Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2015/6566 E. 2015/30925 K. 05.11.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2015/6566
KARAR NO : 2015/30925
KARAR TARİHİ : 05.11.2015

Tebliğname No : 6 – 2013/221171

İNCELENEN KARARIN;
MAHKEMESİ : Denizli 6. Asliye Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 16/01/2013
NUMARASI : 2011/49 (E) ve 2013/19 (K)
SANIK : M.. S..
SUÇ : Hırsızlık, işyeri dokunulmazlığını ihlal, mala zarar verme, kamu malına zarar verme, görevi yaptırmamak için direnme

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Mala zarar verme suçu başkasının mülkiyetinde bulunan taşınır veya taşınmaz malın kısmen veya tamamen yıkılması, tahrip edilmesi, yok edilmesi, bozulması kullanılamaz hâle getirilmesi veya kirletilmesiyle oluşur. Bu bakımdan, söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Yıkma, yalnızca taşınmazlar için söz konusudur. Taşınmazın önceki kullanış biçimine uygun olarak bir daha kullanılamaz duruma getirilmesini ifade eder. Yok etme, suça konu şeyin maddî varlığını ortadan kaldırmaktır. Bozma, suça konu şeyin, amacına uygun olarak kullanılması olanağını ortadan kaldırmaktır. Kirletme, başkasının binasının duvarına yazı yazmak, resim yapmak, afiş ve ilân yapıştırmak şeklinde gerçekleştirilmektedir.
Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girildikten sonra çıkmayan kişi konut dokunulmazlığı suçunu işlemiş olur. Konuta girmek, failin bütün vücudu ile tamamen konuta girmesi demektir. Bu nedenle, konutun eklentisi içinde olmamak kaydıyla, pencereden içeriye bakma, kapıyı dinleme camı tıkırdatma, dış kapı zilini çalma bu suçu oluşturmaz. Konuta veya eklentisine nereden girildiğinin önemi yoktur. Konuttan çıkmamak, konut sahibinin rızası ile girilen konuttan, söz, hareket ve tavırlarıyla kendisini çıkmaya davet edilmesine rağmen, çıkmamaktadır.
Suçun oluşması için, sahibinin rızası olmadan girilen yada rızayla girildikten sonra istendiği halde dışarı çıkılmayan bir konut veya eklentisi olmalıdır. Konut, (mesken) bir kimsenin geçici de olsa oturmak için sığındığı her nevi yer olarak tanımlanabilir. Medeni kanunun 19 uncu maddesinde tanımlanan her ikametgah TCK. anlamında bir konuttur Kişinin ihtiyaçlarından bir veya bir kısmının yerine getirildiği yani yaşamsal faaliyetlerini geçirdikleri yer konuttur. Konutun bir bina olması şart değildir. Konut eklentisi (müştemilat) ; konuta bitişik yada onun yakınında olan, konut veya benzerî yapıların kullanılış amaçlarından herhangi birini tamamlayan diğer yapılar veya yerlerdir. Balkon,koridor, sahanlık, etrafı çitle çevrili avlu, eve ait etrafı duvarla çevrili bahçe, buna örnek gösterilebilir. Diğer bir anlatımla, girilmesi konutta oturanların huzur ve güvenliğini bozabilecek konuta bağlı veya pek yakın ek yapılar veya yerlerdir. Avlu, ahır, bahçe, taraça, samanlık, odunluk, kömürlük, balkon gibi yerler eklentidir. Konut veya eklentiyi dış dünyadan ayırıcı belirtiler, o yer sahibinin yaşama biçimi, mevcut olanakları, sosyal ve ekonomik durumu ile kültürel ve yöresel özelliklere, gelenek ve göreneklere göre farklılıklar gösterebilir. Bu husus,olaysal olarak değerlendirilmeli, tayin ve takdir edilmelidir.
Apartman giriş kapısından sonraki koridorların, merdiven ve merdiven boşluklarının, daire giriş kapısı ön kısımlarının, sahanlıkların apartmanda oturanlara ait ortak “eklenti” olduğunun kabulü gerekir. Apartman dış kapısının açık kalması, bu kısımların eklenti olma niteliğini etkilemeyeceği gibi eklenti sayılmamasına da neden olmaz. Dış kapının konması; bu yerlerin dış alemle ilgisinin kesildiğine ve yasa dışı bir amaçla içeri girilmesine izin verilmediğine ilişkin iradenin bir göstergesidir. Merdivenler ve sahanlık, konuta giriş çıkış için zaruri, konutun kullanış amacını tamamlayan ve sağlayan, konuta bağlı yerlerdendir. Her isteyenin bu yerlere girmesi ve yararlanması olanaksızdır. Sahanlık ve merdiven olmadan konut olamayacağı gibi, konut olmadan da merdiven ve sahanlık olamaz. Bu itibarla konut ve apartman merdiveni birbirinden ayrılmaz birer parça ve merdivenler konutun eklentileridir.
Rızaya aykırı olarak girme veya rıza ile girildikten sonra çıkması istenilmesine rağmen çıkmayan kişi bu eylemini, açık bir rızaya gerek olmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ve eklentilerinde işlemesi hâlinde Fail ikinci fıkraya göre cezalandırılacaktır. Girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ve eklentileri, Avukatlık bürosu, Doktor muayenehaneleri, Emlak bürosu, Mimar bürosu, v.b. gibi izinle girilmesi gereken yerlerdir. Girilmesi mutat olan yerlere, süper marketler, mağazalar, dükkanlar, pasta salonları, kahvehane, restoran ve lokantalar, sinema, tiyatro, otel, bar, hastane, örnek gösterilebilir. Halka açık olduğu saatlerde bu gibi, yerlere giriş de suç oluşmaz. Ancak halka kapalı olan saatlerde buralara rıza haricinde girilmesi hâlinde bu fıkradaki suç oluşacaktır.
Evlilik birliğinde aile bireylerinden birinin rızasının olması, hukuka uygunluk sebebidir. Konutun birden fazla kişinin ortak kullanması durumunda, bunlardan birinin rızasının olması hukuka uygunluk sebebidir. Konut, sahibinin rızasıyla bu yere girilmesi hâlinde suç oluşmayacaktır. Konuta veya eklentiye girmenin gizli veya hile ile olması, konut sahibinin rızası olmadığını göstermekte ve alenen girme hâlinde men edileceğinin delilini teşkil etmektedir. Rızanın varlığı veya yokluğu, failin davranışlarına; amacına, giriş nedenine göre tespit edilmelidir. Yerel ve olaysal koşullar, gelenekler nazara alınmalıdır. Sütçünün süt, gazetecinin gazete, postacının mektup bırakmak için eklentiye girmesinde örtülü rıza mevcuttur. Ancak aynı yere,ırza geçmek, söz atmak, tasaddide veya sarkıntılıkta bulunmak, röntgencilik yapmak için girilmesinde rızanın varlığı kabul edilemez. Çünkü; eklenti sahibinin huzuru, güvenliği bozulmuş, kişisel özgürlüğü ihlâl edilmiştir. Bu itibarla; eklentiye girmede, burayı kullanma ve tasarruf etme hakkına sahip olanların rızalarının tespiti zımnında, sanığın davranışları değerlendirilmeli, giriş amacı araştırılmalı, olaysal olarak değerlendirme yapılmalıdır. Her iki halde de rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması zorunludur. Meşru amaç, hukuka aykırı olmayan, hukuk düzeni tarafından suç kabul edilmeyen, haksız sayılmayan, yani hukuk düzenini bozmayan amaçlardır. Eşlerden birinin, şehvet amacıyla bir başkasını konuta alması hâlinde, meşru bir amaca yönelik olmadığından, vaki rızası geçersizdir.
Suçun, cebir kullanmak suretiyle işlenmesi, ağırlaştırıcı nedendir. Cebrin konut içinde bulunan herhangi bir kişiye karşı kullanılmış olması yeterlidir. Konut için rıza beyan etmeye yetkili kişiye yapılması zorunlu değildir. Cebrin, kişilere karşı kullanılması maddenin konusudur. Eşyaya karşı kullanılan cebir hâlinde ağırlaştırıcı neden uygulanmaz. Burada söz konusu olan cebir, kasten yaralama suçunda tanımlanan ve kişide basit bir tıbbı müdahaleyle giderilebilecek olan fiziki güçtür. Bu ölçünün ötesinde bir etki meydana getirmiş ise hem bu suç oluşacak hem de kasten yaralama suçundan dolayı ayrı ayrı cezalara hükmedilecektir.
Suçun tehdit kullanılmak suretiyle işlenmesi ağırlaştırıcı nedendir. Failin konut sahibini kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğini veya malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağını veya sair bir kötülük edeceğini bildirerek bu suçu işlemesi hâlinde, maddenin son fıkrası uyarınca ceza tayin edilecektir.
Fiilin gece vakti işlenmesi, ağırlaştırıcı nedendir. Geçe vakti TCK.md. 6 da tanımlanmıştır. Gece vakti güneşin batmasından bir saat sonra başlar ve doğmasından bir saat evvele kadar devam eden zaman süresidir.
5237 Sayılı TCK’nun “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlıklı dördüncü kısmının, “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar ”başlıklı birinci bölümünde, 265. maddesi ile düzenlenen;“Görevini Yaptırmamak İçin Direnme” suçuyla korunan hukuki yarar, kamu idaresinin güvenilirliği ve işleyişi olup; bu suçta, kamu faaliyetlerine kişilerin saygı göstermelerinin sağlanması ve kamu görevlerinin yerine getirilmesini dolayısıyla da kamu görevini yerine getirenleri engellemeye yönelik fiillerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Öte yandan, kendisine verilen görevi yerine getirmekte olan kamu görevlisine karşı cebir ve/veya tehdit fiili gerçekleştirilmiş bulunduğundan bu suçla aynı zamanda kişi özgürlüğü ve beden bütünlüğü de korunmaktadır. Maddede düzenlenen görevini yaptırmamak için direnme suçu, seçimlik hareketli bir suç olup kamu görevlisinin görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir ve/veya tehdit kullanılması ile suç oluşmaktadır. Bu suçun oluşabilmesi için, öncelikle engellenmek istenen işin o kamu görevlisinin görevine giriyor olması zorunludur. Zira madde, kamu görevlisinin yerine getirdiği herhangi bir iş için değil, görevine giren bir iş için koruma sağlamaktadır. Cebir, kamu görevlisine karşı fiziki güç kullanılmasıdır. Cebrin sınırı, kasten yaralama suçunun temel şekli veya daha az cezayı gerektiren hâli kapsamında değiştirilebilecek boyutta olmasıdır. Cebirle, kasten yaralamanın neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerine sebebiyet verilirse, fail ayrıca bu suçtan da beşinci fıkra uyarınca cezalandırılacaktır. Cebir veya tehdidin alenî olması şart değildir. Bu manada cebir ve tehdit, kamu görevlisinin görevini yerine getirmesini engellemeye elverişli, doğrudan kamu görevlisine yönelik ve ortadan kaldırılmadığı sürece göreve devam edilmesine engel olan güç kullanılmasını ifade eder.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 02.03.2010 gün 9-259-47 sayılı kararında belirlendiği gibi, Olayın gelişimi sırasında sanığın, cebir ve/veya tehdit kullandığı polis memuru olan müştekiler suçun mağduru, kamu idaresi ise suçtan zarar gören konumundadır. “Görevini Yaptırmamak İçin Direnme” suçunun 5237 sayılı TCK’nın “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı bölümünde düzenlenmiş olması da kamu görevlilerinin suçun mağduru olamayacakları anlamına gelmemektedir. Aksinin kabulü halinde, görevleri dışında kendilerine karşı cebir ve/veya tehdit kullanılması halinde işlenen bu suçların mağduru olacaklarında kuşku bulunmayan kişilerin, aynı suçlara görevlerinin ifası sırasında kamu görevlisi sıfatıyla maruz kaldıklarında ise suçun mağduru olmadıklarını ileri sürmek çelişkisine düşülecektir ki, bunun yasal bir dayanağı bulunmamaktadır.
Sanığın, şikayetçi H.. A..’a ait işyerine gece saat 01.45 sıralarında arka taraftaki binadan geçerek demir parmaklığa zarar vererek girdiği, üç adet bakır kazanı aldığı, olay günü görevli polis memurlarının 1. Sanayi Sitesi 155. Sokak üzerinde sanık ile birlikte kaçtığı için kimliği tespit edilmeyen bir sanığı ellerinde kazanlar ile gördükleri, sanığın ve yanındaki şahsın kazanları atarak kaçmaya başladıkları, yakalanan sanığın polis memurlarına hakaret ettiği, direnip “siz kim oluyorsunuz, kiminle uğraştığınızı size göstereceğim.” dediği, yine görevli polis memurları M.. Ö.. ve U.. K..’a hakaret ettiği, polis aracına bindirilmek istendiği sırada tekme ile vurmak suretiyle aracın plakalık kısmına zarar verdiğinin iddia edildiği somut olayda;
1- Sanık hakkında görevi yaptırmamak için direnme, hakaret ve kamu malına zarar verme ve işyeri dokunulmazlığını ihlal suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin temyiz incelemesinde;
Sanığın kısmi ikrarı, görevli polis memurlarının beyanları, olay ve görgü tespit tutanaklarına göre, kamu malına zarar verme, görevi yaptırmamak için direnme, hakaret ve konut dokunulmazlığını ihlal suçlarının oluştuğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiş, hakaret suçunun görevi yaptırmamak için direnme suçunun unsuru olmayıp, ayrı bir suç olması nedeni ile bu hususta bozma isteyen tebliğnamedeki görüşe iştirak edilmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 07.06.2011 tarih ve 2011/9-88-116 sayılı kararı ile Adli sicil kaydında tekerrüre esas ilamı bulunan sanık hakkında kurulan mahkumiyet hükümlerinde tekerrüre esas olmayan ilam gösterilmek suretiyle sanık hakkında TCK’nın 58.maddesi uyarınca cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verildiği, mahkemece sanığın mükerrirliği net olarak belirlenip kabul edildiğine göre, yanılgı nedeniyle hükümde gösterilen ve tekerrüre esas olmayan ilam hükümden çıkartılıp, yerine tekerrüre esas nitelikte diğer ilam yazılmak suretiyle hükmün düzeltilmesine, ancak yanılgılı uygulamanın 5275 sayılı Kanun’un 108/2 maddesindeki infaza eklenecek süre yönünden aleyhe değiştirmeme ilkesinin gözetilmesine karar verilmelidir” içerikli kararında belirtildiği üzere, mahkemece sanığın mükerrirliği net olarak belirlenip kabul edildiğine göre yanılgı nedeniyle hükümde gösterilen ve tekerrüre esas olmayan Denizli Asliye Ceza Mahkemesinden verilme 22.04.2008 tarih ve 2007/615 esas 2008/313 karar sayılı sayılı ilamının tekerrüre esas alınması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1.maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321.maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden duruşma yapılmasını gerektirmeyen bu hususun aynı kanunun 322.maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümdeki 5237 sayılı Kanunun 58. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümün çıkarılarak yerine “sanığın adli sicil kaydına göre tekerrüre esas olan Turgutlu 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 18.03.2009 tarihinde kesinleşen 2006/296 esas 2007/12 karar sayılı ilamı ile mükerrir olduğu anlaşıldığından 5237 sayılı Kanunun 58.maddesi uyarınca cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına, 5320 sayılı Kanun’un 8.maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı Kanun’un 326/son maddesi uyarınca aleyhe değiştirmeme ilkesi gözetilerek 5275 sayılı Kanun’un 108/2 maddesi gereğince mükerrir olan sanık hakkında koşullu salıverme süresine eklenecek miktarın Denizli Asliye Ceza Mahkemesinden verilme 22.04.2008 tarih ve 2007/615 esas 2008/313 karar sayılı ilamı esas alınarak belirlenmesine” cümlesinin eklenmesi suretiyle diğer yönleri usul ve kanuna uygun olan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
2- Sanık hakkında şikayetçi H.. A..’a yönelik mala zarar verme ve hırsızlık suçuna yönelik kurulan mahkûmiyet hükümlerinin temyiz incelemesinde;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak; şikayetçinin temyiz aşamasında verdiği 10.06.2014 havale tarihli şikayetten vazgeçme dilekçesinde mala zarar verme ve hırsızlık suçlarından doğan maddi zararının karşılandığını beyan etmesi karşısında;
a- Soruşturması ve kovuşturması şikayete tabi olan mala zarar verme suçuna yönelik olarak TCK’nın 73/6 maddesi gereğince sanığın şikayetten vazgeçmeyi kabul edip etmediği sorularak, şikayettin vazgeçmeyi kabul etmesi halinde düşme kararı verilmesi ile;
b- Şikayetçinin ilk duruşmadan sonra bir daha dinlenmediği de dikkate alınarak, hırsızlık suçun nedeni ile zararının ne zaman giderildiği tespit edilip, TCK’nın 168/2. maddesinin uygulanma şartlarının oluşup oluşmadığı değerlendirildikten sonra hüküm kurulmasında zorunluluk bulunması,
Kabule göre de;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 07.06.2011 tarih ve 2011/9-88-116 sayılı kararı ile Adli sicil kaydında tekerrüre esas ilamı bulunan sanık hakkında kurulan mahkumiyet hükümlerinde tekerrüre esas olmayan ilam gösterilmek suretiyle sanık hakkında TCK’nın 58.maddesi uyarınca cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verildiği, mahkemece sanığın mükerrirliği net olarak belirlenip kabul edildiğine göre, yanılgı nedeniyle hükümde gösterilen ve tekerrüre esas olmayan ilam hükümden çıkartılıp, yerine tekerrüre esas nitelikte diğer ilam yazılmak suretiyle hükmün düzeltilmesine, ancak yanılgılı uygulamanın 5275 sayılı Kanun’un 108/2 maddesindeki infaza eklenecek süre yönünden aleyhe değiştirmeme ilkesinin gözetilmesine karar verilmelidir” içerikli kararında belirtildiği üzere, mahkemece sanığın mükerrirliği net olarak belirlenip kabul edildiğine göre yanılgı nedeniyle hükümde gösterilen ve tekerrüre esas olmayan Denizli Asliye Ceza Mahkemesinden verilme 22.04.2008 tarih ve 2007/615 esas 2008/313 karar sayılı sayılı ilamının tekerrüre esas alınması,
Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 05.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.