Yargıtay Kararı 16. Ceza Dairesi 2016/6557 E. 2016/7739 K. 30.12.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2016/6557
KARAR NO : 2016/7739
KARAR TARİHİ : 30.12.2016

1-)Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 08.12.2014 tarih ve 2014/392009 sayılı yazısı ile,
Taammüden adam öldürme ve yasadışı örgütün sair efradı olmak suçlarından sanık …’in, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 450/4, 168/2, 59/1, 31, 33 ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 5. maddeleri gereğince iki sene 6 ay geceli gündüzlü bir hücrede tecrit edilmek sureti ile müebbet ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına dair Diyarbakır 3 no’lu Devlet Güvenlik (kapatılan) Mahkemesinin 21.05.2002 tarihli, 2001/131 esas, 2002/141 sayılı kararını sanığın temyizi ve re’sen temyize tabi olan anılan hükmün sanığın cezaevinde tutuklu bulunduğu sırada ve örgütün amaç ve stratejisi doğrultusunda aldığı kararla öldürme eyleminin 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 125. maddesi kapsamına gireceği ve aynı Kanunun 33. maddesi gereğince “hapis halinin sona ermesine kadar” yerine “ceza süresince yasal kısıtlılık hâlinde bulundurulmasına” karar verilmesi yönlerinden Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 03.03.2003 tarihli 2002/2505 esas, 2003/214 sayılı ilâmı ile bozulmasını müteakip, Devletin hâkimiyeti altındaki topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya matuf bir fiili işleme ve yasa dışı silahlı terör örgütü üyesi olma suçlarından 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 125, 59, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 314/2, 62/2, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 5. maddeleri gereğince müebbet hapis ve 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanık hakkında 2001/131 esas, 2002/141 sayılı ilâmı ile bu suçtan dolayı 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 450/4 ve 59. maddeleri gereğince sanığın müebbet hapis cezası ile cezalandırıldığı, bu hususta aleyhe temyiz bulunmadığı ve Yargıtay bozma ilâmında da “aleyhe temyiz bulunmadığından ceza miktarı itibari ile kazanılmış hakkın saklı tutulmak sureti ile” bozulduğu anlaşıldığından ceza miktarı yönünden sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, sanığa verilen cezaların toplanıp toplanmayacağı, toplanacak ise ne şekilde toplanacağı hususunun infazı ilgilendiren bir konu olması nedeni ile infaz aşamasında Mahkemeden alınacak bir karar ile düzenlenmesine dair Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 06.12.2005 tarihli ve 2005/62 esas, 2005/225 sayılı kararın kesinleşmesi sonrası hükümlünün Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 11.01.2011 tarihli müddetnameye yönelik itirazının reddine ilişkin Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 21.03.2013 tarihli ve 2013/166 değişik iş sayılı kararına yönelik itirazın reddine dair Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 18.04.2013 tarihli ve 2013/96 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.
Dosya kapsamına göre:
1-Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 07.10.2008 tarihli, 2008/1-198 esas, 2008/211 sayılı kararında da açıklandığı üzere, aleyhe bozmama zorunluluğu; 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 326/son maddesi gereğince temyiz davası yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı ya da 291. maddesinde belirtilen ilgililer tarafından açıldığında, sonucu ağırlaştırıcı bir başka anlatımla aleyhe sonuç verici düzeltmelerin yapılmaması ilkesine denilir. 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmiş olan 5271 sayılı Kanunun 307/4. maddesinde de; “Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262. maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz”, hükmüne yer verilmek suretiyle aleyhe bozmama ilkesi korunmuştur. Aleyhe bozmama zorunluluğu, hükmün temyiz incelemesine başlarken, bakış açısını belirleyen bir usul kuralıdır. Ceza miktarı yönünden kazanılmış hak ise, lehe bozmadan sonraki aşamada ceza miktarını belirleyen bir yargılama yasası ilkesidir, ikisi de, aynı amaca yönelik, birbirine yakın ve aynı hukuki görüşten kaynaklanan, ancak değişik hukuki yapıları olan uygulama aşamaları farklı usul kuralıdır. Ceza Genel Kurulu çeşitli kararları ile, lehe temyiz davası üzerine aleyhe düzeltmeme zorunluluğuna açıklık getirmiş ve “1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 326/2. maddesindeki “hüküm” sözünü sadece kapsadığı ceza miktar yönünden değil, ilk hükümdeki uygulamalar yönünden düşünerek geniş anlamak gerekeceği,” (15.03.1971 gün ve 4-84), “ilk hüküm sanık tarafından temyiz edilmeyerek kesinleşmiş olsaydı durum ne olacak idiyse, lehe temyizin bu durumu değiştirmemesi gerektiğini,” (19.06.1967 gün ve 114-162, 13.04.1964 gün ve 154-167), “temyiz incelemesinde öncelikle temyizin lehe veya aleyhe mi olduğu tespit edilerek, incelemenin buna göre yapılması gerektiğini, sanık lehine tecelli edecek bir hatanın tazammun edeceği hukuki neticelerin aleyhte tevessülatta bulunmadıkça değiştirilemeyeceği,” (31.01.1949 gün ve 171-35) vurgulanmıştır. Sanık hakkında verilen ve kazanılmış hakka konu olan müebbet hapis cezasına ilişkin ceza miktarının kazanılmış hak ilkesinin tüm sonuçları itibari ile uygulanması gerektiğinden, 22.12.2000 tarihinde yürürlüğe giren 4616 sayılı 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun uyarınca, 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanuna göre çektirilecek kısmından 10 yıl indirildikten sonra infaz edilecek olan hapis cezasının hükümlü lehine olması nedeniyle; müddetnamede müebbet hapis cezasının infazının 4616 sayılı Kanun hükümleri uyarınca düzenlenmesi gerektiğinden itirazın bu yönden kabulü yerine yazılı şekilde itirazın reddine karar verilmesinde,
2-Kabule göre de, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 73/2. maddesinde “Cezalardan biri müebbet ağır hapis ve diğeri şahsi hürriyeti bağlayıcı muvakkat bir ceza ise ilave edilecek cezanın nevi ve miktarına göre on günden az ve üç seneden fazla olmamak üzere geceli gündüzlü bir hücrede tecrit edilmek suretiyle müebbet ağır hapis cezası tatbik olunur”.
Aynı Kanunun 77/1-2. maddesine göre, “Aynı neviden şahsi hürriyeti bağlayıcı muvakkat cezaların birleştirilmesi halinde tatbik edilecek ceza ağır hapiste 36, hapiste 25, sürgünde 15, hafif hapiste 10 seneyi geçemez. Başka neviden şahsi hürriyeti bağlayıcı muvakkat cezaların mecmuu otuz seneyi geçemez. Bu haddi aşan ceza miktarı sırası ile sürgün, hafif hapis, hapis ve ağır hapisten tenzil edilir”, hükümleri ile hakkında hücre cezası ve ağır hapis cezası bulunmayan sanık hakkında 765 sayılı Türk Ceza Kanununda öngörülen 30 yıl hapis cezası ile, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 107/4-d. maddesine göre, “Suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçtan dolayı mahkûmiyet hâlinde: ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuz altı yılını, müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuz yılını, süreli hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar cezalarının dörtte üçünü infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilirler, ancak bu süreler bir müebbet hapis cezası ile süreli hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde en fazla otuzdört yıldır”, hükmüne göre hapis cezası 34 yıl olarak düzenlediği halde, belirtilen hükümler tartışılmaksızın ve sonucuna göre önce 647 sayılı Kanunun koşullu salıverilmeye ilişkin hükümlerinin uygulanması gösterilmeksizin hükümlü hakkında aleyhe olacak şekilde 36 yıl hapis cezası olarak mahkûmiyet hükmünü belirleyen müddetnameye yönelik itirazın bu yönden kabulü yerine yazılı gerekçe ile itirazın reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü 24.11.2014 gün ve 94660652-105-21-8865-2014-20741/70485 sayılı yazılı istemlerine müsteniden ihbar ve mevcut evrak Dairemize gönderilmiştir.
Dairemizin 12.01.2016 tarih, 2015/1213 – 2016/124 karar sayılı ilamı ile dosyadaki diğer kanuna aykırılıklar hususunda Kanun Yararına Bozma yoluna başvurulup başvurulmayacağı yönünde görüş sorulması üzerine; Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü tarafından Kanun Yararına Bozma talebi Dairemize gelmekle her iki talep birleştirilerek birlikte karar verilmiştir.
2-)Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 19.09.2016 tarih, 2016/327378 sayılı Kanun Yararına Bozma istemi ile;
Taammüden adam öldürme ve yasadışı örgütün sair efradı olmak suçlarından sanık …’in, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 450/4, 168/2, 59/1, 31, 33 ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 5. maddeleri gereğince iki sene 6 ay geceli gündüzlü bir hücrede tecrit edilmek sureti ile müebbet ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına dair Diyarbakır 3 nolu Devlet Güvenlik (kapatılan) Mahkemesinin 21/05/2002 tarihli, 2001/131 esas, 2002/141 sayılı kararını sanığın temyizi ve re’sen temyize tabi olan anılan hükmün sanığın cezaevinde tutuklu bulunduğu sırada ve örgütün amaç ve stratejisi doğrultusunda aldığı kararla öldürme eyleminin 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 125. maddesi kapsamına gireceği ve aynı Kanunun 33. maddesi gereğince “hapis halinin sona ermesine kadar” yerine “ceza süresince yasal kısıtlılık hâlinde bulundurulmasına” karar verilmesi yönlerinden Yargıtay 9. Ceza Dairesini 03.03.2003 tarihli, 2002/2505 esas, 2003/214 sayılı ilâmı ile bozulmasını müteakip, Devletin hâkimiyeti altındaki topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya matuf bir fiili işleme ve yasadışı silahlı terör örgütü üyesi olma suçlarından, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 125, 59, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 314/2, 62/2, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 5. maddeleri gereğince müebbet hapis ve 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanık hakkında 2001/131 esas, 2002/141 sayılı ilâmı ile bu suçtan dolayı 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 450/4 ve 59. maddeleri gereğince sanığın müebbet hapis cezası ile cezalandırıldığı, bu hususta aleyhe temyiz bulunmadığı ve Yargıtay bozma ilâmında da “aleyhe temyiz bulunmadığından ceza miktarı itibari ile kazanılmış hakkın saklı tutulmak sureti ile” bozulduğu anlaşıldığından ceza miktarı yönünden sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, sanığa verilen cezaların toplanıp toplanmayacağı, toplanacak ise ne şekilde toplanacağı hususunun infazı ilgilendiren bir konu olması nedeni ile infaz aşamasında Mahkemeden alınacak bir karar ile düzenlenmesine dair Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 06.12.2005 tarihli ve 2005/62 esas, 2005/225 sayılı kararın kesinleşmesi sonrası hükümlünün Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 01.11.2011 tarihli müddetnameye yönelik itirazının reddine ilişkin Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 21.03.2013 tarihli ve 2013/166 değişik iş sayılı kararına yönelik itirazın reddine dair Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 18.04.2013 tarihli ve 2013/96 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.
Dosya kapsamına göre; infaza konu kararda müebbet hapis cezası ile birlikte süreli hapis cezasının da bulunduğu gözetilerek fiili infaz yapılabilmesi ve cezaevinde geçirilecek sürenin belirlenmesi amacıyla öncelikle infaz savcılığı tarafından mahkemesinden 5275 CGTİ hakkında Kanunun 99. ve suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK’nın 73. maddeleri gereğince toplama kararı istenilmesi, mahkemece 01 Haziran 2005 tarihinden önce işlenen suçlar nedeniyle, hükümlerin kesinleşmesinden sonra içtima kararı verilmesi zorunluluğunun ortaya çıkması ve cezalardan birinin müebbet hapis cezası olması sebebiyle, hücrede geçirilmesi gereken sürenin takdiri gerektiğinden, duruşmalı inceleme yapılmak suretiyle temyiz kanun yoluna tabi şekilde karar verilmesi ve kesinleşecek bu karara göre infaz savcılığınca müddetname düzenlenmesinin gerekmesi karşısında, bu lüzuma uyulmayarak müddetname düzenlenmiş olması nedeniyle itirazın bu yönden kabulü yerine reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 02.07.2016 gün ve 94660652-105-21-8865-2014-Kyb sayılı yazılı istemlerine müsteniden ihbar ve mevcut evrak tebliğ olunmuştur.

I-OLAY:
Hükümlü …’in dosyası incelenmekle;…hakkında Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığının 11.08.1993 gün 1993/1244 numaralı iddianamesi ile 15.07.1993 tarihi ve öncesinde yasadışı …terör örgütüne üye olmak ve yardım etmek eyleminden TCK 168/1 ve 3713 sayılı Kanunun 5. maddesi ile TCK’nın 31, 33, 36, 40. maddeleri uyarınca yargılamasının yapılarak cezalandırılması için kamu davasının açıldığı; Diyarbakır 3 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 1993/212 esas sayılı dava dosyası üzerinden yargılamasının yapıldığı, bu davada tutuklu olarak yargılaması devam ederken, aynı cezaevinde kaldığı …’ı 10.09.1994 tarihinde öldürmesi olayı nedeni ile DGM Cumhuriyet Başsavcılığınca 23.11.1994 tarih 1994/2981 esas sayılı iddianame ile hakkında 2845 sayılı Kanun hükümlerine göre yargılamasının yapılarak TCK 125 maddesi uyarınca cezalandırılması için kamu davası açıldığı mahkemenin 1994/696 esasına kaydedilen bu dosya ile, 1993/212 esas sayılı dava dosyası arasında bağlantı bulunması nedeni ile 28.11.1994 tarih 1994/696 esas ve 1994/589 sayılı birleştirme kararı ile davaların birleştirilmesine karar verildiği, yapılan yargılama sonucunda mahkemenin 07.05.1996 tarih ve 1993/212 esas ve 1996/188 karar sayılı kararı ile silahlı çete … terör örgütünün sair efradı olmak suçundan eylemine uyan TCK 168/2. maddesi gereğince 10 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, 3713 sayılı Kanunun 5. maddesi gereğince takdiren 1/2 oranında cezasında artırım yapılarak 15 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanık hakkında başkaca takdiri ve kanuni indirim yapılmasına yer olmadığına, TCK 31, 33 maddelerinin uygulanmasına, …’ın öldürülmesi olayı nedeni ile TCK’nın 125. maddesi uyarınca ölüm cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 13.11.1997 tarihli 1997/2956 esas 1997/5544 karar sayılı ilamı ile sanık hakkında verilen hükümde, idam cezasına hükmedildiği için nüfusa kayıtlı olduğu hane, cilt ve sayfa numarasının bulunmaması, hüküm nüshalarının mühürlü olmaması, diğer sanık hakkında verilen yaş tashihi kararında hata yapılması nedeni ile bozma kararı verildiği, bozma üzerine mahkemenin 1997/441 esasa kaydedilen dosyanın, bozma ilamına uyularak yapılan yargılaması sonucunda 16.12.1999 tarih 1999/394 karar sayılı ilam ile sanık hakkında yasa dışı örgütün sair efradı olmak suçundan sabit bulunan eylemi kapsamında TCK 168/2. maddesi uyarınca 10 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, 3713 sayılı Kanunun 5. maddesi uyarınca 1/2 oranında cezası artırılarak 15 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, TCK 59/2. maddesi uyarınca cezasında indirim yapılarak 12 yıl 6 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına; sanığın cezaevinde tutuklu bulunması nedeni ile örgütle bağı veya bağlantısı kesilmiş olduğundan öldürme eyleminin taammüden adam öldürmek vasfında değerlendirilmesi yapılarak TCK 450/4. maddesi uyarınca idam cezası ile cezalandırılmasına, hakkında TCK 59. maddesi uygulanmak sureti ile müebbet ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına başkaca artırım veya indirim yapılmasına yer olmadığına, sanık hakkında hükmolunan cezalardan birinin müebbet ağır hapis cezası diğerinin ise şahsi hürriyeti bağlayıcı ceza olması nedeni ile sonuç olarak takdiren 2 yıl 6 ay geceli gündüzlü bir hücrede tecrit edilmek sureti ile müebbet ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, hakkında TCK 31 ve 33 maddelerinin uygulanmasına karar verildiği, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 17.09.2001 tarihli 2001/1988 esas ve 2001/2303 karar sayılı ilamı ile diğer sanık İdris Yiğit vekiline bozma ilamı ve duruşma günü tebliğ edilmeden hüküm kurulması nedeni ile savunma hakkı kısıtlandığından bahisle ilamın bozulduğu, bozma ilamı doğrultusunda Diyarbakır 3 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 2001/311 esasına kaydedilen dosya kapsamında yapılan yargılama sonucunda 21.05.2002 tarih 2001/311 esas ve 2002/141 karar sayılı ilamı ile sanık hakkında, TCK 168/2. maddesi uyarınca 10 yıl ağır hapis cezasına, 3713 sayılı Kanunun 5. maddesi uyarınca cezasında 1/2 oranında artırım yapılarak 15 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına ve TCK 59. maddesi uyarınca cezasında indirim yapılmak sureti ile 12 yıl 6 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, ayrıca yargılamaya konu diğer eylemi yönünden TCK 450/4. maddesi uyarınca idam cezası ile cezalandırılmasına; TCK 59. maddesi uyarınca indirim yapılmak sureti ile müebbet ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, almış olduğu cezalar dikkate alınarak 2 yıl 6 ay geceli gündüzlü bir hücrede tecrit edilmek sureti ile müebbet ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 03.03.2003 tarihli 2002/2505 esas ve 2003/214 karar sayılı ilamı ile sanığın TCK 450/4. maddesi kapsamında değerlendirilen eyleminin TCK 125. maddesi kapsamında kaldığı gerekçesi ile bozulduğu, bozma ilamında temyizin kapsamı da dikkate alınarak sanık hakkında CMK 326. maddesinde yer alan kazanılmış hakkının cezalar yönünden dikkate alınması gerektiği hususunun belirtildiği, bozma ilamı doğrultusunda Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2003/84 esasına kaydedilen dava dosyasının yapılan yargılaması sonucunda sanık hakkında bozma ilamına uyularak 30.12.2004 tarihli 2003/84 esas ve 2004/305 karar sayılı ilam ile TCK 168/2. maddesi uyarınca 10 yıl ağır hapis cezasında, 3713 sayılı Kanunun 5. maddesi uyarınca cezasında artırım yapılarak 15 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, TCK 59. maddesi uyarınca indirim yapılmak sureti ile 12 yıl 6 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, adam öldürme suçu kapsamında ise TCK 125. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına, TCK 59. maddesinin uygulanması sonucunda müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına, Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda ceza miktarı itibarıyla kazanılmış hakkı saklı kalmak kaydıyla, TCK 73. maddesi uyarınca cezaların içtima ettirilmek sureti ile sonuç olarak takdiren 2 yıl 6 ay geceli gündüzlü bir hücrede tecrit edilmek sureti ile müebbet ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, kararın Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 2005/3348 esas ve 2005/2489 karar sayılı ilamı ile yeni Türk Ceza Kanununun yürürlüğe girmesi nedeni ile uyarlama yapılması gerekçesi ile bozulduğu, bozma ilamı doğrultusunda 2005/62 esas üzerinden yapılan yargılama sonucunda Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2005/62 esas ve 2005/225 karar sayılı 06.12.2005 tarihli ilamı ile sanık hakkında TCK 125. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına, cezasından TCK 59. madde uygulanmak sureti ile indirim yapılarak müebbet ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda ceza miktarı yönünden sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, TCK 31, 33. maddelerinin uygulanmasına, TCK 168. madde kapsamındaki eylemin ise uyarlaması sonucunda 5237 sayılı Kanunun 314/2. maddesinin sanık lehine olduğundan TCK 314/2. maddesi uyarınca 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, 3713 sayılı Kanunun 5. maddesi kapsamında artırım yapılmak sureti ile 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, TCK 62/1. maddesi uyarınca cezasında indirim uygulanmak sureti ile 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, TCK 53. maddesinin uygulanmasına her iki suçun farklı ceza kanunlarında düzenlenmiş olması karşısında 5237 sayılı Kanun kapsamında içtima müessesinin bulunmayışı nazara alınarak ve bu kurumun 5275 sayılı Kanun kapsamında düzenlendiği bu nedenle de verilen cezaların toplanıp toplanmayacağı veya ne şekilde toplanacağı hususunun infazı ilgilendiren bir konu olması nedeni ile infaz aşamasında mahkemeden alınacak bir karar ile düzenlenmesine şeklinde 06.12.2005 tarihli 2005/225 karar sayılı ile hüküm verildiği; kararın Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 2006/1280 esas ve 2006/3282 karar sayılı 12.06.2006 tarihli ilamı ile onanarak kesinleştiği ve infaza verildiği, 12.10.2006 tarihinde hükümlü …’in hakkında düzenlenen müddetnameye itirazda bulunduğu, ayrıca Yargıtayın bu kapsamda Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2005/62 esas ve 2006/596 karar sayılı ek kararı ile hükümlünün hakkında 5275 sayılı Kanunun 99 ve 107. maddeleri ile 647 sayılı Kanunun 19. maddesi ile 3713 sayılı Kanunun 17. maddesi ve 765 sayılı Kanunun 73. maddesi bir arada değerlendirildiğinde 5275 sayılı Kanunun infaz hükümlerinin uygulanmasının hükümlü aleyhine olduğu, hükümlünün almış olduğu yasadışı örgüt üyeliği suçu ile TCK 125. maddesi kapsamındaki cezaların 4616 sayılı Kanun kapsamında kalmadığı, ayrıca Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 03.03.2003 tarihli 2002/2505 esas ve 2003/214 karar sayılı ilamı ile sanığın TCK 450/4. maddesi kapsamında değerlendirilen eyleminin TCK 125. maddesi kapsamında kaldığı gerekçesi ile verilen bozma ilamında belirtilen CMK 326. maddesindeki hakkın sadece ceza miktarları yönünden olduğu; bu kapsamda hükümlünün itirazında belirttiği şekilde suç niteliğinden bahisle kazanılmış hakkının bulunmadığı, 647 sayılı Kanun kapsamında hükümlünün cezaevinde geçirmesi için gerekli olan sürenin 30 yıl olduğu, 5275 sayılı Kanun kapsamında ise 34 yıl geçirmesi gerektiği, hücre cezası verilmesi hususuna da dikkat edildiğinde düzenlenen müddetnamede hata bulunmadığından itirazın reddine karar verildiği, yasal süresi içerisinde hükümlünün yapmış olduğu itiraz üzerinde Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 21.11.2006 tarihli 2006/234 sayılı kararı ile verilen karara yönelik itirazın reddine karar verildiği, Rize Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/7-1259 ilamat numaralı müddetnamesi incelendiğinde mahkumiyet müddetinin 36 yıl olarak düzenlendiği, 15.07.2029 tarihinin bihakkın tahliye tarihi olduğu, şartlı tahliye tarihinin 15.07.2023 tarihi olduğu görülmüştür. 07.12.2009 tarihinde hükümlü müdafiince, belirtilen bozma ilamı karşısında müvekkili lehine CMK 326. maddesinin uygulanmak sureti ile sadece ceza miktarı yönünden kazanılmış hak uygulaması yapılmaması gerektiğinden bahisle tekrar müddetname düzenlenmesi için müracaatta bulunulmuş, Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/1204 değişik iş sayılı 31.12.2009 tarihli kararı ile talep ret edilmiştir. Verilen karara karşı yapmış olduğu itiraz Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 02.02.2010 tarihli 2010/78 sayılı kararı ile reddedilmiştir. 25.12.2012 tarihinde hükümlü müdafii tarafından müddetnameye tekrar itiraz edilmiş, Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2013/166 değişik iş sayılı 21.03.2013 tarihli kararı ile itiraz ret edilmiştir. Verilen karara karşı yapılan itirazda Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 2013/96 değişik iş sayılı 18.04.2013 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Bu karara karşı kanun yararına bozma talebinde bulunulmuş Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 28.10.2013 tarihli kararı ile Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 18.04.2013 tarih 2013/96 sayılı değişik iş kararı aleyhine kanun yararına bozma yoluna gidilmemiştir. 21.05.2014 tarihinde hükümlü müdafiince tekrar müddetnameye itirazda bulunulmuştur. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/200 değişik iş sayılı 10.06.2014 tarihli kararı ile taleplerin reddine karar verilmiş, verilen karara karşı yasal süresi içerisinde yapılan itiraz üzerine Konya 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 15.07.2014 tarihli 2014/107 değişik iş sayılı kararı ile itirazların reddine karar verilmiştir. 21.05.2014 tarihinde hükümlü müdafiince verilen karara karşı kanun yararına bozma yoluna gidilmesi için başvuruda bulunulmuştur.
II-KANUN YARARINA BOZMA İSTEMİNE İLİŞKİN UYUŞMAZLIĞIN KAPSAMI:

Uyuşmazlık aleyhe bozma yasağının, suç vasfının aleyhe değiştirilmemesini de kapsayıp kapsamadığı ve buna bağlı olarak hükümlünün 4616 sayılı Kanundan faydalanıp faydalanamayacağı ile suç tarihinde yürürlükte bulunan ve daha lehe olması nedeniyle uygulanan 765 sayılı TCK’nın 125 ve 59. maddeleri ile belirlenen müebbet hapis cezası ve 5237 sayılı TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5, TCK’nın 62. maddesi ile verilen 6 yıl 3 ay hapis cezasının infazının hangi süre üzerinden yapılmasına, cezaların içtimaı kararının duruşmasız olarak verilip verilemeyeceğine ilişkindir.

III-HUKUKSAL DEĞERLENDİRME:
A)İhbarnamenin 1 numaralı bozma talebi yönünden yapılan incelemede:
Ayrıntıları Dairemizce de benimsenen Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 11.02.2014 tarih 70-57, 09.07.2013 tarih 1598-349, 19.03.2013 tarih 1334-92, 24.04.2012 tarih 354-167, 10.04.2012 tarih 425-144, 03.04.2012 tarih 378-137 sayılı içtihatlarında açıklandığı üzere;
1412 sayılı Ceza Yargılaması Usulü Kanununun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326. maddesinin 4. fıkrası; “hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz” şeklindedir.
Aynı düzenlemeye 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın 307/4. maddesinde de yer verilmiştir.
Aleyhe bozma yasağı; temyiz davası yalnızca sanık veya müdafii ya da sanık lehine Cumhuriyet savcısı veya sanığın eşi ya da yasal temsilcisi tarafından açıldığında, hükümde yaptırımın türü ve ağırlığı bakımından sonucu sanığın aleyhine ağırlaştırıcı, diğer bir deyişle aleyhe sonuç verici düzeltmelerin yapılamaması veya kurulacak yeni hükümdeki cezanın, sanığın aleyhine olarak ilk hükümden daha ağır olamaması şeklinde tanımlanmaktadır. Her ülkenin ceza adalet politikasına göre muhtevası değişen bu kurum, ceza muhakemesi hukukunun evrensel, mutlak ve vazgeçilemez değerleri arasında olmadığı gibi doğrudan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında korunan haklar arasında da bulunmamaktadır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 08.06.2010 tarih 2 sayılı Alkes/Türkiye davasında suç vasfının aleyhe temyiz olmadığı halde temyiz davasında aleyhe değiştirilmesi nedeniyle yapılan başvuruda hak ihlali görmemiştir.
Bu düzenleme ve tercihin amacı da Yüksek Ceza Genel Kurulunun 14.06.2011 tarih 7-48 sayılı içtihadında şu şekilde açıklanmıştır: “Yargıtayın görevi, kanunların ülke genelinde hukuka uygun olarak uygulanıp uygulanmadığını denetlemek, içtihatları ile ülkede kanunların ve hukuk kurallarının uygulanmasındaki birliği sağlamaktır. Bu görev gözetildiğinde, temyiz incelemesine konu olan hükümde, suç niteliğinde bir isabetsizlik saptandığı takdirde, aleyhe temyiz olmasa bile bu husus bozma nedeni yapılacaktır. Aksinin kabulü, hukuk kurallarının ülke genelinde farklı uygulanmasına yol açar ki, bu da Yargıtayın kuruluş amacına ve eşitlik ilkesine aykırı olur. Zira aynı eylem nedeniyle değişik mahkemelerde yargılanan sanıklardan, suç niteliği doğru olarak belirlenen sanığın mahkûmiyeti ile ceza zaman aşımı, memuriyetten yoksun bırakılma, seçilme hakkının kaybı, olası bir af yasası vb. değişik durumlarla karşılaşması halinde olumsuz sonuçlara muhatap olabileceği, buna karşın, suç niteliği yanlış olarak belirlenen sanığın, açıklanan olumsuz sonuçlarla karşılaşmamasının söz konusu olabileceği, bu durumun da, eşitlik ilkesine aykırı olacağı gibi, hak ve adalet duygusunu da inciteceğinde kuşku yoktur.”
Bu sebeplerle kanun koyucu gerek 1412 sayılı CMUK’nın 326/son maddesinde gerekse 5271 sayılı CMK’nın 307/4. maddesinde aleyhe bozma yasağı kapsamını açık biçimde verilecek cezanın tür ve miktarı ile sınırlı tutmuştur.
Bu itibarla 4616 sayılı Kanun yönünden yapılan değerlendirmede:
4616 sayılı Kanunun 1/2 maddesi gereğince 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenen suçlar nedeniyle verilen hükümlülük sürelerinden 10 yıl indirilmesi gerekmekte ise de, aynı kanunun 1/5 maddesinde sayılan istisnalar arasında yer alan 765 sayılı TCK’nın 125 ve 168 (5237 sayılı TCK 314/2) maddeleri gereğince cezalandırılan hükümlünün 4616 sayılı Kanunun 1/2 maddesinden faydalanma imkanı bulunmamaktadır. Yüksek Ceza Genel Kurulunun, Dairemizce de benimsenen 19.06.2001 tarih 9-125/128 sayılı kararı da aynı doğrultudadır.
Açıklanan nedenlerle, ihbarnamenin 1 numaraları bozma talebinin reddine karar vermek gerekmektedir.
B)İhbarnamenin 2 numaralı bozma talebi yönünden yapılan incelemede:
İnfaz rejimine ilişkin hükümler niteliği itibariyle derhal uygulanması gereken hükümlerden olmakla birlikte, 5237 sayılı TCK’nın 7/3. maddesi gereğince, hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili infaz hükümlerinden, suç ve infaz tarihinde yürürlükte bulunan normlardan sanık/hükümlü lehine olanı belirlenip uygulanması gerekmektedir.
Terör suçlarından mahkum olan hükümlüler hakkında 3713 sayılı Kanunun 17/1. maddesi delaletiyle uygulanan ve 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5275 sayılı Kanunun 107/4-d maddesi gereğince, bir müebbet hapis cezası ile süreli hapis cezasının içtimaında hükümlünün infaz kurumunda geçireceği süre 34 yıldır.
Suç tarihinde yürürlükte olan infaz hukukuna gelince; savaş, çok yakın savaş tehdidi ve terör suçları halleri dışında ölüm cezasının verilemeyeceğine dair Anayasanın 38. maddesine ek düzenleme getiren, 03.10.2001 tarihinde kabul edilip, 17.10.2001 gün ve 24556 sayılı mükerrer Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 4709 sayılı Kanunun 15. maddesine istinaden 03.08.2002 tarihinde kabul edilip, 09.08.2002 gün ve 24841 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren, 4771 sayılı Kanunun 1/A maddesi ile; savaş ve çok yakın savaş tehdidi hallerinde işlenmiş suçlar için öngörülen idam cezaları hariç olmak üzere, Türk Ceza Kanunu, 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun ve 6831 sayılı Orman Kanununda yer alan idam cezaları müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülmüş, maddenin (A) fıkrasının (a) bendinde ise, TCK’nın 47, 50, 51, 55, 58, 59, 61, 62, 64, 65, 66, 451, 452, 462 ve 463. maddeleri ile 2253 sayılı Kanunun 12. maddelerinin idam cezasına ilişkin hükümlerinin saklı olduğu belirtilerek, idam cezaları müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülenler hakkında 4771 sayılı Kanunun 1/A-a madde ve bendinde belirtilen nedenlerden dolayı yapılacak indirimlerde idam cezalarına ilişkin indirim oranları korunmuştur.
Maddenin değişiklik gerekçesinde örnekleme yapılmak suretiyle, “Maddeyle, bu Kanun hükümlerine göre idam cezasından müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülmüş olanlar hakkında Türk Ceza Kanununun idam cezasına ilişkin, 47, 50, 51, 55, 58, 59, 61, 62, 64, 65, 66, 102, 112, 451, 452, 462 ve 463’üncü maddeleri ile 2253 sayılı Çocuk Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun idam cezasına dair 12’nci maddesi hükümleri saklı tutularak, idam cezasından dönüştürülen müebbet ağır hapis cezasına mahkûm olanlar hakkında bu hükümlerin uygulanmasına aynen devam edileceği vurgulanmaktadır.
Öte yandan 4771 sayılı Kanunun 1/A-b maddesinde, idamdan müebbet ağır hapse dönüştürülen cezalar yönünden, diğer müebbet ağır hapis cezalarından farklı bir infaz rejimi öngörülmüştür.
4771 sayılı Kanunun 1/B maddesinde terör suçlularının idamdan müebbete dönüştürülen cezaları yönünden de, 647 ve 3713 sayılı Kanunların şartla salıverilmeye ilişkin hükümlerinin uygulanmayacağını, bunlar hakkındaki müebbet özgürlüğü bağlayıcı cezanın ölünceye kadar devam edeceğini hükme bağlayarak, bunlar yönünden de farklı bir infaz statüsü ve rejimi getirmiştir.
4771 sayılı Kanun ile getirilen bir başka değişiklik de, bu Kanuna göre cezaları idamdan müebbet ağır hapse dönüştürülenler hakkında TCK’nın 70, 73 ve 82. maddelerinde öngörülen sürelerin iki kat, terör suçluları hakkında da üç kat olarak uygulanacak olmasıdır.
Cezaların içtiması ve infazı konularında farklı süreler öngörmesi, cezada indirim sağlayan kimi hükümlerin sonuç doğurmasını engellemesi gibi hususlar dikkate alındığında, yasa koyucunun 4771 sayılı Kanun uyarınca idamdan dönüştürülen müebbet ağır hapis cezasını, TCK’nın 13. maddesinde belirtilen müebbet ağır hapis cezasından farklı biçimde, “infaz statüsü ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis” cezası olarak öngördüğü anlaşılmaktadır. Nitekim, bu niteliği itibariyle bu ceza uygulamada “ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis” veya “infazı bakımından ağır müebbet hapis” cezası olarak da tanımlanmaktadır.
20.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5218 sayılı Ölüm Cezalarının Kaldırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunun geçici 11. maddesiyle “Ölüm cezaları 03.08.2002 tarihli ve 4771 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun hükümlerine göre müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülenlerin kesinleşmiş cezaları, bu Kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte, kendiliğinden ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına dönüşür. Bu hükümlülerin, ceza infaz kurumunda geçirecekleri süre ile infaz usulü, hükmü veren mahkeme tarafından ve dosya üzerinden saptanır.” hükmü vazedilmiştir. Anılan Kanunun l.maddesinin I bendi ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 17. maddesine eklenen fıkrada öngörülen “ölüm cezaları 03.08.2002 tarihli ve 4771 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun hükümlerine göre müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülen terör suçluları ile ölüm cezaları ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülen veya ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına mahkum olan terör suçluları hakkında, bu kanun ve 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun şartla salıvermeye ilişkin hükümleri uygulanmaz. Bunlar hakkında ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası ölünceye kadar devam eder.” hükmü getirilmiştir.
Zikredilen kanun hükümleri ve kanunların gerekçesindeki açıklamalarla birlikte değerlendirildiğinde;
Hükümlü hakkında idam cezası ve TCK’nın 59. maddesi uygulanarak müebbet ağır hapis cezasına mahkumiyetine karar verilen hallerde 4771 sayılı Kanunun 1-A maddesi gereğince temel ceza müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülerek ancak (1-a) bendi gereğince TCK’nın 59. maddesi uygulanması saklı tutulduğundan TCK’nın 59. maddesi uygulanarak yine müebbet ağır hapis cezasına hükmedilmesi gerekmekte olduğundan (ya da 5218 sayılı Kanun uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına takdiri indirim uygulanarak müebbet ağır hapis cezasına hükmedildiği hallerde) bu maddenin uygulanması ile dönüştürülen müebbet ağır hapis cezasının infazında suç tarihinde yürürlükte bulunan 3713 sayılı Kanunun 17/1. maddesi uyarınca cezaevinde geçirilecek 30 yılın sonunda koşullu salıverilme hükümlerinden istifadesini gerektiren hükümlerin gözetilmesi gerekeceğinden her iki müebbet ağır hapis cezasının infazındaki farklılık nedeniyle 765 sayılı TCK’nın 59. maddesinin uygulanmasında hükümlü lehine bir durum doğmaktadır. Bu itibarla hükümlünün cezaevinde geçireceği süreyi 30 yıl olarak belirlemesi nedeniyle 5275 sayılı Kanunun 107/4-d maddesine nazaran daha lehe olan 3713 sayılı Kanunun 17/1 ve 4771 sayılı Kanun maddeleri gereğince müddetnamenin 30 yıl üzerinden düzenlenmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Ancak; infaza konu kararda müebbet hapis cezası ile birlikte süreli hapis cezasının da bulunduğu gözetilerek fiili infaz yapılabilmesi ve cezaevinde geçirilecek sürenin belirlenmesi amacıyla öncelikle infaz savcılığı tarafından mahkemesinden 5275 CGTİ hakkında Kanunun 99. ve suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK’nın 73. maddeleri gereğince toplama kararı istenilmesi, mahkemece 01 Haziran 2005 tarihinden önce işlenen suçlar nedeniyle, hükümlerin kesinleşmesinden sonra içtima kararı verilmesi zorunluluğunun ortaya çıkması ve cezalardan birinin müebbet hapis cezası olması sebebiyle, hücrede geçirilmesi gereken sürenin takdiri gerektiğinden, duruşmalı inceleme yapılmak suretiyle temyiz kanun yoluna tabi şekilde karar verilmesi ve kesinleşecek bu karara göre infaz savcılığınca müddetname düzenlenmesinin gerektiğinin gözetilmemesi hukuka aykırı olduğundan tebliğnamenin bu yönü ile kabulüne karar vermek gerekmiştir.

IV-SONUÇ ve KARAR:
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-a)Tebliğnamenin, 1 nolu talep yönünden REDDİNE,
b)2 nolu talep yönünden kabulü ile Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 21.03.2013 tarih, 2013/166 değişik iş sayılı Karara yönelik itirazın reddine dair Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 18.04.2013 tarih ve 2013/96 değişik iş sayılı Kararının CMK 309. maddesi gereğince Kanun Yararına Bozulması,
2-Bozma ilamı doğrultusunda gereğinin takdir ve ifası için dosyanın mahalli mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 30.12.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.