Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/6358 E. 2014/21737 K. 22.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/6358
KARAR NO : 2014/21737
KARAR TARİHİ : 22.12.2014

Tebliğname No : 11 – 2011/129233
MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 9. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 25/11/2010
NUMARASI : 2009/156 (E) ve 2010/373 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Ticarî faaliyeti meslek olarak icra eden kişilerin,güvenilirliğini sağlamak amacıyla,bu suçun, tacir (kişisel olarak ticaretle uğraşan kimseler) veya şirket yöneticisi olan yada şirket adına hareket eden kişilerin ticarî faaliyetleri sırasında işlenmesi, TCK’nın 158/1-h bendinde nitelikli hâl kabul edilmiştir. Bu kavramlar Türk Ticaret Kanunu’nun ilgili hükümlerine göre belirlenecektir. Türk Ticaret Kanunu’nun 14. maddesinde; Tacir, kişisel durumları ya da yaptığı işlerin niteliği nedeniyle yahut meslek ve görevleri dolayısıyla, kanundan veya bir yargı kararından doğan bir yasağa aykırı bir şekilde ya da başka bir kişinin veya resmî bir makamın iznine gerek olmasına rağmen izin veya onay almadan bir ticari işletmeyi işleten kişi de tacir sayılır. “denilmektedir. Ticaret şirketleri, aynı Kanun’un 124. maddesinde, ticaret şirketleri; kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerden ibarettir. Bu Kanunda, kollektif ile komandit şirket şahıs; anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirket sermaye şirketi sayılır” şeklinde tanımlanmıştır. Kooperatif yöneticilerinin, kooperatifin faaliyeti kapsamında, dolandırıcılık suçunu işlemeleri de nitelikli hâl, kabul edilmiştir. Üye sayısı dolmasına rağmen, üyeliğe kabulün devamından bahsederek üye kayıt edilmiş gibi kişinin parasının alınması bu suç tipine örnek gösterilebilir. Kooperatif yöneticilerinin kimler olduğu 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 55 ve devamı maddelerinde tanımlanmıştır. Buna göre; Yönetim Kurulu, kanun ve ana sözleşme hükümleri içinde kooperatifin faaliyetini yöneten ve onu temsil eden icra organıdır. Yönetim Kurulu en az üç üyeden kurulur. Bunların ve yedeklerinin kooperatif ortağı olmaları şarttır. Yönetim Kurulu üyeliğine seçilen tüzel kişiler, temsilcilerinin isimlerini kooperatife bildirir. Bu suçun oluşabilmesi için,Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin dolandırıcılık suçunu ticari faaliyetleri sırasında işlemiş olmaları gerekir. Keza, kooperatif yöneticilerinin bu nitelikli halden cezalandırılabilmeleri için suçun kooperatifin faaliyeti kapsamında, işlenmesi gereklidir. Bu suçun faili tacir veya şirket yöneticisi yada şirket adına hareket eden kişi yada kooperatif yöneticisi olabilir.
Sanık N.. İ..’a ait … Tekstil Şirketinde çalışan diğer sanık M.. K..’ın mağdura 180 TL’ye halı sattığı, mağdurun da, aldığı mal karşılığında borçlusunun kendisi olduğu bir senedi sanık Murat’a verdiği, bir müddet sonra senedin vadesi gelmeden bir kişinin mağdurun yanına giderek halı parasını istediği, bunun üzerine mağdurla 140 TL peşin para verilmesi şartıyla anlaştıkları, parayı alan sanığın daha önce imzalanan senedi mağdura iade ettiği, mağdurun da senedi yırtıp attıktan sonra bu kez diğer sanığın bir müddet sonra gidip halı parasını mağdurdan istediği, mağdurun, parasını ödediğini söylediği, bu durumun üzerinden bir buçuk sene geçtikten sonra bu kez sanık Murat’a ait olduğu anlaşılan el yazıları ile yazısı doldurulmuş senedin sanık Nihat tarafından icra takibine konulduğu, müştekinin senedin kendisine ait olmadığını beyan ettiği, borca itirazda bulunduğu, alınan bilirkişi raporuna göre, senetteki yazıların sanık Murat’a ait olduğunun belirlendiği, bu nedenle icra takibin durdurulduğu, böylece sanıkların eylem ve fikir birliği içinde hareket etmek suretiyle sahte senet doldurup katılan aleyhine icraya koymak suretiyle nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarını işlediklerinin iddia edildiği olayda,
Gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması açısından; mağdur, 25/11/2010 tarihli duruşmada alınan ifadesinde, kendisine halı satan ve kendisinin de bu mal karşılığı senet verdiği kişi ile daha sonra tahsilata gelip senedi kendisine iade eden kişinin ve yine kendisinden para isteyen kişinin farklı kişiler olduğunu belirttiği dikkate alınarak, mağdurla sanıkların ve suç tarihinde sanık Nihat’ın yanında çalışan diğer kişilerin mahkemede yüzleştirilerek halıyı kendisine teslim edip senedi alan, daha sonra parayı teslim alıp senedi veren, en sonunda da, kendisinden yeniden para isteyen kişilerin kim olduğunun kesin olarak belirlemesi, bu mümkün olmadığı taktirde belirtilen kişilerin teşhise elverişli olan ve bütün yönlerden çekilmiş yeni fotoğraflarının temin edilerek kesin teşhisinin sağlanması, mağdurla muhatap olan başka kişilerin bulunduğunun tespit edilmesi halinde, bu kişilerin de bilgi sahibi sıfatıyla dinlenmesi, sanık Nihat alınan ifadesinde, kendisinin bir süre elamanları aracılığı ile mahallelerde satış yaptırdığını, kayıtlarda yaptığı incelemede, bazı elemanlarının tahsil ettiği paraları kendisine iade etmediğini, bazılarının gerçekte satış yapmadığı halde sahte senetler tanzim ederek bu senetleri kendisine verdiğini, suça konu senedin de bu mahiyette olabileceğini, mağdurla hiç muhatap olmadığını, senedin ödenmemesi nedeniyle icraya koyduklarını, bazen senetlerin sadece imzalı olarak kendisine geldiğini, diğer boş kısımlarının da satış sözleşmesine göre kendileri tarafından doldurulduğunu, suç işleme kastının bulunmadığını belirttiği dikkate alınarak, sanığın belirtilen iddialarıyla ilgili olarak, sanık Murat veya diğer elemanları hakkında ayrıca suç duyurusunda bulunup bulunmadığı, bulunuyor ise sanık Nihat’a karşı hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan ya da sanık Nihat’ın müşterilerine karşı resmi belgede sahtecilik suçundan herhangi bir soruşturma ya da kovuşturma bulunup bulunmadığının araştırılması, ilgili dosyaların getirtilip incelenerek onaylı suretlerinin bu dosya içine konulması, sanık Nihat ile mağdur arasındaki ticari ilişkiye dair belgelerin getirtilerek, mağdurun yaptığı ödemenin ve mağdurun imzaladığı ve gerçek olan ilk senet ile sonradan icraya konulan suça konu sahte senet bilgilerinin ya de suretlerinin, sanık Nihat’ın ticari kayıtları arasında yer alıp almadığının araştırılması, buna dair belgelerin getirtilerek incelenmesi, onaylı suretinin dosyaya konulması, buna göre, sanık Murat’ın, mağdurdan halı parasını alıp senedi mağdura iade ettikten sonra, sanık Nihat’ın durumu anlamaması için, mağdurun borçlu olduğu suça konu sahte senedi hazırlayarak sanık Nihat’a verip vermediğinin kesin olarak belirlenmesi, bütün delillerin toplanmasından sonra sanıkların eylem ve fikir birliği içinde hareket edip etmediklerinin de karar yerinde tartışılarak sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekirken eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık M.. K.. ve sanık N.. İ.. müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 22/12/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.