Yargıtay Kararı 15. Hukuk Dairesi 2013/3105 E. 2014/3822 K. 04.06.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/3105
KARAR NO : 2014/3822
KARAR TARİHİ : 04.06.2014

Mahkemesi : Bursa 4. Asliye Hukuk Hakimliği
Tarihi : 01.02.2013
Numarası : 2012/300-2013/98

Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

– K A R A R –

Dava, ön sözleşmenin feshi istemiyle açılmış; mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ve verilen karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Yanlar arasında 30.04.2007 tarihli ve “ön sözleşme” başlıklı adi yazılı sözleşme yapılmıştır. Bu sözleşme, somut olayda uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 22. maddesinde düzenlenen “sözleşme yapma vaadi” başka bir ifadeyle “ön sözleşme” niteliğindedir. Anılan Yasa hükmü gereğince, ön sözleşme, tarafların ileride asıl bir sözleşme yapacaklarına ilişkin olarak yaptıkları sözleşmeyi ifade eder. Ön sözleşmenin konusu, her zaman borçlandırıcı bir işlemdir. Asıl sözleşmeyi yapma zorunluluğunu doğuracak nitelikte ve geçerlilikte bir ön sözleşmede bulunması gereken koşullar şunlardır:
a)Ön sözleşmede, ileride yapılacak olan asıl sözleşmenin konusu ve esaslı şartları yeterli şekilde ve açıklıkta saptanmış olmalı ya da saptanması mümkün bulunmalıdır.
b)Tarafların karşılıklı olarak açıkladıkları iradeleri birbirine uygun olmalı ve ayrıca sözleşme yapma ehliyetine de haiz olmalıdır. Belirtilen koşulları taşıyan ön sözleşme, taraflarını bağlar ve asıl sözleşmenin yapılmasını isteme açısından alacaklı-borçlu durumuna sokar. Bu sebeple, ön sözleşme, taraflara haklar sağlayan ve borçlar yükleyen tam iki taraflı sözleşmelerdendir. Bu nitelikdeki sözleşmelere ise, uygulama zamanına göre 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 106-108 nci; 6098 sayılı Türk Borçlar Yasası’nın 123-126. maddeleri hükümlerinin uygulanması gerekir. Ön sözleşmenin tarafı olan alacaklı, kendisine tanınan hakları; söz konusu hükümler çerçevesinde kullanabilecektir.
Zorunlu koşulları içerdiği anlaşılan taraflar arasındaki ön sözleşme ile davacı, yeraltı suyundan sulama suyu temini maksadıyla sondaj kuyuları inşasıyla gereken tesislerin yapımını yüklenmiş ve sözleşmenin 3. maddesinde iş bedeli yaklaşık (192.148,00) TL olarak kararlaştırılmış; ancak, tesislerin ikmâlini müteakip yapılacak kat’i hesaplara göre tespit edilecek olan kat’i bedellerin geri ödemeye esas olacağı açıklanmıştır. Sözleşmenin 4. maddesi hükmü gereğince de; taraflar, yapılan tesislerin davalı kooperatife devri için ayrıca bir asıl sözleşme olan “devir sözleşmesi” yapılmasını yüklenmişlerdir. Devir sözleşmesinin de yapımı yüklenilen eserin tamamlanmış olmasıyla birlikte yapılmasının gerektiği kuşkusuzdur. Bir eserin tamamlanmış olması eserin, objektif ölçüler içinde amaca uygun olarak kullanılabilir durumda olduğunun saptanmasıyla mümkündür.
Somut olayda, devir sözleşmesinin yapılması için davalı kooperatife bildirimde bulunmuş ise de; iş bedeli olarak (435.610,00) TL’nin ödenmesi istendiğinden, davalı, bu bedeli kabul etmemiş ve devir sözleşmesi davetine de uymamıştır.
Yanlar arasındaki sözleşmenin birinci maddesinde; eserin teslim süresi kararlaştırılmamış, teslim süresini belirleme yetkisi davalıya tanınmıştır. Ancak; davalı, bu yetkisini kullanırken, objektif iyiniyet kurallarına uygun davranmalı ve haklı nedenlere dayalı gecikmeler hariç, eserin niteliğinin ve büyüklüğünün gerektirdiği imalât süresi içinde eseri tamamlamalıdır. Az yukarıda açıklandığı üzere, sözleşmenin 3. maddesinde, tesislerin ikmâlini müteakip yapılacak kat’i hesaplara göre tespit edilecek kat’i bedellerin geri ödemeye esas alınacağı açıklanmış ise de; iş bedelinin hesap şekli ve yöntemi sözleşmede düzenlenmediği gibi; buna ilişkin bir hukuksal dayanak da sözleşme eki olarak gösterilmemiştir.
Sözleşme konusu iş bedelinin tutarında yanlar arasında uyuşmazlık vardır. Sözleşmede iş bedelinin belirlenmesi yöntemini düzenleyen bir hüküm veya sözleşmenin yollama yaptığı bir düzenleme bulunmadığına göre, iş bedeli, somut olayda uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 366. maddesinde öngörülen yasal yöntem uygulanarak belirlenmelidir. Anılan yasa hükmüne göre, yanlarca önceden kararlaştırılmamış veya yaklaşık olarak kararlaştırılmış olan iş bedeli, işin yapıldığı zamandaki; somut olayda ise tamamlanmış olarak teslimi gereken zamandaki serbest piyasa fiyatlarına göre, bilirkişi ya da bilirkişi kurulu aracılığıyla yapılacak keşif ve inceleme sonucu mahkemece belirlenir. Bu yasal nedenle, öncelikle iş bedelinde yanlar arasında anlaşma sağlanamaması durumunda yukarıda açıklanan hususlar gözetilerek, taraflar arasındaki ayrı bir dava yoluyla sözleşme konusu işin, haklı gecikmeler hariç, tamamlanmış olarak davalıya teslimi gereken uygun teslim süresinin belirlenmesi; işin uygun teslim süresinden önce teslim edilmiş olması halinde ise teslim tarihi aksi halde teslimi gereken tarih itibariyle 818 sayılı Kanun’un 366. maddesindeki yasal yöntemle ve ön sözleşmedeki bedelden az olmamak üzere belirlenmesi gerekir. İş sahibinin karşı edimi kapsamında yükleniciye ödemesi gereken iş-eser bedeli, açıklanan şekilde kesin olarak saptandıktan sonra; yüklenici, 818 sayılı Yasa’nın 106. maddesindeki seçimlik haklardan birisini, oluşan koşullarına göre kullanabilir (Y.H.G.K. 28.04.2010 tarih, 2010/15-193 Esas ve 2010/235 K. sayılı ilâmı). O halde, iş sahibinin karşı edimlerinden olan iş bedelinin miktarı kesin olarak belli olmadan, bu ediminin ifasında onun, “borçlu temerrüdüne” düşmüş olduğundan söz edilemez. Açıklanan bu hukuksal nedenlerle, ön sözleşmenin feshi davasının reddi gerekirken, mahkemece yerinde olmayan gerekçelerle, ön sözleşmenin feshine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan sebeplerle davalı tarafın temyiz itirazlarının kabulüne ve kararın davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, 04.06.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.