YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/1366
KARAR NO : 2016/3472
KARAR TARİHİ : 16.06.2016
Mahkemesi :Asliye Hukuk Mahkemesi
Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen günde davacı vekili gelmedi. Davalı vekili Avukat … geldi. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan davalı avukatı dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmıştı. Bu kere dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:
– K A R A R –
Dava, eser sözleşmesine konu işin eksik bırakılması nedeniyle ödenen bedeli ile yapı değeri arasındaki farkın tahsili istemine ilişkin olup, mahkemenin davanın kısmen kabulüne dair kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı taraflar arasında 271 ada 2 ve 3 parsellere bina yapımı hususunda anlaşma bulunduğunu, uzun süredir inşaatın sürmediği ve yapının yarım bırakıldığını, inşaatın mevcut durumunun yaptırdıkları tespit ile anlaşıldığını belirterek ödenen bedeli ile yapı değeri arasındaki farkın tahsili için açtıkları bu davada şimdilik 215.000,00 TL alacağın yasal faiziyle tahsiline karar verilmesini istemiş, davalı davacının istediği ilave ve ekstra işler nedeniyle ilave imalâtlar yapıldığını, ilave işlere ilişkin açılan davanın derdest olduğunu, hem sözleşme nedeniyle hem de ilave imalâtlar nedeniyle ödemelerin eksik olduğunu, işin kendileri tarafından yapılıp bitirildiğini, halen kendilerinin alacaklı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuş, mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Sözleşme davalı yüklenici ile sözleşmede alıcı olarak gösterilmiş olmakla birlikte iş sahibi … ve Henk Holdorp arasında imzalanmış olup iki adet villa yapılmasının kararlaştırıldığı, ve dosyada bilirkişi incelemesinin 2 ve 3 nolu parsellerde bulunan iki villa üzerinde yapıldığından davacı ile dava dışı Henk arasındaki hukuki ilişki adî ortaklık şeklinde olduğu anlaşılmaktadır.
Dayanılan sözleşme TBK’nın yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden önce yapılmış olup, 6101 sayılı Yürürlük Kanunu hükümlerine göre kanunda sayılan istisnalar dışında mülga 818 sayılı BK’nın hükümleri uygulanmalıdır.
BK’nın 520. maddesindeki tanıma göre; adî ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. BK’nın 524. maddesinde ise ekseriyetle karar verileceğinin kararlaştırılmamış olması halinde adi ortaklıkta kararların oybirliğiyle verileceği düzenlenmiştir. Adî ortaklığın iktisap ettiği veya adî ortaklığa devredilen şeyler, alacaklar ve aynî haklar adî ortaklık Okundu.
Ö.Çevik
AD
./..
s.2
15.H.D.
2016/1366
2016/3472
sözleşmesi dairesinde müştereken ortaklara ait olur. Şirket mukavelesinde diğer bir hüküm bulunmadıkça bir ortağın alacaklıları haklarını ancak o ortağın tasfiyedeki hissesi üzerinde kullanabilirler. Aksi sözleşmeyle kararlaştırılmış olmadıkça, ortaklar, birlikte yahut bir temsilci vasıtasiyle üçüncü kişiye karşı üstlenmiş oldukları borçlardan müteselsilen mes’ul olurlar (BK’nın 534. madde).
Kanun veya Kanun’da öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır (TMK’nın 701. madde). Elbirliği mülkiyetinde, Ortakların hakları ve yükümlülükleri, topluluğu doğuran Kanun veya sözleşme hükümleri ile belirlenir. Kanun’da veya sözleşmede aksine bir hüküm bulunmadıkça, gerek yönetim, gerek tasarruf işlemleri için ortakların oybirliğiyle karar vermeleri gerekir. Sözleşmeden doğan topluluk devam ettiği sürece, paylaşma yapılamaz ve bir pay üzerinde tasarrufta bulunulamaz. Ortaklardan her biri, topluluğa giren hakların korunmasını sağlayabilir. Bu korumadan bütün ortaklar yararlanır (TMK’nın 702. madde). Mecburi dava arkadaşları, ancak birlikte dava açabilir veya aleyhlerine de birlikte dava açılabilir. Bu tür dava arkadaşlığında, dava arkadaşları birlikte hareket etmek zorundadır. Ancak, duruşmaya gelmiş olan dava arkadaşlarının yapmış oldukları usul işlemleri, usulüne uygun olarak davet edildiği halde duruşmaya gelmemiş olan dava arkadaşları bakımından da hüküm ifade eder (HMK’nın 60/1) .
Belirtilen bu hükümlerin sonucu olarak dava açan adi ortaklar elbirliği mülkiyeti hükümlerine göre davada mecburi dava arkadaşı durumundadır. Adi ortaklıkta davanın tüm ortaklar tarafından açılması gereklidir. Birlikte dava açılmadığı takdirde diğer ortaktan davaya muvafakat alınması, muvafakat vermeyen ortak olursa onun hakkında da dava açılması ve bu suretle taraf ehliyetinin tamamlanması gerekir. Aksi takdirde davanın dinlenme imkânı yoktur (YHGK’nın 17.01.1990 gün Esas 13/457 Karar 2 sayılı kararı).
Açılan davaya muvafakatın sağlanması, olmadığı takdirde taraf teşkili için diğer adi ortağın davalı olarak davada yer almasının sağlanması yoluyla davanın görülebilir hale gelmesi şeklinde bir uygulamanın benimsenmesi, Anayasa’nın hak arama özgürlüğünü düzenleyen 36. maddesine uygun yorumla, hukukun ve adaletin amacını sağlamaya yönelik olan temel hukuk ilkeleri yönünden de bir zorunluluktur. Muvafakat etmeyen adi ortak aleyhine husumet yöneltilmesine imkân tanınmaksızın davanın reddi gerektiğinin kabulü; ortaklardan bir kısmının hak arama özgürlüğünün, diğer bazı ortakların insiyatif ve vicdanına bırakılması yanında, ortaklığın ve bu kapsamda ortaklardan bir kısmının haklarının hukuk önünde korunamayarak, uyuşmazlığın çözümsüz ve ortada bırakılabileceği anlamına gelir ki, bu da hukukun adaleti sağlama amacıyla hiç bir şekilde bağdaşmaz.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; adi ortaklıkta davanın tüm ortaklar tarafından birlikte açılması zorunlu olduğundan mahkemece davacıya davada yer olmayan Henk’in davaya muvafakatinin sağlanması için süre verilmesi, muvafakat sağlanamazsa adı geçen hakkında bu davayla birleştirilmek üzere dava açtırılıp bu şekilde taraf teşkili tamamlandıktan sonra aynı mahkemenin 2007/128 Esas sayılı dosyası da celbedilerek işin esasına girilip davanın sonuçlandırılması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığından kararın davalı yararına bozulması gerekmiştir.
./..
s.3
15.H.D.
2016/1366
2016/3472
SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, 1.100,00 TL duruşma vekâlet ücretinin davacıdan alınarak Yargıtay’daki duruşmada vekille temsil olunan davalıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 16.06.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.