Yargıtay Kararı 15. Hukuk Dairesi 2019/829 E. 2020/1041 K. 12.03.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/829
KARAR NO : 2020/1041
KARAR TARİHİ : 12.03.2020

Mahkemesi :İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı olan Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi’nce verilen karar taraf vekillerince temyiz edilmiş, davalı-karşı davacı-birleşen dosya davalısı vekili tarafından duruşmalı olarak istenmiş, duruşma talebi kabul edilerek 18.02.2020 tarihinde yapılan duruşmaya davacı-karşı davalalılar-birleşen dosya davacıları vekili Avukat … ile davalı-karşı davacı-birleşen dosya davalısı vekili Avukat … geldi. Temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraflar avukatları dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmıştı. Bu kere dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:

– K A R A R –

Asıl, karşı ve birleşen dava eser sözleşmesinden kaynaklanmış olup, yükleniciler tarafından açılan asıl dava; bakiye iş bedelinin tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptâli, takibin devamı ve icra inkâr tazminatının tahsili, iş sahibi tarafından açılan karşı dava; eser sözleşmesinden doğan alacak, ayıplı ve eksik işler bedeli ile gecikme cezasının tahsili, iş sahibi tarafından açılan birleşen dava ise asıl davada talep edilmeyen kalan iş bedeli alacağının tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın reddine, birleşen davanın kabulüne dair verilen karara karşı taraf vekilleri tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi’nce taraf vekillerinin asıl, karşı ve birleşen davalara yönelik istinaf taleplerinin kısmen kabulü ile her üç davaya ilişkin ilk derece mahkemesi kararları kaldırılarak asıl ve karşı davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın kabulüne ilişkin verilen karara karşı taraf vekilleri tarafından temyiz kanun yoluna başvurulmuştur.
1-Asıl ve birleşen davada davacı ve karşı davada davalı olan yüklenicilerin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
İtirazın iptâli davalarında İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde itiraz etmesi ve alacaklının icra hakimliğine başvurmadan alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması gerekir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz. İcra inkâr tazminatı, hakkındaki icra takibine itiraz ederek durduran ve çabuk sonuçlandırılmasına engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır.
Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifade ile, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir (Hukuk Genel Kurulu’nun 07.06.2006 tarih 2006/19-295 Esas, 2006/341 Karar sayılı kararı).
Bu ilke ve kurallar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; icra takibine dayanak olan 30.01.2014 tarihli e-mail yazısı ekindeki 07.01.2014 tarihli belgeye göre takibe konu alacak miktarı taraflar arasında belirli ve likittir. İcra takibine dayanak olarak sunulan 07.01.2014 tarihli yazı 6100 sayılı HMK’nın 199. maddesinde tanımı yapılan “belge” niteliğindedir. Bu nedenle alacağın likit olmadığı kabul edilerek icra inkar tazminatının reddi doğru olmamıştır. Bu durumda davacı yararına icra inkâr tazminatı verilmesi koşulları oluşmuştur. Açıklanan nedenle İcra İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi gereğince icra inkâr tazminatına karar verilmesi gerekirken bu talebin reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
2-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle HMK 355. maddedeki kamu düzenine aykırılık halleri resen gözetilmek üzere istinaf incelemesinin, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı kuralına uygun biçimde inceleme yapılıp bir isabetsizlik bulunmaksızın karar verilmiş olmasına, dava şartları, delillerin toplanması ve hukukun uygulanması bakımından da hükmün bozulmasını gerektirir bir neden bulunmamasına göre davalı-karşı davacı iş sahibinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
3-Davalı-karşı davacı iş sahibinin diğer temyiz itirazlarına gelince;
Davacı-karşı davalı yükleniciler birleşen İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/779 Esas sayılı davasında 9.999 €’nun davalı iş sahibinden tahsilini talep etmiş, bu taleplerini 07.03.2017 tarihli ıslah dilekçesi ile 2.705.142,60 €’ya yükseltmişlerdir. Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi tarafından birleşen davada, 3.054.150,74 €’nun, 9.999 €’suna 15.04.2014 dava tarihinden, 3.044.151,74 €’suna ise 07.03.2017 ıslah tarihinden itibaren faiz yürütülmek suretiyle davalı iş sahibinden tahsiline karar verilmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 26/1. maddesi hükmünce hakim tarafların talep sonuçlarıyla bağlı olup ondan fazlasına veya başka bir şeye karar vermesi mümkün değildir. Duruma göre talep sonucundan daha azına karar verebilir. Bu emredici hüküm olduğundan mahkemece kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Aynı maddenin 2. bendine göre hakimin tarafların talebiyle bağlı olmadığına dair kanun hükümleri saklı ise de; somut olayda uygulanması gereken böyle bir kanun hükmü bulunmamaktadır. Uygulama ve doktrinde buna taleple bağlılık ilkesi denilmektedir.
Somut olayda, birleşen davada ıslahla artırılan miktarla birlikte yüklenicilerin talebi 2.705.142,60 € olduğundan yükleniciler yararına toplam olarak bu miktara hükmedilmesi yerine talep aşılmak suretiyle toplam 3.054.150,74 €’ya hükmedilmesi HMK’nın 26. maddesindeki taleple bağlılık ilkesine aykırı olmuştur.
Açıklanan nedenlerle kararın bozulması uygun bulunmuştur.
SONUÇ: Yukarıda 2. bentte açıklanan nedenlerle davalı-karşı davacı iş sahibinin diğer temyiz itirazlarının reddine, 1. bent uyarınca davacı-karşı davalı yüklenicilerin, 3. bent uyarınca davalı-karşı davacı iş sahibinin temyiz itirazlarının kabulü ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesinin 18.12.2018 tarihli kararının HMK’nın 371. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 2.540,00’ar TL duruşma vekillik ücretinin taraflardan karşılıklı olarak alınarak Yargıtay’daki duruşmada vekille temsil olunan diğer tarafa verilmesine, ödenenden 5766 sayılı Kanun’un 11. maddesi ile yapılan değişiklik gereğince Harçlar Kanunu 42/2-d maddesi uyarınca alınması gereken 218,50 TL Yargıtay başvurma harcının mahsup edilerek, varsa fazla alınan temyiz harcının temyiz eden davacı-karşı davalılar-birleşen dosya davacılarına, 655,50 TL Yargıtay başvurma harcının mahsup edilerek, varsa fazla alınan temyiz harcının temyiz eden davalı-karşı davacı-birleşen dosya davalısına iadesine, 6100 sayılı HMK 373. madde hükümleri gözetilerek dosyanın Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi’ne, karardan bir örneğinin ise ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 12.03.2020 gününde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.