Yargıtay Kararı 15. Hukuk Dairesi 2014/1597 E. 2014/7245 K. 15.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/1597
KARAR NO : 2014/7245
KARAR TARİHİ : 15.12.2014

Mahkemesi :İzmir 9. Asliye Hukuk Hakimliği
Tarihi :17.12.2013
Numarası :2013/247-621

Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davalı S.. K.. vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
– K A R A R –
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan kira kaybı, eksik ve ayıplı imalât bedeli, cezai şart, eksik ve ayıplı imalât nedeniyle oluşan değer kaybı, sözleşmede öngörülenden farklı malzeme kullanılması nedeniyle malzeme fark bedeli ve kâr kaybının tazmini istemlerine ilişkin olup, mahkemece davanın kabulüne dair verilen karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle taraflar arasındaki uyuşmazlığın temelinde eser sözleşmesi ilişkisinin bulunmasına ve dava tarihi itibariyle olaya uygulanması gereken 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun hükümleri gereği davacının işleminin tüketici işlemi olarak kabulünün mümkün görülmemesine göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan ve yerinde bulunmayan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Davacı dava dilekçesinde, davalı tarafından yapılmayan işin üçüncü kişiye yaptırılması sonucu üçüncü kişi yükleniciye fazladan ödenen 1.800,00 TL, davalı yükleniciye peşin olarak ödenen 2.000,00 TL, bu alacakların faizi olarak 500,00 TL ve manevi zararına karşılık 1.200,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 5.500,00 TL’nin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; yargılama sırasında sunduğu 01.06.2012 tarihli dilekçe ile talebini ıslah ederek 31.10.2006 tarihinde dava dilekçesinde talep edilen 2.000,00 TL avansın banka tarafından kendisine ödendiğini, bu süreçte zorda kaldığından bankadan 36 ay vade ile kredi çektiğini, bunun faizinin 1.982,28 TL tuttuğunu, eşinin rahatsızlandığını ve tedavi masraflarının arttığını, bu kapsamda 1.200,00 TL tedavi masrafı doğduğunu, 6 yıldır süren yargılama sürecinde manevi olarak yıprandığını ve 2.500,00 TL manevi tazminat talebinin bulunduğunu ifade ederek 7.900,00 TL tazminat talebinin bulunduğunu ifade etmiştir. Davacı tarafça sonradan verilen bu dilekçede talep edilen kredi masraf ve faizlerine ilişkin kalem ile eşinin tedavi masrafları dava dilekçesinde ileri sürülmeyen alacak kalemleridir. Kaldı ki, davacı taraf davasını ıslah ederken herhangi bir harç da yatırmamıştır. Hal böyle olunca, davacı tarafından sunulmuş geçerli bir ıslah dilekçesi bulunmadığı gözetilmeden, geçerli bir ıslah dilekçesi varmış gibi kabul edilerek yargılamanın bu dilekçede ileri sürülen taleplere göre çözümlenmiş olması doğru olmadığı gibi davacının çekmiş olduğu kredi ile davalının eser sözleşmesi ilişkisindeki edimini yerine getirmemiş olması arasında ne şekilde bir bağlantı kurulduğu açıklanmadan kredinin faizinin hüküm altına alınması da kabul şekli bakımından doğru değildir.
Kural olarak sözleşmeyi fesheden taraf olaya uygulanması gereken 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 106 ve 108. maddeleri uyarınca menfi zararı isteyebilir. Menfi zarar, akdin ifa edileceğine güvenilerek yapılan masraflar ve kaçırılan fırsattan ibarettir. Davacı, 4.000,00 TL tutarındaki işi 5.800,00 TL’ye yaptırdığını ifade ettiğine göre, talebinin kaçırılan fırsat olarak kabulü gerekir. Kaçırılan fırsat, yüklenicinin sözleşmesine göre yapımını üstlendiği halde yapmadığı işin yeniden yapım bedeli ile sözleşmenin yapıldığı tarihte kendisinin sözleşme ilişkisine bağladığı teklife en yakın alınabilecek teklif fiyatı arasındaki farktan ibarettir. Mahkemece, bilirkişiden bu yönde rapor alınarak davacının kaçırdığı fırsat nedeniyle uğradığı menfi zararının belirlenmesi yerine herhangi bir hesap yapılmadan 1.734,00 TL bedele hükmedilmesi doğru olmamıştır.
Taraflar arasındaki ihtilaf sözleşme ilişkisinden kaynaklandığından, bu ilişkiden doğan alacak taleplerinde faize hükmedilebilmesi için olaya uygulanması gereken 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 101. maddesi uyarınca ya borçlunun bir ihtar ile temerrüde düşürülmesi ya da alacağın kesin vadeye bağlanmış olması gerekir. Somut olayda, kesin vade bulunmadığı gibi davacının, davalı tarafı temerrüde düşürdüğüne dair bir ihtar da bulunmamaktadır. Hal böyle olunca, davacının hüküm altına alınan 67,00 TL faiz alacağının reddi yerine kabulü doğru değildir. Ayrıca, mahkemece hüküm altına alınan 67,00 TL alacak faiz alacağı olduğundan 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 104/son maddesine aykırı olarak faiz alacağına faiz yürütülmesi suretiyle bileşik faize hükmedilmesi ve vekille temsil edilmediği halde davacı yararına vekâlet ücreti takdiri ile kabul şekline göre 258,45 TL nisbi karar harcına hükmedilmesi yerine 135,40 TL nispi karar harcına hükmedilmesi de doğru değildir.
Mahkemece yapılacak iş, konusunda uzman bir bilirkişiden rapor alınarak yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde davacının kaçırılan fırsat kalemine ilişkin alacağının hesaplanarak hüküm altına alınması, faiz alacağı ile avans ödemesinin iadesi ile dava dilekçesinde gösterilen manevi tazminat isteminin reddi, diğer talepler hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesinden ibaret olmalıdır.
Kararın açıklanan nedenlerle bozulması uygun bulunmuştur.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davalı S.. K.. vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bent uyarınca kabulüyle hükmün davalı yüklenici S.. K.. yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalı S.. K..’a geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 15.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.