Yargıtay Kararı 16. Ceza Dairesi 2016/5924 E. 2017/5837 K. 29.12.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2016/5924
KARAR NO : 2017/5837
KARAR TARİHİ : 29.12.2017

TALEP:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 05.02.2016 tarih, 2016/38648 sayılı Kanun Yararına Bozma istemi ile;
Hakaret suçundan şüpheli … hakkında yapılan soruşturma evresi sonunda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 12.03.2015 tarihli ve 2015/36927 soruşturma, 2015/24555 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın reddine ilişkin mercii İstanbul 7. Sulh Ceza Hâkimliğinin 15.05.2015 tarihli ve 2015/747 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.
Dosya kapsamına göre, şikâyetçinin, şüphelinin Cumhurbaşkanına yönelik hakarette bulunduğu iddiası üzerine yürütülen soruşturma sonucu şüpheli hakkında aynı olaya ilişkin 2015/147226 soruşturma numaralı evrak üzerinden yüklenen suçtan dolayı kamu davası açıldığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ise de 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 160. maddesinde yer alan “Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” şeklindeki düzenleme karşısında, Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmak zorunda olduğu, Cumhuriyet savcısının 5271 sayılı Kanunun kendisine yüklediği soruşturma görevini hiç yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı bir durumda, müşteki tarafından öne sürülen iddia ile ilgili olarak şüphelinin yayınladığı yazının hangi tarihe kadar instegram hesabında mevcut olduğunun araştırılarak belirlenen tarihe göre suçun daha önce soruşturma yapılan kamu görevlisine hakaret suçunu değil 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 299. maddesinde düzenlenen Cumhurbaşkanına hakaret suçunu oluşturabileceğinin gözetilerek kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 25.01.2016 gün ve 94660652-105-34-9474-2015-E. 2089/7293 sayılı yazılı istemlerine müsteniden ihbar ve mevcut evrak tebliğ olunmuştur.

TÜRK MİLLETİ ADINA

I-OLAY:
İnebolu M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda bulunan hükümlünün yapmış olduğu ihbar ile şüphelinin instagram adlı sosyal paylaşım sitesinde paylaştığı şiir nedeni ile Cumhurbaşkanına hakaret ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçlarını işlediğinden bahisle 16.01.2015 tarihinde şikayetçi olması nedeni ile yapılan soruşturma sonucunda, şüpheli hakkında kamu görevlisine hakaret suçundan 23.02.2015 tarihli 2015/147226 sayılı iddianame ile istanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davasının açıldığı, şüphelinin paylaşım yaptığı tarihte Recep Tayyip …’ın Başbakan olması nedeni ile Cumhurbaşkanına hakaret suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, paylaşımlarda TCK’nın 216 maddesine muhalefet suçunun da unsurlarının oluşmadığı ve CMK nın 223/7 maddesi uyarınca aynı eylem nedeni ile ikinci defa soruşturma yapılamayacağından 12.03.2015 tarihinde 2015/24555 sayılı karar ile şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, ihbarcının/müştekinin itirazı üzerine İstanbul 7. Sulh Ceza Hakimliğinin 2015/747 değişik iş sayılı 15.05.2015 tarihli kararı ile yapılan itirazın reddine karar verildiği, 11.06.2015 tarihinde kararın müşteki sıfatı ile Bandırma 1 nolu T tipi cezaevinde hükümlü olan ihbarcıya tebliğ edildiği ve yasal süresi içerisinde kanun yararına bozma istemi ile başvuruda bulunulduğu anlaşılmıştır.
Dosya kapsamında belirtilen instagram paylaşımlarına dair bir bilgi veya döküme fiziken rastlanılmamıştır.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 2015/36927 sayılı 06.08.2015 tarihli yazısı ile 12.03.2015 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair karardaki gerekçeler dikkate alındığında itirazı reddeden kararda usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından karar aleyhine kanun yararına bozma yoluna gidilmesini gerektirir bir hususun olmadığını belirtmiştir.
Yine dosya içerisinde yer alan ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 02.11.2015 tarihli 2015/14595 C.M sayılı yazı ile Adalet Bakanlığına gönderilen yazı ve eklerinin incelenmesinde; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2015/5984 sayılı 23.02.2015 tarihli iddianamesi ile şüpheli hakkında instagram hesabında yapmış olduğu iddiaya konu şiiri de içeren paylaşımları nedeni ile kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçundan İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesinde 2015/96 esas sayılı dosya ile kamu davasının açıldığı anlaşılmıştır. Bahse konu iddianamede şüphelinin suç tarihi 13.08.2014 tarihi ve öncesi olarak belirtildiği görülmektedir.
II-KANUN YARARINA BOZMA İSTEMİNE İLİŞKİN UYUŞMAZLIĞIN KAPSAMI:
Uyuşmazlık, şüphelinin yayınladığı iddia edilen paylaşımların hangi tarihe kadar instagram hesabında mevcut olduğu araştırılarak sonucuna göre eylemin TCK’nın 299. maddesinde düzenlenen suçu da oluşturup oluşturmadığının tesbiti ile ilgili eksik soruşturmaya istinaden verilen KYOK’na vaki itirazın reddine dair mercii kararında isabet bulununup bulunmadığına dair ise de, müsnet suçların niteliğine göre anılan KYOK’na karşı 5271 sayılı CMK’nın 173/1 maddesi gereğince itiraz hakkı bulunmayan ihbarcının itirazı üzerine verilen mercii kararının hukuki değerden yoksun olması ve usulüne uygun bir kesinleşme bulunmaması nedeniyle kanun yararına bozmaya konu olup olamayacağının belirlenmesi gerekmektedir.
Ayrıntıları, 14.11.1977 tarih, 3-2 sayılı içtihadı birleştirme kararı ile Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen istikrar kazanmış kararlarında (03.04.2012 tarih 2011/10-438-2012/141 sy., 10.5.2011 tarih 6-80-90 sy., 14.12.2010 tarih 4-210-259 sy., 15.6.2010 tarih 9-117-146 sy.23.6.2009 tarih 9-30-177sy. gibi) açıklandığı üzere: 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinde, olağanüstü bir kanun yolu olarak düzenlenen kanun yararına bozma ile; hakim ya da mahkemelerce verilen ve temyiz veya istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar yahut hükümlerdeki gerek maddi gerekse usule ilişkin hukuka aykırılıkların hem ilgilisi hem de toplum açısından giderilmesi ile ülkede uygulama birliğinin sağlanması amaçlanmaktadır. Ancak kesin kararlara karşı kabul edilmesi nedeniyle bu amaçlara hizmet etmeyen, sadece yapılan uygulamanın hatalı olduğunun tesbiti ile yetinilmesi sonucunu doğuran hukuka aykırılıkların bu yolla çözülmesinde kanun yararı olmadığı gibi bu uygulama kesin hükmün otoritesini sarsmakla kalmaz, hukukun abesle iştigal etmemek kuralını da yıpratır. Aynı nedenlerle olağan yasa yollarına göre, kapsamının dar ve sınırlı olması, hukuka aykırılığın, davanın özüne ve cezaya esaslı bir şekilde etki etmesi, tüm hukuka aykırılıkların bir defada giderilmesi gerekmektedir.
Hakim ya da mahkeme tarafından değiştirilmesi, geri alınması her zaman mümkün olan kararlarda yasanın aradığı kesinlikten bahsedilemez. Esasen hukuki değer taşımayan kararlar da kanun yararına bozma yasa yolu ile incelenemez. Ciddi boyuta ulaşmayan, maddi meseleye ilişkin olan, hakimin kanaat ve takdir yetkisi kapsamında kalan hususlar ile infaz aşamasında, soruşturma ya da kovuşturma safhasında alınacak bir kararla giderilebilecek nitelikte olanlar gibi başka bir yol ve yöntemle giderilmesi mümkün olan hukuka aykırılıkların kanun yoluna bozma konusu olamayacağı kabul edilmektedir.
5271 sayılı CMK’nın 172/1. maddesine göre; “Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hallerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.”
Aynı Kanunun 173/1. maddesinde ise; Cumhuriyet savcısının aynı Kanunun 172. maddesine istinaden verdiği kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara karşı “suçtan zarar görenin” itiraz edebileceği kabul edilmiştir. Kanun yollarına başvurma hakkını düzenleyen CMK’nın 260/1 maddesinde başvurucunun, “katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş” olması aranmıştır. Keza aynı Kanunun 234/1-a-5. maddesinde de, kovuşturmaya yer olmadığına dair Cumhuriyet savcısı
tarafından verilen karara karşı itiraz hakkının mağdur ya da müştekiye ait olduğu vurgulanmaktadır.
5237 sayılı TCK’nın 299. maddesinde yer alan Cumhurbaşkanına hakaret suçu, kişilere ve şerefe karşı suçlar içerisinde değil Devlete karşı işlenmiş suçlar bölümünde düzenlenerek Devleti temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamının saygınlığının korunmasını amaçlamıştır. Devlete karşı işlenen suçlardan bir kısmının gerçek mağdurunun makamı temsil eden gerçek kişi olmakla birlikte, Devlete ilişkin hukuki yararın korunması, kişiye nazaran daha üstün tutulmuştur.
Suç doğrudan doğruya Cumhurbaşkanına olan kişiye karşı işlenmekte ise de, suçla korunan ve bu nedenle ihlal edilen hukuki değer devletin siyasal iktidar yapısıdır. (Özek, Siyasi İktidar Düzeni ve Fonksiyonları Aleyhine Cürümler, İst 1967 s. 10) Ceza himayesinin konusu Devlet kuvvetlerinin korunmasıdır. (… Erem, Türkiye Barolar Birliği Dergisi 1991/1, Manzini V trattato di diritto penale İtaliano, IV (Torino, 1926 s. 198))
Normun aynı zamanda Cumhurbaşkanının şeref ve saygınlığını da koruma altına aldığında kuşku yoktur.
Bu durumda suçun mağduru, suçtan doğrudan zarar gören Cumhurbaşkanı ile toplumun/kamunun tamamıdır ki onu da Cumhuriyet savcısı temsil eder.
Şu hale göre, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı itiraz hakkı, suçtan doğrudan zarar gören Cumhurbaşkanına ait olduğundan anılan kararın da Cumhurbaşkanlığı makamına tebliğ edilmesi gerekmektedir. Açılacak davada katılan sıfatını alacak şekilde suçtan doğrudan zarar görmeyen ihbarcının ise müsnet suç yönünden kanun yollarına başvurma hakkı bulunmamaktadır.
Diğer taraftan 5271 sayılı CMK’nın 309/1. maddesi, kanun yararına bozmaya konu olacak kararların, hakim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçemeksizin kesinleşen kararlar olması gerektiğini belirttiğine göre, usulüne göre kesinleşmeyen kararların olağanüstü yasa yolu olan kanun yararına bozmaya konu olamayacağı açıktır.
Somut olayda, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 2015/36927 soruşturma, 12.03.2015 tarihli 2015/24555 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın, suçtan doğrudan zarar gören ve bu nedenle itiraz hakkı bulunan Cumhurbaşkanına/Cumhurbaşkanlığı makamına tebliğ edilmediğinin anlaşılmasına göre henüz kesinleşmediği, aynı nedenle İstanbul 7. Sulh Ceza Hakimliğinin 15.05.2015 tarih ve 2015/747 değişik iş sayılı kararının da hukuki niteliğinin bulunmadığı görülmektedir.
Açıklanan nedenlerle, yasa yollarına başvurma yetkisi bulunmayan ihbarcının itirazı üzerine verilen ve hukuki dayanaktan yoksun bulunan kararın 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinde düzenlenen kanun yararına bozma yasa yoluna konu olamayacağı anlaşıldığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.
III-SONUÇ VE KARAR:
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 2015/36927 soruşturma, 12.03.2015 tarihli 2015/24555 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın, suçtan doğrudan zarar gören ve bu nedenle itiraz hakkı bulunan Cumhurbaşkanına/Cumhurbaşkanlığı makamına tebliğ edilmemesi nedeniyle henüz kesinleşmediği, aynı nedenle İstanbul 7. Sulh Ceza Hakimliğinin 15.05.2015 tarih ve 2015/747 değişik iş sayılı kararının da hukuki niteliğinin bulunmadığı görülmekle, yasa yollarına başvurma yetkisi bulunmayan ihbarcının itirazı üzerine verilen ve hukuki dayanaktan yoksun bulunan kararın 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinde düzenlenen kanun yararına bozma yasa yoluna konu olamayacağı anlaşıldığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 05.02.2016 tarih, KYB-2016/38648 sayılı kanun yararına bozma talebinin REDDİNE, 29.12.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.