Yargıtay Kararı 16. Ceza Dairesi 2015/7091 E. 2016/784 K. 13.01.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2015/7091
KARAR NO : 2016/784
KARAR TARİHİ : 13.01.2016

Mahkemesi :Sulh Ceza Mahkemesi
Suç : 2565 sayılı Kanuna aykırılık
Hüküm : 2565 sayılı Kanun’un 21. maddesi yollamasıyla 26,
TCK’nın 62, 50/1 ve 52/4. maddeleri gereğince
mahkumiyet

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Anayasanın 38, İnsan Hakları Sözleşmesinin 7 ve 5237 sayılı TCK’nın 2. maddelerinde düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesi, hangi eylemlerin suç sayıldığının ve suç sayılan bu eylemlere ne tür ve miktarda ceza uygulanacağının hiçbir şüphe ve belirsizliğe yer bırakmayacak biçimde yasayla belirlenmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu ilkenin sonuçlarından biri olan “belirlilik” kuralına göre, fertlerin suç teşkil eden davranışları ile bunların cezalarını önceden bilmeleri sağlanmaktadır. Suç ve ceza içeren kanunların sınırlarının belirli olması, açık ve anlaşılır biçimde va’zedilmesi gerekir. Yasa koyucunun belirlilik ilkesi gereğince suçun unsurlarının bütün ayrıntılarıyla düzenlemesi temel kural olmakla birlikte, suç konusunun tespitinin teknik bilgi ve uzmanlık gerektirmesi coğrafi şartlara ve günlük toplumsal ihtiyaçlara göre değişiklik göstermesi gibi hallerde konunun aciliyet ve hassasiyetine binaen, yasama organının ağır işlemesinden kaynaklanan mahsurların önüne geçilmesi amacıyla, suç konusunun sınırları çizilip, temel ilkeleri belirlendikten sonra ayrıntılarının saptanmasında ilgili idari birimleri yetkili kılmasında hukuka aykırı bir durumun olmadığının kabulü gerekmektedir. Esasen idareye verilen bu yetki, tamamen yasa koyucunun takdir ve tasarrufu ile verilmiş olup, suçun tanımını doğrudan belirleyen bir yetki de değildir. Bu itibarla suç tanımının kanunla yapılmasından sonra suç konusu olan askeri yasak bölgeler ile güvenlik bölgelerinin
./..

kurulması sınırlarının genişletilmesi ve kaldırılmasının esas ve yöntemlerinin kanunla belirlenmesi, yasak bölge sınırlarının bilinebilir ve öngörülebilir biçimde oluşturulması ile “belirliliğin” sağlanması karşısında, işin mahiyet ve aciliyeti ile şartlara göre değişkenlik göstermesi gibi olgular da dikkate alındığında TCK’nın 332. maddesi ile 2565 sayılı Kanunun 24, 25, ve 26. maddelerinde düzenlenen suçların konusu olan askeri yasak bölgelerin ve güvenlik bölgelerinin yetkili idare tarafından belirlenmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Nitekim Anayasa Mahkemesinin istikrar kazanmış uygulamaları da bu yöndedir. (Mahkeme 12.05.2004 tarih ve 25465 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 10.02.2004 tarih, 2001/143 esas ve 2004/11 karar sayılı kararında, aynı gerekçelerle 4533 sayılı Kanunun 6. maddesi gereğince suç konusunun Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenmesinde Anayasaya aykırılık bulmamıştır.)
Bu açıklamalar ışığında mahkemenin takdir ve değerlendirmesinde isabetsizlik görülmediğinden “2565 sayılı kanun hükümleriyle getirilen ve idarenin düzenleyici işlemleriyle konulan yasaklamalar, yasakların uygulama alanı ve bu alanların sınırlarının belirlenmesine dair bu düzenlemeler TCK’nın 2. maddesinde öngörülen kanunilik ilkesine uygun bulunmadığı” yönündeki tebliğname düşüncesine iştirak edilmemiştir.
2565 sayılı Kanuna muhalefet suçundan yargılandığı davada hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen sanığın denetim süresi içinde işleyerek mahkum olduğu kasıtlı suç nedeniyle CMK’nın 231/11. maddesi uyarınca açıklanan hükümdeki cezanın, aynı fıkranın ikinci cümlesi uyarınca cezanın kısmen infazı, ertelenmesi veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vermenin ancak denetimli serbestlik tedbirine ilişkin olarak kendisine yüklenen yükümlülüklerini yerine getiremeyen sanıklar yönünden mümkün bulunduğu gözetilmeden, sanığın cezasının 50/1-a gereğince adli para cezasına çevrilmesi ve TCK’nın 52/2-4. madde hükümlerinin uygulanması aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre Cumhuriyet savcısının yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- Seçenek yaptırım olan adli para cezalarının yerine getirilmemesi halinde 6545 sayılı Kanunla değişik 5275 sayılı Kanunun 106/3. maddesi uyarınca infaz aşamasında resen uygulama yapılabileceği nazara alındığında hüküm fıkrasında TCK’nın 52/4. maddesi gereğince ihtarat yapılması,
2- Toplam 8,00 TL’den ibaret yargılama giderinin, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 106. maddesindeki terkin edilmesi gereken tutarlardan az olduğu anlaşıldığından, CMK’nın 324/4. maddesi uyarınca Devlet Hazinesine yüklenmesine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Kanuna aykırı olup hükmün bu nedenlerle BOZULMASINA, bu hususların yeniden yargılama yapılmaksızın CMUK’nın 322. maddesine göre düzeltilmesi
./..

mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasından TCK’nın 50/6. maddesi uyarınca ihtarat yapılmasına ilişkin bölümün çıkarılması ve yargılama giderine ilişkin paragrafta yer alan “sanıktan alınarak hazineye irat kaydına” ibaresinin hükümden çıkarılarak yerine, “CMK’nın 324/4. maddesi gereğince hazine üzerinde bırakılmasına” ibaresinin eklenmesi suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun olan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 13.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.