Yargıtay Kararı 15. Hukuk Dairesi 2014/2787 E. 2014/5195 K. 15.09.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/2787
KARAR NO : 2014/5195
KARAR TARİHİ : 15.09.2014

Mahkemesi :Ankara 17. Asliye Hukuk Hakimliği
Tarihi :30.12.2013
Numarası :2013/304-538

Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

– K A R A R –

Uyuşmazlık eser sözleşmesi ilişkisinden kaynaklanmakta olup, davada sözleşmenin davalı yanca Ankara 25. Noterliği’nden gönderilen 20.02.2012 tarih 5249 sayılı ihtarname ile tek yanlı feshedildiği, Ankara 16. Noterliği’nden gönderilen 06.03.2012 tarih 5885 sayılı cevabi ihtarla feshe karşı çıkılıp kabul edilmediği iddia edilerek feshin geçersiz olduğunun tespiti istenmiştir.
Davalı davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, 6102 sayılı TTK.’nın 124/1. maddesinde ticaret şirketlerinin kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketler olarak sayıldığı, aynı Kanunun 16/1. maddesine göre ticaret şirketlerinin tacir sayıldıkları, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 99. maddesinde de bu kanunda düzenlenen hususlardan doğan hukuk davalarının tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın ticari dava sayılacağının belirtildiği, somut olayda tarafların tacir oldukları, uyuşmazlığın eser sözleşmesinden kaynaklanmakta olup davacı limited şirket yönünden ticari iş niteliğinde olduğu, 6102 sayılı TTK’nın 19/2. maddesine göre taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmelerin kanunda aksine hüküm bulunmadıkça diğer taraf için de ticari iş sayılacağı, bu durumda görevli mahkemenin 6102 sayılı TTK’nın 4 ve 5. maddeleri gereğince Asliye Ticaret Mahkemesi olacağı belirtilerek görevsizlik kararı verilmiş, karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Eldeki dava, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra 04.03.2013 tarihinde açılmıştır. Uyuşmazlık, davanın ticari dava niteliğinde olup olmadığı ve belirlenecek niteliğine göre davaya bakmakla görevli mahkemenin Asliye Hukuk veya Asliye Ticaret Mahkemelerinden hangisi olduğu konularında toplanmaktadır.
6102 sayılı TTK’nın 5/1. maddesine göre, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. Bu hükme göre ticaret mahkemelerinin görev alanı ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleridir. Ticari faaliyetleri ilgilendiren bütün davalar ticari dava değildir. Ticaret mahkemeleri ayrı bir yargı kolu oluşturmayıp, asliye hukuk mahkemelerine göre ihtisas mahkemeleridir. Bu nedenle ticari işlerle ilgili bütün davalar ticaret mahkemelerinin görev alanına sokulmamış, yalnızca uzmanlık gerektiren hususların ticaret mahkemelerince karara bağlanması esası getirilmiştir.
Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayıl TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca ticari davalar Asliye Ticaret Mahkemelerince görülerek karara bağlanır. Diğer taraftan aynı düzenleme gereğince, Asliye Ticaret Mahkemeleri ile diğer Hukuk Mahkemeleri arasındaki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil, görev ilişkisidir. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olduğundan mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtay’ca re’sen incelenir. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/4 maddesinde düzenlenmiş olup, buna göre, yargı çevresinde ayrı bir Asliye Ticaret Mahkemesi bulunmayan yerlerde Asliye Hukuk Mahkemeleri’ne açılan ticari davalarda görev kuralına dayanılmamış olması, Asliye Ticaret Mahkemesi’ne görevsizlik kararı verilmesini gerektirmeyecektir. Başka bir anlatımla, yargı çevresinde Asliye Ticaret Mahkemesi bulunmayan yerlerde bir ticari uyuşmazlığın çözümü için Asliye Hukuk Mahkemesi’ne genel mahkeme sıfatıyla dava açılması halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilmeksizin işin esasının görülmesi gerekir. Buna karşılık, kanun aksi durumu düzenlememiş olduğundan, Asliye Hukuk Mahkemesi’nin ticari olmayan bir davayı Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla görmüş olması açıkça bozmayı gerektiren bir usule aykırılık halini oluşturmaktadır.
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 99. maddesi uyarınca Kooperatifler Kanunu’ndan kaynaklanan hukuk davalarının tarafların sıfatlarına bakılmaksızın ticari dava olduğu kabul edilmişse de, taraflar arasındaki uyuşmazlık, eser sözleşmesinden kaynaklandığından; genel olarak kooperatif ve ortakları arasındaki uyuşmazlıkların ifade edildiği Kooperatifler Kanunu’nun anılan hükmünün somut olayda uygulama yeri olmadığından, eldeki davanın Kooperatifler Kanunu gereği ticari dava olduğu sonucuna ulaşılması mümkün olmadığı gibi eser sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıkların Asliye Ticaret Mahkemelerinde görüleceğine ilişkin bir düzenleme de bulunmamaktadır.
Bu durumda, eldeki davanın Asliye Ticaret Mahkemesi’nce görülüp karara bağlanabilmesi için uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması ve bu bağlamda tarafların her ikisinin birden tacir olması zorunludur.
Davacı şirketin uyuşmazlık konusu inşaat yapım işini ticari işletmesiyle ilgili olarak yaptığında tereddüt bulunmamaktadır. Buna karşılık, yapı kooperatifi olan davalının tacir olarak kabulü mümkün değildir.
Şöyle ki; 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 1. maddesinde kooperatifler “Tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını iş gücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklar” olarak tarif edilmiştir. Maddede, kooperatifin ortaklık (şirket) olduğu belirtilmiş ise de, bu ortaklığın “ticari nitelikte bir ortaklık” olduğu yönünde bir açıklama ve belirleme yapılmamıştır.
Kooperatifler Kanunu’nun 1. maddesinde gösterilen bu tanımdan açıkça anlaşılacağı üzere kooperatiflerde amaç, diğer ticaret şirketlerinden farklı olarak kazanç elde etmek ve bunu ortakları arasında paylaşmak olmayıp, ortakların ekonomik menfaatlerini, özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını iş gücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak ve gidermektir. Kooperatifler, kâr – zarar amacından ziyade sosyal yönü ağır basan ortaklıklardır. Bu tanım ve amaç 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 171. maddesinde “Devlet, milli ekonominin yararlarını dikkate alarak, öncelikle üretimin artırılmasını ve tüketicinin korunmasını amaçlayan kooperatifçiliğin gelişmesini sağlayacak tedbirleri alır.” şeklinde anlamını bulmuştur. Bu tanım ve düzenlemelere göre, yapı kooperatiflerini tacir kabul edip, tacir sıfatının sonuçlarıyla sorumlu tutmak mümkün değildir. Aksi bir kabul, kooperatiflerin ticari kazanç elde etme amacına yönelik hareket etmeleri sonucunu doğurur ki, bu durumun Anayasada dahi kendisine yer verilen kooperatifçiliğin amacına uygun düşmeyeceği açıktır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 124/1. maddesinde “Kooperatifler” ticaret şirketleri arasında sayılmış ise de, aynı maddenin 2. bendinde kooperatifler “Şahıs şirketleri” ve “Sermaye şirketleri” arasında gösterilmemiştir. TTK’nın 124. maddesinin 1 ve 2. bentleri ile 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 1. maddesi birlikte değerlendirildiğinde yapı kooperatiflerinin “ticaret şirketi” olmadığı, sosyal niteliği ağır basan kendine özgü bir ortaklık olduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki, bu düzenlemelere benzer hükümler, 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu’nda da bulunmasına rağmen (md 18, 136), Yargıtay’ın istkrar kazanan uygulamasında yapı kooperatifleri tacir olarak kabul edilmemiştir. Esasen, yıllardır süregelen Yargıtay uygulamasını (Dairemizin 09.06.2008 tarih ve 2007/2726 esas- 2008/3798 karar ile yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07.02.1996 tarih ve 1995/956 esas, 1996/45 karar sayılı kararları) ortadan kaldıracak bir yenilik de bulunmamaktadır. Dairemizin 11.02.2014 tarih 2014/483 esas, 2014/844 karar sayılı kararında da yapı kooperatiflerinin tacir olmadığı çoğunluk tarafından kabul edilmiştir.
Yukarıda açıklandığı üzere, davalı yapı kooperatifi olup tacir niteliği taşımadığından, dava konusu uyuşmazlık kanunda özel olarak düzenlenen hallere girmediğinden 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesi hükmünce davayı ticari dava saymak ve Asliye Ticaret Mahkemesi’ni görevli kabul etmek mümkün değildir. Görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi olduğundan mahkemece işin esasının incelenmesi gerekirken davanın niteliğinde ve görevli mahkemenin tayininde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı iş sahibi kooperatif vekilinin temyiz itirazının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 15.09.2014 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

-KARŞI OY YAZISI-

Dava, inşaat sözleşmesinin feshinin geçersizliğinin tespiti istemine ilişkindir.
Yerel mahkemede görülen davanın yapılan açık yargılaması sonucunda 1163 sayılı Yasa’nın 99, 6102 sayılı TTY’nin 4, 5 ve HMK’nın 1, 114/c, 115/2 ve 20. maddeleri gereğince görevsizlik kararı verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Davacı yüklenici R…İnşaat Sanayi ve Dış Ticaret Ltd.Şti. davalı iş sahibi SS A.. İ.. U.. Konut Yapı Koperatifi’ne ait Antalya ili A.. ilçesi M.. beldesinde bulunan tapunun ada no 8.. parsel no 1…’de kayıtlı taşınmaz arsaya inşaat yapım işini üstlenmiş, yanlar arasında 12.04.2009 tarihli inşaat yapım sözleşmesi düzenlenmiştir.
Davalı iş sahibi kooperatif Ankara 25. Noterliği’nden davacı yüklenici şirkete gönderdiği 20.02.2012 tarihi 05249 sayılı ihtarnamesinde sözleşmenin feshedildiğini bildirmiştir.
Uyuşmazlık davanın ticari dava niteliğinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Yasası’nın 3. maddesinde bu kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir. Türk Ticaret Yasası’nın 5/1. maddesinde, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın Asliye Ticaret Mahkemesi tüm ticari davalara bakmakla görevlidir. Türk Ticaret Yasası’nın 11. maddesinde ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Yine aynı Yasa’nın 19/11. maddesinde taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça diğeri için de ticari iş sayılır düzenlemesine yer verilmiştir.
Dava konusu somut olayda, davacı yüklenici şirket davalı iş sahibi kooperatife ait inşaat yapım işini üstlenmiş, taraflar arasında 12.04.2009 tarihli sözleşme düzenlenmiştir. Davacı bu sözleşme uyarınca işe başlamış edimini kısmen de ifa etmiştir. Ancak işin süresinde tamamlanamadığı gerekçesiyle davalı tarafından sözleşme feshedilmiştir. Eldeki davada sözleşmenin feshinin geçersizliğinin tespiti istenmiştir. Yerel mahkemece yapılan yargılama sonucunda tarafların tacir olup uyuşmazlığın eser sözleşmesinden kaynaklandığı davacı yüklenici yönünden ticari iş niteliği arzettiği 6102 sayılı TTY’nin 16/1. maddesi uyarınca, davacı için ticari iş niteliğinde olan davaya konu sözleşmenin 6102 sayılı TTY’nin 19/2. maddesi gereğince davalı taraf için de ticari iş özelliği taşıdığı bu durumda 6102 sayılı TTY’nin 4 ve 5’inci maddeleri uyarınca görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir. Karar usul, yasaya ve yönteme uygundur. Onanmasına karar verilmesi gerektiği görüş ve kanaatindeyim. Bu nedenle kararın bozulması yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

-KARŞI OY YAZISI-

Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedeli alacağının tahsili talebine ilişkindir.
Mahkemece, görevsizlik kararı verilmiş, karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Sayın çoğunluk, asliye hukuk mahkemesince verilen görevsizlik kararının görev yönünden bozulması gerektiği düşüncesinde olup, davanın ticarî dava olup olmadığı ve buna göre görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi mi yoksa asliye ticaret mahkemesi mi olduğu hususu tartışılıp değerlendirilmelidir.
Ticarî davalar, asliye ticaret mahkemelerinde görülür. 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanun’un 5. maddesinde asliye ticaret mahkemeleri hukuk mahkemeleri içinde sayılmıştır.
Mahkemece dava ticarî dava olarak nitelendirilmiş, Dairemiz çoğunluğu tarafından eldeki dava ticarî dava niteliğinde olmadığından genel mahkemelerin görevli olduğundan bahisle asliye hukuk mahkemesinin görevsizlik kararı işin esasının incelenmesi gerektiği yönünde bozulmuştur. O halde, önemli olan ve çözülmesi gereken husus; davanın ticarî dava olup olmadığıdır.
Ticari davalar, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesinde sayılmış olup, buna göre, “Her iki tarafın da ticarî işletmesi ile ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın aynı maddenin a), b), c), d), e) ve f) bentlerinde sayılan davalar” ticarî dava olarak adlandırılmıştır.
TTK’nın 4. maddesine göre; ticarî davaların iki grup altında incelenmesi mümkündür. Bunlar; tarafların sıfatına ve işin ticarî işletmeyle ilgili olup olmadığına bakılmaksızın ticarî sayılan davalar (mutlak ticarî davalar) ile ticarî sayılması için en azından bir ticarî işletmeyi ilgilendirmesi gereken davalar ve her iki taraf için de ticarî sayılan hususlardan doğan davalar (nispi ticarî davalar) dır (Ticarî Dava, s.8-9 Dr.Levent Börü-İlker Koçyiğit, Ankara 2013).
Mutlak Ticarî Dava; tarafların tacir olup olmadıklarına ve dava konusu edilen işin ticarî nitelikte olup olmadığına bakılmaksızın ticarî dava olarak sayılan davalar olup, TTK’nın 4/1. maddesinde a ve f bentlerinde 6 bent halinde sayılan dava türleri mutlak ticarî davadır. Örneğin; acentelikle ilgili davalar, deniz ticaretine ilişkin davalar, sigorta hukuku ile ilgili davalar, taşınır rehni karşılığında ödünç verme işlerinden kaynaklanan uyuşmazlıklar, rekabet yasağından kaynaklanan davalar, yayım sözleşmesine ilişkin davalar, kredi mektubu ve kredi emrinden doğan davalar, alım satım komisyonuyla ilgili uyuşmazlıklardan doğan davalar, fikri mülkiyet hukukundan kaynaklanan davalar, borsa, sergi, pazarlar ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerle ilgili uyuşmazlıklardan doğan davalar ve nihayet bankalara ilişkin uyuşmazlıklardan kaynaklanan davalar mutlak ticarî davalardır. Bundan başka; özel kanun hükümleri gereği ticarî sayılan davalar da bulunmaktadır. Örneğin; Kooperatifler Kanunu’nun 99. maddesi gereğince bu kanundan kaynaklanan davalar, İcra İflas Kanunu’ndan kaynaklanan iflâsa ilişkin tüm davalar da mutlak ticarî dava sayılmaktadır.
Nisbî ticarî dava ise; tarafları tacir olan ve tarafların ticarî işletmesi ile ilgili olan uyuşmazlıklar nisbî ticarî dava olarak adlandırılmaktadır.
Yeni TTK’nın gerekçesinde; ticarî davalar ile ticarî olmayan hukuk davalarını ayırmada kullanılan kıstasın “bir yandan her iki tarafın tacir sıfatı ve uyuşmazlığın konusunu teşkil eden işin bu sebepten dolayı ticarî sayılması keyfiyeti, diğer yandan tarafların sıfatına bakılmaksızın sadece işin ticarî mahiyeti” olduğu açıklanmıştır (Ticari Dava, s-24, Dr. Levent Börü, İlker Koçyiğit).
Bu anlamda bir davanın nisbî ticarî dava sayılabilmesi için; uyuşmazlığın her iki tarafının tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticarî işletmesi ile ilgili olması gerekli ve zorunludur.
Bu açıklamalardan hareketle kimler tacirdir? sorusu önem kazanmaktadır. Tacir, TTK’nın 12/1. maddesinde “Bir ticarî işletmeyi kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir” şeklinde tanımlanmıştır. Tacir, gerçek kişi olabileceği gibi, tüzel kişide olabilecektir. Tüzel kişi tacir, TTK’nın 16. maddesinde tanımlanmıştır. Bu tanımda ilk olarak ticaret şirketleri yer almaktadır. Ticaret şirketleri ise TTK’nın 124/1. maddesindeki “Ticaret şirketleri; kooperatifler, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinden ibarettir” şeklinde sayılmıştır. Aynı maddenin 2. fıkrasında kooperatif şirketleri şahıs şirketi veya sermaye şirketi olarak tanımlanmıştır.
Sayın çoğunluk; davacı kooperatifin ticaret şirketi olmadığı görüş ve düşüncesi ile davanın ticarî dava olmadığı bu nedenle genel mahkemede davaya bakılması gerektiği görüşündedir.
Ne var ki, TTK’nın 124. maddesinin gerekçesi incelendiğinde kooperatiflerin hiçbir ayrıma tabi tutulmaksızın ticaret şirketi olduğu ve tacir sayılması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır. Önemine binaen TTK’nın 124. maddesinin gerekçesini aynen buraya almakta fayda bulunmaktadır. “TTK’nın 124. madde gerekçesi; Maddenin birinci fıkrası 6762 sayılı Kanun’un 136. maddesinin tekrarından ibarettir. Hükümde yer alan “kooperatif şirket” ibaresi ile ilgili, tartışma, 2004 yılında çıkarılan 5146 sayılı Kanun’la (07.05.2004 tarihli RG ve 25455 sayılı), Kooperatif Kanunun’da yapılan değişiklikle son bulmuştur. Çünkü, anılan Kanun kooperatifin şirket olduğunu belirtmiştir (Koop K m.1). Gerçi anılan Kanun’un 1. maddesinde kooperatifin şirket olduğu ifade edilmekte, ticaret şirketi olup olmadığı hususu açık bırakılmaktadır. Bu boşluk dolayısıyla, bir tartışma başlatılabilir ve kooperatifin ticaret şirketi olmadığı teorik olarak ileri sürülebilir ve 124. maddenin kooperatifi ticaret şirketi kabul etmesi eleştirilebilir. Ancak, böyle bir tartışma kooperatif şirketin niteliği tartışmasını davet eder. Anılan şirket adî şirket olamayacağına göre Türk hukukunda üç kategori şirket ortaya çıkmış olur. Kooperatif şirkete uygulanacak hükümler sorunu da diğer sorunların ortaya çıkmasına sebep olur. Tasarı, tüm bu çözümün güç sorunları ortadan kaldırmak amacıyla kooperatifin ticaret şirketi olduğunu hükme bağlamıştır”
Sonuç olarak; TTK’nın 124/1. maddesinin gerekçesi ile ilmî içtihatlar birlikte değerlendirildiğinde yapı kooperatiflerinin de tacir olduğu anlaşılmakla her iki tarafı tacir olan ve her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili olan eldeki davanın nisbî ticarî dava niteliğinde olduğu anlaşıldığından davanın asliye ticaret mahkemesinde görülmesi kararı doğru olup, hükmün görev yönünden bozulmaması gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun bozma yönündeki görüşüne katılmıyorum.