YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2020/11900
KARAR NO : 2021/2961
KARAR TARİHİ : 15.03.2021
Güveni kötüye kullanma suçundan sanık …’in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 155/1, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca 3.000,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına dair Ankara 14. Asliye Ceza Mahkemesinin 28/05/2019 tarihli ve 2019/59 esas, 2019/776 sayılı kararı aleyhine, Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 22/10/2020 gün ve 94660652-105-06-19356-2019 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02/11/2020 gün ve 2020/94904 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.
Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;
Dosya kapsamına göre; müştekinin kiracı olarak yaşadığı ve eşyalı olarak kiraladığı sanığa ait evi tahliye etmeden evvel tatile gittiği ve tadilat işleri ile yeni kiracı arayışları için eve ait eşyalar dışındaki eşyalarını ortaya toplayarak dönüşte almak üzere evin anahtarını sanığa bıraktığı, ancak sanığın müştekiye ait pahalı okul kitaplarını, romanlarını ve bazı şahsi eşyalarını sattığı iddiasıyla dava açılmış ve suçun yasal tanımına aykırı şekilde kesin nitelikte para cezası verilmiş ise de; taraf ve tanık beyanları oluş ve tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; müştekinin evde en başından itibaren hangi eşyalarının bulunduğu bunların kime ne şekilde nasıl satıldığına dair görgüye dayalı hiç bir tanık beyanının bulunmadığı, evdeki eşyaların bir kısmının kardeşine teslim edildiği noktasının sabit olduğu ve sadece her iki tarafında kendi tanıdıklarının tanık olarak beyanlarına başvurulduğu, sanığın suçu inkar ederek tüm eşyaları müştekinin kardeşinin aldığını savunduğu, bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda, ceza yargılamasında toplanan tüm delillerin değerlendirmesi yapılarak yüklenen suçun sabit olduğu kanaatine varılırsa mahkumiyet hükmü kurulabileceği gözetilmeden yazılı şekilde sanığın mahkumiyetine karar verilmesinde;
Kabule göre de;
1) 5237 sayılı Kanun’un 155. maddesinde yer alan “(1) Başkasına ait olup da, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyetliği kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunan veya bu devir olgusunu inkar eden kişi, şikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.” şeklindeki düzenleme uyarınca atılı suçun cezasının alt sınırının 6 ay hapis cezası olduğu ve anılan maddeye göre hapis cezasının yanında aynı zamanda adli para cezasına da hükmedilmesi gerektiği nazara alındığında, Ankara 14. Asliye Ceza Mahkemesince alt sınırdan temel ceza belirlenirken 6 ay hapis ve anılan Kanun’un 52/1. maddesi gereğince 5 gün adli para cezası olarak belirleme yapıldıktan sonra, yasal ve takdiri indirimler uygulanıp, hapis ve adli cezasına hükmedilmesi gerektiği halde, anılan düzenlemenin hapis ve adli para cezalarını seçimlik olarak düzenlediği yönünde yanılgılı değerlendirme yapılarak tercihen adli para cezasına hükmedilmesi ve neticeden 3.000,00 Türk lirası adli para cezası ile sanığın cezalandırılmasına karar verilerek eksik ceza tayin edildiği gözetilmemesinde,
2) 5237 sayılı Kanun’un 155/1. maddesinde hapis ile birlikte öngörülen adlî para cezasının seçenekli olmadığı ve 5237 sayılı Kanun’un 52/1. maddesinde yer alan “Adlî para cezası, beş günden az ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hâllerde yediyüzotuz günden fazla olmamak üzere belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması suretiyle hesaplanan meblağın hükümlü tarafından Devlet Hazinesine ödenmesinden ibarettir.” şeklindeki düzenleme nazara alındığında, gün para cezasının asgari haddinin 5 gün adli para cezası olduğu, sanık hakkında hüküm kurulurken asgari hadden uzaklaşıldığına dair bir gerekçeye yer verilmediği gibi, hüküm kısmında da cezanın teşdiden uygulandığına dair bir ifadeye yer verilmediği dikkate alındığında, alt sınır olan 5 gün yerine 180 gün adlî para cezasına hükmolunması suretiyle fazla ceza tayininde, isabet görülmemiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dosya kapsamına göre; müştekinin kiracı olarak yaşadığı ve eşyalı olarak kiraladığı sanığa ait evi tahliye etmeden evvel tatile gittiği ve tadilat işleri ile yeni kiracı arayışları için eve ait eşyalar dışındaki eşyalarını ortaya toplayarak dönüşte almak üzere evin anahtarını sanığa bıraktığı, ancak sanığın müştekiye ait pahalı okul kitaplarını, romanlarını ve bazı şahsi eşyalarını sattığı iddiasıyla dava açılmış ve suçun yasal tanımına aykırı şekilde kesin nitelikte para cezası verilmiş ise de; taraf ve tanık beyanları oluş ve tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; müştekinin evde en başından itibaren hangi eşyalarının bulunduğu bunların kime ne şekilde nasıl satıldığına dair görgüye dayalı hiç bir tanık beyanının bulunmadığı, evdeki eşyaların bir kısmının kardeşine teslim edildiği noktasının sabit olduğu ve sadece her iki tarafın da kendi tanıdıklarının tanık olarak beyanlarına başvurulduğu, sanığın suçu inkar ederek tüm eşyaları müştekinin kardeşinin aldığını savunduğu, bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda, ceza yargılamasında toplanan tüm delillerin değerlendirmesi yapılarak yüklenen suçun sabit olduğu kanaatine varılırsa mahkumiyet hükmü kurulabileceği gözetilmeden sanığın mahkumiyetine karar verilmesi nedeniyle kanun yararına bozmaya atfen düzenlenen ihbarnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden, Ankara 14. Asliye Ceza Mahkemesinin 28/05/2019 tarihli ve 2019/59 esas, 2019/776 sayılı hükmün 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre ve aynı maddenin 4. fıkrasının (d) bendinin verdiği yetkiye dayanılarak, atılı suçu işlediği sabit olmadığından sanığın beraatine, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 155/1, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca 3.000,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına dair hükmün KALDIRILMASINA, bozma sebebine göre kabule ilişkin (1) ve (2) numaralı bentler hakkında karar verilmesine yer olmadığına, 15/03/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.