Yargıtay Kararı 15. Hukuk Dairesi 2015/1731 E. 2015/5990 K. 24.11.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/1731
KARAR NO : 2015/5990
KARAR TARİHİ : 24.11.2015

Mahkemesi :Karşıyaka 1. Asliye Hukuk Hakimliği
Tarihi :27.05.2014
Numarası :2013/193-2014/238

Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

– K A R A R –

Dava, eser sözleşmesine konu işte eksik ve ayıp bulunduğu iddiasıyla fazla ödenen bedel ve ayıbın giderim bedeli nedeniyle alacak istemine ilişkin olup, mahkemenin davanın kısmen kabulüne dair kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı iş sahibi eser sözleşmesine konu işte eksik ve ayıp bulunduğu iddiasıyla fazla ödenen bedel ve ayıbın giderim bedeli nedeniyle alacak isteminde bulunmuş davalı yüklenici asıl davanın reddini savunmuş ancak kendisinin yapılan iş ve ilave işler nedeniyle alacaklı olduğunu belirterek karşı dava açmış, mahkemece karşı davanın süresinde açılmadığı gerekçesiyle bu dosyadan ayrılmasına, asıl davanın ise kısmen kabulüne dair verilen karar, davalı yüklenici tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece tefhim edilen kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm kısmında 5.116,90 TL alacağa hükmedildiği halde, gerekçeli kararın gerekçe kısmında davacı alacağının 4.091,00 TL olduğu bilirkişi raporunun yasa ve usule uygun bulunduğu belirtilmiştir.
Adil yargılanma hakkı Anayasamızın 36/1. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bazı kararları ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruya ilişkin bazı kararlarında gerekçeli karar hakkının adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden olduğu belirtilmiştir. Anayasanın 141/3. maddesine göre bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Adil yargılanma hakkının sağlanması kapsamında kararların gerekçeli olmasıyla ilgili kamu düzenine ilişkin hükümlere 6100 sayılı HMK’da da yer verilmiştir. HMK’nın 297. maddesine göre hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri yer almalı ve sonuç kısmında da taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. HMK 298/2. maddede ise gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz hükmü mevcuttur.
HGK’nın 24.02.2010 tarihli 2010/1-86 Esas, ve 2010-108 karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; “yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.”
Kararın gerekçesi ile hüküm fıkrası ve kısa karar arasında çelişki yaratılması; yukarıda açıklanan ve Anayasa ile teminat altına alınan yargılamanın açıklığı, adil yargılanma hakkı prensibine ve kararların gerekçeli olması gerektiğine dair anayasa ve yasa hükümlerine de açıkça aykırıdır. Kısa karar ile gerekçeli kararın çelişkili olması halinde yasaya uygun biçimde gerekçeyi içeren, esastan temyiz incelemesi yapılabilecek bir hüküm olduğundan söz edilemez.
Belirtilen ilke ve kurallar ışığında somut olaya gelindiğinde mahkemece kararın hüküm kısmında bilirkişi kurulu ek raporundaki miktar, gerekçe kısmında ise bilirkişi kurulunun ilk raporundaki miktar alacak miktarı olarak yazılmış ve hangi rapora hangi nedenle itibar edildiğine dair bir açıklamaya da yer verilmemiştir. Böylece karar ile gerekçe arasında yaratılan açık uyumsuzluk karşısında yerel mahkeme kararının işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin salt bu usulü eksikliğe dayalı olarak bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenlerle hükmün temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre işin esasına yönelik temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 24.11.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.