Yargıtay Kararı 15. Hukuk Dairesi 2018/4522 E. 2019/157 K. 15.01.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/4522
KARAR NO : 2019/157
KARAR TARİHİ : 15.01.2019

Mahkemesi :Ticaret Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı bozmaya uyularak verilen hükmün temyizen tetkiki davacı-karşı davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

– K A R A R –

Asıl dava; iş bedeli alacağının tahsili için yürütülen icra takibine itirazın iptâli, karşı dava ayıp ve eksik iş alacağının tahsili talebinden ibarettir. Davacı-karşı davalı yüklenici, davalı-karşı davacı ise iş sahibidir.
Davacı- karşı davalı vekili; taraflar arasında yapılan 01.12.2011 tarihli sözleşme gereğince davalının işyerine sığınak yapım inşaat işleri yapılmış olup, yapılan iş bedeli için düzenlenen fatura bedelinden 37.478,00 TL ödenmediğinden davalı hakkında … 1. İcra Müdürlüğü’nün 2012/13561 Esas sayılı dosyasında ilamsız icra takibi yapıldığını, itiraz nedeniyle takibin durduğunu, takipten önce temerrüt ihtarlarının bulunmadığından; takip talebinde işlemiş faiz talep edilmiş ise de; dava dilekçesinde belirttikleri gibi itirazın 37.478,00 TL asıl alacak yönünden iptâli ile %20 oranında tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı-karşı Davacı vekili; taraflar arasında 01.12.2011 tarihli müvekkilinin işyerine sığınak yapımı konusunda sözleşme yapıldığını, sözleşme bedelinin KDV hariç 40.000,00 TL olduğunu, yarısının işin başlangıcında 20.000,00 TL olarak davacıya ödendiğini, kalan yarısının ise iş tamamlandığında fatura karşılığında ödeneceğinin kararlaştırıldığını, davacının yüklendiği işi gereği gibi yapmadığını ve eksik bıraktığını, bu hususun … 4. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2013/12 D. iş sayılı dosyası ile tespit ettirildiğini, eksik işler bedelinin 8.000,00 TL olduğunu, tespit gideri ile davacı adına ödenen … prim borçları ile birlikte davacıdan toplam 20.016,25 TL alacaklı hale geldiklerini, bu nedenle bu alacağın karşı dava tarihinden itibaren yürütülecek ticari temerrüt faizi ile birlikte davacıdan tahsiline, davacı tarafından açılan itirazın iptâli davasının reddi ile %20 oranında tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece asıl davanın reddine, karşı davanın kabulüne karar verilmiştir. Yerel Mahkeme hükmü Dairemiz 2015/3750 Esas 2015/6477 Karar sayılı 17.12.2015 tarihli kararı
ile bozulmuştur. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde asıl davanın reddine, karşı davanın 19.435,00 TL üzerinden kısmen kabulüne karar verilmiş olup, karar davacı-karşı davalı vekili tarafından yasal süresi içerisinde temyiz edilmiştir.
Adil yargılanma hakkı Anayasamızın 36/1 maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bazı kararları ile Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuruya ilişkin bazı kararlarında gerekçeli karar hakkının adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden olduğu belirtilmiştir. Anayasa’nın 141/3 maddesine göre bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Adil yargılanma hakkının sağlanması kapsamında kararların gerekçeli olmasıyla ilgili kamu düzenine ilişkin hükümlere 6100 sayılı HMK’da da yer verilmiştir. HMK 297. maddeye göre hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri yer almalı ve sonuç kısmında da taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. HMK’nın 298/2. maddesinde ise gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz hükmü mevcuttur. HMK 297. maddeye göre hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri yer almalı ve sonuç kısmında da taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. HMK 298/2. maddede ise gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz hükmü mevcuttur.
HGK’nın 24.02.2010 tarihli 2010/1-86 Esas ve 2010/108 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; “yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlerle ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.”
Kısa karar ile gerekçeli kararın çelişkili olması halinde yasaya uygun biçimde, gerekçeyi içeren bir hüküm olduğundan söz edilemez. Kararın gerekçesi ile hüküm fıkrası ve kısa karar arasında çelişki yaratılması; yukarıda açıklanan ve Anayasa ile teminat altına alınan yargılamanın açıklığı, adil yargılanma hakkı prensibine ve kararların gerekçeli olması
gerektiğine dair Anayasa ve yasa hükümlerine de açıkça aykırıdır.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; Kararın gerekçe bölümünde “Mahkememizce bozmaya uyularak yeni tahkikat yapılmak suretiyle karar verilmişse de hüküm kurulurken açık bir hata yapılmıştır. Daha sonra gerekçeli kararın yazımı sırasında fark edilen bu hatanın nereden kaynaklandığı hatırlanmadığından açıklanması ve düzeltilmesi de mümkün olmamıştır. Yukarıda açıklanan sebeplerle ana davanın 10.027,15 TL asıl alacak üzerinden kabulü ve karşı davanın da reddi gerekirken 19.439,00 TL üzerinden karşı davanın kabul edilmesi ve ana davanın reddedilmesi hatalı olmuştur. Bu hatanın düzeltilmesine usulen olanak bulunmadığından başkaca işlem yapılamamıştır. ” açıklaması bulunmaktadır. Aynı zamanda Mahkeme hüküm kısmında asıl davanın reddi, karşı davanın da kısmen kabulüne karar vermiştir. Bu durumda gerekçe ile hüküm ve kısa karar arasında çelişki yaratılmıştır.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 10.04.1992 gün ve 1991/7 Esas, 1992/4 Karar sayılı ilamında mahkeme kararında çelişki bulunması halinde bunun mutlak bozma nedeni olacağı belirtilmiştir. Bu durumda anılan İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca mahkemenin önceki kararı ile bağlı olmaksızın çelişkiyi kaldırmak suretiyle vicdani kanaatine göre karar verebilmesini teminen diğer yönler incelenmeksizin hükmün temyiz eden yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 5766 sayılı Kanun’un 11. maddesi ile yapılan değişiklik gereğince alınması gereken 21,20 TL temyiz başvurma harcının temyiz eden davacı-karşı davalıdan alınmasına, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 15.01.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.