Yargıtay Kararı 16. Ceza Dairesi 2015/7619 E. 2016/876 K. 22.02.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2015/7619
KARAR NO : 2016/876
KARAR TARİHİ : 22.02.2016

İtirazla İlgili Mahkeme Kararı : Ağır Ceza Mahkemesinin
Suç : Silahlı Teşekkülün Yöneticisi Olmak

GENEL OLARAK
Ceza Muhakemesi Kanunu 308. maddesi gereğince; Yargıtay Ceza Dairelerinin kararlarına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren 30 gün içinde aleyhe, süre koşulu olmaksızın lehe itiraz edebilir. İtirazı, kararı veren daire inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir, görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gönderir.
İtirazı incelemekle görevli daire, sanığın üzerine suç örgütü yöneticisi suçunun temyiz inceleme tarihi itibari ile 6545 sayılı Kanunun 35 maddesi ile değişik Yargıtay Kanununun 14. maddesi hükmü, 20.07.2014 gün ve 29066 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Yargıtay Büyük Genel Kurulunun 17.07.2014 tarih ve 2014/2 sayılı kararına göre Yargıtay 9. Ceza Dairesidir.
Ancak, 2797 sayılı Yargıtay Kanununa 6572 sayılı Kanunun 27. maddesi ile eklenen geçici 14. madde hükmü doğrultusunda Yargıtay Birinci Başkanlar Kurulunun 19.01.2015 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan 2015/ 8 sayılı kararı ile itiraza konu suçların kanun yolu incelemesi yapmakla Yargıtay 16. Ceza Dairesi görevlendirilmiştir.
Yasal düzenleme ve Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun kararı doğrultusunda itirazın incelemesinde Dairemizin görevli olduğu kabul edilmiştir.

I- İTİRAZIN KONUSU:
“Suç işlemek amacıyla oluşturulan silahlı teşekkülün yöneticisi olmak” suçundan Sanık …’ın hükümlülüğüne ilişkin … (kapatılan) 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 15.09.2011 gün ve 2008/398 esas, 2011/193 karar sayılı kararının Cumhuriyet savcısı, sanık ve sanık müdafisi tarafından temyizi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 20.03.2012 gün ve 2012/50335 sayılı tebliğnamesiyle hükmün onanması talep edilmiştir.
Yüksek Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 13.04.2012 gün ve 2012/2536 – 2012/4839 sayılı kararında;
“Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Yüklenen suçun niteliği ile sanığın memuriyet sıfatı ve Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat hükümlerine göre Mahkemenin davaya bakmakla görevli ve yetkili olduğu; … Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının 09.02.1998 tarih ve 1997/221 hazırlık, 1998/159 esas, 1998/143 sayılı iddianamesi, Anayasa Mahkemesinin 31.12.1997 tarih ve 1997/72-74 sayılı, Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 09.07.1998 tarih ve 1998/8817 – 10786 sayılı, Danıştay Birinci Dairesinin 03.01.2008 tarih ve 2007/1293 esas ve 2008/17 sayılı kararları ve atılı suçun kesintisiz suçlardan olması nazara alınarak tespit edilen suç tarihi ile soruşturma ve kovuşturma safhalarında gerçekleşen zaman aşımını kesen ve durduran sebeplere göre, dava zamanaşımı bakımından bir kovuşturma engelinin bulunmadığı tespit edilip; 5271 sayılı CMK’nın 266/1. maddesi uyarınca Cumhuriyet savcısının sanık lehine yaptığı temyiz başvurusundan sanığın rızası olmaksızın vazgeçemeyeceği gözetilerek sanık müdafilerinin ve Cumhuriyet savcısının temyizlerine yönelik yapılan incelemede;
Sanığın yöneticisi olduğu iddia ve kabul edilen teşekkülün sübutu ve niteliğinin, Yargıtay tarafından onanarak kesinleşen … 6 nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin 12.02.2001 gün ve 1997/180 esas, 2001/36 sayılı kararı ile de ortaya konulduğu anlaşılmakla;
Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip sanığa yüklenen suç işlemek amacıyla kurulmuş silahlı teşekkülü yönetmek suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, cezanın teşdiden uygulanmasında dosya kapsamına ve kanuna aykırılık bulunmamış, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafileri ile Cumhuriyet savcısının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA”
Şeklinde karar verilmiştir.
1-İTİRAZ NEDENLERİ :
a-Konu İle İlgili Yasal Düzenleme;
1982 Anayasasının “YASAMA DOKUNULMAZLIĞI” başlıklı 83. maddesi; “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisce başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar.
Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır. Ancak, bu halde yetkili makam durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi hakkında, seçiminden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez.
Tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma, Meclisin yeniden dokunulmazlığını kaldırmasına bağlıdır.
Türkiye Büyük Millet Meclisindeki siyasi parti gruplarınca, yasama dokunulmazlığı ile ilgili görüşme yapılamaz ve karar alınamaz.”
5237 s. TCK’nın “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlıklı 220. maddesi;
“(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması hâlinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Örgütün silâhlı olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.
(4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur.
(5) Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır.
(6) (Değişik fıkra: 02/07/2012-6352 S.K./85.md.) Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılır. Örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir. (Ek cümle: 11/04/2013-6459 S.K./11. md) Bu fıkra hükmü sadece silahlı örgütler hakkında uygulanır.
(7) (Değişik fıkra: 02/07/2012-6352 S.K./85.md.) Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır. Örgüt üyeliğinden dolayı verilecek ceza, yapılan yardımın niteliğine göre üçte birine kadar indirilebilir.
(8) Örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan
kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.”
5237 sayılı TCK’nın “Silahlı örgüt” başlıklı 314. maddesi;
(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silâhlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.”
765 sayılı TCK’nın 313. maddesi;
“Her ne suretle olursa olsun cürüm işlemek için teşekkül oluşturanlara veya bu teşekküllere katılanlara bir yıldan iki yıla kadar ağır hapis cezası verilir.
Bu teşekkül halk arasında korku, endişe veya panik yaratmak veya siyasi veya sosyal bir görüşten kaynaklanan amaçla veya ammenin selameti aleyhine cürümlerle kasten adam öldürmek veya yağma ve yol kesmek ve adam kaldırmak cürümlerini işlemek için meydana getirilmişse, verilecek ceza bir yıldan üç yıla kadar ağır hapistir.
Teşekkül mensupları dağlarda ve kırlarda veya genel yollarda veya meskun yerlerde içlerinden iki veya daha fazlası silahlı olarak dolaşır veya buluşma yerlerinde veya emin bir yerde silah saklarsa; birinci fıkradaki halde bir yıldan üç yıla, ikinci fıkradaki halde iki yıldan dört yıla kadar ağır hapis cezası verilir.
Teşekkülün yöneticileri hakkında yukarıdaki fıkralar uyarınca hükmedilecek ceza üçte birden yarıya kadar artırılır.
Teşekkül mensuplarının teşekkülün amacına yönelik cürüm işlemeleri halinde, verilecek cezaların toplamı en ağır cezayı gerektiren fiilin cezasının azami haddini geçemez.
Bu maddede yazılı teşekkül, iki veya daha fazla kimsenin birlikte cürüm işlemek amacı etrafında birleşmesi ile oluşur.
Bu kanun ve diğer kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır.”
765 sayılı TCK’nın madde 314. maddesi
“Yukarıdaki madde uyarınca oluşturulan teşekküllerin mensuplarına bilerek ve isteyerek barınacak yer gösteren veya erzak yahut silah ve cephane tedarik veya yardım edenlere altı aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir. Bu yardım; dernek, siyasi parti, işçi ve meslek kuruluşlarına veya bunların yan kuruluşlarına ait bina, lokal, büro veya eklentilerinde veya öğrenim kurumlarında veya öğrenci yurtlarında veya bunların eklentilerinde yapılırsa bu fıkradaki ceza, bir kat artırılır.
Bu suretle usul ve füruundan olan hısımlarından veya karı veya koca veya kardeşinden birine barınacak yer gösteren veya yiyecek veya içecek sağlayan kişi hakkında bu cezalar yarısından üçte ikisine kadar azaltılır.”
5237 sayılı TCK’nın “Dava zamanaşımı” başlıklı 66. maddesi;
(1) Kanunda başka türlü yazılmış olan hâller dışında kamu davası;
a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda otuz yıl,
b) Müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmibeş yıl,
c)Yirmi yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıl,
d) Beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda onbeş yıl,
e) Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl, geçmesiyle düşer.
(2) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlar hakkında, bu sürelerin yarısının; onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında ise, üçte ikisinin geçmesiyle kamu davası düşer.
(3) Dava zaman aşımı süresinin belirlenmesinde dosyadaki mevcut deliller itibarıyla suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri de göz önünde bulundurulur.
(4) Yukarıdaki fıkralarda yer alan sürelerin belirlenmesinde suçun kanunda yer alan cezasının yukarı sınırı göz önünde bulundurulur; seçimlik cezaları gerektiren suçlarda zamanaşımı bakımından hapis cezası esas alınır.
(5) (Değişik fıkra: 29/06/2005-5377 S.K./8.mad) Aynı fiilden dolayı tekrar yargılamayı gerektiren hallerde, mahkemece bu husustaki talebin kabul edildiği tarihten itibaren fiile ilişkin zamanaşımı süresi yeni baştan işlemeye başlar.
(6) Zaman aşımı, tamamlanmış suçlarda suçun işlendiği günden, teşebbüs hâlinde kalan suçlarda son hareketin yapıldığı günden, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda son suçun işlendiği günden, çocuklara karşı üstsoy veya bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler tarafından işlenen suçlarda çocuğun onsekiz yaşını bitirdiği günden itibaren işlemeye başlar.
(7) Bu Kanunun İkinci Kitabının Dördüncü Kısmında yazılı ağırlaştırılmış müebbet veya müebbet veya on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçların yurt dışında işlenmesi hâlinde dava zamanaşımı uygulanmaz.”
5237 sayılı TCK’nın “Dava zamanaşımı süresinin durması veya kesilmesi” başlıklı 67. maddesi;
“(1) Soruşturma ve kovuşturma yapılmasının, izin veya karar alınması veya diğer bir mercide çözülmesi gereken bir meselenin sonucuna bağlı bulunduğu hâllerde; izin veya kararın alınmasına veya meselenin çözümüne veya kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı durur.
(2) Bir suçla ilgili olarak;
a) Şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi,
b) Şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi, c) Suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi,
d) Sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi, halinde, dava zamanaşımı kesilir.
(3) Dava zamanaşımı kesildiğinde, zaman aşımı süresi yeniden işlemeye başlar. Dava zamanaşımını kesen birden fazla nedenin bulunması halinde, zaman aşımı süresi son kesme nedeninin gerçekleştiği tarihten itibaren yeniden işlemeye başlar.
(4) Kesilme halinde, zamanaşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak Kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzar.”
765 sayılı TCK’nın 102. maddesi;
“Kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında hukuku amme davası:
1- Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis ve müebbed ağır hapis cezalarını müstelzim cürümlerde yirmi sene,
2- Yirmi seneden aşağı olmamak üzere muvakkat ağır hapis cezasını müstelzim cürümlerde on beş sene,
3- Beş seneden ziyade ve yirmi seneden az ağır hapis veya beş seneden ziyade hapis yahud hidematı ammeden müebbeden mahrumiyet cezalarından birini müstelzim cürümlerde on sene,
4- Beş seneden ziyade olmamak üzere ağır hapis veya hapis yahud sürgün veya hidematı ammeden muvakkaten mahrumiyet cezalarını ve ağır para cezasını müstelzim cürümlerde beş sene,
5- Bir aydan ziyade hafif hapis veya otuz liradan ziyade hafif para cezasını müstelzim fiillerde iki sene,
6- Bundan evvelki bendlerde beyan olunan mikdardan aşağı cezaları müstelzim kabahatlerde altı ay geçmesile ortadan kalkar.
Bu kanunun ikinci kitabının birinci babında yazılı ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis veya müebbed yahud muvakkat ağır hapis cezalarını müstelzim cürümlerin yurd dışında işlenmesi halinde dava müruru zamanı yoktur.”
765 sayılı TCK’nın 104. maddesi;
“Hukuku amme davasının müruru zamanı, mahkumiyet hükmü yakalama, tevkif, celb veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda maznunun sorguya çekilmesi, maznun hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karar veya Cumhuriyet müddeiumumisi tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesilir.
Bu halde müruru zaman, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeğe başlar. Eğer müruru zamanı kesen muameleler müteaddid ise müruru zaman bunların en sonuncusundan itibaren tekrar işlemeğe başlar. Ancak bu sebepler müruru zaman müdetini 102’nci maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının ilavesile baliğ olacağı müddetten fazla uzatamaz.”
5271 sayılı CMK’nın 225. maddesi;
“(1) Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir.
(2) Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir.”
1412 sayılı CMUK’nın 150. maddesi;
“Tahkikat ve hükmün, yalnız iddianamede beyan olunan suça, ve zan altına alınan şahıslara hasredilir.
Bu hudut dahilinde olarak, mahkemeler istiklal ile hareket etmek hak ve vazifesini haiz olup Ceza Kanununun tatbikında kendilerine arzedilen iddialar ile bağlı değildirler.”
1412 sayılı CMUK’nın 257. maddesi;
“Hükmün mevzuu, duruşmanın neticesine göre iddianamede gösterilen fiilden ibarettir.
(Değişik fıkra: 21/05/1985 – 3206/51 md.) Fiili takdirde mahkeme, iddia ve müdafaalarla bağlı değildir.”
4483 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesi;
“Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat hükümlerine göre başlatılmış bulunan işlemler, adı geçen Kanun hükümlerine göre sonuçlandırılır.”
Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunu Muvakkatın 7. maddesi;
“Lüzumu muhakemesine karar verilen memurin bu kararı ita eden meclisi idarenin bulunduğu mahaldeki mahkemei adliyede muhakeme olunur. Şu kadar ki bir kaza meclisi idaresince lüzumu muhakemesine karar verilen bir memurun cürmü cinayet nev’inden ise muhakemesi merbut bulunduğu livada cinayet davasını rü’yet eden mahkemeye aittir. Vilayet merkezlerinin ba iradei seniye mansup memurini ile mecalisi idaresi azasından Şurayı Devlet mülkiye dairesince lüzumu muhakemelerine karar verilen memurların icrayı muhakemeleri dairei mezkürece lüzumu muhakeme kararında tayin ve tasrih edilecek en yakın vilayet merkezi mehakimi adliyesine aittir.”
Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunu Muvakkatın 8. maddesi;
“Valilerin müstelzimi ceza bir fiil ve hareketi ihbar ve istihbar edildikte evvelemirde Dahiliye Nezaretinden tahkikatı iptidaiye icrası için icabına göre mahalline bir veya müteaddit memur gönderilir. Gidecek memur müteaddit olursa bunlar tahkikatı bir komisyon şeklinde icra etmek üzere içlerinden birisi reis nasbolunur. Bunların tanzim edeceği tahkikatı iptidaiye evrakı üzerine valilerin lüzum veya men’i muhakemelerine karar itası Şurayı Devlet mülkiye dairesine ve bu karara vukubulacak itirazın tetkiki Şurayı Devletin heyeti umumiyesine aittir.
Lüzumu muhakemesi karargir olan valilerin muhakemesi mahkemei temyiz ceza dairesinde ve derecei saniyede heyeti umumiyesinde icra olunur.”
Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunu Muvakkatın 10. maddesi;
“Devairi merkeziyede iradei seniye ile mansup memurin hakkında tahkikat icrası nazırlarca daireleri erkanından teşkil edilecek heyetlere ve lüzum veya men’i muhakemeleri hakkında karar itası Şurayı Devlet mülkiye dairesine ait olup dairei mezkurenin bu baptaki kararlarına vukubulacak itirazat Şurayı Devletin heyeti umumiyesinde tetkik olunur. Devairi merkeziyede iradei seniye ile mansup olmayan memurin hakkında icra edilecek tahkikat üzerine lüzum veya men’i muhakemelerine karar itası daireleri erkanından teşkil edilecek heyetlere ve bunların kararları aleyhindeki itirazatın tetkiki de Şurayı Devlet mülkiye dairesine aittir.”
Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunu Muvakkatın 13. maddesi;
“Birinci madde mucibince hadis olacak cürümlerinden dolayı lüzumu muhakemelerine karar verilip mahkemeye sevkedilmek üzere evrakı ve lüzumu muhakeme mazbatası müddeiumumilere tevdi edilmedikçe bunlar tarafından memurin hakkında doğrudan doğruya takibat icrası memnudur.”
Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunu Muvakkat’ın 14. maddesi;
“Bir memurun lüzumu muhakemesine karar verildikte mahkemeye sevkini mucip olan cürüm neden ibaretse yalnız o husustan dolayı muhakemesi lazım gelip esnayı muhakemede diğer bazı ceraimi de ika eylemiş olduğu veyahut diğer bazı memurların da o cürümde duhul ve iştirakleri olduğu anlaşıldığı takdirde devairi aidesine malumat ita olunur. Devairi mezkurece dahi bu kanuna tevfikan tahkikat icra ve ikmali lazım gelir.”
Hükümleri yer almaktadır.
b- Usul yönünden itirazlar:
Dava zamanaşımı yönünden
1. Sanığın süreç içerisindeki konumu
…, 08.07.1993 günlü, 93-4610 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile…Valiliği görevinden Emniyet Genel Müdürlüğüne atandığı, sanığın 09.07.1993 tarihinde başladığı bu görevi milletvekili olabilmek için 31.10.1995 günü istifa etmesine kadar devam ettiği,
Sanık, 24.12.1995 tarihinde yapılan 20. Dönem Milletvekili Genel Seçiminde milletvekili olarak seçildiği,
06.03.1996 ila 28.06.1996 tarihleri arasında Adalet Bakanlığı, bu tarihten 08.11.1996 tarihine kadar ise İçişleri Bakanlığı görevini yürüttüğü,
18.04.1999 tarihinde yapılan 21. Dönem Milletvekili Genel Seçiminde milletvekili olarak seçildiği,
Yine 03.10.2002 tarihinde 22. Dönem Milletvekili Genel Seçiminde milletvekili olarak seçildiği,
Son olarak 22.07.2007 tarihinde milletvekilliği sona erdiği anlaşılmaktadır.
2. Davaya konu olaylar
31.01.1994 tarihinde …’ün …, …7-8 Kısım L-9 A Blok
D:6’da bulunan evinde yapılan arama,
04.03.1995 tarihinde Silivri ilçesi civarında …’in kaçırılarak öldürülmesi,
28.07.1996 Günü saat 23:30 sıralarında …, …, …Sokak içerisinde …’ın otomatik silahlarla aracının taranarak öldürülmesi, 06.08.1996 Tarihli kararla on polis memurunun … …’ın yakın koruması olarak tayin edilmeleri (İl Koruma Kurulu kararı ve İçişleri Bakanlığı Merkez Kurulu kararına rağmen … …’ın dilekçesi ve … havaleli dilekçe üzerine),
03.11.1996Tarihinde meydana gelen Susurluk Kazası,
3. Yargısal Süreç
Kamuoyunda “Susurluk Kazası” olarak bilinen ve 03.11.1996 tarihinde …İli Susurluk İlçesi …Mevkii’nde meydana gelen trafik kazasında …’nin yönetimindeki kamyona saat 19:15 sıralarında … …’ın yönetimindeki otomobilin çarpması sonucu Araç sürücüsü ve … Emniyet Müdür Yardımcısı … …, aynı araçta bulunan hakkında çeşitli suçlardan aranan ve üzerinde … sahte kimlik çıkan …ve …’un öldüğü, … …’ın yönetimindeki araç içerisinde olduğu anlaşılan Milletvekili …’ın yaralandığı, bu olay üzerine Susurluk Cumhuriyet savcılığının olay tarihi itibariyle soruşturma başlattığı, daha sonra “taksirle ölüme neden olmak” suçundan soruşturmanın tefrik edilerek “cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak” suçuna ilişkin soruşturma evrakları 11.11.1996 tarih ve 1996/961, 963, 964 sayılı görevsizlik kararı ile … Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildiği ve burada 1997/221 hazırlık numarasını aldığı,
Milletvekili olan sanık … hakkında dokunulmazlığının kaldırılması için 30.01.1997 tarihli “fezleke” düzenlendiği,
Türkiye Büyük Millet Meclisince (TBMM) 11.12.1997 günlü ve 527 sayılı kararı ile… Milletvekili olan …’ın dokunulmazlığının kaldırıldığı,
Anayasa Mahkemesi 31.12.1997 tarih ve 1997/72-74 esas ve karar sayılı kararı ile dokunulmazlığın kaldırılmasına ilişkin TBMM kararın iptal isteminin reddine karar verdiği (Yüksek Mahkeme, “Dokunulmazlığın kaldırılmasına ilişkin karar, bakanlık dönemindeki eylemleri kapsamadığından davacının bu yöndeki itirazı reddi gerekir” demek suretiyle davaya konu olayların sanığın Emniyet Genel Müdürlüğü dönemiyle sınırlandırıldığı),
… Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı’nca … hakkında 09.02.1998 tarih ve 1997/221 hazırlık, 1998/159 esas numarası ile “cürüm işlemek için silahlı teşekkül meydana getirmek (765 s. TCK’nın 313/2-3)”, “gıyabi tutuklu sanığın gizlenmesine yardım (765 s. TCK’nın 296)” ve “görevi suistimal (765 s. TCK’nın 240)” suçlarından cezalandırılması için kamu davası açıldığı,
… 6 nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 04.05.1998 tarih ve 1998/43-49 esas ve karar sayılı görevsizlik kararı verdiği (suç tarihinde sanığın “Bakan” olması ve görevinin devam etmesine rağmen tabi olduğu soruşturma ve kovuşturma hükümlerine riayet edilmeden dava açılması ile cürüm işlemek için teşekkül oluşturma suçunun sanığın bakanlık dönemini de kapsaması nedeniyle yargılama yetkisinin yüce divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesine ait olacağı gerekçesi ile ),
Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 09.07.1998 tarih ve 1998/8817-10786 esas ve karar sayılı ilamı ile kararın bozulmasına karar verildiği (Mahkemenin, sanığın Anayasa’nın 148. maddesine dayanılarak Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde yargılanmasını öngören görevsizlik kararının yasal olmadığı, sanığın, suç tarihlerindeki sıfat ve görevi itibariyle milli irade ile atanmış memur statüsünde olduğu, bu nedenle hakkındaki soruşturmanın Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun hükümlerine göre yasal ve doğal mahkemesinde yapılması gerektiği gerekçesi ile),
Anılan bozma ilamı üzerine dava dosyasının … 6 nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 1998/201 esasına kaydının yapıldığı ve 24.08.1998 tarih ve 1998/145 karar sayılı kararı ile davanın ve usulü işlemlerin durdurulmasına, dava dosyasının Danıştay’a gönderilmesine karar verildiği,
Danıştay 2. Dairesinin 16.09.1998 tarih ve 1998/2810-2437 esas ve karar sayılı kararı ile “Dosyanın incelenmesinden, sanık …’ın Emniyet Genel Müdürlüğü dönemine ilişkin olarak üstüne atılı suçlardan dolayı MMHK uyarınca yetkili makam tarafından verilmiş bir soruşturma emri olmadığı ve kurul halinde usulüne uygun soruşturma yapılıp fezleke düzenlenmediği halde, … 6 nolu DGM tarafından 24.8.1998 gün ve E:1998/201, K:1998/145 sayılı kararıyla yargılamanın durdurulması kararı verilerek dosyanın, adı geçen hakkında 1. aşama karar verilmek üzere dairemize gönderildiği anlaşılmakla, … hakkında yetkili makam tarafından üstüne atılı suç konularını açıkça gösterir bir soruşturma emri verildiği taktirde, kurul halinde soruşturma yapılıp fezleke düzenlenmesi ve görüş getirilerek 1. aşama karar verilmek üzere fezleke ve eklerinin dairemize iadesi için İçişleri Bakanlığı’na gönderilmesine” şeklinde karar verildiği,
Sanık … hakkında 1. aşama işlem yapılmak İçişleri Bakanlığı’nın 02.03.1999 tarihinde üzere soruşturma izni,
Danıştay 2. Dairesinin 07.05.1999 tarih ve 1999/945-1328 esas ve karar sayılı kararı ile sanık …’ın 18.04.1999 günü yapılan 21 nci Dönem Milletvekili Genel Seçiminde tekrar milletvekili seçilmesi nedeniyle yasama dokunulmazlığını tekrar kazandığı ve öncelikle dokunulmazlığın kaldırılması gerektiği gerekçesiyle dosyanın İçişleri Bakanlığı’na iadesine karar verildiği,
İçişleri Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünün 08.06.1999 tarih ve 6827 sayılı Adalet Bakanlığına ilişkin sanık …’ın 18.04.1999 günü yapılan 21 nci Dönem Milletvekili Genel Seçiminde tekrar milletvekili seçilmesi nedeniyle yasama dokunulmazlığının yeniden kaldırılıp kaldırılmayacağı konusunda gereğinin yapılması için yazı yazıldığı,
Başbakanlık Personel Genel Müdürlüğünün 28.06.1999 tarih ve 08787 sayılı yazısı ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83. maddesine göre gereğinin yapılmasının istendiği, İçişleri Bakanlığının 02.11.2007 tarihli yazısı ile 1. aşama karar verilmek üzere Danıştay 1. Daire’ye dosyanın gönderildiği,
Danıştay 1. Dairesi’nin 03.01.2008 tarih ve 2007/1293 esas, 2008/17 karar sayılı kararı ile;
“Açıklanan nedenlerle, mülga 765 sayılı Kanunun 240 ve 196’ncı maddelerine ilişkin olan, 1993-1996 yılları arasında işlenen suçların 21.12.2000 günlü, 4616 sayılı Kanun kapsamında kaldığı anlaşıldığından, şüpheli … hakkında 2, 3, 4 ve 5 inci maddelerde atılı suçlardan karar verilmesinin ertelemesine,
Şüpheli …’ın 1’nci maddeden atılı suç yönünden lüzumu muhakemesine, eylemlerine uyan 26.09.2004 günlü 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 220’nci ve 7’nci maddeleri gereğince, Vali statüsünde bulunması nedeniyle yargılamanın Yargıtay’ın ilgili ceza dairesinde yapılmasına” karar verilmiştir.
Danıştay 1. Dairesinin bu kararı Danıştay İdari İşler Kurulunun 08.04.2008 tarih ve 2008/2-5 esas, karar sayılı kararı ile onanmasına karar verildiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 07.02.2008 tarih ve 2008/6 esas sayılı görevsizlik kararı verilmesi istemli yazısı üzerine Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 09.07.2008 tarih ve 208/1- 3 müt esas, karar sayılı ilamıyla davaya bakma görevinin … Ağır Ceza Mahkemesine ait olacağı gerekçesi ile görevsizlik kararı verildiği,
… 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 11.11.2008 tarih ve 2008/306, 354 esas, karar sayılı kararı ile davaya bakma görevinin … 11. Ağır Ceza Mahkemesinin bakması gerekçesi ile görevsizlik kararı verildiği,
… 11. Ağır Ceza mahkemesi (CMK’nın 250. maddesi ile Görevli) 15.09.2011 tarih ve 2008/398 esas, 2011/193 karar sayılı kararı ile sanığın 765 s. TCK’nın 313/2-3-4, 59/2, 31 ve 33. maddeler uyarınca 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, müebbeten kamu hizmetlerinden yasaklanmasına, yasal kısıtlılık altında bulundurulmasına karar verildiği,
Yargıtay Yüksek 9. Ceza Dairesinin 13.04.2012 gün ve 2012/2536 – 2012/4839 sayılı kararı ile mahkemenin kararının onanmasına karar verildiği, anlaşılmaktadır.
4. Konunun değerlendirilmesi;
Dava zaman aşımı, kanun koyucunun suç olarak tanımladığı fiilin işlenmesinden itibaren belli bir süre geçmesine rağmen fiilin cezalandırılamaması halinde faili ister belli olsun isterse belli olmasın ceza soruşturmasından vazgeçilmesi olarak tanımlanmaktadır.
Buna göre dava zaman aşımı, fiili suç olmaktan çıkarmamakta ancak suç olduğu iddia edilen fiili cezalandırılmasını engellemektedir.
Dava zamanaşımı şartların oluşması halinde soruşturma aşamasında kovuşturmaya yer olmadığına, yargılama aşamasında ise davanın düşmesine karar verilecektir (CMK m. 223)
Ceza Genel Kurulunun 16.04.2013 gün ve 1559-147 sayılı kararı başta olmak üzere pek çok kararında açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup, davayı düşüren hallerden biri olan dava zaman aşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi durumunda, yerel mahkeme ya da Yargıtay, re’sen zaman aşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir. TCK’nın 72. maddesinin ikinci fırkasında da benzeri bir ifade şekliyle “Dava ve ceza zaman aşımı re’sen uygulanır ve bundan şüpheli sanık ve hükümlü vazgeçemezler” denilmek suretiyle bu husus açıklanmıştır. Kanunda açıkça aksine hüküm bulunmadığı takdirde bütün suçlarda dava zamanaşımı uygulanır.
TCK’da dava zamanaşımı sürelerinin hesaplanması hangi suç açısından hesaplama yapılacaksa kanunda belirtilen ceza süresi göz önüne alınacaktır. 07.05.1947 Tarih ve 3/15 sayılı İBK “Türk Ceza Kanunu dava zaman aşımının hesap edilmesinde hükmedilecek cezayı esas tutmamış, o suçun iltizam ettiği cezayı göz önünde bulundurmuştur.” demek suretiyle bu hususa dikkat çekilmiştir.
İtiraz ve yazılı emir yoluna gidilirken, istem kabul edilerek kararın bozulması söz konusu olur ve karar lehe de olur ise bu durumlarda da dava zamanaşımı dikkate alınacaktır.
“Temyiz yargılaması sonunda özel dairelerin (onama) kararları üzerine karar kesinleştiğine göre, bu karara Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz halinde öncelikle işin esasına gidilmeli, hukuka aykırılık bulunmadığı, bir başka anlatımla özel daire kararı yerinde görüldüğü takdirde, Ceza Genel Kurulunda yapılan inceleme sırasında zaman aşımı süresi dolmuş olsa bile bu husus göz önüne alınmamalıdır. ancak, özel daire onama kararı hukuka aykırı görülerek kaldırıldığı ve yerel mahkeme hükmü bozulduğu takdirde Ceza Genel Kurulunda inceleme yapılırken dava zaman aşımı süresi dolmuş bulunursa, CYUY’nın verdiği yetkiye dayanılarak esastan veya usulden karar bozulursa dava zaman aşımı nedeniyle kamu davasının düşürülmesine karar verilmelidir.” (CGK. 10.5.1993, 4-11/151)”
Kovuşturma şartlarını içeren suçlar ve cezalandırılabilme şartlarını içeren suçlar ile iştirak halinde işlenen suçlarda dava zaman aşımı ne zaman başlayacağına dair TCK’da bir açıklık yoktur. Talep ( TCK m. 12/1-3-4, 13/2), izin ( TCK m. 299/3, 305/3, 306/5; 4483 s. K m. 3 gibi) ve karar (Anayasa m. 83) gibi kovuşturma (dava) şartlarını gerektiren suçlarda devletin doğan cezalandırma hakkına halel gelmemesi ve kovuşturma yapılmasının bu şartın gerçekleşmesine bağlı olması nedeniyle dava zaman aşımı aksine bir hal tarzı düşünülemeyeceğinden kovuşturma şartının gerçekleştiği günde değil, TCK’nın 66/6. maddede gösterilen tarihlerde başlayacağını kabul etmek gerekir.
Kanunda sayılan durma nedenlerinin varlığı halinde dava zaman aşımı durur; bu nedenler ortadan kalkınca durduğu yerden işlemeyi sürdürür. Yani zaman aşımını durduran nedenden önce işlemiş olan süre geçerlidir. Bu nedenle durmadan önce işleyen süreye durmanın sona ermesinden sonra işleyecek sürenin eklenmesi gerekir. Kanunda sayılan dava zamanaşımı durduran ve kesen nedenler haricinde durma ve kesme nedenleri uygulanamaz.
Buna göre soruşturma yapılması ve kamu davasının açılıp kovuşturma yapılması, bir izni gerektiriyorsa işlemeye başlayan dava zamanaşımı süresi bu izni almak için yapılacak başvuru üzerine duracak, izin verildiği günden itibaren de kaldığı yerden yeniden işlemeye başlayacaktır (CGK. 13.11.2007, 124-236).
Yine soruşturma yapılması ve kamu davasının açılıp kovuşturma yapılması, bir karar alınmasını gerektiriyorsa işlemeye başlayan dava zaman aşımı süresi bu karar almak için yapılacak bildirim üzerine duracak, soruşturulması ve kovuşturulmasına ilişkin karar ile dava zamanaşımı süresi kaldığı yerden yeniden işlemeye başlayacaktır (Yargıtay 2. CD 14.10.1997, 14400-13205).
İnceleme konu dava dosyasında suç tarihi ile dava zamanaşımı süresinin başlangıç tarihinin öncelikle tespiti gerekmektedir.
Sanığın üzerine atılı suç, “cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak” suçudur. Suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı TCK’nın 313. maddesinde düzenlenen bu suç 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 s. TCK’da 220. maddesinde “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçu olarak düzenlenmiştir.
Suç, 765 sayılı TCK’nın 313. maddesi ikinci kitabının, “Amme Nizamı Aleyhine İşlenen Cürümler” başlıklı 5. Kitabında düzenlenmekte olup bir tehlike suçu olarak kabul edilmiştir (CGK 03.03.2009 gün, 2009/11-4-2009/50). Buna göre her ne surette olursa olsun cürüm işlemek için teşekkül oluşturanlar veya teşekküle katılanlar cezalandırılmaktadır
Suç işlemek için örgüt kurma suçu, kesintisiz bir suçtur. Kesintisiz suç süreklilik gösteren, devam eden suç demektir. Suç, örgütün kurulması ile tamamlanmış ve bu andan itibaren kesintisiz suç olarak devam etmektedir. Bu durumda zamanaşımı kesintinin gerçekleştiği tarihten itibaren işleyecektir. Buna göre;
-Failin yakalama, tutuklama gibi nedenle özgürlükten yoksun bırakılması veya fiille ilgili işlem yapılması halinde,
-Faile karşı söz konusu suçla ilgili dava açılmışsa,
-Fail, söz konusu suçla kesin olarak mahkum olmuş ise kesinti gerçekleşecektir.
Somut olayda sanık hakkında kabul edilen, sanığın cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak suçu ile ilgili soruşturma 03.11.1996 tarihinde meydana gelen ve “Susurluk Kazası” olarak bilinen olaydır. Bu olay üzerine sanık hakkında soruşturma başlatılmış ve açıklanan yargısal süreç başlamıştır. Ancak;
Sanık hakkında düzenlenen … Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 09.02.1998 tarih ve 1997/221 hazırlık, 1998/159 esas numarası iddianamesinin 39. sayfasında “Ayrıca, …’ın, BAKAN olarak görevli olduğu dönemde bu iddianamenin kapsamı dışındadır” demek suretiyle sanığın bakan olarak görev yaptığı dönemlerin iddianame kapsamı dışında bırakıldığı,
Anayasa Mahkemesi 31.12.1997 tarih ve 1997/72-74 esas ve karar sayılı kararında “Dokunulmazlığın kaldırılmasına ilişkin karar, bakanlık dönemindeki eylemleri kapsamadığından davacının bu yöne ilişkin itirazının reddi gerekir”
açıklamasıyla dokunulmazlığın kaldırılmasına ilişkin TBMM kararının sanığın bakanlık dönemini kapsamaması,
Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 09.07.1998 tarih ve 1998/8817-10786 esas ve karar sayılı ilamında; cürüm işlemek için teşekkül oluşturma suçunun mütemadi suç özelliği taşımadığı, CMUK’nun 150/1. maddesine göre tahkikat ve hükmün yalnız iddianamede beyan olunan suça ve suçlanan kişiye hasredileceği belirtilerek sanığın emniyet genel müdürlüğü dönemi ile Memurin Muhakemesi hakkındaki Kanun hükümlerine göre yargılanması gerektiği yönündeki kararı,
Danıştay 1. Dairesinin 03.01.2008 tarih ve 2007/1293 esas, 2008/17 karar sayılı kararı ile “Açıklanan nedenlerle, mülga 765 sayılı Kanunun 240 ve 196’ncı maddelerine ilişkin olan, 1993-1996 yılları arasında işlenen suçların 21.12.2000 günlü, 4616 sayılı Kanun kapsamında kaldığı anlaşıldığından, şüpheli … hakkında 2, 3, 4 ve 5’inci maddelerde atılı suçlardan karar verilmesinin ertelemesine ilişkin kararı,
Şüpheli …’ın 1’nci maddeden atılı suç yönünden lüzum-u muhakemesine, eylemlerine uyan 26.09.2004 günlü 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 220’nci ve 7’nci maddeleri gereğince, Vali statüsünde bulunması nedeniyle yargılamanın Yargıtayın ilgili ceza dairesinde yapılmasına” şeklinde karar verirken suç işlenme tarihinin yine sanığın emniyet genel müdürlüğü görevi ile sınırlaması,
… 11. Ağır Ceza mahkemesi (CMK’nın 250. maddesi ile Görevli) 15.09.2011 tarih ve 2008/398 esas, 2011/193 karar sayılı kararında sanığın en son tespit edilen eyleminden sonra iddianame tarihine kadar eyleminin tespit edilmediğine ilişkin gerekçesi birlikte değerlendirildiğinde;
Sanık hakkında açılan davada, iddianame yerine geçen lüzum-u muhakeme kararına göre sanık hakkında iddia edilen örgüt kapsamında en son tespit edilen eyleminin 04.03.1995 tarihinde …’in öldürülmesi olayı olduğu kabul edilmesi karşısında dava zaman aşımı süresinin işlemeye başladığı tarih 04.03.1995 olduğunun kabulü zorunludur.
Sanık …’ın üzerine atılı suçun Emniyet Genel Müdürlüğü dönemi ile sınırlandırıldığı ve Bakanlık dönemini kapsamadığı yargılamanın tüm aşamalarında Yüksek Mahkeme kararları ile vurgulanarak Emniyet Genel Müdürü olduğu dönem içerisinde sanığın sıfat ve görevi itibariyle (ba irade i seniye ile mansup) milli irade ile atanmış memur statüsünde olduğunu kabul edilmiştir (Yargıtay 8. CD, 09.07.1998 gün ve 1998/8817-10786 e.k).
04.12.1999 Tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 4483 s. Memurlar ve Diğer kamu Görevlilerin Yargılanması Hakkındaki Kanun’un Geçici 1. Maddesi uyarınca sanık hakkında Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat hükümlerine soruşturma yürütülmesi gerekmektedir.
“Memurluk görevinden dolayı ya da görevini yaptığı sırada bir suç işlemesi sebebiyle haklarında ilk soruşturma açılan ve soruşturma fezlekeye bağlanan memurlar hakkında ne işlem yapılacağı MMHK’ nun 10’ncu maddesinde gösterilmiştir. Bu madde hükmüne göre milli irade ile atanan memurlar için soruşturma yapılması Bakanlarca daireleri erkânında kurulacak kurulların ve yargılamaya veya yargılanmamaya karar verilmesi Danıştay İkinci Dairesinin görevidir,…”(Danıştay 3. D, 29.04.1977 gün ve 1977/437-475 e.k. )
Bu husus Danıştay 2. Dairesinin 16.09.1998 gün ve 1998/2810-2437 s.k sayılı kararı ile sanık yönünden de değerlendirilmiş ve Yüksek Dairece “…sanık …’ın Emniyet Genel Müdürlüğü dönemine ilişkin olarak üstüne atılı suçlardan dolayı MMHK uyarınca yetkili makam tarafından verilmiş bir soruşturma emri olmadığı ve kurul halinde usulüne uygun soruşturma emri olmadığı ve kurul halinde usulüne uygun soruşturma yapılıp fezleke düzenlenmediği halde, … 6 nolu DGM tarafından 24.08.1998 gün ve E: 1998/201, K: 1998/145 sayılı kararıyla Yargılamanın Durdurulması karar verilerek dosyansın, adı geçen hakkında 1. Aşamada verilmek üzere dairemize gönderildiği anlaşılmakla, … hakkında yetkili makam tarafından üstüne atılan suç konularını açıkça gösterir bir soruşturma emri verildiği taktirde kurul halinde soruşturma yapılıp fezleke düzenlenmesi ve görüş getirilerek 1. Aşamada karar verilmek üzere fezleke ve eklerinin için dosyanın İçişleri Bakanlığı’na gönderilmesine…” karar verilmiştir.
Dava zamanaşımı yönünden ayrıca Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 28.03.2006 gün ve E: 2006/4. MD- 38- K: 2006/94 sayılı kararının da burada belirtilmesi gerekmektedir;
“…
Sanık Hazine Müsteşarı hakkında 4483 sayılı Kanun uyarınca soruşturmayı yürütmekle görevli makam, Kanunun 12. maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığıdır. … Cumhuriyet Başsavcılığınca gönderildiği de 04.12.2003 tarihli yazı içeriğinden açıkça anlaşılmaktadır. Diğer sanıklar hakkında aynı yazı ile 4483 sayılı Kanun uyarınca soruşturma izni istenmiş olması, görevsiz olduğunu bildiren … Cumhuriyet Başsavcılığınca sanık Hazine Müsteşarı hakkında da soruşturma izni istendiği şeklinde yorumlanamaz. Devlet Bakanınca yaptırılan ön inceleme sonucunda sanık hakkında da soruşturma izni verilerek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına ulaştırılmış ise de; 4483 sayılı Kanunun 3. maddesinin (e) bendi uyarınca, sanık hakkında soruşturma izni vermeye yetkili makam Başbakandır. Hal böyle olunca, sanık hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca herhangi bir soruşturma izni istenmediği de nazara alındığında, yetkili olmayan bir makam tarafından (somut olayda Devlet Bakanı tarafından) verilen soruşturma izni yasal dayanaktan yoksun olduğundan hukuki sonuç doğurmaya elverişli değildir. Dava zaman aşımı durdurmaya elverişli işlem ise, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 17.3.2005 tarihinde verdiği durma kararıdır.”
Burada verilen Yüksek Mahkeme kararları ışında soruşturma izni verilmesi ilgili işlemler incelendiğinde;
Yetkili olmayan makam tarafından verilen soruşturma izninin dava zaman aşımı süresini kesmesi ya da durdurmasının mümkün olmadığı, sanığın görev tarihleri ile hakkındaki soruşturmanın başlama tarihi itibariyle hakkında MMHK hükümlerinin uygulanmasının zorunlu olduğu, MMHK’nın 10. maddesi uyarınca sanık hakkında öncelikle 1. aşama karar verilmek üzere İçişleri Bakanlığı’nın yetkili olduğu, Bakan’ın “olur” u ile oluşturulan soruşturma kurulu kararının sanığın atılı suçlardan yargılanması gerektiği görüşünde olması halinde Danıştay 2. Dairesince incelenip sanık hakkında lüzumu muhakemesine ya da meni muhakemesine karar verilebileceği bu kararın inceleme yerinin ise Danıştay İdari İşler Kurulu olduğu ve inceleme sonucunda kararın kesinleşerek iddianame yerine geçen lüzum-u muhakeme kararı ile kamu davası açılmış olacağından bu sıralamaya uygun yapılmayan usul işlemlerinin sanık aleyhine değerlendirmenin mümkün olamayacaktır.
Buna göre sanık hakkında iddianame yerine geçen lüzum-u muhakeme kararı yerine düzenlenen iddianame ile dava açılması hatalı olup dava zaman aşımı süresinin iddianame ile kesildiğinin kabulü mümkün değildir.
Ayrıca, sanık …’ın 24.12.1995 ila 22.07.2007 tarihleri arasında 20, 21 ve 22. Dönem Milletvekilliği yapması nedeniyle “yasama dokunulmazlığı” nedeniyle de dava zamanaşımını durduran usul işlemlerinin tespiti gerekmektedir. Buna göre;
1982 Anayasasının 83/2. maddesine göre, milletvekili seçilmesinden önce veya sonra suç işlediği iddia edilen kişi sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Sanığın milletvekili olması nedeniyle soruşturma ve kovuşturma yapılması için 1982 Anayasımnın 83. maddesi uyarınca TBMM’nin yasama dokunulmazlığını kaldırılması gerekmektedir. Bu karar için yazılan talep yazıları ile dava zamanaşımı süresi duracak, TBMM’nin kararı ile de kaldığı yerden işleyecektir (Yargıtay 4. CD 26.09.2007 tarih ve 2007/6274 esas, 2007/7357 karar).
Burada önemli olan bir başka husus ise sanığın yeniden milletvekili seçilmesi halinde dokunulmazlık yeniden geleceğinden anılan usul işleminin yenilenmesi gerekmektedir (1982 Anayası’nın 83/4. maddesi). Buna göre, daha önce dokunulmazlığı kaldırılan ancak yeniden milletvekili seçilen sanık hakkında önce başlamış olan soruşturma veya kovuşturmaya, TBMM’nin sanığın dokunulmazlığını kaldıran yeni kararı ile mümkün olacaktır.
Sanık … hakkında 20. Dönem Milletvekili olması nedeniyle dokunulmazlığının kaldırılması için düzenlenen 30.01.1997 tarihli fezleke ile dava zamanaşımı süresinin durduğu, TBMM’nin 11.12.1997 tarihli kararı ile dava zaman aşımı süresinin işlemeye başladığı,
Sanığın, 18.04.1999 tarihinde 21. Dönem Milletvekili seçilmesi nedeniyle dokunulmazlığının kaldırılması için İçişleri Bakanlığı’nın 08.06.1999 tarihli yazısı ile dava zamanaşımı süresinin durduğu, TBMM’nin bir karar almaması nedeniyle sanığın 22. Dönem Milletvekili seçilmesine kadar durmaya devam ettiği,
Sanığın, 03.10.2002 tarihinde 22. dönem Milletvekili Genel Seçiminde milletvekili olarak seçildiği, Danıştay 1. Dairesinin 03.01.2008 tarih ve 2007/1293 esas, 2008/17 karar sayılı kararında da belirtildiği üzere 22.07.2007 günü yapılan 23. dönem Milletvekili Genel seçimlerinde milletvekili seçilememesi nedeniyle yasama dokunulmazlığı kalmayan … hakkında, bu dönem için dokunulmazlığının kaldırılması için talep yazısı olmadığından 03.10.2002 tarihten itibaren dava zamanaşımı süresinin kaldığı yerden işlemeye devam ettiği,
Son olarak 22.07.2007 tarihinde yapılan 23. Dönem Milletvekili Seçimlerinde seçilememesi nedeniyle milletvekili dokunulmazlığının kalktığı anlaşılmaktadır.
Sanık … işlediği iddia edilen suç nedeniyle suç tarihindeki görevi nedeniyle MMHK hükümlerine göre soruşturma yapılması gerektiğinden dava zaman aşımı süresini durduran usul işlemleri dikkate alınırken ayrıca sanığın milletvekili olması nedeniyle yasama dokunulmazlığının kaldırılması için yapılan usul işlemleri ile dava zamanaşımı süresini durduran nedenler birlikte ele alınmıştır. Ancak sanık … hakkında MMHK hükümlerine uygun 1. aşama usul işleminin başlangıç tarihi olan İçişleri Bakanlığı’nın 02.03.1999 tarihinde verdiği soruşturma izni ile dava zamanaşımı süresi durduğu ve sanık hakkındaki lüzum-u muhakemesine ilişkin kararın verildiği 03.01.2008 tarihine kadar bu süreçte sanığın yeniden milletvekili seçilmesi nedeniyle dava zamanaşımını işlemeye başlaması ve durmasına ilişkin nedenler sonuca etkili olmayacağından sürenin hesaplanmasında dikkate alınmamıştır.
Danıştay Birinci Dairesi’nin 03.01.2008 tarih ve 2007/1293 esas, 2008/17 karar sayılı kararı ile “cürüm işlemek için silahlı teşekkül meydana getirmek” suçu yönünden lüzum-u muhakemesine ilişkin kararla dava zamanaşımı süresi işlemeye devam etmiştir.
Sanığın savunmasının alınması için çağrı kağıdının çıkartıldığı 16.02.1998, yine savunmanın alındığı 04.05.1998 tarihi ile mahkemenin sanığın mahkumiyetine karar verdiği 15.09.2011 tarihleri ise dava zamanaşımı sürelerinin kesildiği tarihlerdir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Cürüm işlemek için teşekkül oluşturma suçu için 765 sayılı TCK’nın 313/3. maddesinde öngörülen cezanın süresi itibariyle, suç tarihinde yürürlükte olan ve dava zamanaşımı yönünden 5237 sayılı TCK’ya göre sanık lehine hükümler içeren 765 sayılı TCK’nın 102/4 ve 104/2. maddelerinde öngörülen 5 yıllık asli, 7 yıl 6 aylık kesintili dava zamanaşımına tabi bulunmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 28.03.2006 gün ve E: 2006/4. MD- 38- K: 2006/94 sayılı kararında kabul edilen husus ta gözetilerek dava zamanaşımı süresi hesap edildiğinde;
– Sanık hakkında iddia edilen örgüt kapsamında en son tespit edilen eyleminin (lüzumu-u muhakemesine ilişkin kararda) 04.03.1995 tarihinde …’in öldürülmesi olayı olduğu kabul edilmesi karşısında dava zamanaşımı süresinin 04.03.1995 tarihinde işlemeye başladığı,
-Milletvekili olan sanık … hakkında dokunulmazlığının kaldırılması için 30.01.1997 tarihli “fezleke” düzenlenmesi ile zaman aşımı süresinin durduğu ve dava zamanaşımı süresinin başladığı tarih ile zamanaşımı süresinin durduğu bu tarih arasında 1 yıl 10 ay 26 gün geçtiği, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11.12.1997 günlü ve 527 sayılı kararı ile… Milletvekili olan …’ın dokunulmazlığının kaldırılması ile dava zaman aşımı süresinin kaldığı yerden işlemeye devam ettiği ve dava zamanaşımı süresinin durma süresinin 10 ay 11 gün olduğu,
-Sanık hakkında … Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığınca 09.02.1998 tarih ve 1997/221 hazırlık, 1998/159 esas numarası ile düzenlenen iddianame ile yukarıda açıklanan nedenlerle dava zaman aşımı süresini kesmediği,
-… 6 nolu Devlet güvenlik Mahkemesinin 24.08.1998 tarih ve 1998/201 esas, 145 karar sayılı kararı ile CMK’nın 253/3. maddesi uyarınca davanın durdurulmasına karar verildiği ve dava zamanaşımı süresinin durması gerekmekte ise de Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 28.03.2006 gün ve E: 2006/4. MD- 38- K: 2006/94 sayılı kararında da açıklandığı üzere idarenin MMHK hükümlerine uygun usul işlemleri takip etmemesi nedeniyle dava zaman aşımı süresinin durduğunun kabul edilemeyeceği,
-Danıştay 2. Dairesinin 07.05.1999 tarih ve 1999/945-1328 esas ve karar sayılı kararı ile sanık …’ın 18.04.1999 günü yapılan 21. Dönem Milletvekili Genel Seçiminde tekrar milletvekili seçilmesi nedeniyle yasama dokunulmazlığını tekrar kazandığı ve öncelikle dokunulmazlığın kaldırılması gerektiği gerekçesiyle dosyanın İçişleri Bakanlığına iadesine ilişkin kararı ile dava zaman aşımı süresinin durduğu ve dava zaman aşımı süresinin yeniden işlemeye başladığı tarih ile bu tarih arasında 1 yıl 4 ay 26 gün geçtiği,
-Sanığın 18.04.1999 tarihinde 21 nci dönem milletvekili seçilmesi nedeniyle yasama dokunulmazlığı yeniden geldiğinden öncelikle yasama dokunulmazlığının kaldırılması gerekmektedir. Dava dosyası incelendiğinde dokunulmazlığın kaldırılması yazısı İçişleri Bakanlığı’nın 06.08.1999 tarih ve 6827 sayılı yazısıyla Adalet Bakanlığına gönderildiği, Başbakanlık Personel Genel Müdürlüğünün 28.06.1999 tarih ve 08787 sayılı yazısı ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83′ üncü maddesine göre gereğinin yapılmasının istenmesi, ancak sanık hakkında dokunulmazlığın kaldırılmasına ilişkin karar alınmaması nedeniyle idarenin yürüttüğü soruşturmanın devam ettirilemediği,
-İçişleri Bakanlığının 02.11.2007 tarihli yazısı ile 1. aşama karar verilmek üzere Danıştay 1. Daireye dosyanın gönderilmesi üzerine Danıştay 1. Dairesinin 03.01.2008 tarih ve 2007/1293 esas, 2008/17 karar sayılı kararı ile “cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak” suçu yönünden lüzum-u muhakemesine karar verildiği ve bu tarihten itibaren dava zamanaşımı süresi kaldığı yerden işlemeye devam ettiği,
-Sanığın savunmasının alınması için çağrı kağıdının çıkartıldığı 16.02.1998, yine savunmanın alındığı 04.05.1998 tarihi ile mahkemenin sanığın mahkumiyetine karar verdiği 15.09.2011 tarihleri ise dava zamanaşımı sürelerinin kesildiği, Yargıtay Yüksek 9. Ceza Dairesinin mahkeme kararının onanmasına ilişkin ilam tarihi olan 13.04.2012 tarihi ile dava zamanaşımı süresinin işlemeye başladığı tarih arasında geçen sürenin 4 yıl 3 ay 10 gün olduğu,
Dava zamanaşımı sürelerinin durma süreleri çıkarıldıktan sonra işlemeye başladığı ve zamanaşımı süresinin kesilmesi sürelerle birlikte toplam sürenin 7 yıl 7 ay 02 gün olduğu, anlaşılmaktadır.
Buna göre dava zamanaşımı süresinin işlemeye başladığı tarih ile Yargıtay Yüksek 9. Ceza Dairesinin inceleme tarihleri arasında sanığa atılı suç bakımından suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK’nın 313/3. maddesinde öngörülen cezanın süresi itibariyle anılan Kanunun 102/4 ve 104/2. maddelerinde belirlenen kesintili dava zamanaşımı süresinin geçtiği anlaşılmakla hükmün bu nedenle bozulması ve CMUK’nın 322. maddesi uyarınca sanık hakkındaki davanın zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmesi gerekmekte iken Yüksek Dairece verilen kararın onanmasına karar verilmesinde isabet görülmemiştir.
2-SONUÇ VE İSTEM :
1-İtirazın KABULÜ,
2- Sanık … hakkında verilen ve itiraza konu Yüksek Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 13.04.2012 gün ve 2012/2536 Esas, 2012/4839 Karar sayılı onama kararının KALDIRILMASI,
3-Hükümlü hakkında “cürüm işlemek için teşekkül oluşturma” suçundan … 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 15.09.20011 tarih ve 2008/398 esas, 2011/193 karar sayılı hükmün açıklanan nedenlerle suç tarihi ile inceleme tarihleri arasında dava zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmakla 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASI, CMUK’nın 322. maddesi uyarınca hükümlü hakkındaki davanın zamanaşımı nedeniyle DÜŞMESİ,
4- İtirazın Yüksek Dairece yerinde görülmemesi halinde dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gönderilmesine karar verilmesi, itirazen arz ve talep olunmuştur.
DAİRENİN DEĞERLENDİRME VE KABULÜ:
II-OLAY:
Kamuoyunda “Susurluk Kazası” olarak bilinen ve 03.11.1996 tarihinde …İli Susurluk İlçesi Uçakyolu Mevkii’nde meydana gelen trafik kazasında …’nin yönetimindeki kamyona saat 19.15 sıralarında … …’ın yönetimindeki otomobilin çarpması sonucu Araç sürücüsü ve … Emniyet Müdür Yardımcısı … …, aynı araçta bulunan hakkında çeşitli suçlardan aranan ve üzerinde … sahte kimlik çıkan …ve …’un öldüğü, … …’ın yönetimindeki araç içerisinde olduğu anlaşılan Milletvekili … …’ın yaralandığı, bu olay üzerine Susurluk Cumhuriyet savcılığının olay tarihi itibariyle soruşturma başlattığı, daha sonra “taksirle ölüme neden olmak” suçundan soruşturmanın tefrik edilerek “cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak” suçuna ilişkin soruşturma evrakları 11.11.1996 tarih ve 1996/961, 963, 964 sayılı görevsizlik kararı ile … Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildiği ve burada 1997/221 hazırlık numarasını aldığı, ./..

Başsavcılıkça cürüm işlemek için silahlı teşekkül oluşturmak suçundan sanıklar …, … … ve arkadaşları hakkında 765 sayılı TCK. 313/2-3-4 maddeleri gereğince cezalandırılmaları için 09.02.1998 tarih ve 1998/159 Esas, 143 karar sayılı iddianamesiyle … 6 nolu Devlet Güvenlik Mahkemesine kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda sanıkların bu suçtan mahkumiyetine ilişkin 12.02.2001 gün ve 180 Esas, 36 Karar sayılı hüküm, Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 15.01.2002 tarih 2001/161-76, 2002/125 Karar sayılı ilamı ile onanarak kesinleşmiştir.
Bu suça katıldığı iddia edilen soruşturma tarihinde milletvekili olan sanık … hakkında dokunulmazlığının kaldırılması için 30.01.1997 tarihli “fezleke” düzenlendiği,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11.12.1997 günlü ve 527 sayılı kararı ile… Milletvekili olan …’ın dokunulmazlığının kaldırıldığı,
Dokunulmazlığın kaldırılması kararının iptali için yapılan itiraz üzerine Anayasa Mahkemesi 31.12.1997 tarih ve 1997/72-74 sayılı kararında; “Dokunulmazlığın kaldırılmasına ilişkin karar, bakanlık dönemindeki eylemleri kapsamadığı“ gerekçesi ile başvuruyu red etmiştir. Bu şekilde davaya konu olayların sanığın Emniyet Genel Müdürlüğü dönemiyle sınırlandırılmıştır.
… Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı, … hakkında 09.02.1998 tarih ve 1997/221 hazırlık, 1998/159 esas numarası ile “cürüm işlemek için silahlı teşekkül meydana getirmek (765 sayılı TCK’nın 313/2-3)”, “gıyabi tutuklu sanığın gizlenmesine yardım (765 sayılı TCK’nın 296)” ve “görevi suistimal (765 sayılı TCK’nın 240)” suçlarından cezalandırılması için kamu davası açıldığı,
… 6 nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi; suç tarihinde sanığın “Bakan” olması ve görevinin devam etmesine rağmen tabi olduğu soruşturma ve kovuşturma hükümlerine riayet edilmeden dava açılması ile cürüm işlemek için teşekkül oluşturma suçunun sanığın bakanlık dönemini de kapsaması nedeniyle yargılama yetkisinin yüce divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi’ne ait olacağı gerekçesi ile 04.05.1998 tarih ve 1998/43-49 sayı ile görevsizlik kararı vermiştir.
Bu karara yönelik temyiz başvurusu Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 09.07.1998 tarih ve 1998/8817-10786 esas ve karar sayılı ilamında; “Anayasa’nın 148. maddesine dayanılarak Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde yargılanmasını öngören görevsizlik kararının yasal olmadığı, sanığın, suç tarihlerindeki sıfat ve görevi itibariyle milli irade ile atanmış memur statüsünde olduğu, bu nedenle hakkındaki soruşturmanın Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun hükümlerine göre yasal ve doğal mahkemesinde yapılması gerektiği” gerekçesi ile kararın bozulmasına karar verilmiştir.
Anılan bozma ilamı üzerine dava dosyasının … 6 nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin 1998/201 esasına kaydının yapıldığı ve 24.08.1998 tarih ve 1998/145 sayılı kararı ile davanın ve usulü işlemlerin durdurulmasına, dava ./..

dosyasının Danıştay’a gönderilmesine karar verildiği,
Danıştay 2. Dairesinin 16.09.1998 tarih ve 1998/2810-2437 sayılı kararı ile “Dosyanın incelenmesinden, sanık …’ın Emniyet Genel Müdürlüğü dönemine ilişkin olarak üstüne atılı suçlardan dolayı MMHK uyarınca yetkili makam tarafından verilmiş bir soruşturma emri olmadığı ve kurul halinde usulüne uygun soruşturma yapılıp fezleke düzenlenmediği halde, … 6 nolu DGM tarafından 24.8.1998 gün ve E:1998/201, K:1998/145 sayılı kararıyla yargılamanın durdurulması kararı verilerek dosyanın, adı geçen hakkında 1. aşama karar verilmek üzere dairemize gönderildiği anlaşılmakla, … hakkında yetkili makam tarafından üstüne atılı suç konularını açıkça gösterir bir soruşturma emri verildiği taktirde, kurul halinde soruşturma yapılıp fezleke düzenlenmesi ve görüş getirilerek 1. aşama karar verilmek üzere fezleke ve eklerinin dairemize iadesi için İçişleri Bakanlığı’na gönderilmesine” şeklinde karar verildiği,
Sanık … hakkında 1. aşama işlem yapılmak üzere İçişleri Bakanlığı’nın 02.03.1999 tarihinde üzere soruşturma izni verdiği,
Danıştay 2. Dairesi’nin 07.05.1999 tarih ve 1999/945-1328 sayılı kararı ile sanık …’ın 18.04.1999 günü yapılan 21’nci Dönem Milletvekili Genel Seçiminde tekrar milletvekili seçilmesi nedeniyle yasama dokunulmazlığını tekrar kazandığı ve öncelikle dokunulmazlığın kaldırılması gerektiği gerekçesiyle dosyanın İçişleri Bakanlığına iadesine karar verildiği,
İçişleri Bakanlığı tarafından 08.06.1999 tarih ve 6827 sayı ile, sanık …’ın tekrar milletvekili seçilmesi nedeniyle yasama dokunulmazlığının yeniden kaldırılıp kaldırılmayacağı konusunda gereğinin ifası için Adalet Bakanlığına yazı yazdığı,
Başbakanlık Personel Genel Müdürlüğünün 28.06.1999 tarih ve 08787 sayılı yazısı ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 83. maddesine göre gereğinin yapılmasının istendiği,
İçişleri Bakanlığının 02.11.2007 tarihli yazısı ile 1. aşama karar verilmek üzere Danıştay 1. Daire’ye dosyanın gönderildiği,
Danıştay 1. Dairesinin 03.01.2008 tarih ve 2007/1293 esas, 2008/17 karar sayılı kararı ile; “Açıklanan nedenlerle, mülga 765 sayılı Kanunun 240 ve 196’ncı maddelerine ilişkin olan, 1993-1996 yılları arasında işlenen suçların 21.12.2000 günlü, 4616 sayılı Kanun kapsamında kaldığı anlaşıldığından, şüpheli … hakkında 2, 3, 4 ve 5’inci maddelerde atılı suçlardan karar verilmesinin ertelemesine,
Şüpheli …’ın 1’nci maddeden atılı suç yönünden lüzumu muhakemesine, eylemlerine uyan 26.09.2004 günlü 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 220’nci ve 7’nci maddeleri gereğince, Vali statüsünde bulunması nedeniyle yargılamanın Yargıtay’ın ilgili ceza dairesinde yapılmasına” karar verilmiştir. Danıştay 1. Dairesinin bu kararı Danıştay İdari İşler Kurulunun 08.04.2008 tarih ve 2008/2-5 esas, karar sayılı kararı ile onanmıştır.
./..

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 07.02.2008 tarih ve 2008/6 esas sayılı görevsizlik kararı verilmesi istemli yazısı üzerine, Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 09.07.2008 tarih ve 208/1- 3 müt sayılı ilamıyla davaya bakma görevinin … Ağır Ceza Mahkemesine ait olacağı gerekçesi ile görevsizlik kararı verilmiştir.
… 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 11.11.2008 tarih ve 2008/306, 354 sayılı kararla; davaya bakma görevinin … 11. Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gerekçesi ile görevsizlik kararı verildiği,
… 11. Ağır Ceza mahkemesi (CMK’nın 250. maddesi ile Görevli) 15.09.2011 tarih ve 2008/398 esas, 2011/193 sayılı kararı ile sanığın 765 s. TCK’nın 313/2-3-4, 59/2, 31 ve 33. maddeler uyarınca 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, müebbeten kamu hizmetlerinden yasaklanmasına, yasal kısıtlılık altında bulundurulmasına karar verildiği,
Yargıtay Yüksek 9. Ceza Dairesinin 13.04.2012 gün ve 2012/2536 – 2012/4839 sayılı kararı ile hüküm onanmıştır. Hükümlünün hapis cezası infaz edilerek şartlı tahliye edilmiştir.
A- Hükümlünün Konumu ve İfa Ettiği Görevler:
1. Atandığı Görevler:
…, 08.07.1993 günlü, 93-4610 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile…Valiliği görevinden Emniyet Genel Müdürlüğü’ne atandığı, sanığın 09.07.1993 tarihinde başladığı bu görevinin milletvekili seçilebilmek için 31.10.1995 günü istifa etmesine kadar devam ettiği,
Sanık, 24.12.1995 tarihinde yapılan 20. Dönem Milletvekili Genel Seçiminde milletvekili olarak seçildiği,
06.03.1996 ila 28.06.1996 tarihleri arasında Adalet Bakanlığı, bu tarihten 08.11.1996 tarihine kadar ise İçişleri Bakanlığı görevini yürüttüğü,
18.04.1999 Tarihinde yapılan 21. Dönem Milletvekili Genel Seçiminde milletvekili olarak seçildiği, yine 03.10.2002 Tarihinde 22. Dönem Milletvekili Genel Seçiminde milletvekili olarak seçildiği, bu görevinin 22.07.2007 tarihinde sona erdiği anlaşılmaktadır.
2.Davaya konu olaylar
31.01.1994 Tarihinde …’ün …, Ataköy 7-8 Kısım L-9 A Blok D:6’da bulunan evinde yapılan arama,
04.03.1995 Tarihinde Silivri ilçesi civarında …’in kaçırılarak öldürülmesi,
28.07.1996 Günü saat 23:30 sıralarında …, …, …Sokak içerisinde …’ın otomatik silahlarla aracının taranarak öldürülmesi,
06.08.1996 Tarihli kararla on polis memurunun … …’ın yakın koruması olarak tayin edilmeleri (İl Koruma Kurulu kararı ve İçişleri Bakanlığı Merkez Kurulu kararına rağmen … …’ın dilekçesi ve … havaleli dilekçe üzerine),
03.11.1996 tarihinde meydana gelen Susurluk Kazası,
./..

III -YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞININ İTİRAZ NEDENİ
Sanık … hakkında suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı yasanın 313/3. maddesinde düzenlenmiş bulunan ”suç işlemek amacıyla oluşturulan silahlı teşekkülün yöneticisi olmak” suçuna ilişkin dava zamanaşımının suç tarihiyle, sanık hakkındaki mahkumiyet kararının onanarak kesinleştiği tarihler arasında sona erdiği ve sanık hakkındaki davanın düşürülmesine kararı verilmesi gerektiğine ilişkindir.
IV-HUKUKİ NİTELENDİRME;
A-Dava zaman aşımı;
Dava zamanaşımı suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK’nın 102 ve devamı maddeleri ile mer’i 5237 sayılı TCK’nın 66 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Kurum olarak dava zamanaşımı, “…ilişkin bulunduğu suçta dava açılmasına veya açılan davanın devamına engel olan bir haldir. Suçun işlenip bittiği tarihten itibaren yasa tarafından belirlenen sürelerin geçmesi halinde davanın açılmamasını veya açıldıktan sonra da devam edilememesini sonuçlayan duruma dava zamanaşımı adı verilir.” (Veli Özer Özbek Türk Ceza Kanunun anlamı) olarak tanımlanmıştır.
Dava zamanaşımı süreleri 765 sayılı TCK’nın 102. maddesinde belirlenmiştir. Buna göre; dava zamanaşımı süresi hesaplanırken atılı suç için kanunda öngörülen cezanın üst sınırı esas alınacaktır. (07.05.1947 tarih ve 3/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı) Dava zamanaşımının durması ve kesilmesine ilişkin hususlar da değerlendirildikten sonra dava zamanaşımı süresinin yargılama sırasında sona erdiğinin saptanması halinde düşme kararı verilecektir. Dava zamanaşımı, kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında resen dikkate alınır. “Temyiz aşamasında ise Yargıtay tarafından gözetilip zaman aşımının gerçekleşmesi halinde davanın düşürülmesine karar verilmektedir.” (… Bakıcı Ceza Hukuku Genel Hükümler 2007 ve aynı yönde Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10.05.1993 tarih 4-11/151 sayılı kararı)
Dava zamanaşımının kesilmesini düzenleyen 765 sayılı TCK’nın 104. maddesinde zamanaşımını kesen nedenler; ”yakalama, tevkif, celp ve ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda maznunun sorguya çekilmesi, maznun hakkında son tahkikatın açılmasına dair karar veya Cumhuriyet Müddeiumumisi tarafından mahkemeye yazılan iddianame düzenlenmesi” olarak sınırlı biçimde sayılmaktadır. Kesilmenin sonucu ise ”Bu halde müruru zaman kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlar. Eğer müruru zamanı kesen muameleler müteaddit ise müruru zaman bunların en sonuncusundan itibaren tekrar etmeye başlar. Ancak bu sebepler müruru zaman müddetini 102. maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının ilavesiyle baliğ olacağı müddetten fazla uzatamaz” şeklinde açıklanmıştır.
Doktrinde zaman aşımının kesilmesi, “kanunda kesme nedeni olarak belirtilen dava zaman aşımı engelinin ortaya çıkması halinde bu zamana kadar geçen süre geçmemiş sayılarak yanar.”(Özbek/Kanbur) ve “…yani o zamana kadar işlemiş olan süre yanacak ve zamanaşımı süresinin hesabında dikkate alınmayacaktır.” (Bakıcı) olarak izah edilmiştir.
765 sayılı TCK’nın 107. Maddesinde ise dava zamanaşımının durması düzenlenmiştir. Kanuna göre belirli hukuki durumların varlığı halinde işlemeye başlayan zamanaşımı süresi duracaktır. Doktrinde dava zamanaşımının durmasının niteliği ile ilgili olarak; “dava zamanaşımının durması kanunda düzenlenen nedenlerle bir engel ortaya çıkması halinde bu engel ortadan kalkıncaya kadar dava zamanaşımının işlememesidir” (Özbek/Kanbur) denilmektedir. Dava zaman aşımının ne kadar süreyle duracağı hususunda bir üst sınır bulunmamaktadır.
Ceza Genel Kurulunun 16.04.2002 tarih ve 2002/136/232 esas, karar sayılı kararında ”TCY’nın 104/1. maddesinde dava zamanaşımını kesen nedenler, 107. maddesinde ise zamanaşımını durduran nedenler sayılmıştır. Öğreti ve yargısal kararlarda genel kabul gördüğü üzere, bu nedenler anılan maddelerde sınırlı olarak sayılmış olup yorum yoluyla genişletilemezler” denilmektedir.
Dava zamanaşımının durduran nedenler 765 sayılı TCK’nın 107. maddesinde;
a- Kamu davasının görülmesi için izin veya karar alınmasının gerekli olması,
b- Bekletici sorunun ortaya çıkmasıdır.
5237 sayılı TCK 67/1. maddede de benzer düzenleme yapılmıştır.
Dava zamanaşımının durmasının nitelik ve sonuçları ile ilgili olarak doktrinde ileri sürülen ve yukarıda açıklanan görüşler yanında Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 01.02.2005 tarih ve 2005/4 , 28.03.2006 tarih ve 2006/4-38, 2006/ 94 sayılı kararlarında, “..suçun işlenmesiyle başlayan dava zamanaşımı süresi, izin veya karar alınması için yetkili merciye başvurulduğu ya da bir bekletici sorunun ortaya çıktığı günde duracak, izin veya kararın alındığı tarihte ya da bekletici sorunun çözümlendiğinde, kaldığı yerden işlemeye devam edecektir. Bu nedenle durma süresinden önce geçmiş olan süre, durma süresinden sonra işleyen zamanaşımı süresine eklenecektir.” tespiti yapılmıştır.
Aşağıda ayrıntısı açıklanacağı üzere, T.C. Anayasasının 83. maddesinde düzenlenen milletvekilliği dokunulmazlığının kaldırılması ve suç tarihinde yürürlükte bulunan mülga Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat hükümlerinin uygulanması; karar niteliğinde olup 765 sayılı TCK’nın 107 ve 5237 sayılı TCK’nın 67 maddeleri kapsamında dava zaman aşımını durduran nedenlerdendir.

Dosyada mevcut bilgi ve belgelere göre sanık … 08.07.1993 tarihinden 30.10.1995 tarihine kadar Emniyet Genel Müdürlüğü, 24.12.1995 tarihinden 22.07.2007 tarihine kadar da milletvekilliği görevi yürütmüştür. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz yazısına konu dava zaman aşımı süresinin sona erip ermediğinin tespiti bakımından öncelikle suç vasfı, tarihi ve atılı suçun dava zaman aşımı süresi belirlenmeli, dava zamanaşımını kesen işlemler ve son işlem, dava zaman aşımını durduran nedenler ve zamanaşımının durduğu tarih aralıkları ve
süreler ile toplam işleyen zaman aşımı süresine göre dava zaman aşımı süresinin sona erip ermediği belirlenmelidir.
B- Suç tarihi ve zamanaşımı süresinin tespiti:
… 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Hükümlü …’ın yöneticisi bulunduğu kabul edilen silahlı teşekkülle ilgili mahkumiyet gerekçesinin de;
”… 6 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin yapmış olduğu yargılama neticesinde; 12.02.2001 tarih 1997/180 Esas 2001/36 Karar sayılı ilâmıyla, hükümlü sanıklar … ve … … hakkında cürüm işlemek için silahlı teşekkül oluşturmak ve oluşturulan teşekkülün yöneticisi olmak suçundan dolayı eylemlerine uyan 765 Sayılı TCK.nun 313/2-3-4 maddeleri gereği neticeten 6 yıl ağır hapis cezası ile, diğer hükümlü sanıklar … …, …,…, …, …, …, … …, …, …, …, … ve …hakkında ise eylemlerine uyan 765 Sayılı TCK.nun 313/2-3. maddeleri gereği neticeten 4 yıl ağır hapis cezası ile tecziyeleri cihetine gidildiği, iş bu kararın temyiz incelemesi neticesinde Yargıtay (8.) Ceza Dairesinin 15.01.2002 tarih 2001/16176 Esas 2002/125 Karar sayılı ilâmıyla onanarak kesinleştiği anlaşılmıştır.” tespitine yer verildikten sonra kararın 128. Sayfasında; ”sanık …’ın 1993 tarihinde, Emniyet Genel Müdürlüğüne atandıktan kısa bir süre sonra, cürüm işlemek için oluşturulan silahlı teşekkülün yöneticilerinden hükümlü sanık …’i Özel Hareket Daire Başkan Vekilliğine, diğer yönetici hükümlü sanık … …’i de yanına müşavir olarak aldığı, icra ettiği kamu görevinin nüfuz ve yetkilerini kullanmak suretiyle …’in bir süre korumalığını yapan ve kendisiyle operasyonlara katılan eski Özel Harekatçı Polis Memurları … …, …,…, …, …, … … ve … ile uyuşturucu ticaretinden aranan …, … ile … Bahçelievler’de 7 TİP’li gencin katliam sanığı …, kumarhane işletmecisi Ali Fevzi BİR, ölen firari sanık … ve … ile teşekkül oluşturdukları, bir kısım teşekkül mensuplarına Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından alınan vahim nitelikteki silahların tahsisini sağladığı, kumarhane işletmecisi ve uyuşturucu ticareti işi yaptığı iddia olunan teşekkülün mensuplarından hükümlü sanık …’ın mevzuata aykırı olarak silah ruhsatı almasını sağladığı, uyuşturucu kaçakçısı olarak aranan silahlı teşekkülün mensuplarından hükümlü sanık ve ölen firari …sanık … ÇATLI’ya sahte silah ruhsatları, yeşil pasaportların verilmesini temin ederek kendilerine imtiyaz tanıyarak koruyup kolladığı, yine iddia olunan suçlar sebebiyle gözaltına alınan teşekkülün mensuplarını vermiş olduğu emir ve talimatlar doğrultusunda serbest bırakılmalarını sağlayarak haklarında adli evrak düzenlettirmediği, durumu adliyeye, 26 savcılık birimlerine intikal ettirmediği, suç aleti ve delillerini gizlediği, başka suçlardan aranan teşekkülün mensuplarını (…, … ) gerçek kimliklerini bilmesine rağmen kendilerini yakalamadığı gibi yakalanmalarını engelleyici eylem ve faaliyetler içerisinde bulunduğu husunun sübûta erdiği” şeklinde kabule yer verilmiş, eylemlerin hukuki nitelemesi konusunda” sanığın teşekkül içerisinde hiyerarşik yapılanma içerisindeki konumu, kullanmış olduğu kamu gücü, sahip olduğu yetki ve görevlerinden faydalanmak suretiyle, teşekkülün yöneticelerinden olan hükümlü sanık …’i 1993 yılında göreve geldikten hemen kısa bir süre sonra Özel Hareket Daire Başkan Vekilliğine, diğer hükümlü sanık … Korkut …’i de müşavir olarak yanına aldığı, teşekkül içerisinde yönetici konumunda olan … ve … … ile diğer teşekkül üyelerinin kendisinden emir ve talimat aldığı, teşekkülü yönetimi ve denetimiyle organize ettiği, sanığın eylem ve faaliyetlerinin niteliği, yoğunluğu, icra kuvveti nazara alındığından, kastının silahlı çeteye yardım boyutunu aşarak çetenin yöneticisi konumunda olduğu kanaatine varılarak eylemine uyan ve lehine olan 765 Sayılı TCK’nın 313/2-3-4 maddesi gereği tecziyesi cihetine gidilmiştir.” gerekçesi ile sanığın eylemi “silahlı teşekkülün yöneticiliği” olarak vasıflandırılmıştır.
765 sayılı TCK’da, 5237 sayılı TCK’nın 66/3. maddesinde yer alan, ”dava zamanaşımın da dosyada mevcut deliller itibariyle suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli halleri de göz önünde bulundurulur” şeklinde düzenleme mevcut bulunmadığından, suç için öngörülen temel cezanın üst sınırı dava zamanaşımının belirlenmesine esas alınmakta olup, temel cezanın üst sınırı 765 sayılı TCK’nın 313/3. maddesine göre 4 yıl hapis cezası olduğundan, aynı kanunun 102/4. maddesine göre asli dava zaman aşımı süresi 5 yıldır. Bu nedenle gerek sanığın eyleminin temas ettiği kanun maddesinde nitelikli hal için öngörülen ceza miktarı gerekse bu miktara nazaran öngörülen dava zamanaşımı süresi itibariyle 5237 sayılı TCK. hükümlerinin açıkça sanık aleyhine sonuç doğurduğu görüldüğünden 5237 sayılı TCK’nın 7 ve 5252 sayılı Kanunun 9. maddesi gereğince somut olayda dava zamanaşımı yönünden 765 sayılı TCK hükümleri esas alınacaktır.
Somut olayda suç tarihinin belirlenmesi bakımından mahkeme kabulü davanın görülmesine esas alınan ve dava kapsamını belirleyen belgelerle birlikte değerlendirilecektir.
Mahkeme kabülünde sanığın eylemi silahlı teşekkül yöneticiliği olarak vasıflandırılmıştır. Örgüt yöneticiliği veya üyeliği temadi eden eden suçtur. TCK’nın 103. maddesine göre mütemadi suçlarda temadinin bittiği tarih zaman aşımının hesaplanmasına esas suç tarihi olarak belirlenmelidir. Buna göre;
Her ne kadar sanığın …’ın 22.07.1996 tarihinde öldürülmesi olayı nedeniyle yargılanan sanıklar hakkındaki soruşturmaya müdahale ettiği ve bu kişilerin o tarihte milletvekili olan diğer sanık … …’a koruma tayin edilmesini sağladığı şeklindeki 1996 yılında gerçekleşmiş eylemleri ile sanığın usulsüz şekilde sağlanmasına yardımcı olduğu sahte belgelerin kullanımı ve yakalanmasına engel olduğu …’nın firari konumu 03.11.1996 tarihine kadar devam etmiş ise de;
… Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığının 09.02.1998 tarihli iddianamesi, Danıştay 2. Dairesinin 03.01.2008 tarihli lüzumu muhakame kararı, Yargıtay Yüksek 8. Ceza Dairesinin 09.07.1998 tarihli kararı, Anayasa Mahkemesinin 31.12.1997 tarihli kararı ve Yargıtay Yüksek 9. Ceza Dairesinin 13.04.2012 tarihli onama kararı ile; yargılamaya konu suç tarihi sanığın Emniyet Genel Müdürlüğü görevinde bulunduğu zaman dilimiyle sınırlandırılmıştır. 1996 yılında işlendiği iddia edilen eylemler suç tarihinin belirlenmesin de esas alınamayacaktır. Hükümlünün Emniyet Genel Müdürlüğünden istifa ettiği 30.10.1995 tarihi temadinin kesildiği tarih yani suç tarihi olarak kabul edilmelidir. Bu nedenle itiraz yazısında suç tarihinin … isimli şahsın kaybolduğu 04.03.1995 tarihi olduğu şeklindeki görüşe iştirak edilmemiştir.
C- Dava zamanaşımı süresini durduran ve kesen hukuki işlemlerin tespiti;
Sanık … hakkında … Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 30.01.1997 tarih ve 1997/221 hazırlık numaralı fezlekeyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığından milletvekili bulunan sanığın dokunulmazlığının kaldırılması talep edilmiştir.
Öncelikle milletvekili dokunulmazlığının dava zamanaşımına etkisinin tespiti gerekmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 83/3. maddesinde; “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi hakkında, seçiminden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez.” hükmü yer almaktadır.
Doktirinde bu düzenlemenin dava zaman aşımını kapsayıp kapsamadığı tartışmalıdır. “Bu hüküm ceza zamanaşımıyla ilgili olup dava zamanaşımıyla ilgili değildir. Milletvekili hakkında dava açılabilir. Ancak dokunulmazlık nedeni ile yargılama yapılamayacağından durma kararı verilir.” (Feyzioğlu,Yasama Dokunulmazlığı.) “Gözaltına alma, sorguya çekme, tutuklama ve yargılama dışında soruşturma işlemleri yapılabilir. Hatta belli sürenin sorunda açılamayacak davalar (Basın Kanunu m.26) mutlaka açılmalıdır. Mesela milletvekilinin evinde arama yapılması, milletvekili aleyhine tanık dinlenmesi mümkündür.” (Kıratlı-Centel/Zafer) Anayasanın 83/3. maddesinde yer alan “üyelik süresince zamanaşımı işlemez” hükmünün genişletici yoruma tabi tutularak dava zamanaşımını da kapsar biçimde anlaşılması gerektiği, (Dönmezer-Erman Cilt 3 s.349) Anayasanın 83/3 maddesindeki anılan zamanaşımının “dava zamanaşımı” olarak kabul edilmelidir. (Faruk Erem, Türk Ceza Hukuku Cilt 1, 12.bası) Yasama dokunulmazlığı gerek 1924 gerekse 1961 Anayasası açısından dava ve ceza zaman aşımını durduran sebeptir. (Kıratlı s. 107)
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 30.3.2006 tarih ve 2006/4-157esas, 2006/200 sayılı kararında ”…dokunulmazlıktan yararlanan siyasi sorumlular hakkında da suç tarihi ve uygulanacak Kanun nazara alınmak suretiyle gerek 765 sayılı TCY’nın 107. maddesi gerekse 5237 sayılı TCY’nın 67. maddesi uyarınca merciinden karar talep edilerek işlemeye başlayan dava zaman aşımı durdurulmalıdır. Böylece kendilerine dokunulmazlık sağlayan siyasi kimlikleri yöntemince sona erdirildiğinde haklarında kamu davası açılmasının yolu açılıp…” gerekçesi ile yasama dokunulmazlığının dava zamanaşımını tek başına durdurmadığını kabul etmiştir.
Bir kısım yazarların savunduğu gibi ”Anayasanın 83/3. maddesinde bir ceza hükmünün yerine getirilmesinden bahsedilmesi karşısında dava zamanaşımını kapsamadığı kabul edilebilirse de Anayasanın 83/2. maddesinde “Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz” şeklinde açıkça hükme bağlandığından, yasama dokunulmazlığına sahip sanık hakkında yargılama yapılmasına yasal imkan bulunmamaktadır. Bu konuda Ceza Genel Kurulunun kabulü, Dairemizce de benimsenmiştir. Bu nedenle dava zamanaşımı sanığın milletvekili seçilmesiyle değil yetkili makamın talep yazısıyla durduğundan suç tarihinden talep tarihine kadar dava zamanaşımı işlemeye devam edecektir.
İtiraz yazısında değinilen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2006/94 sayılı kararına göre, dokunulmazlığın kaldırılması ile ilgili talebin dava zamanaşımını durdurduğunun kabul edilebilmesi için yetkili ve görevli merci tarafından yapılmış olması gerekmektedir, Anayasanın 83/2. maddesi açıkça bildirimi kanunen yetkili makamın yapacağını hükme bağlamıştır. Kanunen yetkili kılınmamış makamın talebine hukuki sonuç bağlanamaz. Somut olay bu çerçevede ele alındığında … Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığının 30.01.1997 tarihli fezlekesinin dava zamanaşımını durdurup durdurmayacağı hususunun saptanabilmesi için sanığın tabi bulunduğu soruşturma ve yargılama rejiminin belirlenmesi zorunludur. Bu belirleme sanığa atılı suç, soruşturma tarihinde yürürlükte bulunan mevzuat, soruşturma sırasında verilen ve yargılama rejimine ilişkin tespitleri içeren kararlar çerçevesinde yapılacaktır.
Vali statüsüne sahip, suç tarihinde Emniyet Genel Müdürlüğü görevinde bulunan ve mahkeme kabulünde yer alan eylemlerin bir kısmının işlendiği tarihlerde de bakanlık görevi yapmış olan sanığın, atılı suç nedeniyle hangi soruşturma rejimine tabi olacağıyla ilgili ilk inceleme, sanığın TBMM’ce dokunulmazlığının kaldırılması yönündeki karara yapılan itirazı inceleyen Anayasa Mahkemesi’nin 31.12.1997 tarihli kararında yapılmıştır. Bu kararın 7. sayfasında sanığın soruşturma rejimi ile ilgili olarak ”… DGM Başsavcılığının yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin talebi; Talepte bulunan başsavcılığın görev/yetkisizliği nedeniyle hukuka aykırıdır” tespiti yapılmıştır.
Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararın 19. sayfasında; ”….Vali ünvanını taşıyan davacının, görevi sırasındaki ve görevine ilişkin suçlarından dolayı Memurin Muhakematı Kanunu’nun 8. maddesi uyarınca, Danıştay 2. Dairesince yargılanmasına yer olup olmadığına karar verileceği, yargılamasının da Yargıtay’da yapılacağı kuşkusuzdur. Ancak 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulü hakkında Yasa’nın 9. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde, Türk Ceza Kanununun 313. maddesinde yazılı suçların yargılanmasının Devlet Güvenlik Mahkemesinin görevleri arasında yer aldığı, bu suçlama nedeniyle DGM savcısının soruşturma yapma görev ve yetkisi bulunduğu açıktır. Aynı maddenin son fıkrasında, Yargıtayda yargılanacaklar bakımından bu
görev kuralına ayrık hüküm getirilmiş ise de, bu hüküm aynı yasanın 10. maddesinin 7. fıkrasındaki ”Bu kanun kapsamına giren suçlar hakkında, suç görev sırasında ve görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılılıklarınca doğrudan doğruya takibat yapılır biçimindeki kural ile birlikte değerlendirildiğinde, Devlet Güvenlik Mahkemesi savcılarının valiler hakkında Türk Ceza Kanununun 313. maddesi yönünden soruşturma yapmalarında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.” şeklinde gerekçe ile ve delillerin birlikte değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğundan bahisle 765 sayılı TCK’nın 240. ve 296. maddeleri bakımından da Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığının soruşturma yetkisi kabul edilerek itiraz oy çokluğuyla reddedilmiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin karara katılmayan üç kurul üyesi ise karşı oy gerekçesinde; sanığa atılı TCK’nın 240 ve 296. maddelerinde yazılı suçların 2845 sayılı yasanın 9. maddesinde sayılmamış olması ve Yargıtay’da yargılanacak kişilerle ilgili olarak getirilen istisnai hükmü değerlendirerek; ”Yargılanmaları Yargıtay’da yapılacak olan valilerin Devlet Güvenlik Mahkemelerinde yargılanmaları da olanaklı değildir… Bu nedenlerle gerekli usuli kurallar yerine getirilmeden, Devlet Güvenlik Mahkemesi savcılarının, Milletvekili seçilen valiler için fezleke düzenleyerek doğrudan Türkiye Büyük Millet Meclisine başvurmaları ve TBMM’nde de dokunulmazlığın kaldırılması Anayasaya, TBMM içtüzüğüne ve ilgili yasalara açık aykırılık oluşturur. Dokunulmazlığın kaldırılmasına ilişkin TBMM kararının bu nedenle de iptal edilmesi gerekir” düşüncelerine yer vermişlerdir.
Anayasa Mahkemesi kararı hukuki rejimle ilgili belirsizliği sona erdirememiştir. 09.02.1998 tarihinde Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığınca açılan davada … 6 nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nce ”Sanık … suçlandığı TCK 240, 296 ve 313/2-3 maddeleri ile ilgili suç tarihinde vali statüsünde Emniyet Genel Müdürü olarak görevlidir, Memurin Muhakemat Kanunun 1, 3, 8 ve 13. maddeleri ile ….Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görevini belirleyen maddeleri dikkate alındığında sanık hakkında tüm bu suçlamalar ile ilgili olarak MMHK ve 2802 sayılı kanunda belirlenen soruşturma usulleri doğrultusunda işlem yapılması gerekmektedir.” şeklinde gerekçe ve eylemlerin bir bölümünde sanığın İçişleri Bakanı olarak görev yaptığı ve suçun temadi eden niteliğine atıf yapılarak Anayasa’nın 148. maddesine göre yargılama yetkisinin yüce divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi’ne ait bulunduğu dikkate alınarak görevsizlik kararı verilmiştir.
Görevsizlik kararı Cumhuriyet savcılığının temyizi üzerine Yargıtay Yüksek 8. Ceza Dairesince incelenmiş ve kararın İçişleri Bakanlığı dönemini içeren görevsizlik gerekçesi CMUK 150/1. maddesinde yer alan ve yargılamanın iddianamede anlatılan fiil çerçevesinde yapılması gerektiğini içeren hükme işaret edilerek bozulmuş ve ”teşekkül oluşturmak” suçunun temadi eden niteliğe sahip bulunmadığı belirtilmiştir. Daire kararının son bölümünde sanığın suç tarihinde milli irade ile atanmış memur statüsünde olduğunu belirterek hakkındaki soruşturmanın memurin muhakematı hakkında kanuna göre yürütülmesi gerektiğine de hükmetmiştir.
Soruşturmanın sonraki safahatının Yargıtay Yüksek 8. Ceza Dairesinin bu kararı çerçevesinde yürütüldüğü, 24.08.1998 tarihinde … 6 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından durma kararı verilerek dosyanın Danıştaya gönderildiği, Danıştayın ise MMHK’na göre soruşturma konularını ve bakanlığın görüşünü içeren evrakın düzenlenmesi için dosyayı İçişleri Bakanlığına gönderdiği, İçişleri Bakanlığının 02.03.1999 tarihli soruşturma iznine dair kararı daireye ulaştıktan sonra 18.04.1999 tarihinde yeniden milletvekili seçilen sanık hakkında Anayasa’nın 83/4. maddesi gereğince yeniden dokunulmazlığın kaldırılması için dosyanın 07.05.1999 tarihinde İçişleri Bakanlığı’na gönderdiği anlaşılmaktadır. TBMM’ne sevk edilen dosyada sonraki iki parlemento döneminde dokunulmazlığın kaldırılmasıyla ilgili karar verilmediği, 22.07.2007 seçimlerinden sonra milletvekilliği yeniden seçilemediği için sona eren sanık hakkındaki dosyanın 02.11.2007 tarihinde İçişleri Bakanlığınca, Danıştay 1. Dairesi’ne gönderildiği, Daire tarafından 03.01.2008 tarihinde lüzum-u muhakeme kararı verildiği, 08.04.2008 tarihinde kesinleşen karara göre yargılama yapılabilmesi için dosyanın Yargıtay Yüksek 8. Ceza Dairesine gönderildiği, Yüksek Daire tarafından ”sanığın milli iradeyle atanmış memur statüsünde bulunduğu” belirterek MMHK’nun 7. maddesine göre görevsizlik kararı verilerek dosyanın … nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiği, 3. Ağır Ceza Mahkemesine tevzi edilmesi üzerine bu mahkemece yargılama yapma görevinin CMK’nın 250. maddesiyle yetkili Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğundan bahisle görevsizlik kararı vererek dosyayı görevli … 11. Ağır Ceza Mahkemesine gönderdiği ve yargılamanın bu mahkemece yürütülerek sonuçlandırıldığı anlaşılmaktadır.
Mülga 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemeleri Kanununun 9. maddesinde kovuşturma,10.maddesinde soruşturma usulü düzenlenmiştir;
10. maddenin 7. fıkrasın da “Bu kanun kapsamına giren suçlar hakkında ; suç görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile cumhuriyet savcısınca doğrudan soruşturma yapılır.”
8. Fıkrasına göre: (Ek 8.5.1985-3200sy/ 2md.) Devlet Güvenlik mahkemelerinin görevine giren suçların hazırlık soruşturmasında CMUK’nın 154 ve 156 madde hükümleri saklıdır.
1412 sayılı CMUK’nın 154/son madde de; Vali, kaymakam ve nahiye müdürleri hakkında memurin muhakematı kanuni caridir.”
Görüldüğü üzere valiler hakkında hazırlık soruşturması memurin muhakematı kanunu hükümlerine göre yürütülecek, son soruşturma ise Yargıtay ilgili ceza dairesinde yapılacaktır.
Tekamül etmiş dosyada sanığın yargılanmasının iddianame niteliğinde bulunan lüzumu muhakeme kararı esas alınarak yapıldığı, savunma bu karar okunmak suretiyle alındığı ve sanık hakkındaki yargılama memurin muhakematı hakkındaki yasa hükümlerine göre yürütülüp sonuçlandırıldığı anlaşılmaktadır.
Bu açıklamalar çerçevesinde 30.01.1997 tarihinde … Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının sanık hakkında dokunulmazlığın kaldırılması hususunu içerir fezlekesi, Anayasa’nın 83/2, suç tarihinde yürürlükte olan 2845 sayılı 10/8, 1412 sayılı CMUK 154/son ve 765 sayılı TCK’nın 107. maddeleri gereğince ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 28.03.2006 gün ve E: 2006/4. MD- 38- K: 2006/94 sayılı kararı çerçevesinde, talepte bulunan merci hukuken yetkisiz ve görevsiz bulunduğundan dava zaman aşımını durdurmaya elverişli kabul edilemez.
Buna mukabil Danıştay 2. Dairesinin 18.04.1999 tarihinde yapılan Milletvekili Genel Seçimlerinde yeniden milletvekili seçilen sanık hakkında Anayasa’nın 83/4. maddesi gereğince dokunulmazlığın kaldırılması talebiyle yapılan başvuru, başvuruyu yapan merci görevli bulunduğundan geçerli ve dava zaman aşımını durduran bir işlem olarak kabul edilebilecektir.Milletvekili Dokunulmazlığının kaldırılması yönündeki her iki talebi de geçerli kabul etmek, sanığa isnad olunan suç ve meri mevzuatta bir değişiklik bulunmaması ile Anayasanın 83/2. maddesinde kanunen yetkili kılınmış makamdan bahsedilmesi karşısında hukuki anlamda çelişki doğuracak olup, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz yazısı içeriğinde her iki talebi de geçerli ve zamanaşımını durduran nitelikte işlemler kabul eden görüşe iştirak edilmemiştir.
30.01.1997 tarihli savcılık fezlekesinin zamanaşımını durduran niteliğe sahip bulunmadığının kabul edilmesi karşısında, dava zaman aşımını durduran niteliğe sahip işlemin tespitinin yapılması gerekmektedir ;
Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunu Muvakkat’ta ifade edilen hukuki süreçlere yönelik işlemlerin dava zaman aşımını durduran bir etkiye sahip bulunduğu doktrin ve uygulamada kabul edilmiştir. TBMM tarafından alınan 24.5.1998 gün ve 437 sayılı yorum kararına göre; “TCK 107. maddesinde yazılı ”..karar alınmasına.. ”bağlı deyimi, memuriyetten doğan eylemlerin kovuşturulmasında yetkili merci tarafından MMHK’na göre verilecek ”yargılama gerektiğine” dair karara ilişkindir. Bu karar çıkıncaya kadar geçen süre içinde TCK hükümleri uygulanır” (İbrahim Pınar, Memur Suçlarında İdari Soruşturma)
Cumhuriyet Başsavcılığınca genel hükümlere göre yapılan soruşturmada dava zaman aşımı süresinin işlemesi, MMHK’ndaki kanuna göre yapılan soruşturmada işlememesi eşitlik ilkesine aykırı gibi görünse de; yasadan kaynaklanan bu durum doktrin ve uygulamada; idarenin kendi görevlisi hakkındaki soruşturma evrakını bekleterek dava zamanaşımı süresinin sona ermesini sağlama imkanını ortadan kaldırmasına engel olması karşısında isabetli bulunduğu kabul edilmelidir.
Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun’a göre dava zaman aşımını durduran ilk işlem, hukuki süreci başlatan ve aynı kanunun 10. maddesine doğrultusunda İçişleri Bakanının sanık hakkında verdiği 02.03.1999 tarihli soruşturma emridir. Soruşturmayı başlatan bu karar alınmadan sanık hakkında dokunulmazlığın kaldırılması talebinde bulunulması da mümkün olmayacaktır, zira
TBMM’nin talebi inceleyebileceği suç isnadlarını gösterir içerik henüz ortaya çıkmamıştır.
D- Dava zamanaşımı süresinin hesaplanması;
Suç tarihi olan 30.10.1995 tarihinden 02.03.1999 tarihine kadar işleyerek, bu tarihte duran dava zamanaşımının yeniden işlemesi sonucunu doğuran işlem ise 22.07.2007 Milletvekili Genel Seçimlerinde yeniden milletvekili seçilemediği için milletvekilliği sona eren sanık hakkında ceza muhakemesi hukuku anlamında iddianame niteliği taşıyan ve Danıştay 1. Dairesince 03.01.2008 tarihinde verilen lüzumu muhakeme kararıdır. Bu karar aynı zamanda 765sy.TCK’nın 104. maddesi anlamında dava zamanaşımını kesen bir niteliğe de sahip olup, sanığın bu karar okunmak suretiyle yapılan 09.02.2009 tarihli sorgusu ve 15.09.2011 tarihli mahkumiyet kararları da dava zamanaşımını kesen işlemlerdir.
Yukarıda izah edilen şekilde sanık hakkında 765 sayılı TCK’nın 313/3. maddesine uyan eylem nedeniyle hükmolunacak cezanın üst sınırına göre 5 yıl olarak öngörülen dava zaman aşımını kesen son işlem olan mahkumiyet kararından sonra 765 sayılı TCK’nın 104/2. maddesine göre en fazla 7 yıl 6 aya kadar uzayabilecek olan olağanüstü dava zamanaşımı süresinin somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespitine gelince;
Sanık hakkında dava zamanaşımı süresinin hesaplanmasına esas olacak tarihlere bakıldığında; suç tarihi olan 30.10.1995’ten İçişleri Bakanı’nın 02.03.1999 tarihli kararına kadar 3 yıl 4 ay 2 gün, Danıştay 1. Dairesinin lüzumu muhakeme kararının verildiği 03.01.2008 tarihinden, Yargıtay Yüksek 9. Ceza Dairesi’nin 13.04.2012 tarihli temyiz inceleme tarihine kadar 4 yıl 3 ay 10 gün olmak üzere suç tarihinden mahkumiyet hükmünün kesinleşme tarihine kadar 7 yıl 7 ay 12 gün geçmiştir. Bu durumda 7 yıl 6 aylık olağanüstü dava zamanaşımını süresinin gerçekleşmiş bulunduğundan zamanaşımı nedeniyle davanın düşürülmesi yerine mahkumiyet kararının esastan incelenerek onanmasına karar verilmesinde isabet bulunmadığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının vaki itirazının kısmen değişik gerekçe ile kabulüne karar vermek gerekmiştir.
V-KARAR;
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının KABULÜNE,
2-Yargıtay Yüksek 9. Ceza Dairesinin 13.04.2012 gün ve 2012/2536 esas, 2012/4839 sayılı ilamında,
Sanık … hakkında ”suç işlemek amacıyla oluşturulan silahlı teşekkülün yöneticisi olma” suçundan verilen ONAMA kararının KALDIRILMASINA,
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 7, 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. maddeleri karşısında; sanığa yüklenen suçun yasa maddesinde öngörülen cezasının türü ve üst sınırı itibariyle tabi olduğu suç tarihinde yürürlükte bulunan ve lehe olan 765 sayılı TCK’nın 102/4 ve
104/2. maddelerinde belirlenen 7 yıl 6 aylık dava zaman aşımının suç tarihinden Yargıtay Yüksek 9. Ceza Dairesinin inceleme tarihine kadar gerçekleştiği gözetilerek zamanaşımı sebebiyle davanın düşmesine karar verilmesi gerekirken yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kanuna aykırı olup, sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısının temyiz ve itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden … 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 15.09.2011 tarih ve 2008/398 esas, 2011/193 sayılı kararıyla verilen hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesine istinaden sanık hakkındaki davanın zamanaşımı nedeniyle DÜŞMESİNE, 22.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.