Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2014/20292 E. 2014/21671 K. 22.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2014/20292
KARAR NO : 2014/21671
KARAR TARİHİ : 22.12.2014

Tebliğname No : 15 – 2014/235058
MAHKEMESİ : Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 03/04/2014
NUMARASI : 2011/214 (E) ve 2014/144 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Sanık A.. Ö..’e tayin olunan cezanın tutarı karşısında koşulları bulunmadığından sanık müdafinin duruşmalı inceleme isteminin 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yoluyla 318. maddesi uyarınca REDDİNE,
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.
Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.
Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
TCK’nın 158/1-d bendinde belirtilen, kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunun işlenmesi, nitelikli hâl kabul edilmiştir. Söz konusu kurum yada kuruluşların konumunun suçun işlenmesinde kolaylık sağlayacağı düşüncesi, bu kurum ve kuruluşların bu suçta araç olarak kullanılmasının, ağırlaştırıcı neden olmasını gerektirmiştir.
Bu nitelikli halin uygulanabilmesi için, bunların isminin kullanılması yeterli olmayıp maddi varlığının kullanılması gerekmektedir. Araç olarak kullanılma, bu kurum veya kuruluşlara ait yazı veya belgeleri amaç dışı olarak kullanmak şeklinde olabilir. Bu kurumlara ait kimlik belgesinin gösterilmesi, basılı evraklarının, kıyafetlerinin, taşıtlarının kullanılması mağdurda güven oluşumunu sağlayacaktır.
Sanık A.. Ö..’in serbest avukatlık olarak çalıştığı katılan Adnan’ın sorumlusu olduğu …. Ltd. Şti.nin vekili olarak görev yaptığı, şirketin alacaklıları olduğu M.. A.. ve M.. M..’e karşı icra takibi yürüttüğü sırada borç -alacak ibrası için protokol ve ekinde senetler düzenlendiği, bu senetlerden 7 adetinin avukatlık ücreti karşılığı olarak sanık Ali’ye verildiği, senet bedelleri ödenerek geri verilmesi sırasında 14/05/2009 tarih ve 10.000 TL bedelli senedin hakkında verilen HAGB kararı temyiz konusu olmayan sanık A.. A.. tarafından sahte olarak oluşturulup borçlulara verilerek gerçek senet elde tutulup, sonradan sanık Ali, yanında katip olarak çalışan sanık Deniz ve yine Ali’nin önceden tanıdığı sanıklar Sefer ve Salime’nin fikir ve irade birliği içinde hareket ederek, bu senet üzerinde tahrifatla 310.00 TL bedelli hale getirilmek suretiyle İcra Müdürlüğü kanalıyla takibe konularak tahsile kalkışılmak suretiyle nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçunun işlendiğinin iddia edildiği olayda,
1-)Sanık Ali Timurtaş’ın savunmasında, Adalet Bakanlığı’nın soruşturma izni verilmesine dair kararına karşı dava açtıklarını, Danıştay 8. Dairesinde 2011/4707 sayı ile derdest bulunduğunu ifade etmekle bu dava sonucunun araştırılması gerektiğinin gözetilmemesi,
2-)Katılan A. Ç..’ya ait birtakım boş senetlerin doldurularak takibe konulduğu iddiası ile sanık D.. K.. ve arkadaşları hakkında dava açıldığı ve Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2012/37 esas sayı ile devam ettiği bildirilmekle, bu dosya akibeti araştırılarak, sonuçlanmış bulunması halinde karar örneğinin ve var ise ortak delillerin getirtilerek birlikte değerlendirilmesi,
3-)Dosya içeriğine göre, dolandırıcılık suçunun hile unsurunu oluşturduğu ve üzerinde tahrifat yapılarak icra takibini konulduğu iddia edilen suça konu senette tahrifat olup olmadığı ve senet üzerindeki yazı ve imzaların kime ait olduğu hususlarında soruşturma aşamasında grafoloji uzmanı M. T.. tarafından düzenlenen 30/03/2010 tarihli raporda senetteki imzanın sanıkların eli ürünü olmadığı ve aynı bilirkişinin 14/12/2009 tarihli raporunda ise ‘senet üzerinde tahrifat yapıldığının beyanı mümkün olmamıştır, 14/05/2009 tarihi dışında senetteki yazıların A.. Ö..’in yazıları ile uygunluk gösterdiği, iğfal kabiliyetine haiz bulunduğu ifade edilmiş olup kovuşturma aşamasında Adli Tıp Kurumundan alınan 23/07/2013 tarihli raporda ise senet üzerinde ‘üç’ ve ‘üç yüz’ yazı ve rakamlarının sonradan ilave edildiği yani tahrifat bulunduğu yazı ve rakamların sanık Ali’nin eli ürünü olduğu ancak iğfal kabiliyetinin varlığı hususunun mahkemece yorumlanmasının uygun olacağının ifade edildiği, bu durumda suça konu senette tahrifat bulunup bulunmadığı, imzanın aidiyeti ve iğfal kabiliyetinin varlığı konularında iki rapor arasında çelişki bulunduğu gibi Hukuk Genel Kurulunun 2009/382 esas, 2009/415 karar sayılı ve 07/10/2009 tarihli kararında açıklandığı üzere, Adli Tıp Kurumunun grafoloji incelemesi açısından son merci olarak kabulü mümkün olmadığı gibi, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2007/139 esas, 2007/202 sayı ve 09/07/2007 tarihli kararında da açıklandığı üzere grafololi uzmanı olmayıp adli tıp uzmanı olduğu anlaşılan bilirkişilerden oluşan Adli Tıp Kurulu raporuna üstünlük sağlanmasının mümkün olmadığı gözetilerek, öncelikle grafoloji uzmanlarından oluşan kamu üniversitesi veya Adli Tıp Kurumu ihtisas dairesinden usulüne uygun yeni bir rapor alınarak senet üzerinde tahrifat bulunup bulunmadığı ,imza ve yazıların kim tarafından yazıldığı hususlarının açıklığa kavuşturularak kuşkunun giderilmesi ile sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının tayin ve taktiri gerekirken eksik soruşturmayla yazılı şekilde hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafileri ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesine istinaden uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321/326 maddesi uyarınca BOZULMASINA, 22.12.2014 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.