Yargıtay Kararı 15. Hukuk Dairesi 2018/3950 E. 2018/4853 K. 04.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/3950
KARAR NO : 2018/4853
KARAR TARİHİ : 04.12.2018

Mahkemesi :Asliye Hukuk Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı bozamaya uyularak verilen hükmün temyizen tetkiki taraf vekillerince istenmiş ve temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

– K A R A R –

Dava, kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan eksik ve ayıplı imalât bedelinin tahsili talebine ilişkindir. Davacılar arsa sahipleri, davalı ise yüklenicidir.
Davacılar vekili, davacılardan … ve davalılardan … arasında arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi yapıldığını, diğer müvekkillerinin ise, davalıdan bağımsız bölüm satın alan kişiler olduğunu, inşa edilen binada bir çok eksik ve ayıplı imalât bulunduğunu, dava tarihi itibariyle müvekkillerinin uğradığı zararın değerini tam ve kesin olarak bilemediklerinden HMK’nın 107/1. maddesi gereğince davalarını belirsiz alacak davası olarak açtıklarını ileri sürerek, her bir davacı için belirlenecek tazminatın davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlar, mahkemece davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktar ve değerinin tam olarak belirlenebilecek durumda olduğu ve davacıların belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle, davanın HMK’nın 114/1-h ve 115/2. maddeleri gereğince dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiş, kararın, davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Yüksek 23. Hukuk Dairesi’nin 22.02.2017 tarih, 2016/7899 Esas, 2017/518 Karar sayılı ilamı ile “…Belirsiz alacak davası, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesinde düzenlenmiştir. HMK’nın 107. maddesine göre, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabileceği, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği, kısmi eda davasının açılabildiği hallerde, tespit davasının da açılabileceği ve bu durumda hukuki yararın var olduğunun kabul edileceği
hükme bağlanmıştır. Dava, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklı eksik ve ayıplı imalât bedelinin tahsili istemine ilişkin olup, davanın başında davacılar tarafından eksik ve ayıplı imalâtın değerinin belirlenebilmesi mümkün değildir. Bu talebin, konusunda uzman teknik bilirkişiler tarafından rayiç bedeller üzerinden belirlenip, tespit edilmesi gerektiğinden davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasında davacıların hukuki yararı vardır. Dairemiz’in uygulamaları da bu yöndedir (Dairemiz’in 26.05.2016 tarih ve 2015/3273 Esas, 2016/3272 Karar sayılı ilamı). Bu durumda, mahkemece, davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasında davacıların hukuki yararının bulunduğu gözetilip, yargılamaya devam edilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın usulden reddine karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bozulmasını gerektirmiştir…” gerekçesi ile bozulmuş ve mahkemece yeniden yapılan yargılamanın 14.09.2017 tarihli celsesinde bozmaya uyma kararı verilmiş ve bozma doğrultusunda davanın kısmen kabul ve kısmen reddine karar verilmiş verilen karar, taraf vekillerince süresinde temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacı …’in tüm, davalı …’ın sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Davalılardan …’ın temyiz itirazları ile …’ın sair temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Sözleşmelerin nispiliği ilkesi gereği sözleşme,kural olarak o sözleşmede taraf olanları bağlar. Sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlıklarda davanın tarafları da sözleşmenin taraflarıdır. Yargıtay içtihatlarında ve öğretide bu durum taraf sıfatı olarak adlandırılmaktadır.
Taraf sıfatı, bir başka deyişle husumet ehliyeti, dava konusu hak ile kişiler arasında ki ilişkiyi ifade eder. Sıfat, bir maddi hukuk ilişkisinde tarafların o hak ile ilişkisinin olup olmadığının belirlenmesi anlamına gelir. Davacı sıfatı, dava konusu hakkın sahibini, davalı sıfatı ise dava konusu hakkın yükümlüsünü belirler. Uygulamada davacı sıfatı, aktif husumeti, davalı sıfatı ise pasif husumeti karşılayacak şekilde değerlendirilmektedir. Dava konusu şey üzerinde kim ya da kimler hak sahibi ise, davayı bu kişi veya kişilerin açması ve kime karşı hukuki koruma isteniyor ise o kişi veya kişilere davanın yöneltilmesi gerekir. Bir kimsenin davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının tayininde olduğu gibi maddi hukuka göre belirlenir. Taraf sıfatının bu anlamda önemli özelliği ise, def’i değil itiraz niteliğinde olması nedeniyle taraflarca süreye ve davanın aşamasına bakılmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve taraflar ileri sürmemiş olsalar bile mahkemece re’sen nazara alınmasıdır.
Bu kapsamda değerlendirme yapıldığında; davacı … ile davalı … arasında …, … Beldesi, 151 ada 1 parsel sayılı taşınmaz üzerinde yapılacak inşaatla ilgili olarak, … 2. Noterliği’nin 04.05.2007 tarih ve 04722 yevmiye numaralı Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi ve Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi imzalandığı ve davalı …’ın bu sözleşmede taraf olmadığı, aynı şekilde davacı … dışındaki davacılarında bu sözleşmenin tarafı olmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle; davanın, davalı … yönünden pasif husumet yokluğu, davacılar …, … ve … yönünden ise aktif husumet yokluğu nedeniyle red kararı verilmesi gerekir iken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
Öte yandan; davacılardan … tarafından dava açılıp, karar başlığında bu davacının ismi yazılarak hüküm kısmında davanın tarafı olmayan… yararına hüküm kurulması da mümkün değildir. Nitekim; 6100 sayılı HMK’nın 124. Maddesinde “Bir davada taraf değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür. (2) Bu konuda kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır. (3) Ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edilir. (4) Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hâkim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder.” hükmü bulunmaktadır. Bu hükme göre bir talep yada taraf değişikliği sözkonusu olmadığı halde karar başlığında davacı … yazılarak kararın hüküm kısmında davacı… lehine hüküm tesis edilmesi de doğru olmamıştır.
Diğer taraftan alınan bilirkişi raporunda davacı … yönünden yapılan hesaplamada usul ve yasaya uygun olmamıştır. Şöyle ki; alınan bilirkişi raporunda her bağımsız bölümün eksik ve ayıplı işleri yönünden doğan alacağın hesaplanması ve ortak alanlarda ise eksik ve ayıptan doğan alacakların arsa payına göre belirlenmesi gerekir iken ortak alanlardaki eksik ve ayıptan doğan alacakların böyle bir indirime tabi tutulmaksızın karar altına alınması da doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davacı …’in tüm, davalı …’ın sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bent uyarınca temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalılara geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 04.12.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.