun’un ”Eşya veya kazancın muhafaza altına alınması ve bunlara elkonulması” kenar başlıklı 123’üncü maddesinde yer alan; ”(1) İspat aracı olarak yararlı görülen ya da eşya veya kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan malvarlığı değerleri, muhafaza altına alınır. (2) Yanında bulunduran kişinin rızasıyla teslim etmediği bu tür eşyaya elkonulabilir.” şeklindeki,
Aynı Kanunun ”Elkoyma kararını verme yetkisi” kenar başlıklı 127’nci maddesinde yer alan; ”(1) (Değişik: 25/5/2005 – 5353/16 md.) Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri, elkoyma işlemini gerçekleştirebilir. (2) Kolluk görevlisinin açık kimliği, elkoyma işlemine ilişkin tutanağa geçirilir. (3) (Değişik: 25/5/2005 – 5353/16 md.) Hâkim kararı olmaksızın yapılan elkoyma işlemi, yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını elkoymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi hâlde elkoyma kendiliğinden kalkar. (4) Zilyedliğinde bulunan eşya veya diğer malvarlığı değerlerine elkonulan kimse, hâkimden her zaman bu konuda bir karar verilmesini isteyebilir. (5) Elkoyma işlemi, suçtan zarar gören mağdura gecikmeksizin bildirilir. (6) Askerî mahâllerde yapılacak elkoyma işlemi, (…) Cumhuriyet savcısının istem ve katılımıyla askerî makamlar tarafından yerine getirilir.” şeklindeki,
Anılan Kanunun ”Elkonulan eşyanın iadesi” kenar başlıklı 131’inci maddesinde yer alan; ”(1) Şüpheliye, sanığa veya üçüncü kişilere ait elkonulmuş eşyanın, soruşturma ve kovuşturma bakımından muhafazasına gerek kalmaması veya müsadereye tabi tutulmayacağının anlaşılması halinde, re’sen veya istem üzerine geri verilmesine Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından karar verilir. İstemin reddi kararlarına itiraz edilebilir. (2) 128’inci madde hükümlerine göre elkonulan eşya veya diğer malvarlığı değerleri, suçtan zarar gören mağdura ait olması ve bunlara delil olarak artık ihtiyaç bulunmaması halinde, sahibine iade edilir.” şeklindeki,
Aynı Kanunun ”Şirket yönetimi için kayyım tayini” kenar başlıklı 133’üncü maddesinde yer alan; ”(1) Suçun bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması halinde; soruşturma ve kovuşturma sürecinde, hâkim veya mahkeme, şirket işlerinin yürütülmesiyle ilgili olarak kayyım atayabilir. Atama kararında, yönetim organının karar ve işlemlerinin geçerliliğinin kayyımın onayına bağlı kılındığı veya yönetim organının yetkilerinin ya da yönetim organının yetkileri ile birlikte ortaklık payları veya menkul kıymetler idare yetkilerinin tümüyle kayyıma verildiği açıkça belirtilir. Kayyım tayinine ilişkin karar, ticaret sicili gazetesinde ve diğer uygun vasıtalarla ilan olunur. (2) Hâkim veya mahkemenin kayyım hakkında takdir etmiş bulunduğu ücret, şirket bütçesinden karşılanır. Ancak, soruşturma veya kovuşturma konusu suçtan dolayı kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararının verilmesi halinde; ücret olarak şirket bütçesinden ödenen paranın tamamı, kanunî faiziyle birlikte Devlet Hazinesinden karşılanır. (3) İlgililer, atanan kayyımın işlemlerine karşı, görevli mahkemeye 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ve 29.6.1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre başvurabilirler.” şeklindeki,
Anılan Kanunun ”’Soruşturmada Cumhuriyet savcısının hâkim kararı istemi” kenar başlıklı 162’nci maddesinde yer alan; ”(1) Cumhuriyet savcısı, ancak hâkim tarafından yapılabilecek olan bir soruşturma işlemine gerek görürse, istemlerini bu işlemin yapılacağı yerin sulh ceza hâkimine bildirir. Sulh ceza hâkimi istenilen işlem hakkında, kanuna uygun olup olmadığını inceleyerek karar verir ve gereğini yerine getirir.” şeklindeki düzenlemeler nazara alındığında,
5271 sayılı Kanunun 133’üncü maddesinde, şirket yönetimi için kayyım atama kararı ile ilgili Cumhuriyet savcısına herhangi bir karar alma yetkisi tanınmadığı, kayyım atanması ve atama kararının kaldırılmasına ilişkin kararın, soruşturma aşamasında hâkim, kovuşturma aşamasında ise mahkeme tarafından verileceği, sulh ceza hâkimliği veya mahkeme tarafından verilen kararların re’sen Cumhuriyet savcısı tarafından kaldırılabilmesi için kanunda açık hüküm bulunması gerektiği, örneğin şüpheliye, sanığa veya üçüncü kişilere ait elkonulmuş eşya, soruşturma ve kovuşturma bakımından muhafazasına gerek kalmaması veya müsadereye tâbi tutulmayacağının anlaşılması durumunda, re’sen ya da talep üzerine geri verilebileceği, bu durumda yetkili makamın soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı ve hâkim, kovuşturma evresinde mahkeme olduğu, özel elkoyma türü olan kayyım tayini koruma tedbirine karar verme yetkisi ise, hâkim ve mahkemeye verilmiş olduğundan, gerek kalmaması durumunda bu tedbirin kaldırılmasına da hâkim veya mahkeme tarafından karar verilmesi gerekeceği, benzer şekilde, 5271 sayılı Kanunun 103’üncü maddesinin ikinci fıkrasında; Cumhuriyet savcısına soruşturma evresinde adlî kontrol veya tutuklamanın artık gereksiz olduğu kanısına varması durumunda, şüpheliyi re’sen serbest bırakabilme yetkisi tanınmasına karşın, kayyım tayini ile ilgili 133’üncü maddede böyle bir yetkiye yer verilmediği cihetle, somut olayda şüphelilerin ortağı olduğu şirketlere İzmir 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 23/06/2017 tarihli ve 2017/3796 değişik iş sayılı kararı ile atanan kayyum tedbirinin sona erdirilmesine ilişkin talebi inceleme görev ve yetkisinin de sulh ceza hâkimliğine ait olduğu gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesi ile 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararların bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli 12/11/2018 gün ve 94660652-105-35-14099-2018-Kyb sayılı yazılı istemlerine müsteniden ihbar ve mevcut evrak tebliğ olunmuştur.

II-OLAY:
Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan şüpheliler … ve … … haklarında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/67355 sayısına kayden yürütülen soruşturma kapsamında, İzmir 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 23/06/2017 tarih ve 2017/3796 değişik iş sayılı kararı ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 133/1. maddesi uyarınca şüphelilerin ortağı olduğu şirketlere Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF)’nun kayyım olarak atandığı,soruşturma sonunda 23/11/2017 tarihli kararla kovuşturmaya yer olmadığına ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 133/1. maddesi uyarınca kayyım tedbirinin de sona erdirilmesine karar verildiği,kayyım TMSF’nin hakim kararı olmadan İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 23/11/2017 tarihli söz konusu şirketler üzerindeki kayyım kararının kaldırılmasına dair kararının uygulanmasında tereddüt yaşayarak,bu hususta hakim kararı alınması için müracaatta bulunması üzerine İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının talep yazılarına istinaden İzmir 5. Sulh Ceza Hâkimliği, 26/04/2018 tarih, 2018/2728 değişik iş sayılı ve 02/08/2018 tarih, 2018/4622 değişik iş sayılı kararları ile talep hakkında görev ve yetkisi olmadığından bahisle karar verilmesine yer olmadığına karar verdiği, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan itirazın da İzmir 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin incelemeye konu 13/08/2018 tarihli ve 2018/4652 değişik iş sayılı kararı ile reddedildiği anlaşılmaktadır.

III-KANUN YARARINA BOZMA İSTEMİNE İLİŞKİN UYUŞMAZLIĞIN KAPSAMI:
Silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan yapılan soruşturma kapsamında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 133’üncü maddesi gereğince verilen şirket yönetimi için kayyım atama kararının, soruşturmanın kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar ile tamamlanması durumunda hangi mercii tarafından sonlandırılacağına dairdir.

IV-HUKUKSAL DEĞERLENDİRME:
Konu ile ilgili yasal düzenlemeler şöyledir:
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu
”Şirket yönetimi için kayyım tayini”
“Madde 133(1) Suçun bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması halinde; soruşturma ve kovuşturma sürecinde, hâkim veya mahkeme, şirket işlerinin yürütülmesiyle ilgili olarak kayyım atayabilir. Atama kararında, yönetim organının karar ve işlemlerinin geçerliliğinin kayyımın onayına bağlı kılındığı veya yönetim organının yetkilerinin ya da yönetim organının yetkileri ile birlikte ortaklık payları veya menkul kıymetler idare yetkilerinin tümüyle kayyıma verildiği açıkça belirtilir. Kayyım tayinine ilişkin karar, ticaret sicili gazetesinde ve diğer uygun vasıtalarla ilan olunur.
(2) Hâkim veya mahkemenin kayyım hakkında takdir etmiş bulunduğu ücret, şirket bütçesinden karşılanır. Ancak, soruşturma veya kovuşturma konusu suçtan dolayı kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararının verilmesi halinde; ücret olarak şirket bütçesinden ödenen paranın tamamı, kanunî faiziyle birlikte Devlet Hazinesinden karşılanır.
(3) İlgililer, atanan kayyımın işlemlerine karşı, görevli mahkemeye 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ve 29.6.1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre başvurabilirler.”
”Eşya veya kazancın muhafaza altına alınması ve bunlara elkonulması”
Madde 123(1) İspat aracı olarak yararlı görülen ya da eşya veya kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan malvarlığı değerleri, muhafaza altına alınır.
(2) Yanında bulunduran kişinin rızasıyla teslim etmediği bu tür eşyaya elkonulabilir.”
”Elkoyma kararını verme yetkisi”
Madde 127 ‘(1) (Değişik: 25/5/2005 – 5353/16 md.) Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri, elkoyma işlemini gerçekleştirebilir.
(2) Kolluk görevlisinin açık kimliği, elkoyma işlemine ilişkin tutanağa geçirilir.
(3) (Değişik: 25/5/2005 – 5353/16 md.) Hâkim kararı olmaksızın yapılan elkoyma işlemi, yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını elkoymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi hâlde elkoyma kendiliğinden kalkar.
(4) Zilyedliğinde bulunan eşya veya diğer malvarlığı değerlerine elkonulan kimse, hâkimden her zaman bu konuda bir karar verilmesini isteyebilir.
(5) Elkoyma işlemi, suçtan zarar gören mağdura gecikmeksizin bildirilir.”
”Elkonulan eşyanın iadesi”
“Madde131(1) Şüpheliye, sanığa veya üçüncü kişilere ait elkonulmuş eşyanın, soruşturma ve kovuşturma bakımından muhafazasına gerek kalmaması veya müsadereye tabi tutulmayacağının anlaşılması halinde, re’sen veya istem üzerine geri verilmesine Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından karar verilir. İstemin reddi kararlarına itiraz edilebilir.
(2) 128’inci madde hükümlerine göre elkonulan eşya veya diğer malvarlığı değerleri, suçtan zarar gören mağdura ait olması ve bunlara delil olarak artık ihtiyaç bulunmaması halinde, sahibine iade edilir.”
”Soruşturmada Cumhuriyet savcısının hâkim kararı istemi”
“Madde 162(1) Cumhuriyet savcısı, ancak hâkim tarafından yapılabilecek olan bir soruşturma işlemine gerek görürse, istemlerini bu işlemin yapılacağı yerin sulh ceza hâkimine bildirir. Sulh ceza hâkimi istenilen işlem hakkında, kanuna uygun olup olmadığını inceleyerek karar verir ve gereğini yerine getirir.”
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu
C. Vasi ve kayyım
Madde 403- Vasi, vesayet altındaki küçüğün veya kısıtlının kişiliği ve malvarlığı ile ilgili bütün menfaatlerini korumak ve hukukî işlemlerde onu temsil etmekle yükümlüdür.
Kayyım, belirli işleri görmek veya malvarlığını yönetmek için atanır.
Bu Kanunun vasi hakkındaki hükümleri, aksi belirtilmiş olmadıkça kayyım hakkında da uygulanır.
D. Görevin süresi
Madde 456- Vasi, kural olarak iki yıl için atanır.
Vesayet makamı, bu süreyi her defasında ikişer yıl uzatabilir.
Dört yıl dolunca vasi, vasilikten kaçınma hakkını kullanabilir.
A. Kayyımın konumu
Madde 458- Bir kimseye kayyım atanması onun fiil ehliyetini etkilemez. Yasal danışmanlığa ilişkin hükümler saklıdır.
Kayyımın görev süresi ve ücreti vesayet makamı tarafından belirlenir.
A. Küçüklerde
Madde 470- Küçük üzerindeki vesayet, onun ergin olmasıyla kendiliğinden sona erer.
Erginliğe mahkemece karar verilmiş ise, mahkeme aynı zamanda küçüğün hangi tarihte ergin olacağını tespit ve ilân eder.
B. Hükümlülerde
Madde 471- Özgürlüğü bağlayıcı cezaya mahkûmiyet sebebiyle kısıtlı bulunan kişi üzerindeki vesayet, hapis hâlinin sona ermesiyle kendiliğinden ortadan kalkar.
C. Diğer kısıtlılarda
I. Kaldırılması
Madde 472- Diğer kısıtlılar üzerindeki vesayet, yetkili vesayet makamının kararıyla sona erer.
Vesayeti gerektiren sebebin ortadan kalkması üzerine vesayet makamı vesayetin sona ermesine karar verir.
Kısıtlı ve ilgililerden her biri, vesayetin kaldırılması isteminde bulunabilir.
D. Kayyımlıkta ve yasal danışmanlıkta
I. Genel olarak
Madde 477- Temsil kayyımlığı, kayyımın yapmakla görevlendirildiği işin bitirilmesiyle sona erer.
Yönetim kayyımlığı, kayyımın atanmasını gerektiren sebebin ortadan kalkması veya kayyımın görevden alınmasıyla sona erer.
Yasal danışmanlık, vesayetin kaldırılmasına ilişkin hükümler uyarınca vesayet makamının kararıyla sona erer.
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu
Zararların tazmini amacıyla tedbir konulması
Madde 20/A- (Ek: 15/8/2016-KHK-671/31 md.; Aynen kabul: 9/11/2016-6757/27 md.)
Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ve bu Kanun kapsamına giren suçlar nedeniyle gerçek veya tüzel kişiler ile kamu kurum ve kuruluşlarının uğradığı zararların tazmini amacıyla, soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısının talebi üzerine sulh ceza hâkimi, kovuşturma aşamasında mahkeme tarafından, şüpheli veya sanıklara ait taşınmazların veya kara, deniz ya da hava ulaşım araçlarının devir ve temlikini veya bunlarla ilgili hak tesisini önlemek ya da tasarruf yetkisini kısıtlamak için şerh düşülmesine ve bu kişilerin yardımlaşma kurum ve sandıklarından olan alacaklarına tedbir konulmasına karar verilebilir. Taşınmazlarla ilgili karar tapu kütüğüne; kara, deniz ve hava ulaşım araçlarıyla ilgili karar ise bu araçların kayıtlı bulunduğu sicile şerh verilmek suretiyle icra olunur. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kesinleşmesi halinde veya şerhin konulduğu tarihten itibaren iki yıl içinde, şerhin devamı yönünde hukuk mahkemesinden verilmiş ihtiyati haciz veya ihtiyati tedbir kararı ibraz edilmediği takdirde şerh kendiliğinden terkin edilir.
5271 sayılı CMK’nın 90 ve devamı maddelerinde düzenlenen koruma tedbirleri, doktrinde birbirine benzer biçimde; ceza muhakemesinin gereği gibi yapılabilmesi veya hükmün infazının mümkün kılınması amacıyla muhakeme sürecinde başvurulabilen ve hükümden önce,gerektiğinde zor kullanmak suretiyle bazı temel hak ve özgürlüklere geçici müdahaleyi gerektiren işlemler olarak tanımlanmaktadır (Şahin 267.sh.).
Maddi hakikatin insan onuruna yaraşır biçimde ortaya çıkarılması ve muhakeme sonunda verilecek hükmün de infaz edilerek adliyenin otorite ve saygınlığının korunması amacı bakımından bir araç olan koruma tedbirlerinin ortak özellikleri, geçici olmaları, kural olarak zorla veya gizli biçimde uygulanmaları, temel hak ve hürriyetlere müdahale oluşturmalarıdır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 133/1. maddesinde düzenlenen şirket yönetimi için kayyım tayini, el koyma koruma tedbirinin özel bir şeklidir (Şahin 341.sh.Centel-Zafer 427.sh.). Bu nedenledir ki, karar verme mercii itibariyle daha güvenceli, şartları itibariyle de daha sınırlayıcı sıkı koşullara bağlanmıştır. CMK’nın 128. maddesinden farklı olarak bu tedbir şirketin bütününü ilgilendirir.
CMK’nın 133/1. maddesinde, suçun bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması halinde; soruşturma ve kovuşturma sürecinde, hâkim veya mahkemenin, şirket işlerinin yürütülmesiyle ilgili olarak kayyım atayabileceği hükmüne yer verilerek, kayyım atama işleminin mutlaka hakim ya da mahkeme kararı ile yapılabileceği kabul edilmiş ise de, bu tedbirin hangi merci tarafından sonlandırılacağına dair CMK’da bir hükme yer verilmiş değildir. Gerçi anılan kanunun 131. maddesinde genel manada el konulan eşyanın iadesine hangi mercilerin karar vereceği sayılmıştır. Ne var ki, gerek 131. maddenin sistematik açıdan düzenleme yeri itibariyle 133. maddeyi de kapsayacağına dair bir atfa yer verilmemesi, gerekse şirkete kayyım atanmasının karar verme mercii itibariyle daha güvenceli, şartları itibariyle de daha sınırlayıcı sıkı koşullara bağlanması birlikte değerlendirildiğinde CMK’nın 131. maddesinin, 133. maddesi yönünden uygulanma yeri bulunmadığının kabulü gerekir.
Ancak kanunun 133/3. maddesindeki atıfla bu konudaki boşluğun 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunundaki düzenlemeler ışığında doldurulabileceğine işaret ettiği söylenebilir.
Esasen kayyımlık müessesesi, medeni hukukun bir enstrümanı olarak 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 403 ve devamı maddelerinde yer almıştır.
Temel haklara doğrudan müdahale anlamına gelen ve geçici/arızi olma vasfıyla demokratik toplum için zorlayıcı bir gereklilik olduğunda meşruluk kazanan bu tedbirin, varlık sebebi ortadan kalkar kalkmaz sona ereceği tartışmadan varestedir. Nitekim 4721 sy. TMK’nın 470. maddesi gereğince küçük üzerindeki vesayet, onun ergin olmasıyla kendiliğinden sona erer. 471. maddesine göre, özgürlüğü bağlayıcı cezaya mahkûmiyet sebebiyle kısıtlı bulunan kişi üzerindeki vesayet, hapis hâlinin sona ermesiyle kendiliğinden ortadan kalkar.Keza 3713 sayılı TMK’nın “Zararların tazmini amacıyla tedbir konulması” kenar başlıklı 20/A-maddesi gereğince,” Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ve bu Kanun kapsamına giren suçlar nedeniyle gerçek veya tüzel kişiler ile kamu kurum ve kuruluşlarının uğradığı zararların tazmini amacıyla, soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısının talebi üzerine sulh ceza hâkimi, kovuşturma aşamasında mahkeme tarafından, şüpheli veya sanıklara ait taşınmazların veya kara, deniz ya da hava ulaşım araçlarının devir ve temlikini veya bunlarla ilgili hak tesisini önlemek ya da tasarruf yetkisini kısıtlamak için şerh düşülmesine ve bu kişilerin yardımlaşma kurum ve sandıklarından olan alacaklarına tedbir konulmasına karar verilebilir. Taşınmazlarla ilgili karar tapu kütüğüne; kara, deniz ve hava ulaşım araçlarıyla ilgili karar ise bu araçların kayıtlı bulunduğu sicile şerh verilmek suretiyle icra olunur. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kesinleşmesi halinde veya şerhin konulduğu tarihten itibaren iki yıl içinde, şerhin devamı yönünde hukuk mahkemesinden verilmiş ihtiyati haciz veya ihtiyati tedbir kararı ibraz edilmediği takdirde şerh kendiliğinden terkin edilir. CMK’nın 103/2. maddesine göre, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğinde şüpheli serbest kalır. CMK’nın 127/3. maddesine göre, hakim kararı olmaksızın yapılan el koyma yirmidört saat içinde hakim onayına sunulmazsa el koyma kendiliğinden kalkar.
Yasa koyucu Medeni Kanunun 470 ve 471. maddelerinden farklı olarak 472. maddesinde, diğer kısıtlılar üzerindeki vesayetin, yetkili vesayet makamının kararıyla sona ereceğini, vesayeti gerektiren sebebin ortadan kalkması üzerine vesayet makamının, vesayetin sona ermesine karar vermesi gerektiğini tespit etmektedir. Anılan yasanın 477/2. maddesinin amir hükmüne göre de; yönetim kayyımlığı, kayyımın atanmasını gerektiren sebebin ortadan kalkması veya kayyımın görevden alınmasıyla sona erer. Kayyımın görev süresini vesayet makamı belirler (MK.madde 458).
Bu düzenlemelerden şu sonuca ulaşmak mümkündür: Geçici/arızi bir durum olan bu tedbirler, gerektirici sebeb ortadan kalktığında yasal düzenlemede açıkça belirtilmişse kendiliğinden sona erer. Aksi halde ihbari mahiyette de olsa tedbiri va’zeden merciin kararı ile kaldırılması gerekir. TMK’nın 477/2. maddesinde de kayyımın atanmasını gerektiren sebebin ortadan kalkması ile yönetim kayyımlığının kendiliğinden sona ereceğine dair bir düzenlemeye yer verilmemiş olduğundan, bu hususta yetkili vesayet makamından yani kayyımı atayan merciden bir karar alınması zorunludur.
Kanun vazıı, kimileyin CMK’nın 103/2. maddesinde olduğu gibi müdahale edilen hakkın önemine binaen koruma tedbirini sonlandırma kararını/yetkisini istisna kabilinden Cumhuriyet savcısına devretmiş görünse de, şirkete kayyım atanması tedbirinde böyle bir istisnayı benimsememiştir.
Diğer taraftan incelemeye konu İzmir 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 13/08/2018 tarihli ve 2018/4652 değişik iş sayılı kararında, soruşturma evrakı kapsamında bulunan ve kayyım atanmasına esas teşkil eden raporun yetersiz olması ve bu rapordan sonra da şüpheliler lehine bir delilin ikame edilmemesi gerekçesine yer verilmişse de; soruşturmanın 5271 sayılı CMK’nın 172. maddesi gereğince kovuşturmaya yer olmadığına kararı verilerek sona erdirilmesine, itiraz merciinin inceleme konusunun iş bu kovuşturmaya yer olmadığına kararı değil, şirkete kayyım atanması kararının kaldırılması talebinin reddine ilişkin İzmir 5. Sulh Ceza Hakimliğinin kararları olmasına ve ortada devam etmekte olan bir soruşturma ya da kovuşturma süreci bulunmamasına nazaran CMK’nın 133. maddesinde düzenlenen kontrol tedbirinin uygulanma imkanı da kalmadığından inceleme konusu karar gerekçesinin bu yönüyle de hukuki isabet taşımadığı görülmektedir.
Şu hale göre; kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğinde gerektirici sebeb ortadan kalktığından, yetkili ve görevli İzmir 5. Sulh Ceza Hâkimliğince daha önce CMK’nın 133. maddesi gereğince ilgili şüpheliler hakkında verilen şirkete kayyım atama kararının sonlandırılmasına karar verilmesi gerekirken, yasaya yanlış anlam yükleyerek oluşturulan gerekçelere dayanan gerek anılan hakimliğin, gerekse itirazı reddeden mercii İzmir 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin incelemeye konu kararları ile yazılı şekilde karar verilmesinde hukuki isabet bulunmamaktadır.

V-SONUÇ :
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden İzmir 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 13/08/2018 tarihli ve 2018/4652 değişik iş sayılı kararının CMK’nın 309/4-a maddesi uyarınca Kanun Yararına BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahkemesince yerine getirilmesine, dosyanın mahalli mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 31.12.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.