Yargıtay Kararı 15. Hukuk Dairesi 2015/1413 E. 2015/4133 K. 07.09.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/1413
KARAR NO : 2015/4133
KARAR TARİHİ : 07.09.2015

Mahkemesi :İstanbul 25 Asliye Hukuk Hakimliği
Tarihi :21.10.2013
Numarası :2013/165-2013/53

Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davacı ile davalı F.. T.. vekillerince istenmiş ve temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış, eksiklik nedeniyle mahalline iade edilen dosya ikmâl edilerek gelmiş olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

– K A R A R –

Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedelinin davalılardan tahsili istemine ilişkin olup, mahkemenin; dava dilekçesinin görev yönünden reddine, davalı F.. T.. yönünden ihtiyati haciz kararının kaldırılması talebinin süre yönünden reddine dair verilen karar, davacı vekili ve davalı F.. T.. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Eldeki dava, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra, 05.08.2013 tarihinde açılmıştır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için uyuşmazlık konusu işin taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olmalı ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bakacağı yönünde düzenleme olmalıdır. Örneğin, ödünç para verme işlemlerine ilişkin uyuşmazlıklar Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesi uyarınca, iflas davaları ise 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 154 ve devamı maddeleri hükmünce ticari dava sayılır. Buna karşılık Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesi uyarınca, tarafların tacir olup olmamasına bakılmaksızın ticari dava sayılan havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin uyuşmazlıklardan doğan davalar herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa, ticari dava vasfını kaybedecektir. Yine, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/II. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira, Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca ticari davalar Asliye Ticaret Mahkemelerince görülerek karara bağlanır. Diğer taraftan aynı düzenleme gereğince, asliye ticaret mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil, görev ilişkisidir. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olduğundan mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtay’ca re’sen incelenir. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/4. maddesinde düzenlenmiş olup, buna göre, yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmeyecektir.
Somut olayda; uyuşmazlık eser sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, bu nevi davaların ticari dava olduğuna ya da asliye ticaret mahkemelerinde görüleceğine ilişkin bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. O halde, eldeki davanın ticari dava olarak kabulü ve asliye ticaret mahkemesinin görevli olması için uyuşmazlık konusu işin her iki tarafın birden ticari işletmesi ile ilgili olması zorunludur.
Davacı gerçek kişi, davalı iş sahibine ait taşınmaz üzerindeki 3 katlı kaba inşaatının ince işlerine ilişkin yapmış olduğu imalât nedeniyle alacağının tahsilini istemiş olup; taraflar arasında uyuşmazlık konusu edilen iş, davalıya ait bir taşınmaz için yapılmış olup, ticari işletmesiyle bir ilgisi bulunmamaktadır.
Yapılan açıklamalara göre, eldeki davaya bakma görevi 6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu’nun 2. maddesi uyarınca asliye hukuk mahkemesine aittir. Bu durumda, mahkemece, işin esası hakkında karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile görevsizlik nedeniyle dava dilekçesinin reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.
2-Davalı F.. T.. vekilinin temyiz itirazlarına gelince, mahkemece 14.08.2013 tarihli ara karar ile dava konusu alacak miktarına ilişkin olarak davalı F.. T.. üzerine kayıtlı taşınmaz üzerine ihtiyati haciz konulmasına karar verilmiş, verilen karar davalı F.. T..’a T.K.’nın 21. maddesine göre tebliğ edilmiştir.
Tebligat Kanunu’nun 21. maddesine göre yapılan bir tebligatın geçerli sayılabilmesi için; muhatap ya da muhatap adına tebligatı almaya yetkili kişilerden hiçbirisinin gösterilen adreste bulunmaması, tebligat memurunun muhatabın adreste bulunmama sebebini, bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar heyeti üyesi, zabıta amir ve memurlarından sorarak öğrenmesi, bu kişinin beyanını tebligat parçasına yazması, tebliğ olunacak evrakı o yerin muhtar yada ihtiyar heyeti üyelerinden birine yahut da zabıta amir veya memurlarından birine, ilgilisine teslim edilmek üzere vermesi, tebligatı alan kişinin imzasını alması, 2 nolu ihbarnameyi muhatabını konutunun kapısına yapıştırması, bu durumu muhataba bildirmek üzere komşulardan birine haber vermesi ve komşusunun imzasını alması, komşu imzadan imtina ederse bu durumu tutanağa yazması ve buna göre tebligat parçasını iade etmesi gerekir. Bu unsurların tamamı var ise geçerli bir 21. madde uygulaması söz konusu olur, aksi halde geçerli bir 21. madde uygulamasından söz edilemez.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; davalı F.. T..’a ihtiyati haciz kararının tebliğine ilişkin tebligatın, muhatabın adreste bulunmama sebebinin komşusu, yönetici, kapıcı, muhtar gibi kanunda sayılan kimselerden sorulmadığı gibi, 2 nolu ihbarnamenin muhatabın konutuna yapıştırıldığına dair muhataba bildirilmek üzere komşulardan birine haber verilmediği, bu durumun 7201 sayılı Kanun’un 21. maddesine uygun olmadığı, dolayısıyla tebligatın da usulüne uygun bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davalı vekili 10.09.2013 havale tarihli dilekçesinde ihtiyati haciz kararına ilişkin tebligatı 05.09.2013 tarihinde tebellüğ ettiklerini beyan etmesine göre ihtiyati haciz kararına itirazın süresinde yapıldığının kabulü gerekir. Bu nedenle davalı F.. T.. yönünden, mahkemece verilen ihtiyati haciz kararına itirazın esası hakkında inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken itirazın süre yönünden reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
Kararın bu nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin ve davalı F.. T.. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, ödedikleri temyiz peşin harçlarının istek halinde temyiz eden davacı ve davalı F.. T..’a geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 07.09.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.