Yargıtay Kararı 15. Hukuk Dairesi 2013/4027 E. 2014/3396 K. 16.05.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/4027
KARAR NO : 2014/3396
KARAR TARİHİ : 16.05.2014

Mahkemesi :Gebze 4. Asliye Hukuk Hakimliği
Tarihi :03.05.2013
Numarası :2012/239-2013/557

Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen günde davacı vekilleri Avukat … ve Avukat .. ile davalı vekilleri Avukat … ve Avukat …. geldi. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraflar avukatları dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmıştı. Bu kere dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:

– K A R A R –

Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan haksız fesih nedeniyle iş bedeli alacağı ve menfi zararların tazmini talebine ilişkindir. Davacı şirket yüklenici, davalı şirket ise, iş sahibidir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesini değiştiren 6335 sayılı Kanunu’nun yürürlük tarihi olan 01.07.2012 tarihinden sonra 13.09.2012 tarihinde açılmıştır. Sözü edilen değişiklikle asliye hukuk mahkemeleri ile asliye ticaret mahkemeleri arasındaki ilişki, iş bölümü ilişkisi olmaktan çıkarılıp, görev ilişkisi haline getirilmiştir. İş bölümü itirazı 6100 sayılı HMK’nın 116/1-c maddesi gereğince ilk itiraz iken,görev ilişkisi ilk itiraz niteliğinde olmayıp, mahkemece re’sen davanın her aşamasında nazara alınan ve kamu düzeninden sayılan bir dava şartıdır. Bir başka deyişle, ticarî davaların bundan sonra asliye ticaret mahkemelerinde görülmesi zorunlu bulunmaktadır. O halde, önemli olan ve çözülmesi gereken husus; davanın ticarî dava olup olmadığıdır.
Ticarî davalar, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesinde sayılmış olup, buna göre, “Her iki tarafın da ticarî işletmesi ile ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın aynı maddenin a), b), c), d), e) ve f) bentlerinde sayılan davalar” ticari dava olarak adlandırılmıştır.
TTK’nın 4. maddesine göre; ticarî davaların iki grup altında incelenmesi mümkündür. Bunlar; tarafların sıfatına ve işin ticari işletmeyle ilgili olup olmadığına bakılmaksızın ticari sayılan davalar (mutlak ticarî davalar) ile ticarî sayılması için en azından bir ticarî işletmeyi ilgilendirmesi gereken davalar ve her iki taraf için de ticarî sayılan hususlardan doğan davalar (nispi ticari davalar)dır. (Ticari Dava, s.8-9 Dr. Levent Börü- İlker Koçyiğit, Ankara 2013).
Mutlak Ticarî Dava; tarafların tacir olup olmadıklarına ve dava konusu edilen işin ticarî nitelikte olup olmadığına bakılmaksızın ticarî dava olarak sayılan davalar olup, TTK’nın 4/1. maddesinde a ve f bentlerinde 6 bent halinde sayılan dava türleri mutlak ticarî davadır. Örneğin; acentelikle ilgili davalar, deniz ticaretine ilişkin davalar, sigorta hukuku ile ilgili davalar, taşınır rehni karşılığında ödünç verme işlerinden kaynaklanan uyuşmazlıklar, rekabet yasağından kaynaklanan davalar, yayım sözleşmesine ilişkin davalar, kredi mektubu ve kredi emrinden doğan davalar, alım satım komisyonuyla ilgili uyuşmazlıklardan doğan davalar, fikri mülkiyet hukukundan kaynaklanan davalar, borsa, sergi, pazarlar ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerle ilgili uyuşmazlıklardan doğan davalar ve nihayet bankalara ilişkin uyuşmazlıklardan kaynaklanan davalar mutlak ticarî davalardır. Bundan başka; özel kanun hükümleri gereği ticarî sayılan davalar da bulunmaktadır. Örneğin; Kooperatifler Kanunu’nun 99. maddesi gereğince bu kanundan kaynaklanan davalar, İcra İflas Kanunu’ndan kaynaklanan iflasa ilişkin tüm davalar da mutlak ticarî dava sayılmaktadır.
Nispi ticari dava ise; tarafları tacir olan ve tarafların ticari işletmesi ile ilgili olan uyuşmazlıklar nispi ticari dava olarak adlandırılmaktadır.
Yeni TTK’nın gerekçesinde; ticarî davalar ile ticarî olmayan hukuk davalarını ayırmada kullanılan kıstasın “bir yandan her iki tarafın tacir sıfatı ve uyuşmazlığın konusunu teşkil eden işin bu sebepten dolayı ticarî sayılması keyfiyeti, diğer yandan tarafların sıfatına bakılmaksızın sadece işin ticarî mahiyeti” olduğu açıklanmıştır (Ticari Dava, s-24, Dr. Levent Börü, İlker Koçyiğit).
Bu anlamda bir davanın nispi ticari dava sayılabilmesi için; uyuşmazlığın her iki tarafının tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticarî işletmesi ile ilgili olması gerekli ve zorunludur.
Somut olaya gelince; taraflar ticaret şirketleri olup,davaya konu işte tarafların ticari işletmeleri ile ilgili bulunmaktadır. O halde dava nispi ticarî dava niteliğinde olup, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanun ili değişik 5/2. maddesi gereğince asliye hukuk mahkemeleri ile asliye ticaret mahkemeleri arasındaki ilişki, iş bölümü ilişkisi olmaktan çıkarılıp, görev ilişkisi haline getirildiğinden ve görev, hususu kamu düzeninden olup, mahkemece davanın her aşamasında re’sen nazara alınması gerektiği düşünülerek asliye ticaret mahkemesine görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yargılamaya asliye hukuk mahkemesinde devam edilmiş olması doğru olmamış,bu nedenlerle kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 1.100,00 TL duruşma vekâlet ücretinin davacıdan alınarak Yargıtay’daki duruşmada vekille temsil olunan davalıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 16.05.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.