Yargıtay Kararı 15. Hukuk Dairesi 2017/96 E. 2018/2989 K. 10.07.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/96
KARAR NO : 2018/2989
KARAR TARİHİ : 10.07.2018

Mahkemesi :Ticaret Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
– K A R A R –

Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedelinin tahsili istemine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine dair kurulan hüküm, davacı vekilince yasal süresi içerisinde temyiz olunmuştur.
Davacı vekili müvekkili şirketin davalı kooperatifin müteahhitlik hizmetini yaptığını, bu hizmete ilişkin olarak 2010, 2011 ve 2012 yıllarına ait olmak üzere davalı kooperatiften alacaklı bulunduğunu, çekilen ihtarnameye olumsuz yanıt aldıklarını, faturalarıın iade edildiğini, davalı kooperatifteki 2010, 2011 ve 2012 yıllarına ait müteahhitlik hizmet bedeli olan 58.300,00 TL + KDV alacağının yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir, davalı vekili cevabında faturaların karşı tarafa iade edildiğini, taraflar arasında ticari ilişki bulunmadığını, faturaların yasal süresinden sonra düzenlendiğini, işin yapıldığının davacı yanca ispat edilmesi gerektiğini beyanla davanın reddini talep etmiştir.
6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde ticari davalar tanımlanmış ve sayılmıştır. Bu maddeye göre “her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları”, “ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri” ve “tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın aynı maddenin (a), (b), (c), (d), (e) ve (f) bentlerinde sayılan davalar ticari dava sayılır. Bu maddeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için ya tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması; ya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması ya da açılan davanın maddede 6 bent halinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez.
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 1. maddesinde kooperatifler “Tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını iş gücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklar” olarak tarif edilmiştir. Maddede kooperatifin ortaklık (şirket) olduğu belirtilmiş ise de, bu ortaklığın “ticari nitelikte bir ortaklık” olduğu yönünde bir açıklama ve belirleme yapılmamıştır.
Maddedeki tariften anlaşılacağı üzere kooperatiflerde amaç, diğer ticaret şirketlerinden farklı olarak kazanç elde etmek ve bunu ortakları arasında paylaşmak olmayıp, ortakların ekonomik menfaatlerini, özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını iş gücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak ve gidermektir. Kooperatifler, kâr zarar amacından ziyade sosyal yönü ağır basan ortaklıklardır. Bu tanıma göre kooperatiflerin tacir kabul edilmesi ve tacir sıfatının sonuçlarıyla sorumlu tutulması mümkün değildir.
6102 sayılı TTK’nın 124/1. maddesinde “kooperatifler” ticaret şirketleri arasında sayılmış ise de, aynı maddenin 2. bendinde kooperatifler “şahıs şirketleri” ve “sermaye şirketleri” arasında gösterilmemiştir. TTK’nın 124. maddesinin 1 ve 2. bentleri ile 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 1. maddesi birlikte değerlendirildiğinde kooperatiflerin “ticaret şirketi” olmadığı, sosyal niteliği ağır basan kendine özgü bir ortaklık olduğu anlaşılmaktadır. Benzer hükümler, 6762 sayılı eski TTK’da da bulunmasına rağmen (md 18, 136), Yargıtay’ın kararlılık kazanan uygulamasında kooperatifler tacir olarak kabul edilmemiştir.
Yukarıda açıklandığı üzere, davalı yan kooperatif olup tacir niteliği taşımadığından, dava konusu da kanunda özel olarak düzenlenen hallere girmediğinden, 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesi hükmünce davayı ticari dava saymak ve asliye ticaret mahkemesini görevli kabul etmek mümkün değildir.
Görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesi olduğundan ve göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı HMK’nın 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olduğundan; taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtay’ca resen dikkate alınması gerektiğinden; mahkemece işin esası incelenmeksizin davanın görev yönünden reddine karar verilip, talep halinde … Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesi gerekirken, görevli mahkemenin tayininde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde işin esasının incelenip, karar verilmesi doğru olmamış, hükmün görev yönünden bozulması uygun bulunmuştur.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 10.07.2018 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

– K A R Ş I O Y –

6102 sayılı TTK’nın hükümlerine göre: Ticaret şirketleri tacirdir (16. md.). Bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır (19. md.). Her tacir, ticari işletmenin açıldığı günden itibaren onbeş gün içinde, ticari işletmesini ve seçtiği ticaret ünvanını, işletme merkezinin bulunduğu yer ticaret siciline tescil ve ilan ettirir (40. md.). Anonim, limited ve şirketler, işletme konusu gösterilmek ve 46. madde hükmü saklı kalmak şartıyla, ticaret ünvanlarını serbestçe seçebilirler. Ticaret ünvanlarında “anonim şirket”, “limited şirket” ve “kooperatif” kelimelerinin bulunması şarttır (43. md.). Ticaret şirketleri kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerden ibarettir (124. md.). Bu kanuna göre Kooperatif ortaklık kooperatif şirkete eş anlamlı terimdir (1531. md.). 128. maddeye göre taşınmaz mülkiyeti dahi sermaye olarak konulabilir. Ticaret şirketlerinin birleşmelerine, bölünmelerine ve tür değiştirmelerine ilişkin olarak TTK’nın 134 ilâ 194 üncü maddeleri uygulanır. Bu maddelerin kapsamına ve özellikle 135. maddede açıklanan kavramlara göre kooperatifler açıkça ticaret şirketi olarak kabul edilip düzenlemeler yapılmıştır.
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun hükümlerine göre, tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklara kooperatif denir (1. md.). Kooperatif ve şubeleri ticaret siciline tescil olunur (3. md.). Kooperatif ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanır (7. md.). Bu kanunda aksine açıklama olmayan hususlarda Türk Ticaret Kanunu’ndaki anonim şirketlere ait hükümler uygulanır.
Bu kanun hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden kooperatiflerin ticaret şirketi ve tacir olduğu açıkça görülmektedir. Bu açık kanun hükümleri karşısında ticaret siciline tescili zorunlu olan, ancak bu şekilde tüzel kişilik kazanabilen ticari defterler tutan, ortaklarının sermaye koyma borcu olan, şirketler ile birlikte düzenleme yapılıp birleşme bölünme ve tür değiştirme şartları düzenlenen kooperatifin ticaret şirketi ve tacir sayılmaması mümkün değildir.
Yürürlükten kalkan 6762 sayılı TTK’nın hükümlerine göre de kooperatifler ticaret şirketi sayılmakta ve kooperatiflere ilişkin hükümler 485 ila 502. maddelerde yer almış iken daha sonra 1969 yılında yürürlüğe giren 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 100. maddesi ile bu maddeler yürürlükten kaldırılmıştır. Böylece kooperatifler ayrıntılı olarak TTK’nda düzenlenmiş olmaktan çıktığından ayrıca 2004 yılında yapılan değişikliğe kadar 1. maddede yer alan kooperatif tanımında teşekkül ibaresine yer verilmiş olup şirket veya ortaklık ibaresi de yer almadığından kooperatiflerin şirket olup olmadığı tartışması çıkmış ve bazı Yargıtay kararlarında yapı kooperatiflerinin tacir olmadığı kabul edilmiştir. Bu görüş kooperatiflere ilişkin hükümlerin TTK’dan çıkarılarak kooperatiflerin ayrı kanunla düzenlenmesine ilişkin yasal düzenlemelerin ortaya çıkış şekli ile anlamlı olabilir ise de önceki TTK’nın yürürlükten kaldırılarak yeni yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK’nın hükümleri ile birlikte yeniden değerlendirme yapılmalıdır. Yeni yasada da kooperatifler ayrıca ayrıntılı olarak düzenlenmemiş olmasına rağmen kooperatiflerin ticaret şirketi olduğu açıkça düzenlenmiş ve 124. maddeye ilişkin yasa gerekçesinde de açıkça kooperatifin ticaret şirketi olduğu açıklanarak vurgulanmış olması karşısında yasa koyucunun iradesinin de bu yönde olduğu ve kooperatiflerin ticari şirket ve tacir sayılması gerektiği açıktır.
Yapı kooperatiflerinin tacir olup olmadığı halen yürürlükten kalkmış olan 6762 sayılı TTK’nın yürürlüğe girmesinden önce yürürlükte olan daha önceki Ticaret Kanunu döneminde de tartışılmıştır. Bu yasada kooperatifler ticaret şirketleri arasında sayılmasına rağmen üyelerini konut sahibi yapmak amacıyla kurulan yapı kooperatiflerinin tacir sayılıp sayılmayacağı konusunda farklı yargı kararları ortaya çıktığından içtihatların birleştirilmesi yoluna gidilmiştir.
Bu konuda Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 07.11.1945 tarih 1944/8 Esas, 1945/14 Karar sayılı kararı ile “Ticaret Kanunu’nda, mutlak surette tacir addolunacağı ve ticaret şirketleri nevinden olduğu tasrih olunan ve ticaret şirketlerinin bütün mümeyyiz vasıflarını haiz bulunan kooperatif şirketlerini, muameleleri bakımından medeni veya ticari diye ayırt etmeğe kanun hükümleri müsait olmadığından bu şirketleri ortaklarının sıfatı ve muamelelerinin vasfı ne olursa olsun sadece ortaklığın hukuki şekline göre ticari şirketlerden madut olduğuna ve şirket azası arasında çıkan davanın ticaret mahkemelerinde görülmesi gerekli bulunduğuna” karar verilmiştir. Bu karar iki önceki Ticaret Kanunu zamanında verilmiş olsa da şu anda yasada mevcut hükümlere benzer şekilde yer alan bazı kurallar da tartışılarak bu sonuca varıldığından bu karara dayalı olarak dahi yapı kooperatiflerinin ticari şirket ve tacir olduğunun kabulü gerekir.
Görev kuralları yönünden önemli olduğundan kooperatifin ticari işletme sahibi olup olmadığı da değerlendirilmelidir. Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir (11. md.). Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir (12. md.). Bu hükümler yukarıda açıklanan hükümlerle birlikte değerlendirildiğinde sermayesi olan ve üyelerinin ekonomik menfaatlerini koruyup bazı ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla kurulan, bu kapsamda diğer kişilerle bina yapımı gibi önemli bir sonucu elde etme amaçlı olarak faaliyette bulunan, sözleşmeler yapan yasal sınırlar çerçevesinde gelir ve giderleri olan ve tacir sayılan kooperatifin bu faaliyetini ticari işletme olarak yürüttüğünün kabulü gerekir.
Yapı kooperatifinin tacir olduğunu ve faaliyeti bakımından ticari işletme sahibi olduğunu bu şekilde belirledikten sonra göreve ilişkin düzenlemelere bakmak gerekir.
6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesine göre her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu’nda öngörülen hususlardan doğan davalar ile maddede ayrıca sayılan hususlara ilişkin hukuk davaları ticari dava sayılır. Bir yerde asliye ticaret mahkemesi varsa, asliye hukuk mahkemesinin görevi içinde bulunan ve 4 üncü madde hükmünce ticari sayılan davalarla özel hükümler uyarınca ticaret mahkemesinde görülecek diğer işlere asliye ticaret mahkemesinde bakılır (6102 sayılı TTK’nın 5/2. md.). Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır (6102 sayılı TTK’nın 5/3. md.).
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; taraflar tacir ve açılan dava da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olup davaya bakmaya ticaret mahkemesi görevli olduğu için, işin esasının incelenmesi yerine, mahkemenin görevsiz olduğu yönündeki bozma kararına katılamadığımdan çoğunluk görüşüne karşıyım.