Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2015/1959 E. 2015/21501 K. 25.02.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2015/1959
KARAR NO : 2015/21501
KARAR TARİHİ : 25.02.2015

MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık
HÜKÜM : Mahkumiyet

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
1-Katılan …’in ve şikayetçi …’in temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Katılanın huzurunda verilen 25/11/2010 tarihli hükmü, 1412 sayılı CMUK’nın 310/1 maddesinde belirlenen tefhimden itibaren bir haftalık süre geçtikten sonra 10/01/2011 tarihinde yasal temyiz süresi geçmekle temyiz ettiği, şikayetçi …’e yönelik ise sanık tarafından gerçekleştirilmiş bir eylem bulunmadığı gibi katılanın vesayet altına alındığını gösterir bir belgenin de bulunmaması karşısında suçtan doğrudan doğruya zarar görmeyen şikayetçinin davaya katılma hakkının bulunmadığından, davayı temyiz etme hak ve yetkisi olmadığı anlaşılmakla katılanın ve şikayetçinin vaki temyiz isteminin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE,
2-Sanığın hakkında verilen hükme yönelik yaptığı temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp,onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Yaşın küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, ayyaşlık veya bunlara benzer durumlarda bulunma dolayısıyla, fiil ve hareketlerin saikini ve sonuçlarını doğru olarak algılayamayan kişilerin dolandırılması, TCK’nın 158/1-c bendiyle ağırlaştırıcı neden kabul edilmiştir. Algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle kişilerin aldatılması daha kolaydır. Algılama, duyu organları aracılığıyla, olay, nesne ve ilişkileri birbirinden ayırt etme demektir. Yaş küçüklüğü,akıl hastalığı,akıl zayıflığı, sarhoşluk, uyuşturucu etkisinde bulunma yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olan kişilerin aldatılması suçun konusudur. Mağdurda zayıf da olsa bir irade, zayıflamış bilinç var olmalıdır. Akla uygun davranma demek, belli bir olay karşısında normal insanlardan çoğunun izleyeceği davranışa uygun hareket etmek demektir. Hâkim,somut olayın mahiyetini,kişinin içerisinde yaşadığı sosyal çevreyi, gelişme derecesini,muhakeme ve fikrî becerisini göz önünde tutarak değerlendirme yapacaktır. Algılama yeteneğinin çok zayıf olması veya hiç olmaması halinde, aldatılması gereken bir irade söz konusu olmayacağından dolandırıcılık suçundan bahsedilemeyeceğinden hırsızlık suçu söz konusu olacaktır. Ceza sorumluluğu olmayan 12 yaşını bitirmemiş çocukların ve tam akıl hastalarının yaptıkları hareketlerin anlam ve sonuçlarını bilemeyeceklerinden aldatılmalarından ve dolandırılmalarından bahsedilemez.12 yaşını tamamlayıp 15 yaşını tamamlamayan çocukların algılama yeteneklerinin bulunup bulunmadığı araştırılarak, bulunmaması halinde eylem, hırsızlık suçunu oluşturacaktır. Fail, bilerek mağdura uyuşturucu madde vererek veya sarhoş ederek onun algılama yeteneğini azaltmış ise ve oluşturulan bu zayıflık anında mal alınmışa eylem, TCK’nın 148/3 kapsamında mefruz cebir kapsamında değerlendirileceğinden yağma suçunu oluşturacaktır.
Somut olayda; sanığın, epilepsiye bağlı psikotik bozukluğu ve orta derecede zeka geriliğine bağlı olarak algılama ve ayırt etme yeteneğinin zayıf olduğunu bildiği katılanla yaklaşık on yıldır tanış olduğu, sanığın katılanın bu özel durumunu bilerek ve katılanın bu durumdan faydalanmak amacıyla, 2010 yılı Haziran ayında kendisine kız arkadaş bulacağını, gece hayatına götüreceğini, bunun için paraya ihtiyaç olduğunu söyleyerek para istediği, katılanın algılama yeteneğinin zayıflamış olması nedeniyle sanığa inanarak 1200 TL parayı sanığa verdiği, sanığın bu parayı aldıktan sonra katılana kız bulma ve otel ayarlama bahanesiyle bir müddet onu sokaklarda dolaştırdıktan sonra yanından ayrıldığı ortadan kaybolduğu, bu şekilde sanığın katılanı dolandırdığı tüm dosya kapsamından anlaşılmakla mahkemenin sübutu kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Hapis cezası alt sınırdan tayin edildiği halde adli para cezası belirlenirken yeterli ve yasal gerekçe gösterilmeksizin, aynı gerekçeyle tam gün sayısının asgari hadden uzaklaşılması suretiyle belirlenerek sanıklara fazla ceza tayini,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı kanunun 8.maddesi uyarınca uygulanması gereken CMUK’nın 321.maddesi gereğince BOZULMASINA; fakat, bu aykırılığın yeniden duruşma yapılmaksızın aynı kanun’un 322.maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan; hüküm fıkrasından, adli para cezasının uygulanmasına ilişkin olarak sırasıyla ”120gün”, “40gün”, “800TL” adli para cezası terimlerinin tamamen çıkartılarak yerine, sırasıyla ” 5 gün”, “1gün”, ”20 TL” adli para cezası ibaresinin eklenmesi, suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 25/02/2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.