Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2015/11992 E. 2018/8156 K. 19.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2015/11992
KARAR NO : 2018/8156
KARAR TARİHİ : 19.11.2018

MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Dolandırıcılık
HÜKÜM : TCK’nın 158/1-d-h, 62, 52, 53 ve 51 maddeleri uyarınca mahkumiyet

Nitelikli dolandırıcılık suçundan sanıkların mahkûmiyetlerine ilişkin 04.03.2015 tarihli hükümler katılan vekili ile sanıklar müdafileri; temyizin reddine dair 17.03.2015 günlü ek karar, sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü.
UYAP ortamından, sanıkların sahtecilik eylemleri nedeniyle Hatay 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 24.04.2012 tarih ve 2012/43-414 sayılı ilamıyla özel belgede sahtecilik suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği belirlenmekle, dosyaların birleştirilmesinde hukuki yarar kalmadığından, bu yönden bozma isteyen tebliğnamedeki düşünceye iştirak edilmemiştir.
1-Sanık … müdafilerince 17.03.2015 tarihli ek karara yönelik yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Sanık … vekilleri … ve ’nun UYAP ortamından gönderdikleri süre tutum dilekçesinin sanık adına vekaletnamesi bulunmayan Avukat tarafından elektronik imzayla imzalandığı, ek kararın temyizi sırasında da bu sanık yönünden adı geçen avukat tarafından vekaletname ibraz edilmediği anlaşılmakla, temyiz isteminin reddine dair 17.03.2015 tarih ve 2012/144-2015/65 sayılı ek kararda bir isabetsizlik görülmediğinden, bu karara yönelik yapılan temyiz itirazlarının reddiyle anılan ek kararın ONANMASINA,
2-Katılan vekili ile sanık … müdafi tarafından, sanıklar haklarında dolandırıcılık suçundan kurulan hükümlere yönelik yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Sanık … vekilleri olan … ve ’nun UYAP ortamından gönderdikleri süre tutum dilekçesinin Avukat Ali Yarsuvat tarafından elektronik imzayla imzalandığı anlaşılmış ise de, kararın temyizi sırasında adı geçen avukatın, 14.08.2014 tarihli vekaletname ibraz etmesi nedeniyle 17.03.2015 tarih ve 2012/144-2015/65 sayılı ek kararın … yönünden kaldırılması suretiyle yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Ak-İş Pamuk anonim şirketinin ortakları ve yönetim kurulu üyeleri olan sanıkların, 23.05.2007 tarihinde genel kurulda alınan kararla şirketin tasfiye memuru olarak atandıkları, bu itibarla gerek atanmadan önce 30.10.2006 tarihinde aldıkları, gerekse de tasfiye kararının sona erdirildiği tarih olan 30.10.2007 günlü kararlara göre aynı şirketin hissedarlarından olan Şule Hasoğlu’nun 417 adet hissesinin rızası dışında ortak olmayan ‘e pay defterine işlenmek suretiyle devredilmesinden sonra yönetim kurulu kararıyla bu işlemin onaylandığı, yine gayrimenkullerin satışından elde edilen gelirle 5.000,00 TL olan sermayenin 50.000,00 TL’ye çıkartıldığı ve burada kullanıldığı, bunun bir kısmıyla kurumlar vergisinin ödendiği, bu itibarla ortakların tamamıyla birlikte genel kurul toplantısı yapılmış gibi işlem yaparak ticaret sicil gazetesinde ilan etmek suretiyle TCK’nın 158/1-d-h maddelerinde yer alan dolandırıcılık suçlarını işlediklerinin iddia edildiği olayda;
Dosya kapsamında yer alan şirket ana sözleşmeleri ile ticari sicil kayıtlarından, nama yazılı olduğu anlaşılan şikayetçiye ait hisse (pay) senetlerinin hukuki işlemle devrinin ancak ciro ve teslim ile gerçekleşebileceği (6102 sayılı TTK. 490/2; 6762 sayılı TTK’nın 416 maddesi), somut olayda ise, şikayetçiye ait payların ’e devrinin yapılıp, yönetim kurulu kararıyla onaylandığının pay defterine yazıldığı, ancak bu hisselerin devrine ilişkin herhangi bir belgenin bulunmadığı dikkate alındığında, suça konu payların, ticaret kanununda öngörülen zorunlu şekil şartlarına uyulmadan devredilmiş olması nedeniyle yapılan işlemlerin yok hükmünde olduğu, bu itibarla ticaret kanunu hükümlerine göre % 100 katılımla yapılması gereken toplantılar ile buna ilişkin alınan kararların da tamamen yok hükmünde olacağı ve yapılan işlemlerin yok hükmünde olduğunun hukuk davasıyla ileri sürülebileceği de anlaşılacağından şikayetçinin herhangi bir zararının oluşmayacağı, ayrıca 30.10.2006 tarihli yönetim kurulu kararıyla şikayetçinin hisselerinin devrine karar verilmesine rağmen 23.05.2007 tarihli genel kurul toplantısında şikayetçi ile dava dışı ’ın isimlerinin hazirun cetvelinde yer aldığı ve imza kısımlarının boş olduğu, 30.10.2007 ve 16.11.2007 tarihli olağanüstü genel kurulu toplantılarında ise, ’in ortaklar arasında yer aldığı, ayrıca şirkete ait gayrimenkuller satılmış ise de, elde edilen kazancın şirket sermayesine aktarıldığı ve kar dağıtımının da yapılmadığı, yine bilirkişi raporuyla hesaplanan miktarı şikayetçiye ödemeleri hususları da, sanıkların, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine uygun olarak yapılan çağrıya rağmen, şikayetçi ile diğer hissedara ulaşamadıkları için ortak sayısının fiilen asgari sınırın altına düştüğünden, şirketin çalışamaz hale gelmesinden dolayı bu işlemleri gerçekleştirdikleri, asıl amaçlarının hisseleri yok etmek olmadığı yönündeki savunmalarıyla da bağdaşması nedeniyle suç işleme kastıyla hareket ettiklerine dair delil de bulunmadığı gözetilmeden, yasal unsurları oluşamayan dolandırıcılık suçundan beraatları yerine, yazılı şekilde mahkumiyetlerine hükmolunması,
Kabule göre de;
a)TCK’nın 158/1-h maddesinde yer alan dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için, şirket yöneticisi veya şirket adına hareket etmeye yetkili temsilcisinin, şirketin faaliyeti sırasında ve yine bu faaliyetle ilgili şirket dışındaki kimselere yönelik hileli davranışlarda bulunması gerektiği, somut olayda ise, şikayetçinin ortak sıfatının bulunması nedeniyle bu nitelikli halin uygulanma imkanının bulunmadığı; öte yandan, pay devir işlemlerinin tasfiye dönemleri dışında gerçekleştirilmesi ve hisse devir işlemlerinin, ticaret sicil gazetesinde yayınlanmasına gerek bulunmaması ile ’in katıldığı toplantılarda alınan kararların ticaret sicili gazetesinde ilan edilmesinde ticaret sicil müdürlüğünün maddi varlığının kullanıldığından söz edilemeyeceği hususları birlikte değerlendirildiğinde, aynı kanunun 158/1-d maddesinde düzenlenen suçun unsurlarının da oluşmadığı anlaşılmakla, sanıkların eylemlerinin TCK’nın 157/1. maddesinde düzenlenen uzlaşma kapsamında bulunan basit dolandırıcılık suçunu oluşturacağı gözetilmeden, suç vasfının tayininde yanılgıya düşülmek suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçundan yazılı şekilde hüküm tesisi,
b)30.10.2007 olan suç tarihinin, gerekçeli karar başlığında hatalı bir şekilde 09.08.2010 olarak gösterilmesi,
c)12.01.2015 tarihli bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen raporda, şikayetçinin zararının 17.520,00 TL olarak belirlenmesi üzerine, bu meblağın hüküm tarihinden önce sanıklar tarafından, şikayetçiye ödendiğini gösterir 25.02.2015 günlü makbuzun mahkemeye ibraz edildiğinin anlaşılmasına rağmen, şikayetçinin beyanına başvurularak zararının giderilip giderilmediği sorulup, sonucuna göre, TCK’nın 168. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının karar yerinde tartışılması gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kanuna aykırı olup, katılan vekili ile sanık müdafinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca hükümlerin BOZULMASINA, 19.11.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.