Yargıtay Kararı 15. Hukuk Dairesi 2019/94 E. 2019/3610 K. 24.09.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/94
KARAR NO : 2019/3610
KARAR TARİHİ : 24.09.2019

Mahkemesi :Asliye Hukuk Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış, eksiklik nedeniyle mahalline iade edilen dosya ikmâl edilerek gelmiş olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

– K A R A R –

Dava, eser sözleşmesinin bir türü olan kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptâli ve tescil talebine yönelik olup, mahkemece davanın kabulüne dair verilen hükmün, davalı vekilince temyiz olunması üzerine Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 26.11.2014 tarih 2014/3608 Esas, 2014/7585 Karar sayılı kararı ile hükmün bozulmasına karar verilmiş, bozma üzerine yapılan yargılama sonucu bozmaya uyulmuş ve davanın kabulüne dair verilen karar, davalı vekilince yasal süresi içerisinde temyiz edilmiştir.
Davacı yüklenici vekili, taraflar arasında …2. Noterliği’nin 26.01.2009 tarih …yevmiye nolu Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi ve Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi akdedildiğini, arsa sahibi davalıya B bloktan 2 adet bağımsız bölüm verileceğinin kararlaştırıldığını, bağımsız bölüm numaralarının ise kura yolu ile tespit edildiğini, netice olarak yüklenicinin edimlerini yerine getirdiğini, ancak arsa sahibince 3 adet bağımsız bölümün yükleniciye devredilmediğini beyanla arsa sahibi üzerine kayıtlı C Blok 1 ve 2 nolu bağımsız bölümlerin ve D blok 18 nolu bağımsız bölümün 53/56 hissesinin tapu kaydının iptâli ve davacı adına tescilini talep etmiş, arsa sahibi ise parseller üzerine toplam 4 adet blok yapılacağı, her katta 4 adet daire bulunacağını ve sözleşme gereğince davalıya B bloktan 2 adet bağımsız bölüm verilmesi gerektiğini, ancak yüklenicinin sözleşmeye aykırı olarak 4 blok yerine 6 blok inşa ettiğini, ayrıca B ve C blokların isimlerinin değiştirildiğini, sözleşmenin artık ifa kabiliyetinin olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece davanın kabulüne dair verilen hükmün davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 26.11.2014 tarih 2014/3608 Esas, 2014/7585 Karar sayılı kararı ile “…Yapılan yargılama sırasında inşaatın fiilen tamamlandığı ve iskân edilmeye başlandığı saptanmış, keşif sonucu alınan bilirkişi raporunda da gerçekleşen imalâtın sözleşmeden farklı şekilde yapıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu bağımsız bölümlerin ise, yüklenicinin talep edebileceği son bağımsız bölümler veya paylar olup olmadığı yani dolayısıyla davalı paydaş arsa sahibinin teminatını teşkil edip etmediği anlaşılamamaktadır. Şu halde, sözleşmeye aykırı şekilde yapılan imalât nedeniyle davalının varsa beklenen menfaatlerinden dolayı uğradığı zararlar giderilmeden ve hakları teslim edilmeden tescil kararı verilmesi mümkün değildir. Davalı arsa sahibince yapılan savunma karşısında, ayrı bir dava açılmasına gerek olmaksızın dava konusu dairelerin arsa sahibinin teminatını teşkil etmesi halinde mahkemece tasfiyenin gerçekleştirilerek akdî ilişki nedeniyle doğan uyuşmazlıkların sonlandırılması gerekir. Mahkemece aksi düşünce ile hatalı yorumla davalı savunmasında ileri sürülen hususların başkaca bir dava konusu olabileceği gerekçesiyle tasfiyeden kaçınılarak tescil talebinin kabulü usul ve yasaya aykırı olmuş bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle hükmüm bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyulduğuna göre, usulî kazanılmış hak ilkesi uyarınca bozma doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılıp karar verilmelidir. Nitekim 1086 sayılı HUMK’nın yürürlükte olduğu dönemde çıkarılan 09.05.1960 tarih, 1960/21 Esas, 1960/9 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda; Yargıtay bozma kararına uyulmakla orada belirtilen biçimde işlem yapılması yolunda lehine bozma yapılan taraf yararına usulî kazanılmış hak, aynı doğrultuda işlem yapılması yolunda yerel mahkeme için de zorunluluk doğacağı, usulî kazanılmış hakka ilişkin açık kanun hükmü olmasa da temyiz sonucu verilecek bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan amacı ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında hukuki alanda istikrar amacıyla kabul edilmiş olması bakımından usulî kazanılmış hak müessesesi usul hukukunun dayandığı ana esaslardan olup, kamu düzeniyle de ilgili olduğu belirtilmiştir. 6100 sayılı HMK’da da usulî kazanılmış hakka ilişkin açık bir düzenleme bulunmamakta ise de bu ilkenin uygulanma gerekliliği HMK hükümleri karşısında da varlığını sürdürmektedir. Yargıtay’ın bozma kararına uyan mahkeme, bozma kararı uyarınca işlem yapmak ve hüküm vermek zorundadır. Çünkü, mahkemenin bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli müktesep hak doğmuştur. Yargısal ve bilimsel içtihatlarda “usulî kazanılmış hak” ya da “Usulî müktesep hak” olarak adlandırılan bu ilke Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10.02.1988 tarih, 1987/2-520 Esas, 1988/89 Karar sayılı ilamında “Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen bozma gereğince işlem yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisinin lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usulî kazanılmış hak denilmektedir…” şeklinde tanımlanmaktadır. Somut olayda ise, bozma ilamından önce hukukçu ve inşaat mühendisi bilirkişi heyetinden alınan 05.03.2013 tarihli kök raporda yüklenici davacının A blok … Caddesi tarafında olmak üzere çapta gösterildiği şekilde inşaat yapmak üzere talepte bulunduğu B ve C blokun imar çapına göre yer değiştirdiği, B ve C blokların yer değiştirmesinin … Caddesine yakınlığın aynı olmaması nedeniyle değer kaybına yol açtığı, dairelerin brüt alanının 168,80 m2, net alanının ise 122,30 m2 olduğundan bahsedildiği, taraf vekillerinin itirazı üzerine alınan, 16.04.2013 tarihli ek raporda ise görüşün tekrar edildiği, bozma ilamı sonrasında mahkemece bilirkişi heyetine mimar bilirkişi eklenmesi ile alınan 06.11.2017 tarihli raporda ise yüklenici ile davalı … dava dışı arsa sahipleri arasında toplamda 12 adet düzenleme şeklinde gayrımenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapıldığı, davalıya düşen B bloktaki dairelerin brüt 145 m2 olduğu, arsa sahiplerine A blok, B blok, C blok, E blok ve F bloktan daire ve iş yerleri verildiği, her ne kadar sözleşmede A blok … Caddesi tarafındaki blok olarak belirtilse de en son kat irtifakında D blok olarak işlem yapıldığı ve tapuların ona göre düzenlendiği, arsaların birleştirilmesinden dolayı arsa miktarında ve blok adedinde artış olduğu, davaya konu blok ara blok olmasından dolayı değer artışı ya da azalışı olmadığı açıklanmıştır. Bu haliyle her iki rapor arasında davalı zararının olup olmadığı hususunda çok açık çelişkinin yanında, davalıya düşen dairelerin büyüklüğü hususunda da çok açık farklılık bulunmaktadır. Mahkemece yapılması gereken iş yeniden oluşturulacak olan uzman bilirkişi heyeti marifetiyle bozma ilamı gereğince akdî ilişkinin tasfiyesinin gerçekleştirilmesi için davalı arsa sahibinin yapılan imalat nedeniyle varsa uğradığı zararların tespit edilmesi yönünde Yargıtay denetimine elverişli rapor alınması olup, eksik inceleme ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bozulması uygun bulunmuştur.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, 5766 sayılı Kanun’un 11. maddesi ile yapılan değişiklik gereğince Harçlar Kanunu 42/2-d maddesi uyarınca alınması gereken 176,60 TL Yargıtay başvurma harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 24.09.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.