Yargıtay Kararı 15. Hukuk Dairesi 2018/5160 E. 2019/94 K. 09.01.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/5160
KARAR NO : 2019/94
KARAR TARİHİ : 09.01.2019

Mahkemesi :Asliye Hukuk Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davalı-birleşen dosya davacısı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

– K A R A R –

Asıl dava, sözleşmenin haksız olarak feshedildiğinin ve geçerli olduğunun tespiti, birleşen dava ise teminat güncelleme farkının tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece asıl davanın kabulüne, birleşen davanın reddine dair verilen karar, davalı-birleşen dosyada davacısı vekilince yasal süresi içinde temyiz edilmiştir.
1-Kural olarak tespit davaları bir kimse ile diğer bir kimse arasında var olan somut bir olaydan doğan hukuksal bir ilişkinin varlığının saptanmasına yönelik olup bundan ötesi bir işlevi yoktur. Eda davaları ise hem tespit hem edayı içerdiğinden tespit davasına eda davasının öncüsü denilebilir. Tespit davasının dinlenebilmesi için hukuksal bir ilişki ile hukuki yararın bulunması zorunludur. Hukuki yararın varlığı ise davacının bir hakkının veya hukuki durumunun bir tehlike ile tehdit edilmiş olması, bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumunun tereddüt içinde olması ve bu hususun davacıya zarar verebilecek nitelikte olması, tespit hükmünün bu tehlikeyi kaldırmaya elverişli olması halinde kabul edilebilir. Görülmekte olan veya açılacak bir davada iddia veya savunma olarak ileri sürülebilecek konular için ayrı bir tespit davası açmakta hukuki yarar yoktur. Aynı şekilde eda davası açılabilecek hallerde tespit davası açılmasında hukuki yarar yoktur (Emsal Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 02.04.2003 tarih 2003/1-256 Esas, 2003/269 Karar, 24.06.1992 tarih 1992/1-347 Esas, 1992/394 Karar, 15. Hukuk Dairesinin 22.04.2004 tarih 2003/5627 Esas, 2004/2300 Karar). Ayrıca yasalarda sözleşmenin feshinin bazı koşullara bağlı tutulduğu istisnalar dışında, sözleşmeden dönme (fesih), mahkeme kararına gerek olmaksızın ileri sürülebilen, karşı tarafın kabulüne bağlı olmayan, karşı tarafa ulaşmakla sonuç doğuran, karşı tarafa ulaştıktan sonra tek taraflı geri alınması mümkün bulunmayan bozucu yenilik doğuran tek taraflı irade beyanıdır. Genel kural bu olsa da kat karşılığı inşaat sözleşmesi, kira sözleşmesi, iş
sözleşmesi gibi bazı sözleşmeler yönünden yasalarda öngörülen sınırlayıcı kurallardan doğan istisnalar da mevcuttur. Nakit bedel karşılığı eser sözleşmeleri yönünden ise sınırlayıcı istisnai bir kural bulunmadığından mahkeme kararına gerek olmaksızın tek taraflı irade beyanı ile sözleşmeden dönme mümkündür. Hukuk Genel Kurulu’nun 08.11.2006 tarih 2006/15-702 Esas, 2006/691 Karar sayılı kararı ve Dairemizin 04.06.1998 tarih 1998/513 Esas, 1998/2377 Karar sayılı kararında da bedel karşılığı eser sözleşmesinden dönme için tek taraflı irade beyanının yeterli olduğu benimsenmiştir. Tek taraflı irade beyanı ile dönme (fesih) mümkün olmakla birlikte, sözleşmeyi haksız ya da kusuruyla fesheden taraf, fesih bildiriminin sonuçlarına da katlanmak durumundadır. Fesih sonucu zarara uğrayan kimse koşulları mevcutsa haksız fesih sebebiyle uğradığı zararlarının tazminini isteyebilir. Fesihle sona eren sözleşme nedeniyle hiç kimse sona eren sözleşme ile bağlı kalmaya zorlanamayacağından feshin iptali ya da bu şekilde yaratılan muarazanın men’ine karar verilemez.
Bu ilke ve kurallar ışığında somut olaya gelindiğinde; taraflar arasında 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 355 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi ilişkisi olduğu, davacı-birleşen dosyada davalının yüklenici, davalı-birleşen dosyada davacının iş sahibi olduğu uyuşmazlık konusu değildir. Taraflar arasındaki asıl dava dosyası bakımından uyuşmazlık; davalı iş sahibi idare tarafından düzenlenen ihtarname ile fesih işleminin geçersiz olduğunun ve sözleşmenin geçerli olduğunun tespitine ilişkindir. Yukarıda izah edildiği şekilde karşı tarafa ulaştırılacak irade beyanı ile sonuç alınabilecek konuda dava açılmasında hukuki yarar bulunduğundan da söz edilemeyeceği gibi ayrıca fesih suretiyle sona eren sözleşme yönünden de mahkemece aynen ifa kararı verilemez. 6100 sayılı HMK’nın 114/1-h. maddesine göre hukuki yarar dava şartıdır. Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler (HMK 115/1). Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Bu nedenle hukuki yarar yokluğundan asıl davanın reddine karar verilmesi yerine yanlış değerlendirme ile kabulü doğru olmamıştır.
2-Birleşen dava ile ilgili olarak, 14.07.2004 gün ve 5219 sayılı Yasa’nın 2 A maddesinin c fıkrası ile HUMK’nın 427. maddesinde öngörülen kesinlik sınırı 01.01.2015 tarihinden itibaren 2.080,00 TL’ye liraya çıkarılmıştır. … 4. Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimliğinin kararı 01.10.2015 tarihlidir. Birleşen davada 1.673,44 TL’nin tahsili talep edilmiş ve dava reddedilmiş olduğundan karar kesin niteliktedir. Kesin olan kararların temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, 01.06.1990 gün ve 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay’ca da temyiz isteminin reddine karar verilebilir. Bu nedenle birleşen davaya ilişkin temyiz isteminin reddi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davalı-birleşen dosyada davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı-birleşen dosyada davacı yararına BOZULMASINA, 2. bentte açıklanan nedenlerle davalı-birleşen dosyada davacı vekilinin birleşen dosya bakımından temyiz isteminin mahkeme hükmünün kesin olması yönünden REDDİNE, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 09.01.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.