Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2014/13188 E. 2014/12514 K. 23.06.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2014/13188
KARAR NO : 2014/12514
KARAR TARİHİ : 23.06.2014

Tebliğname No : 2008/31525
MAHKEMESİ : Aydıncık(Mersin) Asliye Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 12/09/2007
NUMARASI : 2006/145 (E) ve 2007/59 (K)
SUÇ : Dolandırıcılığa teşebbüs

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
12/09/2007 tarihli asıl kararın, süresi içerisinde 18/09/2007 tarihinde sanık müdafii tarafından temyiz edildiği, 24/09/2007 tarihli ek kararın ise sanık müdafiine tebliğ edildiğine dair dosyada bir tebligat bulunmadığı dikkate alınarak, müdafiin 17/10/2007 tarihli temyiz dilekçesinin öğrenme üzerine ve süresinde olduğu kabul edilerek yapılan incelemede,
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 04.10.1993 gün ve 187/227 sayılı kararında açıklandığı üzere, tür ve miktarı itibariyle kesin olan kararların suç vasfına yönelik temyizi halinde Yargıtay’ca inceleme yapılmasının olanaklı bulunması, o yer Cumhuriyet savcısının temyizinin de suç vasfına yönelik olduğunun anlaşılması karşısında usul ve yasaya aykırı bulunan 24/09/2007 gün 2006/145 Esas, 2007/59 Ek Karar sayılı temyiz isteminin reddi kararının kaldırılarak, 12/09/2007 tarihli mahkumiyet hükmünün incelenmesinde;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi,kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp,onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı,sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli,olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi,kullanılan hilenin şekli,kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Katılanların sanıktan 31.000 TL karşılığında adi sözleşme ile bir taşınmaz aldıkları, bu alım karşılığında 1.000 TL peşin, geri kalan borç için 14.000 ve 16.000 TL için ayrı ayrı iki adet bono tanzim edildiği, bono bedellerinin daha sonra ödendiği, sanığın da tanıklar huzurunda senedi katılana ibraz ettiği, yine tanıklar huzurunda senedin yırtılmak suretiyle imha edildiği, daha sonra sanığın avukatı aracılığıyla , katılanlara 19/09/2006 tarihinde bir ödeme ihtarnamesi yazısı gönderdiği, bu yazıda, senet bedelinin üç gün içinde ödenmemesi halinde icraya konulacağının yazıldığı, bu yazıyı alan katılanların, yanlarına tanık Ertuğrul’u da alarak sanığın yanına gittikleri, sanığın, taşınmazın bedelinin daha yüksek olduğunu, 8.000 TL daha verilmesi halinde senedi verebileceğini, imha edilen senedin kendisi tarafından oluşturulan sahte senet olduğunu söylediği, bunun üzerine katılanların 5.000 TL ödemeyi kabul ettikleri, ama bu paranın henüz sanığa ödenmediği, sanığın bu şekilde senet bedeli ödenmesine rağmen, kendisinin oluşturduğu sahte senedi katılana verip gerçek olan senetmiş gibi imha ettirerek, asıl senedin kendisinde kalmasını sağladığı, daha sonra elinde kalan senedi icraya koymadan katılanlara karşı kullanmaya çalıştığı, böylece haksız menfaat temin etmeye çalıştığının iddia edildiği olayda,
Eylemin, dolandırıcılığa teşebbüs ve bir hukukî ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla dolandırıcılığa teşebbüs suçu kapsamında kalmadığı dikkate alınarak, TCK’nın 156. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 05/02/2013 tarih ve 2012/11-1086 Esas ve 2013/40 Karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere, bedelsiz senedin kullanıldığını iddia eden kişinin bunu yazılı delille ispatlaması gerektiği dikkate alınarak ve katılanların da, yaptığını belirttiği ödemelere ilişkin yazılı bir delil sunamadığı gibi sanığın savunmasının aksinin kanıtlanamadığı anlaşılmakla, suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle 5271 sayılı CMK’nın 223/2-a maddeleri kapsamında sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin ve o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 23/06/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.