Yargıtay Kararı 15. Hukuk Dairesi 2010/5650 E. 2012/148 K. 19.01.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2010/5650
KARAR NO : 2012/148
KARAR TARİHİ : 19.01.2012

Mahkemesi :Asliye Hukuk Hakimliği

Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen günde davacı vekili Avukat … ile davalı vekili Avukat … geldi. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraflar avukatları dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmıştı. Bu kere dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:

– K A R A R –

Dava, maddi tazminatın tahsili istemiyle açılmış; mahkemece, davanın reddine karar verilmiş ve verilen karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, davacı ile davalılardan kooperatif arasında 13.10.1993 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapıldığını, bu sözleşmeye dayalı olarak … 1. Asliye Ticaret Mahkemesin’de davalı kooperatif hakkında açılan tazminat davasının yargılaması sırasında 13.02.2006 tarihli sulh sözleşmesi yapıldığını ve bu sebeple 2008/814 Esas sayılı davanın hükme bağlandığını ve bu sulh sözleşmesi gereğince kooperatife ait D blokta bulunan 9. kattaki 17 nolu meskenin davacıya verilmesinin kabul edildiğini, ancak davalılarla davacı arasında yapılan “Ek Sulh Sözleşmesi” başlıklı ve 24.03.2008 günlü ayrı bir sözleşme yapıldığını, 13.02.2006 tarihli sulh sözleşmesi gereğince davacıya verilmesi kabul edilen D bloktaki 17 nolu dairenin yerine, E blokta bulunan 9. kattaki 18 nolu dairenin verileceğinin kabul edildiğini, bu dairenin 17 nolu bağımsız bölüme göre daha değerli olduğu hususunda, davacının davalılarca ikna edildiğini, ne var ki, 17 no’lu dairenin satımı için davacıdan vekâletname alarak 3. kişiye satıldığı gibi, daha önceden alınan 27.06.2007 tarihli vekâletnameye dayalı olarak da 18 no’lu bağımsız bölümün de dava dışı 3. kişiye satılmış olduğunu, 01.05.2010 tarihinde siteye gidip baktığında 18 nolu dairede başkasının oturmakta olduğunu öğrendiğini; tüm bu işlemlerin davacının kandırılmasıyla ve hile yoluyla sağlandığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmasıyla 18 no’lu dairenin bedelinden 10.000,00 TL maddi tazminatın davalılardan müteselsilen alınarak davacıya verilmesini istemiştir.
Davanın hukuksal sebebi, “hile” olup; davacının davalıların hileli işlemleri sebebiyle az yukarıda belirtilen sözleşmelerin yapılmış olduğu ileri sürülmektedir. BK’nın 28. maddesi hükmü gereğince, karşı tarafın aldatılması sonucunda sözleşme yapmaya kandırılmış olan taraf, hatası esaslı olmasa bile o sözleşmeyle bağlı olmaz. Ayrıca, bir üçüncü kişinin hilesi sebebiyle yaptığı sözleşme kural olarak bağlayıcı ise de; diğer taraf hileyi biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, o sözleşme de bağlayıcı olmaz. Hile az yukarıda açıklanan yasal tanıma göre bir kimseyi bir hukuki işlem yapmaya yönlendirmek için, onda yanlış bir düşünce ve kanı uyandıran veya böyle bir düşünceyi güçlendiren ya da bu düşüncenin devamını sağlayan bir davranış ya da davranışların bütünüdür. BK’nın 31. maddesi hükmü gereğince de hata, hile veya tehdit etkisi altında yapılan sözleşmeyle bağlı olmayan taraf, bu sözleşmeyi yerine getirmemek yolundaki kararını karşı tarafa bildirmeksizin veya verdiği şeyi geri istemeksizin bir yılı geçerse, sözleşmeye onay vermiş sayılır. Ancak bu süre hata veya hilenin anlaşıldığı yani öğrenildiği ya da korkunun kalktığı tarihten işlemeye başlar. Bu yasal duruma karşın mahkemece, 24.03.2008 tarihli ek sözleşmenin kurulduğu tarinden itibaren BK’nın 31. maddesine göre bir yıllık süre geçtikten sonra dava açıldığından ve hak düşürücü süreden sonra açılan davanın reddi gerektiğinden bahisle dava reddedilmiştir. Oysa, az yukarıda açıklandığı üzere; BK’nın 31. maddesindeki bir yıllık hak düşürücü nitelikteki süre, sözleşme tarihinden değil, hilenin davacı yanca öğrenilmiş olduğu tarihten itibaren başlar.
Davada; davacı tarafından, 01.05.2010 tarihinde hilenin öğrenildiği ileri sürülmüştür. Dava, 13.05.2010 tarihinde açılmış olduğuna göre hilenin varlığı ve öğrenme tarihinin ileri sürüldüğü gibi davacı tarafından, yasal delillerle kanıtlanmış olması halinde; davanın bir yıllık hak düşürücü süresi içinde açıldığının kabulü gerekir. Ne var ki; mahkemece davacı tarafa yasal delillerini sunabilmesi için olanak verilmemiştir. Davacının hukuki dinlenilme hakkı ihlâl edilmiştir.
O halde mahkemece yapılacak iş; 21.04.2008 tarihli ve “ibraname” başlıklı belge ile arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi, 13.02.2006 tarihli “Düzenleme Şeklinde Ek sözleşme”, 24.03.2008 tarihli “Ek Sulh Sözleşmesi” ve sulh sözleşmesi gereğince verilen … 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2000/814 E. ve 2008/98 K. sayılı hükmü ve bağlı dosyası kapsamı ve ayrıca 17 nolu daireyle, 18 nolu dairelerin temlikine ilişkin akit tabloları ve temliki sağlayan vekâletnameler; taraflara olanak sağlanmasıyla sunulacak yasal delillerle birlikte değerlendirilmek suretiyle öncelikle davanın BK’nın 31. maddesinde öngörülen ve hak düşürücü nitelikte olan bir yıllık süre içinde açılmış olup, olmadığının saptanması; süresinde açılmışsa uyuşmazlığın esası incelenerek, uyuşmazlığın hükme bağlanması, aksi halde ise davanın reddine karar verilmesinden ibaret olmalıdır.
Açıklanan sebeplerle eksik soruşturma ile verilen karar bozulmalıdır.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan sebeplerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle, kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 19.01.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.