Yargıtay Kararı 15. Hukuk Dairesi 2019/1062 E. 2019/2725 K. 12.06.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/1062
KARAR NO : 2019/2725
KARAR TARİHİ : 12.06.2019

Bölge Adliye Mahkemesi :Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi (İlk Derece)

Yukarıda tarih ve numarası yazılı olan Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi’nce verilen kararın temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

– K A R A R –

Dava, 6100 sayılı HMK’nın 439. ve devamı maddeleri uyarınca hakem kararının iptâli istemine ilişkindir. Bölge Adliye Mahkemesince davanın kabulü ile hakemler Prof. Dr. …, Prof. Dr. … ile Prof. Dr…ndan oluşan hakem heyetinin 10.07.2018 tarihli kararının HMK’nın 439/2-f maddesi gereğince iptâline dair verilen karar, hakem davasının davacısı, iptâl davasının davalısı yüklenici vekilince temyiz edilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun iptâl davası başlıklı 439. maddesinde hakem kararlarına karşı yalnızca iptâl davası açılabileceği kabul edilmiş ve iptâl sebepleri 2. bendinde dokuz alt bent halinde ve sınırlı olarak sayılmıştır. İptâl davası davacısı tarafından hakem kurulunun tahkim sözleşmesi dışında kalan bir konuda ve yetkisini aşarak karar vermesi nedeniyle HMK’nın 439/2-d maddesi, sözleşmede ve bu kısımda yer alan usul hükümlerine uyulmaması ve bunun kararın sonucuna etkili olması sebebiyle HMK’nın 439/2-e maddesi ve 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun uygulanması gerekirken 6100 sayılı HMK’nın tahkime ilişkin hükümlerinin uygulanması sebepleriyle de hakem kararının iptâli talep edilmiş ise de; iptâl davasına bakan bölge adliye mahkemesince ileri sürülen diğer iptâl sebepleri yerinde görülmeyerek, hakem kararının HMK’nın 439/2-f bendinde belirtilen tarafların eşitliği ilkesi ve hukuki dinlenilme hakkına riayet edilmemesi sebebiyle iptâline karar verilmiş, diğer iptâl sebeplerinin yerinde görülmemesi kararına karşı iptâl davası davacısınca temyiz kanun yoluna başvurulmuştur. Bunun sonucu olarak Dairemizce temyiz incelemesi tarafların eşitliği ilkesi ve hukuki dinlenilme hakkına riayet edilmediği iptâl sebebi ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Çekişmeli ve çekişmesiz yargı işlerinde, bu yargılamalarla bağlantılı geçici hukuki korumalarda, icra takiplerinde, tahkim yargılamasında ve hatta alternatif uyuşmazlık çözüm yollarında, her bir yargılama ve çözüm yolunda uyuşmazlığın niteliğiyle bağlantılı şekilde tarafların eşitliği ilkesi ve hukuki dinlenilme hakkına uygun davranılmalıdır (Yargıtay 20. HD.’nin 07.02.2012 gün, 2011/15852 Esas, 2012/1321 Karar sayılı ilamı). Bu ilkeler sonucu tahkim yargılamasında hakemlerce taraflara eşit davranılması ve hukuki dinlenilme hakkının hakem yargılaması sürecinde devam etmesi gerekir. Bu husus kamu düzeni ile ilgili olmadığından hakemlerce taraflara eşit davranılmadığı ve hukuki dinlenilme hakkına uyulmadığı hakem kararının iptâlini talep eden tarafça ileri sürülüp ispatlanmadıkça iptâl davasına bakan mahkemece kendiliğinden gözetilip hakem kararının iptâl edilmesi mümkün değildir.
Doktrin ve Yargıtay uygulamalarında tarafların eşitliği ilkesinden, gerek hakemler gerekse mahkemeler ya da alternatif uyuşmazlık çözüm yolunu yürütenler tarafından yapılan yargılama ve çözüm üretiminde tarafların iddia ve savunmalarını sunmaları konusunda her bir tarafa eşit olanak ve süre tanınması, tarafsız davranılıp, tarafsızlığın yargılama süresince korunması ve tarafsızlık şüphesini uyandıracak hal ve davranışlardan kaçınılmasının anlaşılması gerektiği kabul edilmektedir (Prof. Dr. … s. 236, 239, Kalpsüz Tahkim s.41).
Hukuki dinlenilme hakkı da hak arama hürriyetinin, iddia ve savunma hakkının bir görünümü olarak ortaya çıkmakta olup, yargılama süresince tarafların iddia ve savunmalarını ve hukuki konulara ilişkin görüşlerini ifade edebilmelerini ve yargıya erişim hakkını kapsar. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında yer alan herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılama hakkına sahip olduğuna ilişkin ifadeler hukuki dinlenilme hakkının anayasal dayanağını göstermektedir. Bu ilkenin yasal dayanağını da HMK 27. maddesi oluşturmaktadır. HMK’nın 27. maddesinin 2. bendine göre bu hak yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içerir. Bu ilke gereğince taraflar sözlü veya yazılı beyanda bulunabilecek, yargılamada yer alabilecek, karşı tarafın iddialarına karşı cevap verebilecek, sunulan belgeleri inceleyebilecek, görüşlerini ve itirazlarını bildirebileceklerdir.
Bu açıklamalardan sonra somut olaya gelince hakem heyeti çoğunluğu tarafından taraflarca bilirkişi listesi verilmemesi sebebiyle gerekçesi de gösterilmek suretiyle bilirkişi incelemesinden vazgeçilip, ispat yükümlülüğüne ilişkin maddi ve usul hukuku kurallarına göre değerlendirme yapılarak karar verilmiş olduğundan davanın taraflarına karşı farklı davranma hali söz konusu olmayıp hakem kurulunun tarafsızlıklarını yitirdikleri somut delillerle kanıtlanmadığı ve taraflara tahkim yargılaması süresince eşit olarak iddia ve savunmalarını ve itirazlarını ileri sürme imkanı tanınıp taraflarca bu hak kullanılmış olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmasından vazgeçilerek karar verilmesi nedeniyle tarafların eşitliği ilkesinin ihlâl edildiği ve hukuki dinlenilme hakkına aykırı davranılıp karar verildiğinin kabulü mümkün değildir. Hakem kararının iptâli davalarında iptâl sebepleri tahdidi olarak sayıldığından kararın esası yönünden hukuka uygun ve yerinde olup olmadığının incelenmesi mümkün değildir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 22.06.2016 gün 2016/4931 Esas 2016/6886 Karar sayılı ilamı). Kanunda bu hal iptâl sebebi olarak kabul edilmemiştir.
Bu durumda iptâl davasına bakan yetkili ve görevli bölge adliye mahkemesince HMK 439/2-f maddesindeki iptâl koşulları gerçekleşmediği ve ileri sürülen diğer iptâl sebepleri de yerinde görülmediğinden davanın reddine karar verilmesi yerine yanlış değerlendirme sonucu kabulü doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi’nin ilk derece mahkemesi sıfatıyla hakem kararının iptâli davası soucunda verdiği hükmün iptâl davası davalısı yüklenici şirket yararına BOZULMASINA, 5766 sayılı Kanun’un 11. maddesi ile yapılan değişiklik gereğince Harçlar Kanunu 42/2-d maddesi uyarınca alınması gereken 218,50 TL Yargıtay başvurma harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 6100 sayılı HMK 372. madde hükümleri gözetilerek dosyanın Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, 12.06.2019 gününde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.

– K A R Ş I O Y-

Dairemizin sayın çoğunluğu tarafından açıklandığı üzere, yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın iptâl davası başlıklı 439. maddesinde hakem kararlarına karşı yalnızca iptâl davası açılabileceği kabul edilmiş ve iptâl sebepleri 2. bendinde sayılmıştır. Bu sayılan sebepler dışında iptâl davasında mahkeme hakem kararını bozamaz. Ne var ki, mahkemece taraflar arasındaki sözleşme hükümleri dikkate alınmadan verilmiş bulunan hakem kararını bozabilir mi?, Bu soru aynı zamanda sözleşmede yer alan maddelerin açıklanmasıyla birlikte değerlendirilmelidir.
Sözleşmenin 25. maddesi “İhtilafların Halli” başlığını taşımakta olup, uyuşmazlık doğması halinde tahkim yoluyla çözümleneceği kararlaştırılmış ve 25/b maddesinde; “…tahkim talebinde bulunulan tarih itibariyle yürürlükte olan tahkim prosedürü ve kurallarına ve Türk Kanun ve Usul Hukukuna uygun olarak çözümlenecektir. Tahkim kurulu tarafından ihtilâf çözümlenirken, işbu sözleşme ekleri ve ilgili Türk yasaları uygulanacaktır.”

Denilmektedir. Taraflar açıkça Türk Kanunlarının uygulanacağı konusunda iradelerini bildirmişlerdir. Bu nedenle hakemlerin Türk Kanunlarını ve Hukuk Mahkemeleri Usulü Kanununu uygulamaları gerektiği açıktır.
Sayın çoğunluk bozma kararında özü itibariyle; “Somut uyuşmazlıkta hakem heyeti çoğunluğu tarafından bilirkişi listesi verilmemesi sebebiyle gerekçesiyle bilirkişi incelemesinden vazgeçilip ispat yükümlülüğüne ilişkin maddi ve usul hukuku kurallarına göre değerlendirme yapılarak karar verilmiş olduğundan davanın taraflarına karşı farklı davranma hali söz konusu olmayıp, hakem kurulunun tarafsızlıklarını yitirdikleri somut delillerle kanıtlanamadığı ve taraflara tahkim yargılama süresince eşit olarak iddia ve savunmalarını ve itirazlarını inceleme yaptırılmasından vazgeçilerek karar verilmesi nedeniyle tarafların eşitliği ilkesinin ihlal edildiği ve hukuki dinlenilme hakkına aykırı davranılıp karar verildiğinin kabulü mümkün değildir. Hakem kararının iptâli davasında iptâl sebepleri tahdidi olarak sayıldığından kararın esas yönünden hukuka uygun ve yerinde olup olmadığının incelenmesi mümkün değildir. Kanunda bu hal iptâl sebebi olarak kabul edilmemiştir. “
Bölge Adliye Mahkemesi kararında; Tahkim süreciyle ilgili HMK.nun düzenlemesi açıklandıktan sonra, somut olay irdelenmiş ve tarafların iddia ve savunmaları özetlendikten sonra, “Hakem heyetince, 18.05.2018 tarihli toplantı tutanağının (1) nolu ara kararıyla taraflarca süresinde bilirkişi listesi verilmediği gerekçesiyle bilirkişi incelemesi yaptırılması kararından vazgeçildiği, dava konusu uyuşmazlığın eser sözleşmesinden kaynaklandığı, tahkim yargılamasında davacının yüklenici, davalının ise iş sahibi olup, yüklenicinin öncelikle iş sahibine karşı sözleşmeden kaynaklanan edimlerini yerine getirdiğini kanıtlamakla yükümlü olduğu, sözleşme konusu işler dikkate alındığından alanında uzman birden fazla sayıda teknik bilirkişiden oluşturulacak bilirkişi kurulundan rapor alınması gerektiği, bu yönde verilen ara arasından vazgeçilmesinin tahkim yargılamasında davalı iş sahibinin ileri sürdüğü iddialarını ispatlanmasına engel olduğu ve taraflara eşit muamele hakem heyeti huzurunda yargılama boyunca karşılıklılık esasına göre dinlenilme ve iddia ile savunmalarını her türlü delille ispatlama fırsatının verilmesi gerektiği olduğu, tarafların eşitliği ve hukuki dinlenilme haklarına riayet edilmediğinden hakem heyeti kararının iptâli gerektiğinden bahisle davanın kabulüne ve hakem heyetinin 10.07.2018 tarihli kararının iptâline karar verilmiştir.
Hakem heyeti kararın iptâliyle ilgili HMK’nın 439. maddesinde belirtilen ve sayılan sair sebeplerin mevcut olmadığı anlaşılmaktadır.
Sözleşmenin konusunun işveren’in … Enerji Ür. San. İth. İhr. ve Tic. Ltd. Şti., yüklenicinin ise, hakem davasının davacısı idroen Elektromekanik Hidromekanik Makina İmalât Montaj San. ve Tic. A.Ş. olduğu, işin konusunun ise, …Türbin- regülatör ve jeneratörünün yapımı işi olduğu, işin bedelinin 1.425.000.000 USD+KDV olarak kararlaştırılmıştır. Sözleşmenin eser sözleşmesi niteliğinde olduğu konusu tartışmasızdır. Eser sözleşmelerinde yüklenicinin edimi eseri imal ve teslim, iş sahibinin borcu ise bedelin ödenmesinden ibarettir. Ancak, bu durumda yapılan eserin sözleşme ve eklerine uygun olup olmadığı, fen ve teknik düzenlemelere aykırı bulunup bulunmadığı tartışılmalı ve sonuca varılmalıdır. Hakem heyetinin bilirkişi incelemesini tamamlamadan karar verilmesi kanımızca doğru değildir.
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulu’nun 13.04.2018 tarih ve 2016/2 Esas ve 2018/4 Karar sayılı kararında, tahkim müessesesinin niteliği üzerinde durulmuş ve özellikle Yargı yetkisinin devletin temel fonksiyonlarından biri olduğu ve kural olarak taraflar arasındaki uyuşmazlıkların çözüm yerinin mahkemeler olduğu belirtildikten sonra, özel hukuka ilişkin uyuşmazlıkların çözümünde mahkemeler yerine hakemlere başvurulması konusunda tarafların sözleşme yapabilecekleri veya taraflarca bağıtlanan sözleşmelere bu yönde bir hüküm konulabileceği, özel hukukun taraflara tanıdığı irade serbestisi, kendisini sözleşme yapıp yapmamak, sözleşmenin karşı tarafını ve içeriğini belirlemek noktalarında gösterdiği gibi taraflar arasında çıkmış ve çıkması muhtemel uyuşmazlıkları hakemler eliyle çözmek noktasında gösterdiği, hakem kararının, devlet mahkemeleri tarafından verilen karar gibi bağlayıcı olduğu belirtilmiştir.
Hakem yargılamasının mecburi ve ihtiyari hakem şeklinde iki ayrı çeşidi bulunmakla birlikte alternatif uyuşmazlık çözüm yolu olduğu tartışmasızdır. Bunun gibi, alternatif çözüm yolları bulunmakta olup, arabuluculuk olarak bilinen 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu olup, mahkemelerin iş yükünü azaltmak amacıyla yasa koyucu tarafından getirilmiş bir yöntemdir. Ancak arabuluculuk kanunun uygulanmasında yasada getirilen düzenlemeler dikkate alınması zorunludur. Yani arabuluculuk kanunu uygulanırken getirilen sınırlamalar dikkate alınmalıdır. Bunun gibi tahkimde de hakemlerin görevlerini yaparken yasal düzenlemelere aykırı davranmamaları gerekir. Esasında HMK’nın “Yargılama usulünün belirlenmesi” başlıklı 424. maddesinde, “Taraflar, hakem veya hakem kurulunun uygulayacağı yargılama usulüne ilişkin kuralları, bu Kısmın emredici hükümleri saklı kalmak kaydıyla, serbestçe kararlaştırabilirler ya da tahkim kurullarına yollama yaparak belirleyebilirler. Taraflar arasında böyle bir sözleşme yoksa hakem veya hakem kurulu, tahkim yargılamasını, bu Kısmın hükümlerini gözeterek uygun bulduğu bir şekilde yürütür.” Denilmektedir. HMK’nın 423. maddesinde ise; “Taraflar, tahkim yargılamasında eşit hak ve yetkiye sahiptirler. Taraflara hukuki dinlenilme hakkını kullanma imkanı tanınır.” Denilmiştir. Hukuki dinlenilme hakkı, Yargılamaya Hakim Olan İlkeler başlıklı HMK’nın Birinci kısım İkinci Bölümde düzenlenmiş olup, 27. maddesinde de düzenlenmiştir. Bu maddede; “(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. (2) Bu hak; a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, b) Açıklama ve ispat hakkını, c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir.” Denilmiştir. Hukuki dinlenilme hakkıyla ilgili doktrinden bir örnek vermek gerekirse; “Hukuki dinlenilme hakkını, iddia,savunma ve özellikle somutlaştırma yükleri ile dğrudan ilgisi vardır. Zira davanın taraflarının hak arama özgürlüklerini ve savunma haklarını gerçek anlamda etkin kullanabilmeleri, dava ile ilgili bütün bilgi ve belgeler konusunda kanaat (bilgi) sahibi olabilmesine bağlıdır. Dolayısıyla, davanın sebebini oluşturan vakıalar (veya iddialar) hakkında taraflara yeterli bir bilgi verilmesi zorunludur; aksi taktirde tarafların birbirine cevap vermesi, etkin savunma yapması, karşı iddiada bulunması, ispat faaliyetine girişmesi veya delil göstermesi mümkün olmaz. Bu kapsamda, yargılamada iddia konusu ile dava konusun belirlenebilmeli, hukuki dinlenilme hakkının kullanılabilmesi için önemlidir. ..Hukuki dinlenilme hakkının ikinci unsuru olan, açıklama hakkını her iki taraf için de tam olarak sağlanması gerekir. Başka bir deyişle, tarafların, her ikisine de uyuşmazlık konusu ile ilgili her türlü iddia, savunma ve ispat hakkı tanınmalıdır; kısaca taraflara kendi haklarında verilecek kararı etkileyebilme imkanı verilmelidir. ..”(Yard. Doç. Dr. Levent Börü, Medeni Usul Hukukunda İddia ve Somutlaştırma yükü, Yetkin Yayınları 2016 baskı sh. 95-96) denilmiştir.
Burada ispat konusunda bir değerlendirme yapılmıştır. HMK’nın 423. maddesinde de tarafların hukuki dinlenilme hakkının bulunduğu vurgulanmıştır.
Kanımızca irdelenmesi gereken bir husus da, hakemlerin karar verirken yani taraflar arasındaki uyuşmazlığı çözerken uygulamaları gereken kuralların ne olduğu, bunlarla bağlı olup olmadıkları diğer bir anlatımla keyfi davranıp davranamayacakları konusunda toplanmaktadır. Taraflar uyuşmazlığın çözümünde tahkim yolunu tercih etmişlerse bunun sonucuna katlansınlar ve hakem yada hake heyeti ne yönde karar vermişse razı olsunlar anlamında bir görüş, çağdaş hukuk sistemiyle bağdaşmamaktadır.
Öğretide kabul edilen bir değerlendirmeye göre,”Bilindiği üzere uyuşmazlık, bir hakkın kapsamı, varlığı veya ihlâl edilip edilmediği konusunda taraflar arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklardır. Uyuşmazlığın türü ve tarafların sıfatına göre çözüm araçları da değişir. Ancak uyuşmazlık hangi alanda veya ne tür olursa olsun, kural olarak, bireylerin kendiliğinden hak alması (ihkakı hak) yasaktır. Esasen devletin gücünü elinde tutmasını en önemli sebeplerinden birisi de, kendiliğinden hak almayı yasaklamaktır. Uyuşmazlıklarında çözüm yolları ikiye ayırarak incelemek mümkündür. Buna göre, uyuşmazlıklar, dava veya alternatif (dostane) uyuşmazlık çözüm yollarından birisiyle çözülebilir. Dava yoluyla çözüm de kendi içerisinde ikiye ayrılabilir. Buna göre, ilk olarak Devlet yargısı (mahkemeler) önünde dava yoluyla çözüm; ikinci olanak ise, Devlet yargısına alternatif bir yargılama yolu olan tahkimden söz edilebilir. Medeni usul hukukunun konusu, esasen Devlet yargısı, yani mahkemeler önünde gerçekleşen yargılamanın yapılma biçimidir. Nitekim HMK. görevli ve yetkili mahkemeleri, yargılama usulünü, tarafların hak ve yetkilerini, hakimin yargılamayı yürütmesi ve karar verme usulünü ayrıntılı biçimde düzenlemektedir. Öte yandan HMK, tahkime ilişkin hükümler de içermektedir. (m. 407 vd.). Zira Devlet yargısının alternatifi olmakla birlikte, tahkim de mahkeme kararının sahip olduğu kesin hüküm gücünü taşır ve uyuşmazlığı bütün bir gelecek için sonuçlandırır”. (Prof. Dr…., Prof. Dr…., Prof. Dr. …, Medeni Usul Hukuku 1. Baskı Yetkin Yayınları, sh. 55-56)
Dolayısıyla tahkim yargılamasında hakemlerin tamamen serbest olmadıkları, kararları verirken yürürlükteki mevzuata uygun ve genel hukuk prensiplerini gözetmeleri gerekmektedir. (Örneğin, teknik bir konuda mutlaka bilirkişi incelemesi yapılması gerektiği gibi. HMK. 266)
Öte yandan, iptâl davasında sadece HMK’nın 439. maddesinde sayılan sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı belirtilmiş ise de, tahkim yargılaması HMK da geniş şekilde yer almış ve yasa koyucu tarafından sıkı bir takım kurallar getirilmiştir. Bunlara örnek olarak HMK’nın 439. maddesinde sayılan sebepler gösterilebileceği gibi, HMK’nın 423 ve 424. Maddeleri de bu yönde düzenlemeler bulunmaktadır. Ayrıca HMK’nın 439. maddesinin gerek 2. fıkrasının gerek (f) gerekse (ğ) bentlerindeki düzenlemeler de yasa koyucunun iradesinin hukukun ihlali halinde mahkemenin müdahale edebileceğini öngörmüştür. Aksi halde, yani sadece şekli bakılacak ise Bölge Adliye Mahkemelerinin bu davalarda görevlendirilmesi mantıklı olamaz. Hakem tarafından verilecek kararların kamu düzenine aykırı olması sonucuna doğuracak uygulamalardan kaçınmak gerekir. Kamu vicdanı zedelenmemeli, tahkim yargılamasının alternatif bir çözüm yolu olmadığı ve devletin yargı yetkisinin bir türü olduğu kabul edilmeli ve iptâl davasına bakan mahkemeler (Bölge Adliye Mahkemeleri) de bu doğrultuda değerlendirme yapmak durumundadırlar. Aksi halde serbest piyasa ekonomisine paralel bir serbest yargı yolu oluşur ki, bunun hukuk sistemimizle bağdaşması mümkün değildir.
Bu durumda eser sözleşmelerinde yerleşik Yargıtay içtihatlarıyla kabul edilmiş olan ve esasında; “yüklenicinin iş bedeline hak kazanabilmesi için iş sahibinin amacı doğrultusunda , fen ve tekniğine uygun eseri imâl edip teslim ettiğini kanıtlamakla yükümlü olduğu” gözetilerek yeterli sayıda seçilecek uzman bilirkişi kurulu vasıtasıyla karar verilmesi yönündeki Bölge Adliye Mahkemesi’nce verilen iptâl kararının onanması gerekir.
HMK’nın 439/2-f maddesinde de açıkça, tarafların eşitliği ve hukuki dinlenilme hakkına riayet edilmediği tespit edildiğinde hakem kararının iptâl edileceği kabul edildiğine göre, HMK’nın 439/4. maddesi uyarınca hakem kararın iptâl edilmesinde bir usulsüzlük bulunmamaktadır. Bu durumda Bölge Adliye Mahkemesince verilmiş bulunan iptâl kararı yerinde olduğundan bozma yönünde oluşan görüşe katılamamaktayım.