Yargıtay Kararı 16. Ceza Dairesi 2017/1867 E. 2017/4889 K. 14.09.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2017/1867
KARAR NO : 2017/4889
KARAR TARİHİ : 14.09.2017

İtiraz Eden : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı

İtiraz edilen Mahkeme Kararı : Karamürsel Asliye Ceza Mahkemesinin
İtirazla İlgili Hüküm : Mahkumiyet
İtiraza Konu Olan Sanık : …
Suç : Cumhurbaşkanına hakaret
İtiraz yazısı ile dava dosyası incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
A) İTİRAZ KONUSU:
Sanık … hakkında Cumhurbaşkanına hakaret suçundan mahkumiyetine dair Karamürsel Asliye Ceza Mahkemesinin 15.05.2014 tarih ve 2013/264 – 2014/167 sayılı kararının sanık tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 16. Ceza Dairesi tarafından yapılan temyiz incelemesi sonucu Dairenin 04.05.2017 tarih ve 2016/4827 – 2017/3963 sayılı ilamı ile hükmün BOZULMASINA karar verilmiştir.
B) İTİRAZ NEDENLERİ:
İtirazın konusu, sanığın eyleminin ağır eleştiri ve ifade özgürlüğü sınırlarını aşarak atılı Cumhurbaşkanına hakaret suçunu oluşturduğuna ilişkindir.
C) İTİRAZIN VE KONUNUN İRDELENMESİ :
Karamürsel Cumhuriyet Başsavcılığının 16.09.2013 günlü iddianamesiyle; sanığın …’in… isimli sosyal paylaşım sitesinde kendi ismiyle açmış olduğu ve herkese açık hesabında Cumhurbaşkanı …….. hakkında ……. haininin yaptığı anlaşmalar” başlıklı yazıyı 06.01.2011 tarihinde paylaştığı, yazının 2013 yılının Mart ayına kadar bu haliyle sanığın hesabında yer aldığı, bu suretle “Cumhurbaşkanına Hakaret” suçunu işlediği iddiası ile kamu davası açılmıştır.

Sanık söz konusu yazıları yazdığını kabul etmiş, ancak “hain” sözünün suç olduğunu bilmediğini savunmuştur.
Karamürsel Asliye Ceza Mahkemesinin 15.05.2014 gün ve 2013/264 Esas, 2014/167 Karar sayılı ilamı ile sanık hakkında TCK’nın 299/1, 62, 50/1-a maddeleri gereğince 6.000,00 tl para cezasına hükmedildiği anlaşılmış sanığın temyizi üzerine Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 04.05.2017 gün ve 2016/4827 Esas, 2017/3963 karar sayılı ilamı ile;
1-)Hakaret kabul edilen “hain” kelimesini de içeren yazı amaç, kapsam ve bağlam noktalarında bir bütün olarak değerlendirildiğinde; tercih edilen ifadenin doğrudan Cumhurbaşkanı’nın şeref ve saygınlığına yönelmeyip Cumhurbaşkanının, milli güvenlik ve dış politikalarla ilgili tutumuna yönelen ağır eleştiri mahiyetinde olup ifade özgürlüğü kapsamında kabul edilmesinde zorunluluk bulunduğundan hukuka aykırılık unsuru taşımadığından unsurları itibarıyla oluşmayan müsnet suçtan beraati yerine yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
2-)Kabul ve uygulamaya göre de,
a-)Sanığın hakaret içeren yazıyı ….isimli sosyal paylaşım platformu üzerinden paylaşması karşısında, hakaret suçunun aleniyet içerip içermediği tartışılıp neticesine göre, TCK 299/1. maddesi gereğince tayin olunan cezadan TCK’nın 299/2. maddesi gereğince artırım yapılması gerektiğinin gözetilmemesi
b-)Adli para cezalarının yerine getirilmemesi halinde 6545 sayılı Kanunla değişik 5275 sayılı Kanunun 106/3. maddesi uyarınca infaz aşamasında re’sen uygulama yapılabileceği nazara alındığında hüküm fıkrasında TCK’nın 52/4. maddesi gereğince ihtarat yapılması” gerekçesi ile hükmün bozulmasına oy birliği ile karar vermiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, sanık …’in …. isimli sosyal paylaşım sitesinde kendi ismiyle açmış olduğu ve herkese açık hesabında Cumhurbaşkanı …..hakkında “…… haininin yaptığı anlaşmalar” başlıklı yazıyı 06.01.2011 tarihinde paylaştığı, yazının 2013 yılının Mart ayına kadar bu haliyle sanığın hesabında yer aldığı, başlıkta geçen “hain” sözcüğünün kelime anlamları ve bu başlık altında yayınladığı metin içeriğine göre ABD Dışişleri Bakanı ile mağdurun yaptığı bir gizli anlaşmanın metni olduğunu iddia ettiği paylaşım içeriği itibariyle vatana ihanet ithamında bulunduğu, böylece Cumhurbaşkanının “onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek şekilde bir fiil veya olgu isnat etmek” suretiyle ağır eleştiri ve fikir özgürlüğünün sınırlarını aştığı ve bu şekilde atılı suçu işlediği düşünüldüğünden, aksi yöndeki düşünceye dayanan Daire kararına itiraz edilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile Dairemiz arasındaki uyuşmazlık, sanığın üzerine atılı suçun oluşmadığına ilişkindir. Dairemizin ilgili kararı usul ve kanuna uygun görülmekle;

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz gerekçeleri yerinde görülmediğinden, İTİRAZIN REDDİNE, dosyanın itiraz konusunda karar verilmek üzere Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.09.2017 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY
Bilgiye ve düşüncelere erişim özgürlüğü ile bunları yayma özgürlüğü AİHS göre ifade özgürlüğünün iki unsurunu teşkil eder. AİHS’nin 10’uncu maddesine göre; “Herkes, görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğünü, kamu otoritelerinin müdahalesi olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içermektedir. Kullanılması ödev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, ülke bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, asayişsizliğin veya suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının ün ve haklarının korunması, gizli kalması gereken haberlerin yayılmasına engel olunması veya yargı organının otorite ve tarafsızlığının sağlanması için kanunla öngörülen bazı usullere, şartlara, sınırlandırmalara ve yaptırımlara bağlanabilecektir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, demokratik toplumların ilerlemesi ve bireylerin gelişimi için ifade özgürlüğünün temel koşul olduğunu kabul etmiş ise de, yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden ve Mahkeme içtihatlarından bu özgürlüğün sınırsız olmadığını ifade etmektedir. Ancak öngörülen kısıtlamalar sıkı bir denetime tabi tutularak, bunların sınırları da bazı ilkelerle ortaya konulmuştur.
İfade özgürlüğünün korunması gereken mahremiyet ve itibarın korunması sorunu karşısında, bir takım sınırlamalar yapabilecekleri konusunda akit devletlere imkan vermektedir.
Şunu da ifade etmek gerekir ki politik düşüncelerin açıklanması diğerlerine göre daha geniş koruma alanı bulmaktadır. Bu nedenle siyasi partiler ve üyeleri için bu durum daha önemli olmaktadır.
İfade özgürlüğü aynı zamanda eleştiri hakkının kullanılmasını da içermekte, bütün temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi eleştiri hakkının kullanılmasında da sınırlamaların olabileceğini kabul edilmektedir.
Eleştirilerde ifade edilen sözler ve eleştirilen olaylar ve olgular arasında bir nedensellik bağı bulunmalı, fikri bağlamda tamamen kopuk anlaşılmaz kaba açıklamaların eleştiri kapsamında değerlendirilmesi söz konusu olmamaktadır.

Eleştiri hakkını kullanan kişinin “tahkir ve tezyif” kastıyla hareket etmesi tek başına yeterli olmayıp hareketin aynı zamanda bu sonucu doğuracak biçimde eleştiri sınırlarını aşmaması gerekmektedir. Eleştiri haklı ve doğru olsa bile kişinin düşüncelerini ifade ederken konuyla ilgisi olmayan aşağılayıcı küçük düşürücü kaba sözcükleri kullanmış olması yada tasvirleri yapmış olması halinde eleştiri sınırları aşılmış olacaktır.
Başkalarının şöhretini ve haklarını koruma, ifade özgürlüğünün kısıtlanması için ulusal otoritelerin Öteki gerekçelerden kat kat daha fazla öne sürdüğü “meşru amaç” olagelmiştir. Politikacıların ve devlet görevlilerinin eleştirilere karşı korunması için oldukça sık kullanılmıştır. Bundan dolayıdır ki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu alanda, başta basınınki olmak üzere ifade özgürlüğüne tanınan yüksek düzeyli korumayı kapsayan geniş çaplı bir içtihat geliştirmiştir. Medyada tanınan ayrıcalıklı konumun nedeni Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, demokratik bir toplumda hem seçim süreci hem de kamu yararının günlük sorunları bakımından siyasi düşüncelerin ifadesinin oynadığı merkezi role olan inancıdır. Dil konusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sert ve keskin eleştirilerin yanı sıra tartışma konusu olan konulara dikkat çekmek bakımından avantajlar sunan renkli ifadeleri de kabul edilebilir olarak görmüştür.
Öte yandan pozitif hukuk tarafından belirlenmiş olsa bile nesnel olarak kaba, bayağı, müstehcen, saldırgan, aşağılayıcı, onur kırıcı söz ve yazı ile hakaret, sövme, kötüleme, iftira, sıfatlar ve haya duygularını incitmeyi amaçlayan düşünce açıklamaları hukukun koruma alanı dışında kalırlar.
Düşünce tarihi içinde ifade özgürlüğünün çok masum olarak kullanılmadığı, insanlık tarihinde devlet yapılarının bu yolla önce eleştirilerek yıpratıldığı daha sonrada çökertilerek yeni devlet yapılarının ortaya çıkarıldığı görülmektedir. Dolayısı ile her ne kadar ifade özgürlüğünün sınırsız olmasını savunanlar var ise de; devletin devamlılığı için demokratik sistem içinde bu konuda bir takım sınırlamaların yapılması kaçınılmaz olacaktır. Bu durumda devlet zorunlu olarak istisnai tedbirler alınması için bu yetkisini kullanması gerekecektir.
Ortak hukukun değişmez ilkesi olan başkalarının haklarına saygı, başkalarının şanı, şöhreti, kişiliği hakkında küçük düşürücü hakaret, sövgü ve iftira ve benzer nitelikteki ifadeler esasen düşünce özgürlüğünün özneleri olamayacakları için yasaklama, bir bakıma, özgürlüğün yabancı unsurlardan arındırılması olarak kabul edilmelidir. Bu tür ifadelerin fiziksel saldırıdan daha az kötü olmadığı ve uygar toplumlarda buna izin verilmemesi gerektiği de unutulmamalıdır
İncelenen dosyada sanığın ….. isimli sosyal paylaşım sitesinde kendi ismi ile açmış olduğu ve herkese açık hesabında Cumhurbaşkanı …..l hakkında “…. haininin yaptığı anlaşmalar” başlıklı yazı içeriğinde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına “hain” sıfatını atfederek yazdığı sözlerin nezaket dışına taştığı görevlilerin onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyuta ulaştığı ./..

eleştiri sınırlarını aştığı, yazılı olarak ifade edilen sözlerin, eleştirilen olaylar ve olgular arasında bir nedensellik bağı bulunmadığı, fikri bağlamda tamamen kopuk anlaşılmaz kaba ve makam sahibini aşağılayıcı tahkir edici açıklamalar olduğu, “onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek şekilde bir fiil veya olgu isnat etmek” suretiyle ağır eleştiri, fikir özgürlüğü ve yakınma sınırlarını aştığı, bu nedenle itirazın kabul edilmesi gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun düşüncesine katılmıyoruz