YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2015/3599
KARAR NO : 2015/29196
KARAR TARİHİ : 30.09.2015
MAHKEMESİ : Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Mala zarar verme, hakaret
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Mala zarar verme suçu başkasının mülkiyetinde bulunan taşınır veya taşınmaz malın kısmen veya tamamen yıkılması, tahrip edilmesi, yok edilmesi, bozulması kullanılamaz hâle getirilmesi veya kirletilmesiyle oluşur. Bu bakımdan, söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Yıkma, yalnızca taşınmazlar için söz konusudur. Taşınmazın önceki kullanış biçimine uygun olarak bir daha kullanılamaz duruma getirilmesini ifade eder. Yok etme, suça konu şeyin maddî varlığını ortadan kaldırmaktır. Bozma, suça konu şeyin, amacına uygun olarak kullanılması olanağını ortadan kaldırmaktır. Kirletme, başkasının binasının duvarına yazı yazmak, resim yapmak, afiş ve ilân yapıştırmak şeklinde gerçekleştirilmektedir.
Hakaret suçunun oluşabilmesi için, bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını incitecek ölçüde, somut bir fiil veya olgu isnat etmek yada yakıştırmalarda bulunmak ya da sövmek gerekmektedir. Kişiye isnat edilen somut fiil veya olgunun gerçek olup olmamasının bir önemi yoktur. İsnadın ispatın konusu ayrıdır. Somut bir fiil ve olgu isnat etmek; isnat, mağdurun onur şeref ve saygınlığını incitecek nitelikte olacaktır. Mağdura yüklenen fiil ve olgunun belirli olması şarttır. Fiilin somut sayılabilmesi için, şahsa, şekle, konuya, yere ve zamana ilişkin unsurlar gösterilmiş olmalıdır. Bu unsurların tamamının birlikte söylenmesi şart değildir. Sözlerin isnat edilen fiilî belirleyecek açıklıkta olması yeterlidir. Çoğu zaman isnat edilen fiil ve olgunun, hangi zaman ve yerde meydana geldiğinin belirtilmesi, onur ve saygınlığı incitecek niteliği tespit için yeterli olmaktadır. Tarafların sosyal durumları, sözlerin söylendiği yer ve söyleniş şekli, söylenmeden önceki olaylar nazara alınarak suç vasfı tayin olunmalıdır. Hakaretin kişiyi küçük düşürmeye yönelik olması gerekir. Kişiye onu toplum nazarında küçük düşürmek amaçlı belli bir siyasi kanaatin isnat edilmesi hâlinde de suç oluşacaktır. Bir kişiye yönelik sözlerin veya yapılan davranışın o kişiyi küçük düşürücü nitelikte olup olmadığını tayin ederken, topluma hâkim olan anlayışlar, örf ve adetler göz önünde bulundurulmalıdır.
Hakaret huzurda işlenebileceği gibi, gıyapta da işlenebilir. Gıyapta hakaretin cezalandırılabilmesi için, mağdurun yokluğunda en az ikiden fazla kişilerle ihtilat edilerek yani en az üç kişinin hakaret sözünü öğrenmiş olması kaydıyla hakaretin yapılması şarttır. Mağdur bu sayıya dâhil değildir. Mağdurun hazır olması halinde gıyapta hakaret den bahsedilemez. Kendileriyle ihtilat edilen kişilerin bir arada bulunmaları ve hakaret sözünü aynı anda öğrenmelerine gerek yoktur. İhtilat aktarma suretiyle gerçekleşmişse hakaret sözlerinin aynı yada benzer olması aranmalıdır. Fail, sözlerini ikiden fazla kişiye söylemekte yada daha çok kişinin duyabileceği bir yerde konuşmakta ve sözleri başkaları tarafından duyulabilmekte, failde bu durumun bilincinde ise ihtilat oluşmuştur.
Suçun alenen işlenmesi, nitelikli hâl kabul edilmiştir. Aleniyet, belirsiz sayıda kişilerin hakaret oluşturan sözü duymalarına olanak sağlamak suretiyle suçun işlenmesini ifade eder. Failin, hakaret oluşturan sözün duyulması olanağını yaratmış olması yeterlidir. Söylenen sözün fiilen duyulmuş olup olmaması önemli değildir.
Katılan sanık A.. Ş..’in, katılan sanık M.. E..’a ait araziyi yıllık olarak kiraladığı ancak kira süresi bitmeden M.. E..’un bir sonraki yılın kira bedelini istemesi üzerine taraflar arasnda çıkan tartışmada karşılıklı olarak birbirlerine hakaret ettikleri, sanık M.. E..’un bu olay üzerine sinirlenerek A.. Ş..’in arkadaşı olan katılan sanık V.. Ş..’yi araması üzerine tarafların tartışarak karşılıklı olarak birbirlerine hakaret ettikleri, katılan sanık M.. E..’un, A.. Ş..’e ait araziye giderek kulübenin kapı ve pencere camlarını kırdığı, bu suretle katılan sanıklar hakkında karşılıklı hakaret ve katılan sanık M.. E.. hakkında ayrıca mala zarar verme suçlarını işlediklerinin iddia edildiği olayda;
1- Sanık M.. E.. hakkında mala zarar verme suçundan kurulan mahkumiyet kararı ile sanıklar V.. Ş.. ve A.. Ş.. hakkında hakaret suçundan kurulan ceza verilmesine yer olmadığına dair kararlara yönelik temyiz talebinin incelenmesinde,
Katılan sanık ifadeleri, tanık beyanları, tutanaklar ile tüm dosya kapsamına göre, sanık M.. E.. hakkında mala zarar verme suçundan kurulan mahkumiyet kararı ile katılan sanıklar V.. Ş.. ve A.. Ş.. hakkında hakaret suçundan kurulan ceza verilmesine yer olmadığına dair kararlarda isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık M.. E..’un temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,
2- Sanık M.. E.. hakkında hakaret suçlarından kurulan mahkumiyet kararlarına yönelik temyiz talebinin incelenmesinde,
Sanığın ifadesinde, telefon ile A.. Ş.. ve V.. Ş..’yi aradığında adı geçen sanıkların kendisine hakaret ettiklerini, bunun üzerine kendisinin de karşılık olarak hakaret suçunu işlediğini beyan ettiği, telefon konuşmasını duyarak tarafların iddialarını doğrulayan tanık olmaması karşısında, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 31/03/2009 tarih ve 2008/6-256 Esas ve 2009/79 Karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere, ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan “şüpheden sanık yararlanır” kuralı uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulunun, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlı olduğu, gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılmamış olan olaylar ve iddiaların, sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamayacağı anlaşılmakla, hakarete ilişkin ilk söz söylediği sabit olmayan sanık hakkında da ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilmesi gerektiği gözetilmeksizin, yazılı şekilde hangi gerekçeyle diğer sanıkların beyanlarına itibar edildiği açıklanmaksızın mahkumiyet kararı verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık M.. E..’un temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 30/09/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.