Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2018/9240 E. 2019/4084 K. 22.04.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2018/9240
KARAR NO : 2019/4084
KARAR TARİHİ : 22.04.2019

MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Dolandırıcılığa teşebbüs
HÜKÜM : TCK’nın 157/1, 43/1, 35, 62, 52/2, 53, maddeler gereğince mahkumiyet

Dolandırıcılığa teşebbüs suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm katılan vekili ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dairemizce, uzlaştırma hükümlerinin uygulanması gerektiğinden bahisle hükmün bozulması üzerine, taraflar arasında uzlaşmanın sağlanamadığı belirlenerek yapılan incelemede;
Sanığın, davaya konu markaların ambalajlarının orjinalini taklit etmek suretiyle piyasadan temin edilen kalitesi ve değeri düşük olan temizlik malzemesini markaları taklit edilerek üretilen ambalajların içerisine koyduğu, usulüne uygun olarak yapılan aramada, bu nitelikteki ürünlerin sanıkta ele geçirildiği, böylece sanığın dolandırıcılığa teşebbüs suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda,
1-Katılan vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dolandırıcılığa teşebbüs suçunun mağdurunun, sanığın hileli hareketlerine maruz kalan kişi olduğu, bu kapsamda, suçtan doğrudan zarar görmeyen ve olayla ilgisi bulunmayan …’nün davaya katılamayacağı gözetilmeden verilen katılma kararı hukuken geçersiz ve yok hükmünde olup temyiz hakkı vermeyeceğinden katılan vekilinin anılan suçtan kurulan hükme yönelik temyiz isteminin 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’un 317. maddesi uyarınca REDDİNE,
2-Sanık müdafiinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 28/02/2012 gün ve 2011/1-692 Esas, 2012/60 karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere; 5237 sayılı TCK’nın “Suça Teşebbüs” başlıklı 35. maddesinde; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur” hükmü yer almaktadır. Buna göre suça kalkışma, işlenmesi kastolunan bir suçun icrasına elverişli araçlarla başlanmasından sonra, elde olmayan nedenlerle suçun tamamlanamamasıdır. Maddenin açık hükmüne göre, icra hareketlerinin yarıda kalması ya da sonucun meydana gelmemesi failin iradesi dışındaki engel nedenlerden ileri gelmelidir. İcra hareketlerinin başlamadığı hazırlık hareketleri ise, başka bir suç oluşturmadığı takdirde cezalandırılmayacaktır. Bu hukuksal bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde, sanığın, söz konusu ürünleri henüz kimseye satmadan yakalandığı, sanığın, hileli hareketlerini üzerinde gerçekleştirdiği herhangi bir kişinin bulunmadığı, henüz hazırlık hareketlerinin tamamlanarak icra aşamasına geçilmediği, suçun oluşabilmesi için bu şekilde oluşturulan ürünlerin somut olarak belirlenen bir kişiye satılması veya satılmaya çalışılmasının gerektiği, dolandırıcılığa teşebbüs suçunun mağdurunun, paketi taklit olarak kullanılan firma değil, söz konusu ürünün gerçek diye satılmaya çalışıldığı kişi olacağı, somut olayda, hileli harekete maruz kalıp haksız menfaat temin edilmeye çalışılan böyle bir kişinin bulunmadığı, sanığın, bu aşamaya kadar olan eylemleri ile ilgili olarak marka hakkının ihlali kapsamında değerlendirme yapılabileceği, bu nedenlerle dolandırıcılığa teşebbüs suçunun yasal unsurları oluşmadığı dikkate alınarak sanığın, 5271 sayılı CMK’nın 223/2-a maddesi gereğince beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,
Kanuna aykırı olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca, hükmün BOZULMASINA, 22/04/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.