Yargıtay Kararı 15. Hukuk Dairesi 2013/7049 E. 2014/5098 K. 11.09.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/7049
KARAR NO : 2014/5098
KARAR TARİHİ : 11.09.2014

Mahkemesi :Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
Tarihi :29.04.2013
Numarası :2012/190-2013/208

Yukarıda tarih ve numarası yazılı hüküm davacı vekili ile davalı tarafından temyiz edilmiş, davalı tarafından duruşma istenmiş ise de davetiye masrafı bulunmadığından duruşma isteğinin reddiyle incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

– K A R A R –

Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan alacakla ilgili yapılan icra takibine itirazın iptâli, takibin devamı ve icra inkâr tazminatı istemine ilişkin olup, mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
Davacı davasında, davalı ile aralarında 09.11.2005 tarihinde Cağlayan/Trabzon, 23.06.2006 tarihinde Pelitköy/Balıkesir, 31.08.2006 tarihinde Yakakent/Samsun Götürü Bedel Hizmet Alım Sözleşmesi düzenlendiğini, davalının sözleşmeye ait damga vergisini tek nüsha üzerinden ödediğini, Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanları tarafından yapılan vergi incelemeleri sonucunda damga vergilerinin eksik tahsil edildiğinin belirlenmesi üzerine tahakkuk eden vergi harçlarının davalı hesabına kendileri tarafından ödendiğini, ödenen bu bedellerin davalıdan talep edilmesine rağmen ödenmediğini, yapılan icra takibine de itiraz edildiğini belirterek, davalının icra takibine itirazının iptâline, takibin devamına karar verilmesini istemiştir. Mahkemece Damga Vergisi Kanunu’na göre nüshaların ayrı ayrı vergiye tâbi tutulabilmesi için bunların herhangi bir hususu ispat veya belli etmek için ibraz edilecek belge olması gerektiği, buna göre sözleşmenin tümü birinci nüsha ile davalıda kalan belediye’ye verilen, SGK’ya verilen olmak üzere 4 nüshanın damga vergisine tâbi olduğu kabul edilerek bunlar için hesap edilen 6.398,79 TL asıl alacak üzerinden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Taraflar arasında düzenlendiği ihtilâfsız olan ve yukarıda belirtilen her üç sözleşmenin 39. maddesinde 7’şer nüsha olarak düzenlenmesi kabul edilmiş ve yine sözleşmelerin 8. maddesinde her türlü vergi, resim ve harçların davalı yükleniciye ait olacağı kararlaştırılmıştır. 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu’nun 5. maddesinde “bir nüshadan fazla olarak düzenlenen kağıtların her nüshası ayrı ayrı miktar veya nispette damga vergisi’ne tâbidir” hükmü bulunmaktadır. Kanundaki nüsha tanımlamasının belgenin birden çok aslından bir tanesi olarak kabulü gerekir. Suret ise nüshanın fotografik görünümü olup, kanıt değeri yoktur. Yine Damga Vergisi Kanunu’nun 1. maddesi gereği, damga vergisinden sorumluluk için belgenin ibrazı da zorunlu değildir. Vergi sorumluluğu için bu belgenin her hangi bir kusuru kanıtlamak veya belli etmek için ibraz edilebilecek olması yeterli olup ibraz edilmesi gerekli değildir. Somut olayda da mahkemece nüshaların ancak ispat için kullanılanlar yönünden damga vergisi alınacağının kabulüyle belediye’ye, SGK’ya verilen nüshalar ile davalıda kalan ve sözleşmenin kendisi olan nüsha olmak üzere 4 nüsha için damga vergisinin tahsili gerektiği kabul edilmiş ise de, düzenlenen ve tarafların ıslak imzası bulunan diğer nüshaların herhangi bir kuruma sunulmamış olması onların ispata elverişli belge olmadığı sonucunu ortaya çıkarmaz. Taraflar serbest iradeleriyle sözleşmelerin 7’şer nüsha olarak düzenleneceğini kabul ettiklerine göre her nüshanın ispat kuvveti vardır.
Bu nedenle mahkemece, düzenlenen tüm nüshalarla ilgili olarak istirdat talebinin kabulü gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesi doğru olmamış bozulması gerekmiştir.
SONUÇ:Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davalının tüm temyiz itirazlarının reddine, 2. bent uyarınca kararın temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, aşağıda yazılı bakiye 377,90 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 11.09.2014 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

-KARŞI OY YAZISI-

Dava, iş sahibince ödenen damga vergisi ödemelerinin yükleniciden rucüen tahsili amacıyla yürütülen icra takibine itirâzın iptâli davasıdır. Davacı banka iş sahibi, davalı şirket ise yüklenicidir. Davacı banka vekili, davalı yüklenici şirketin ödemesi gereken damga vergilerinin müvekkillerince ödendiğini, ödemeden sonra yapılan ödemeyi davalıdan rucüen talep ettiklerini, ödenmemesi üzerine icra takibi yaptıklarını ve takibe itiraz edildiğini itirazın haksız olduğunu ve iptâlini ve %40’dan aşağı olmamak üzere inkâr tazminatına karar verilmesini talep etmiş, davalı yüklenici şirket vekili ise, davacı bankanın ödemesinin yasal olmadığını, sözleşme harç ve pul bedellerinin kendileri tarafından yatırıldığını, davacı bankanını ne kadar vergi ödemeleri gerektiğini kendilerine yazı ile bildirdiğini, müvekkili şirketin yatırdığı bedelin eksik olup olmadığını araştırma yükümlülüğünün bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuş, mahkemece yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne ve %40 oranında icra inkar tazminatına karar verilmiş, verilen karar davalı vekilince süresinde temyiz edilmiştir.
Ankara 26. İcra Müdürlüğü’nün 2011/14521 Esas sayılı takip dosyası incelendiğinde; alacaklı davacı banka tarafından borçlu davalı şirket aleyhine ödenen damga vergisi alacağına istinaden 12.797,59 TL asıl alacak, 694,27 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 13.491,86, TL alacak üzerinden ilâmsız takip yapıldığı, ödeme emrinin borçluya 06.12.2011 tarihinde usulüne uygun tebliğ edildiği ve borçlu davalının 08.12.2011 tarihli dilekçesi ile borca itiraz ettiği, itiraz üzerine takibin durdurulduğu ve 1 yıllık yasal süresi içerisinde itirazın iptâli davasının açıldığı anlaşılmaktadır.
Taraflar arasında eser sözleşmesi niteliğinde 09.11.2005,23.06.2006 ve 31.08.2006 tarihli sözleşmelerin düzenlendiği konusunda ihtilaf bulunmamaktadır. Bu sözleşmelerin 7. ve 8. maddesinde her türlü vergi, resim ve harçlarla diğer giderlerin yükleniciye ait olduğu kararlaştırılmıştır.
Sözleşmede vergi ve harçlardan yüklenicinin sorumlu olduğunun belirlenmiş olmasına rağmen, davacı banka yönetim kurulu 10.03.2011 tarih 10 nolu toplantısı ile tahakkuk ettirilen vergi cezalarının 6111 sayılı Kanun kapsamında banka tarafından ödenmesine karar verilip, bu bedel ilgili vergi dairesine ödenmiştir. Ödenen verginin kaynağı sözleşmenin birden fazla nüsha yapılmasından dolayı olup, dosyaya celp edilen deliller ile davalı vekilinin temyiz dilekçesine eklediği Danıştay 7. Dairesinin örnek kararları kapsamında bu verginin dava konusu edilmiş olması halinde yargı organınca iptâl edilerek ödemeden kurtulma ihtimalinin yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Davacı banka yönetim kurulu, sözleşmeye göre vergiyi ödemede esasen sorumlu olan davalı şirketin yerine geçerek vergi borcunu ödemekle davalı şirketin vergiye ilişkin kanun yoluna gitme hakkını elinden almış bulunmaktadır. Verginin ödenmesinde davacı bankanın yasa yoluna gitmeyerek kusurlu olduğu da anlaşılmaktadır. “Hiç kimse kendi kusurundan hak elde edemez” ilkesi gereğince kusurlu olan bankanın davacıya rücu etmesini hukuk düzenini korumaz. Danıştay 7. Dairesi’nin 20.02.1982 tarih 1984/3147 Esas 1986/437 Karar sayılı kararı emsal gösterilerek dava yoluna gidilmiş olması halinde damga vergisi borcunun terkini mümkün olduğu halde (nasıl olsa sözleşmeye göre gerçek vergi yükümlüsüne rücu hakkım var) düşüncesi ile vergi dairesince tarh ve tahakkuk ettirilen damga vergisi borcunun ödenmiş olması, davacı bankanın iyi niyetli olması halinde dahi kendi kusurundan hak elde edemeyeceği ve davalıya rücu edemeyeceği bu nedenle kararın davanın reddi gerektiğinden bahisle bozulması görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun davanın kabulü gerektiğinden bahisle bozma yönündeki görüşüne katılmıyorum.