Yargıtay Kararı 15. Hukuk Dairesi 2014/93 E. 2014/2987 K. 30.04.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/93
KARAR NO : 2014/2987
KARAR TARİHİ : 30.04.2014

Mahkemesi : Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi
Tarihi : 21.12.2012
Numarası : 2011/647-2012/691

Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen günde davacı vekili Avukat H. Ü. ile davalılar vekili Avukat Ş. K.geldi. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraflar avukatları dinlendikten sonra eksiklik nedeniyle mahalline iade edilen dosya ikmâl edilerek gelmiş olmakla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:

– K A R A R –

Dava, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 355 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanan bakiye iş bedelinin tahsili istemine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar arasında düzenlenen 08.06.2007 tarihli asıl ve 20.08.2007 tarihli ek sözleşmeler uyuşmazlık konusu değildir. Davacı taşeron, davalılar yüklenicidir. Davalıların iş sahibi idareden ihale ile aldıkları “Büyük İstanbul İçme Suyu II. Merhale Projesi Melen Sistemi km 69+284 km 103+134 arası İkmâl İnşaatı Hasarlı Kısımların Onarımı ve Yeşilçay Bağlantısı” işinde “plaplanş, hendek kazısı ile bu kazıların depo yerine nakli, yataklama, boru montajı ve kaynağı, gömleklemesi ve geri dolgusu” işini üstlenmiş, 20.08.2007 tarihinde davalılar ile “Göksu ve Ağva nehirleri, nehir geçişleri ve boru döşeme işleri” ile ilgili ek sözleşme imzalanmıştır.
Davacı vekili eldeki davada, davalılar tarafından ikrah ve müzayaka sonucu zora düşülerek davacı şirkete imzalattırılan 29.01.2008 tarihli hakediş raporu, aynı tarihli ibraname ve 13.03.2008 tarihli teslim tutanağının iptâline ve davacının bakiye iş bedeli alacağının tahsiline karar verilmesini istemiş, davalılar 29.01.2008 tarihli ibranamenin varlığını ileri sürerek davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır. Mahkemece “dava tarihi itibariyle davacının tehdit, ikrah ve müzayaka ile ilgili iddiaları yönünden bir yıllık hak düşürücü sürenin dolduğu” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davada “cebir, tehdit, ikrah ve müzayaka” hukuksal nedenine dayalı olarak 29.01.2008 tarihli ibraname, hakediş raporu ve 13.03.2008 tarihli teslim tutanağının iptâli ve bakiye iş bedelinin tahsili istenmiştir. Hak düşürücü süreyi düzenleyen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 39. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 31.) maddesi, “yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır” hükmünü içermektedir. İptâl beyanının şekle tabî olduğu konusunda kanunda açık bir hüküm bulunmadığından, hukuki niteliği itibariyle bozucu yenilik doğuran bu hakkın kullanılmasının dava açma gibi belli usulde ileri sürülmesi zorunlu değildir. Bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, def’i yahut dava yoluyla da bu hak kullanılabilir.
Somut olayda, davacı tarafından davalılara gönderilen 26.01.2009 tarihli ihtirnamede, “hata ve hile sonucu ibranamenin imzalanıp muhatap ortaklığa verildiği” belirtilerek hata ve hile hukuksal nedenine dayanılarak ibraname ile bağlı kalınmadığı davalılara bildirilmiş, ihtarname 28.01.2009 tarihinde tebliğ edilmiştir. Bu durumda davacı 818 sayılı Borçlar Yasası’nın 31. maddesi hükmüne göre bir yıllık hak düşürücü sürede “ibraname ile bağlı olmadığı” beyanını davalı tarafa ulaştırdığından hak düşürücü sürenin dolduğundan sözedilemez. Davacının bir yıllık süre içerisinde hiçbir şekle bağlı olmayan iptâl beyanında bulunduğu açıktır. Bu nedenle mahkemenin davanın bir yıllık sürede açılmadığı şeklindeki gerekçesi isabetsizdir.
Hâl böyle olunca uyuşmazlığın esası incelenerek hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi yerine, yanılgılı değerlendirme ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, 990,00 TL duruşma vekâlet ücretinin davalılardan alınarak Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 30.04.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.