Yargıtay Kararı 15. Hukuk Dairesi 2013/6713 E. 2014/6595 K. 14.11.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/6713
KARAR NO : 2014/6595
KARAR TARİHİ : 14.11.2014

Mahkemesi :Bakırköy 10. Asliye Ticaret Mahkemesi
Tarihi :17.09.2013
Numarası :2012/760-2013/406

Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen günde davacı vekili Avukat …. ile davalı vekili Avukat …. geldi. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraflar avukatları dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmıştı. Bu kere dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:
– K A R A R –
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedeli alacağının tahsili için yapılıp kesinleşen ilâmsız icra takibi nedeniyle borçlu bulunulmadığının tespiti ve takibin iptâli istemlerine ilişkindir.
Yargılamanın devamı sırasında davacı vekilinin davayı ıslah edeceğini beyan etmesi üzerine mahkemece 18.07.2013 tarihli duruşmada 1 nolu ara kararı ile davacıya ıslah dilekçesi tanzim ve ibraz ederek davalıya tebliğe çıkartmak, o tarihe kadar bu dava nedeniyle yapılan yargılama giderinin tümünü, keza HMK’nın 178. maddesi uyarınca davalı tarafın uğradığı ve uğrayabileceği zararlar kapsamında olmak üzere asıl alacağın takdiren %20’si oranında nakdi veya kesin ve süresiz banka teminat mektubunu ibraz etmek üzere HMK’nın 180. maddesi uyarınca bir hafta kesin mehil verilmesine karar verilmiş ve sonuçları ihtar edilmiştir.
Davacı vekili 24.07.2013 tarihli davanın tamamen ıslahı mahiyetindeki ıslah dilekçesi ile davasını ıslah ederek menfi tesbit davasına konu olmayan ve daha önce yapılıp ayıplı olması nedeniyle reddedilen etiketlerle ilgili olarak ödenen 28.500,00 TL’nin iadesini isteyerek davasını istirdat davasına dönüştürmüştür. Ayrıca davacı şirketin ve yetkilisinin tüm malvarlıkları ile banka hesaplarına el konulduğundan adli yardım talebinde bulunmuş, adli yardım talebiyle ilgili deliller ve emsal olduğunu ileri sürdüğü Yargıtay Yüksek 11. Hukuk Dairesi’nin 20.05.2013 gün 2012/11718 Esas, 2013/10377 Karar sayılı ilâmını ibraz etmiştir.
Mahkemece 24.07.2013 tarihli dilekçe ile yapılan adli yardım istemi konusunda dava açılırken istenen adli yardım talebi, adli yardım talep edebilecek kişiler arasında gerçek kişi, dernek ve vakıf dışında tüzel kişilerin belirtilmemiş bulunması sebebiyle reddedildiğinden adli yardım talebinin yerinde görülmediği gerekçesiyle HMK’nın 178. maddesindeki teminat, verilen kesin süre içerisinde yatırılmadığından ıslahın yapılmamış sayılmasına ve davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı tarafça temyiz talebinde bulunulurken şirketin malvarlığına el konulduğu belirtilerek adli yardım talebinde bulunulmuş ve temyiz harcı yatırılmamıştır. Adli yardım isteminin temyiz aşamasında ileri sürülmesine hukuken bir engel bulunmadığı gibi 6100 sayılı HMK’nın 336/II. maddesinde açıkça mümkün hale getirildiği ve dosyaya sunulan belgelerden davacı şirket ve yetkilisinin mal varlıklarına el konulduğu anlaşıldığından temyizle ilgili adli yardım talebi kabul edilerek temyiz itirazlarının incelenmesine geçilmiştir.
Adli yardım talebinin incelenmesi başlıklı 6100 sayılı HMK’nın 336/II. maddesinde adli yardım talebinin reddine ilişkin kararlara karşı tebliğinden itibaren bir hafta içinde itiraz edilebileceği ve itirazın o hukuk mahkemesinin bir sonrası olan, bulunmaması halinde aynı işlere bakmakla görevli en yakın mahkemece inceleneceği ve itiraz incelemesi neticesinde verilen kararın kesin olduğu belirtilmiş ise de; somut olayda mahkemece nihai kararla adli müzaharet talebi yerinde görülmediği ve işin esası hakkında karar verilmek suretiyle işten el çekildiğinden itiraz yolunun uygulanması imkansız hale geldiği ve bu halde verilen red ya da yerinde görülmeme kararının nihai kararla birlikte temyizi kabil hale geldiğinden Yargıtay’ca nihai kararla birlikte verilen adli yardım talebinin reddi ya da yerinde görülmeme kararının esas hükümle birlikte temyiz edilip incelenebileceği kabul edilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın adli yardımdan yararlanacak kişiler başlıklı 334. maddesinin 1. bendinde “Kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zora düşürmeksizin gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimseler iddia ve savunmalarında geçici hukuki koruma taleplerinde ve icra takibinde taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla adli yardımdan yararlanabilirler” 2. bendinde de “Kamuya yararlı dernek ve vakıflar, iddia ve savunmalarında haklı göründükleri ve mali açıdan zor duruma düşmeden gerekli giderleri kısmen veya tamamen ödeyemeyecek durumda oldukları takdirde adli yardımdan yararlanabilirler” hükmü getirilmiştir. Bu maddedeki düzenlemelerden gerçek kişiler ile kamuya yararlı dernek ve vakıfların adli yardımdan yararlanabilecekleri anlaşılmakta ve bir kısım Yargıtay kararları ile doktrinde kanunda belirtilenler dışında tüzel kişilerin adli yardımdan yararlanamayacakları genel kabul görmektedir. Ancak Kanunda, diğer tüzel kişiler ve şirketlerin adli yardımdan yararlanamayacaklarına dair açık bir hüküm de bulunmamaktadır.
Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini onaylamış ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yargı yetkisini de kabul etmiştir. TC. Anayasa’nın değişik 90. maddesinde usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında Anayasa’ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamayacağı, usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşmalarının esas alınacağı kuralı getirilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de adil yargılanma başlığı altında adil ve aleni yargılanma, bilgilendirme, savunma, vekil tutma ve adaletin yararı gerektiriyorsa ücretsiz hukuki yardım alma, sorguya çekme veya çektirme, çevirmen yardımından yararlanma gibi haklar düzenlenmiştir. Sözleşmenin 6 (1). fıkrası davanın taraflarına “kişisel hak ve yükümlülüklerinin” karara bağlanması için etkili bir şekilde mahkemeye başvurma hakkı tanınmakla birlikte, devlete de bu amaç için kullanılabilecek araçları seçme serbestisi vermektedir. Bir mahkemeye veya yargı yerine başvurma hakkına getirilen kısıtlamanın meşru amaç izlememesi veya kullanılan araç ile gerçekleştirilmek
istenen meşru amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi bulunmamasının sözleşmenin 6 (1). fıkrasıyla bağdaşmayacağı kabul edilmektedir. (AİHM’nin 13.07.1995 tarihli Tolstoy Milavsky, Birleşik Krallık Kararı paragraf 59 ve 17.07.2007 gün 52658/99 başvuru nolu M. ve S. Y./Türkiye Kararı). Uygulama ve Avurupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında sözleşmenin 6. maddesinin dar bir yoruma tabi tutulması için hiçbir gerekçenin meşru kabul edilemeyeceği benimsenmiştir.
Somut olayda davacı şirket ve yetkilisi O. A. bir suç soruşturması nedeniyle tüm mal varlıkları ile hak ve alacaklarına, kıymetli evraklarına, ortaklığı bulunduğu şirketteki ortaklık paylarına, kiralık kasa mevcutlarına ve diğer mal varlığı değerlerine Büyükçekmece 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2010/2960 sayılı Değişik iş sayılı kararı ile el konulmasına izin kararı verildiği ve el konulduğu dosyaya sunulan karar örneği ve belgeler ile anlaşılmaktadır. 6100 sayılı HMK’nın 178/1. maddesinde dayanağını bulup mahkemenin 18.07.2013 tarihli duruşmanın bir nolu ara kararında belirtilen teminat miktarı 37.110,00 TL olan dava değerin %20’si 7.422,00 TL ve miktarı belirtilmeyen ıslah tarihine kadar yapılan yargılama giderlerinden ibaret olup, yaklaşık 8.000,00 TL civarındadır. Davacı şirket ve yetkilisinin tüm mal varlıkları ile hak ve alacaklarına el konulup tasarruf yetkisi kısıtlandığından şirket ve yetkilisinin 8.000,00 TL civarında ve asgari ücretin yaklaşık dokuz misli fazlası ıslah teminatını yatırması aşırı bir külfet oluşturacaktır.
Bu nedenle somut olayda HMK’nın 178/1. maddesine göre ıslah teminatının yatırılmasının istenmesi mahkeme veya yargı yerine başvurma hakları üzerinde orantısız bir kısıtlama olduğundan ıslah teminatı ile ilgili adli yardım talebinin kabul edilemeyerek ıslah yapılmamış sayılıp, davanın sonuçlandırılması, yargıya erişim engellenerek Avurupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6 (1). fıkrasında ifadesini bulan adil yargılanma hakkının ihlali niteliğindedir. Doğrudan doğruya somut olayla ilgili olmamakla birlikte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 17.07.2007 gün 52658/99 başvuru nolu M. ve S. Y./Türkiye, 26.06.2007 gün 25321/02 başvuru nolu Ü../Türkiye, 22.10.2013 gün ve 20577/05 başvuru nolu S… Elektrik Tic. ve San. A.Ş./Türkiye ve 19.06.2001 gün ve 28249/95 başvuru nolu K…/Polonya gibi kararlarında yargıya erişimin engellenmesinin gerçek veya tüzel kişi ayrımı yapılmaksızın sözleşmenin 6 (1). fıkrasındaki adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde olduğu kabul edilmektedir. Adil yargılanma hakkı, iç hukukumuzda da 6100 sayılı HMK’nın 27. maddesi ile kabul edildiğinden bu ilke doğrultusunda konunun yorumlanması zorunluluk arzetmektedir.
Bu durumda mahkemece somut olayda davacı şirket ve yetkilisinin tüm malvarlığına el konulmuş olduğundan ıslah için HMK’nın 178/I. maddesi uyarınca talep edilen teminatı yatırmasının mümkün olmaması sebebiyle adli yardım talebi kabul edilip dava tamamen ıslah edildiğinden, ıslah edilen şekliyle işin esası incelenip sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken bu hususlar üzerinde durulmadan adli yardım talebi yerinde görülmeyerek, teminatın yatırılmaması nedeniyle ıslahın yapılmamış sayılması ve davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, bozulması uygun bulunmuştur.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 1.100,00 TL duruşma vekâlet ücretinin davalıdan alınarak Yargıtay duruşmasında vekille temsil olunan davacıya verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 14.11.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.