Yargıtay Kararı 16. Ceza Dairesi 2018/3887 E. 2019/5007 K. 11.07.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2018/3887
KARAR NO : 2019/5007
KARAR TARİHİ : 11.07.2019

Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi (TMK 10. maddesi ile Görevli)
Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma
Hüküm : 1-Sanık … hakkında silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan; BERAAT
2-Sanıklar …, …, …, …, …, …, … hakkında silahlı terör örgütü üyesi olmak suçundan; TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5, TCK’nın 62, 63 maddeleri gereğince mahkumiyet

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
I-Sanık … hakkında kurulan hükme yönelik o yer Cumhuriyet savcısının temyiz taleplerinin incelenmesinde;
Sanığın eylemlerinin yeterli süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluğa ulaşmaması ve dosya kapsamına göre örgütün hiyerarşik yapısı içerisinde yer aldığı, örgütsel talimat doğrultusunda hareket ettiğine dair yeterli delil bulunmadığından tebliğnamedeki bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiştir.
Yapılan yargılama sonunda sanığın atılı suçu işlediğine dair mahkumiyetine yeterli delil elde edilemediği gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, Cumhuriyet savcısının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle beraate ilişkin hükmün ONANMASINA,
II-Sanıklar …, …, …, …, …, … ve … hakkında kurulan hükümlere yönelik temyiz taleplerinin incelenmesinde;
1-Yapılan UYAP sorgulamasında, sanık … hakkında Şanlıurfa 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2018/659 esas sayılı dosyasında 20.09.2011 tarihli eylem dolayısıyla silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçundan derdest dava dosyası bulunduğunun anlaşılması karşısında, her iki dosya arasında fiili ve hukuki irtibat bulunduğundan, anılan dosya ile birleştirilerek delillerin birlikte değerlendirilmesiyle sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması,
2-Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.10.2009 gün ve 2009/1-85/242 sayılı Kararında açıklandığı üzere; sanıklardan birisinin savunulmasının diğer sanık yönünden savunmada zaafiyet yarattığı durumlarda menfaat uyuşmazlığı bulunduğunun kabulü gerektiği; sanık …’in kollukta müdafiili olarak verdiği savunmasında sanıklardan …’nin divan kurulu üyesi olup süreçle ilgili örgütsel durum değerlendirmesi yaptığını beyan ettiği, bu nedenle silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yargılanan sanıklar … ve …’nin aynı avukat tarafından savunulması sebebiyle menfaat çatışmasının oluştuğunun anlaşılması karşısında; sanıkların ayrı ayrı müdafiler yerine ortak müdafii tarafından savunmalarının yapılması suretiyle 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 38/1 ve 5271 sayılı CMK’nın 152. maddelerine aykırı davranılması,
3-Sanıklar …, …, …, … ve …’in ortam dinlemesi neticesinde tutanaklarla tespit edilen konuşmaları yapmadıklarını beyan ettikleri ve ses analizi açısından alınan bilirkişi raporunun … Emniyet Müdürlüğü KOM Şube Müdürlüğünde çalışan kolluk görevlisince düzenlendiği anlaşılmakla;
Sanıkların mukayese için alınan ses kayıtları ile toplantılardan ortam dinlemesi neticesinde elde edilen ses kayıtlarının Adli Tıp, TÜBİTAK veya TRT gibi uzman kuruluşlara mensup bilirkişilere gönderilip ses analizleri yaptırılarak; suça konu konuşmaların sanıklar tarafından yapılıp yapılmadığının kuşkuya yer vermeyecek biçimde kesin olarak saptanmasından sonra hukuki durumlarının takdir ve tayin edilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
4-Sanık … hakkında kurulan hüküm açısından ise; oluşa ve dosya kapsamına göre, sanığın 30.04.2012 tarihli toplantıya katılıp örgütsel konuşma yaptığı anlaşılmış ise de, sanığın örgütle bağ kurup eylemlerine katıldığına, rızasıyla örgütün hiyerarşik yapısına dahil olduğuna, süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerde bulunduğuna dair mahkumiyetine yeterli, her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği, mevcut şüphenin de sanık lehine değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden atılı suçtan sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
5-Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. madde 3. fıkra e bendinde düzenlenen “bir suç isnadı altındaki kimsenin tercüman aracılığı ile savunma yapma hakkı” ve AİHM’nin bu hakka ilişkin kararları ile oluşturduğu hukuksal standardın üstünde bir nitelik taşıyan, hükümden önce 24.01.2013 tarihindeki Resmi Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe giren 6411 sayılı Kanunun 1. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nın 202. maddesine eklenen dördüncü fıkradaki yasal düzenleme nedeniyle kanun koyucunun bu hakka atfettiği değer gözetilerek, sanık …’ın mahkemede anadilde savunma yapma isteminin reddedilmesinden sonra gerçekleşen kanun değişikliği nedeniyle, sanığa CMK’nın 202/4. maddesi uyarınca tercüman giderlerine ve duruşmaya gelmediği takdirde susma hakkını kullandığının kabul edileceğine dair meşruhatlı davetiye gönderilmesi gerektiği gözetilmeden, sanığın susma hakkını kullandığı, 24.01.2013 tarihinden sonraki celselere ihtiyari ile katılmayan sanıkların önceki savunmaları ile yetinildiği belirtilerek yazılı şekilde hüküm kurulması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması,
6-Gerekçeli karar başlığında “08.05.2012 ve 28.05.2012” suç tarihlerinin gösterilmemesi,
7-Kabul ve uygulamaya göre ise;
TCK’nın 53. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarının uygulanması bakımından, Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 K. sayılı iptal kararının gözetilmesi lüzumu,
Bozmayı gerektirmiş olup, sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 11.07.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.