Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/5781 E. 2014/21411 K. 17.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/5781
KARAR NO : 2014/21411
KARAR TARİHİ : 17.12.2014

Tebliğname No : 11 – 2011/132774
MAHKEMESİ : Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 14/12/2010
NUMARASI : 2010/277 (E) ve 2010/343 (K)
SUÇ : Kamu görevlileri ile ilişkisi olduğundan bahisle bir işin gördürüleceği vaadiyle dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; Failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
TCK’nın 158. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan bu düzenlemeyle failin, kamu görevlileriyle ilişkisi olduğunu, onlar nezdinde hatırı sayıldığını ileri sürerek ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin etmesi nitelikli dolandırıcılık kabul edilmektedir. Suçun maddî unsuru, kamu görevlileri yanında hatıra sayıldığını, onlarla ilişkisi bulunduğunu iddia ederek, yapılacak aracılık karşılığında kamu görevlisine verilmek üzere, para veya başkaca menfaat almak, kabul etmektir.
Kamu görevlisi, TCK madde 6’da tanımlanmış ve açıklanmıştır. Bu suçun meydana gelmesi için, suç konusunun
resmî nitelikte bir iş olması ve failin kamu görevlileriyle ilişkisi olduğundan bahsederek dolandırıcılık eylemini gerçekleştirmesi gerekir. Faildeki ahlaki kötülüğün, yalnız başkalarını dolandırmakla kalmayıp, aynı zamanda kamu görevlilerini şüphe altına sokmasındaki vahameti, suçu nitelikli hâle getirmiştir.
Bu iddia yapıldığında, o kamu görevlisinin gerçekten var olup olmadığının, ya da o işi yapmaya yetkili bulunup bulunmadığının bir önemi yoktur. Ancak nüfuzdan faydalanacağı söylenen kişinin kamu görevlisi olması gerekir. Kamu görevlisi sayılmayan bir kişiyle ilişkisinden dolayı bir yarar sağlanması halinde bu nitelikli hal uygulanmayacaktır. Kamu görevlisinin taraflarca tanınan ve bilinen bir görevli olması aranmaz. Asıl olan tarafların anladıkları ve anlattıkları memurun makam olarak belirlenebilen bir görevli olmasıdır. Failin mağdurdan sağladığı çıkar … Başsavcısına, … kaymakamına, vereceğim şeklindeki beyanında Başsavcının, kaymakamın kişi, makam ve görev olarak yeterince belirliliği bulunmaktadır. Failin, belirli bir memur yanında hatırı sayıldığından bahsedilmeksizin, bakanlardan, milletvekillerinden, hâkimlerden, tanıdıkları olduğu ve işi halledeceğini söyleyerek çıkar sağlanması halinde basit dolandırıcılık söz konusu olacak ve TCK’nın 158/2. maddesi uygulanamayacaktır. Keza, failin, belli bir memur yanında hatırı sayıldığından söz etmeksizin kendisini kamu kurumunda görevli (müfettiş, genel müdür vb.) olarak tanıtıp müştekinin tayinini yaptırabileceğini söylemesi halinde, eylemi basit dolandırıcılık suçunu oluşturacaktır.
Kamu görevlisine gerçekten ve onun bilgisi içinde çıkar sağlanmış ise eylem rüşvet suçunu oluşturacaktır.
Sanığın, şikayetçilerin oturduğu mahallede bulunan otoparka gidip geldiği, burada şikayetçilerle tanışıp samimiyet kurduğu, mahalleliye ve müştekilere kendisini polis memuru olarak tanıttığı, görüşmeleri sırasında şikayetçi Semra’nın sürücü belgesi almak istediğini öğrenmesi üzerine “kursa yazılmana gerek yok 1000 TL karşılığında hiç sınava girmeden sana ehliyet alırım, ben polis memuruyum tanıdıklarım var kurstan da bir şekilde hallederim “şeklinde sözlerle ikna edip şikayetçiden fotoğraf, kimlik fotokopisi, diploma örneği ve 50 TL parayı aldığı, aynı şekilde şikayetçi H.. Ö..’ün de kardeşinin ev yaptırdığını ve eve elektrik bağlatacağını söylediğinde ” ben başkomiserim benim etrafım geniş, TEDAŞ da tanıdıklarım var erkenden de bağlatırım” şeklinde sözlerle ikna edip bu müştekiden de evin evraklarıyla birlikte 15 TL parayı aldığı, şikayetçi Haydar’ın durumu marketinden alış veriş için gelen başka bir polis memuruna anlatıp sanığı tanıyıp tanımadığını sorduğunda polis olmadığının ortaya çıktığı somut olayda;
1- Sanığın şikayetçi H.. Ö..’e karşı işlediği dolandırıcılık suçundan kurulan hükme yönelik olarak yapılan incelemede;
5271 sayılı CMK’nın 231.maddesine göre verilen ve davayı sonuçlandırıcı nitelikte olmayan “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına” ilişkin karara karşı aynı kanunun 231/12. maddesine göre itiraz yolu açık olup temyiz olanağı bulunmadığından 5271 sayılı CMK’nın 264. maddesi uyarınca kabul edilebilir bir başvuruda kanun yolunda merciin belirlenmesinde yanılma, başvuran sanığın haklarını ortadan kaldırmayacağından temyiz dilekçesinin itiraz dilekçesi olarak kabulü ile görevli ve yetkili ilk derece mahkemesince itiraz konusunda inceleme yapılması için, dosyanın incelenmeksizin iade edilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
2-Sanığın şikayetçi S. C..’a karşı işlediği dolandırıcılık suçundan kurulan hükme yönelik olarak yapılan incelemede;
Yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, hukuka uygun, yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
5237 sayılı TCK’nın 158. maddesinin 2. fıkrasındaki nitelikli dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için suç failinin ismen söylemese bile kimden sözedildiğini karşı tarafın anlayacağı şekilde makamı, rütbesi, ünvanı ve lakabını söylediği kamu görevlilerini tanıdığını, hatırının sayıldığını, işini yaptıracağını söyleyerek mağduru kandırması gerektiği, bu veçhile; oluşa ve kabule göre; sanığın, sürücü belgesi almak istediğini öğrendiği şikayetçiyi, “kursa yazılmana gerek yok, 1.000.- TL karşılığında hiç sınava girmeden sana ehliyet alırım, ben polis memuruyum tanıdıklarım var, kurstan da bir şekilde hallederim” şeklindeki sözlerle ikna edip ondan fotoğraf, kimlik fotokopisi, diploma örneği ve 50 TL parayı almak suretiyle haksız çıkar sağlamak şeklinde sübut bulan eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 157. maddesi kapsamında basit dolandırıcılık suçunu oluşturacağı gözetilmeden, unsurları yönünden oluşmayan aynı Kanun’un 158/2. madde ve fıkrası uyarınca mahkumiyet hükmü kurulması,
Kabule göre de;
a-Sanık müdafiinin 26.10.2010 tarihli oturumda şikayetçilerden alınan paralar ve belgelerin kendilerine iade edildiğini belirtmesi karşısında mahkemece zararın giderilip giderilmediği konusunda araştırma yapılarak 5237 sayılı TCK’nun 168. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükmünün uygulanıp uygulanamayacağı hususunun tartışılmaması
b- Hileli davranışlar sergileyerek şikayetçiden 50 TL haksız çıkar sağladığı kabul olunan sanık hakkında kurulan hükümde, hürriyeti bağlayıcı cezanın süresi alt sınırdan belirlenirken, adli para cezasının miktarı teşdiden alt sınırın üzerinde tespit edilip çelişkiye neden olunması,
c- TCK’nın 51. maddesi uyarınca mümkün olmadığı halde, hükmolunan hürriyeti bağlayıcı cezanın yanında adli para cezasının da ertelenmesine karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 17.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.