Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/8571 E. 2015/21571 K. 26.02.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/8571
KARAR NO : 2015/21571
KARAR TARİHİ : 26.02.2015

MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık
HÜKÜM : Mahkumiyet

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp,onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı,sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Dolandırıcılık suçunun dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak TCK’nın 158/1-a maddesinde düzenlenmiştir. Madde gerekçesine göre, burada dikkat edilmesi gereken husus, dinin bir aldatma aracı olarak kullanılmasıdır. Din, bir topluluğun sahip olduğu kutsal kitap, peygamber ve Allah kavramını da genellikle içinde bulunduran inanç sistemi ve bu sisteme bağlı olarak yerine getirmeye çalıştığı ahlaki kurallar bütünüdür. Dini inanç, dine inanan, belirli bir dine mensup kişinin duygularıdır. Bir insanın dini inanç ve duyguları ile, doğup büyüdüğü, terbiyesini aldığı ailesi, çevresi ve içinde bulunduğu toplum arasında çok sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi ve suçun oluşabilmesi için, dini kurallara bağlı olanların, önem verdiği değerler, dini inanç ve duygular aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalı, bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olmalıdır.
Sanıkların, dini duygular yönünden hassas olan kişileri dolandırmak amacıyla daha önceden aralarında anlaştıkları, bu kapsamda 2009 yılının Temmuz ayının sonunda mağdur … ile Çorum İl Merkezinde bir bahane ile bağlantı kurdukları, sanık
…’ın kendisini Hızır Peygamber olarak tanıtıp mağdur …’e misafir olarak evine gelmek istediğini söylediği, bunun üzerine mağdur …’in sanık …’ı evine davet ettiği, burada sanığın mağdur … ile dini konulardan konuşup ikramlarını kabul ettiği, akabinde mağdurdan bir adet Kuranı Kerim ile başka bir kitabı kendisine hediye etmesini istediği, mağdurun da söz konusu kitapları sanık …’a verdiği, bilahare sanığın kanaatkar tavırlar sergileyip mağdur üzerinde güven uyandırmaya çalıştığı, 09.08.2009 günü ise sanık …’ın diğer sanık … ile birlikte tekrar mağdurun evine geldikleri, burada her ikisinin de mağdur …’a kendilerini “Hızır ve … Peygamber” olarak tanıttıkları, daha sonra yine mağdurdan Kuranı Kerim istemeleri üzerine mağdurun bir adet kitabı yine sanıklara verdiği, sanıkların mağdur …’in evinden ayrılarak birkaç saat sonra yine mağdurun evine geldikleri, burada mağdur …’in oğlu olan mağdur …’dan kullanmış olduğu cep telefonunu istedikleri, mağdur …’in cep telefonunu vermek istememesi üzerine babasının ver demesi nedeniyle suça konu cep telefonunu sanıklara verdiği, daha sonra sanıkların mağdur …’ten gömlek istemeleri üzerine mağdur …’in iki adet gömleğini sanıklara verdiği, bu sırada müştekiler … ve …’un mağdur …’i ziyarete geldikleri, sanıkların bu şekilde müşteki … ile de tanıştıkları ve müştekiler … ve …’a misafir olma isteklerini bildirdikleri, ayrıca “sizin evin çulunu çiğnemek istiyoruz” diyerek mistik duyguların bu sanıklarda da uyanmasını sağlayacak tavırlar sergiledikleri, akabinde müştekiler … ve …’un sanıklar ile birlikte bu evden ayrılarak kendilerine ait eve geldikleri, burada asansöre bindikleri sırada kendisini “…” olarak tanıtan sanık …’ın müşteki …’e “Peygamberi görmek ister misin ?” şeklinde sözler söylemeye devam ettiği, “tabi ki görmek isterim” cevabı üzerine sanık …’ın “zaten görüyorsun” dediği, iki sanığın eve geldikten sonra yere diz üstü çöküp yine dini içerikli sözler söyleyerek ve kurana el bastırarak dini duyguları istismar edici sözleri söyleyip verdikleri şeylerin karşılığını alacaklarını beyan ettikleri ve normal ötesi vaatlerde bulunarak burada bulunan müştekilerden para ve altın vermelerini istedikleri, sanıkların söylediklerine inanan müşteki …’ün kredi kartıyla gıda ve benzeri bir takım eşyaları alarak sanıklara verdiği, akabinde müşteki …’un 20 TL, 7 Amerikan doları ve 1 adet takım elbiseyi, müşteki …’un 450 TL para, 10 gram külçe altın ve 5 adet Reşat altınını, müşteki …’un, 6 tane 22 ayar 20’şer gram bilezik, 1 adet altın zincir, 1 adet Reşat altını, 1 adet kol saati ve parmağındaki alyansı, müşteki …’un, 90 gram altın, 3 adet bilezik, 3 adet Reşat altını, 19 adet çeyrek altın, 1 adet büyük altın, 1 adet Cumhuriyet altınını sanıklara verdikleri, yine sanıkların müşteki …’den de “Allah rızası için kurban parası ve 3 adet altın ver” şeklinde beyanda bulunup Kadriye’yi dolandırmaya çalıştıkları, müşteki Kadriye’nin bir şeyi olmadığından sanıklara maddi anlamda bir yarar sağlayacak eşya veya parayı veremediği, bu şekilde sanıkların birlikte hareket ederek hileli hareketlerle haksız menfaat temin ederek üzerlerine atılı dolandırıcılık suçunu işlediklerinin iddia edildiği olayda,
1- Sanık … hakkında müştekiler …, …, …, …, …, … ile müştekiler … ve …’a yönelik dolandırıcılık suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine ilişkin temyiz itirazlarının incelemesinde;
Sanık savunması, katılan ile müşteki ifadesi, teslim ve teşhis tutanağı ve tüm dosya kapsamına göre suçun sanık tarafından işlendiği sabit olmakla bu gerekçelere dayanan mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik bulunmamıştır.
Sanığın, kendini … Peygamber olarak tanıttıktan sonra müştekileri farklı odalara götürüp hileli hareketlerde bulunarak her bir müştekiden haksız menfaat temin etmesi karşısında sanığın müşteki sayısınca dolandırıcılık suçundan mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, zincirleme şeklinde bir tek dolandırıcılık suçundan hüküm kurularak eksik ceza tayini aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın temyiz itirazlarının reddine, ancak;
TCK’nın 53. maddesinin 3.fıkrası uyarınca 53/1-c bendindeki “velayet hakkından; vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan yoksunluğun“ sadece sanığın kendi altsoyu yönünden koşullu salıverilme tarihine kadar süreceği, altsoyu haricindekiler yönünden ise yoksunluğun hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar devam edeceği gözetilmeden yazılı şekilde kararlar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1.maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321.maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden duruşma yapılmasını gerektirmeyen bu hususun aynı Kanun’un 322.maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasından, 5237 sayılı Kanunun 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümlerin tamamen çıkartılıp yerlerine, “53. maddenin 3. fıkrası uyarınca 1. fıkranın c bendinde yer alan kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık haklarından koşullu salıverilme tarihine, 1. fıkrada yazılı diğer haklardan cezanın infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına” denilmek suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin ayrı ayrı DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
2- Sanık … hakkında müştekiler …, …, …, …, …, … ile müştekiler … ve …’a yönelik dolandırıcılık suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine ilişkin temyiz itirazlarının incelemesinde;
Sanık … müdafinin vermiş temyiz dilekçesinde, sanığın şizofreni ve epilepsi hastası olduğunu, bu konuda tedavi gördüğü belirtip buna ilişkin Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastahanesinden alınan 27.12.2011 tarihli raporu dosya içine sunması karşısında, Adli Tıp Kurumu veya yetkili sağlık kuruluşundan sanığın suç tarihi itibariyle işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin bulunup bulunmadığı konusunda rapor alındıktan sonra sonucuna göre hukuki durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 26.02.2015 tarihinde oy birliği ile karar verildi.