Yargıtay Kararı 15. Hukuk Dairesi 2018/4628 E. 2018/4293 K. 06.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/4628
KARAR NO : 2018/4293
KARAR TARİHİ : 06.11.2018

Mahkemesi :Asliye Hukuk Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

– K A R A R –

Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedeli karşılığı düzenlenen üç adet fatura bedelinin ödenmemesi nedeni ile fatura bedellerinin ve işlemiş faizlerinin tahsili için başlatılan takibe yapılan itirazın iptâli ve icra inkâr tazminatı istemlerine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karar davalı vekilince yasal süresi içerisinde temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-İtirazın iptâli davalarında İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması gerekir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz. İcra inkâr tazminatı, hakkındaki icra takibine itiraz ederek durduran ve çabuk sonuçlandırılmasına engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır.
Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likid olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likid olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likid bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likid bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir.
Bu ilke ve kurallar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; alacağın varlığı ile miktarı yapılan yargılamada alınan bilirkişi raporu ile saptanmış olup, takibin 5.921,17 TL üzerinden başlatılmış olmasına rağmen davanın 5.071,42 TL üzerinden açılması ve neticede 2.499,02 TL üzerinden kabul edilmiş olması sebebiyle davalı itirazında tamamen haksız değildir ve icra inkar tazminatı koşulları oluşmamıştır. Hal böyle olunca da; mahkemece icra inkar tazminatı isteminin reddi yerine kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.
Kararın bu nedenle bozulması gerekir ise de; yapılan yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin yollamasıyla uygulanması gereken mülga 1086 sayılı HUMK’nın 438/VII. maddesi uyarınca kararın düzeltilerek onanması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte yazılı nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bent uyarınca diğer temyiz itirazlarının kabulü ile gerekçeli kararın hüküm fıkrasının 3. bendinde yer alan; ”Asıl alacağın % 20’si olan 403,80 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,” cümlesinin hükümden çıkarılarak yerine 3. bent olarak “koşulları oluşmadığından davacının icra inkâr tazminatı talebinin reddine” cümlesinin yazılmasına, kararın değiştirilmiş bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 06.11.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.