Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2014/2155 E. 2015/21143 K. 23.02.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2014/2155
KARAR NO : 2015/21143
KARAR TARİHİ : 23.02.2015

MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Mala zarar verme, tehdit, hakaret, basit kasten yaralama
HÜKÜM : Mahkumiyet

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Sanık … hakkında verilen düşme kararına yönelik bir temyiz talebinin bulunmadığı dikkate alınarak, sanık … hakkında Mala zarar verme, tehdit, hakaret ve basit kasten yaralama suçlarından verilen mahkumiyet kararlarıyla sınırlı olarak yapılan incelemede;
1-Hakaret ve basit kasten yaralama suçlarından verilen mahkumiyet kararlarına yönelik temyiz incelemesinde;
Hükmolunan cezaların miktar ve türüne göre karar tarihi itibariyle; 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’a, 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 26. maddesiyle eklenen geçici 2. maddesi uyarınca, doğrudan verilen 3.000 TL ve altında kalan adli para cezalarının temyizinin mümkün olmaması karşısında, sanık müdafiinin temyiz isteminin 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 317.maddesi gereğince REDDİNE,
2-Mala zarar verme ve tehdit suçlarından verilen mahkumiyet kararlarına yönelik temyiz incelemesinde;
Mala zarar verme suçu başkasının mülkiyetinde bulunan taşınır veya taşınmaz malın kısmen veya tamamen yıkılması, tahrip edilmesi, yok edilmesi, bozulması kullanılamaz hâle getirilmesi veya kirletilmesiyle oluşur. Bu bakımdan, söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Yıkma, yalnızca taşınmazlar için söz konusudur. Taşınmazın önceki kullanış biçimine uygun olarak bir daha kullanılamaz duruma getirilmesini ifade eder. Yok etme, suça konu şeyin maddî varlığını ortadan kaldırmaktır. Bozma, suça konu şeyin, amacına uygun olarak kullanılması olanağını ortadan kaldırmaktır. Kirletme, başkasının binasının duvarına yazı yazmak, resim yapmak, afiş ve ilân yapıştırmak şeklinde gerçekleştirilmektedir.
Tehdit, bir kimsenin başkasını,kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğini veya malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağını veya sair bir kötülük edeceğini bildirmesidir. Bu suçta fail, ağır ve haksız bir zarara uğratılacağını mağdura bildirmektedir. Gerçekleşmesi failin iradesine bağlı olan ve gelecekte vuku bulacak bir kötülüğün, gerçekleşecek gibi gösterilmesidir. Tehdit mağdurun karar verme ve serbest hareket etme özgürlüğünü kısıtlamalı iç huzurunu bozmalı ve onu endişeye düşürmelidir. Mağdura yapılan tehdidin,onun iç huzurunu bozmaya,onda korku ve endişe yaratmaya elverişli olması gerekir. Failin tehdit fiilini bilerek ve isteyerek işlemesi,verileceği söylenen zararın haksız olması yeterlidir. Fiilde korkutuculuk, ürkütücülük, ciddiyet yoksa tehdit kastının varlığından bahsedilemez. Mağdur haksız bir zarara uğrayacağı endişesine kapılmamışsa, korkutuculuk oluşmamıştır. Tehdit suçunun, bahsedilen yasal unsurlarının gerçekleşip gerçekleşmediği olaysal olarak değerlendirilmeli, fail ile mağdurun içinde bulundukları ortam, söylenen sözler, söylenme nedeni ve söylendiği koşullar nazara alınmalıdır.
Katılan …’un apartmanının giriş katında bir kafe işletmecisi olan tanık Nursel’in, kafeyi kapattıktan sonra sanık ve yanındaki başka şahıslarla birlikte kafenin bahçe kısmında sigara içip sohbet ettikleri, aynı apartmanda oturan katılan …’un ise, gürültü yaptıkları gerekçesiyle onları uyarması ve tanık Nursel’e “orospu şıllık, seni bu dükkandan çıkaracağım” diyerek hakaret etmesi nedeniyle aralarında tartışma çıktığı, tartışma sonucunda katılan …’un aşağıya hortumla su döktüğü, sanığın da, katılana “seni sinkaf edeceğim, burayı yakacağım, arabanı yakacağım, Nursel’in kılına zarar gelirse seni öldürürüm” diyerek tehditte bulunduğu, bunun üzerine sanığın, masada bulunan cam şişe ve kül tablalarını katılanın evine doğru atarak katılanın camını kırdığı ve katılan …’un kızı olan katılan …’a da eliyle işaret ederek boğazını keseceğini söylediği, böylece sanığın, katılan …’a yönelik mala zarar verme ve tehdit suçlarını, katılan Sezanhan’a yönelik de tehdit suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda, sanık, katılan ve tanık beyanları, görgü tespit tutanağı ile tüm dosya kapsamına göre, suçların sanık tarafından işlendiği sabit olmakla bu gerekçelere dayanan mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik bulunmamıştır.
Yargıtay Ceza Genel kurulu’nun 14/06/2011 tarih ve 2011/1-24 Esas, 2011/124 Karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere, failin haksız bir fiilin yarattığı hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında hareket ederek bir suç işlemesinin haksız tahrik olduğu, bu durumda failin suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında yarattığı karışıklığın sonucu olarak suç işlemeye yöneldiği, buna göre; sanık ve yanındakilerin gece saat 03:00 sıralarında binanın önünde alkol alarak ve yüksek sesle konuşarak katılanı rahatsız ettikleri, bu durum üzerine katılanın, sanık ve yanındakileri sessiz olmaları yönünde uyardığı, ilk haksız hareketi başlatan kişinin katılan olmadığı, ayrıca katılanın hakareti ile olayın başladığı kabul edilse bile katılanın sanığa değil, yanındaki tanık Nursel’e hakaret ettiğinin iddia edildiği, ilk aşamada sanığa yönelik herhangi bir haksız hareketin bulunmadığı, su dökme olayının ise, sanığın tehdit ve hakaretleri sırasında meydana geldiği, bu nedenle haksız tahrikin yasal koşullarının somut olayda oluşmadığı, ayrıca mahkeme tarafından da bu gerekçelerle TCK’nın 29. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına dair karar verildiği dikkate alınarak tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
5237 sayılı TCK’nın 61. maddesine göre, cezaların süresinin; gün, ay ve yıl hesabıyla belirleneceğinin hüküm altına alındığı, bu kapsamda, 5237 sayılı TCK’nın 50/1-a ve 52/2. maddeleri gereğince, hapis cezası adli para cezasına çevrilirken ya da doğrudan adli para cezası tayin edilirken cezanın gün olarak belirtilmesi gerektiği gözetilmeden, ay olarak belirlenmesi ve sanığın sosyal ve ekonomik durumuna göre belirlenen para miktarı ile çarpılıp yazılı şekilde hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin 5320 sayılı Kanun’un 8.maddesi uyarınca uygulanması gereken CMUK’nın 321.maddesi gereğince BOZULMASINA; fakat, bu aykırılığın yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanun’un 322.maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan; hükümlerde yer alan “6 ay” ibarelerinin çıkartılarak, “180 gün” ibaresinin yazılması suretiyle hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 23/02/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.