Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/5756 E. 2014/21551 K. 18.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/5756
KARAR NO : 2014/21551
KARAR TARİHİ : 18.12.2014

Tebliğname No : 11 – 2011/122011
MAHKEMESİ : Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 08/10/2010
NUMARASI : 2009/412 (E) ve 2010/396 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının, özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin, kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır.
Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi
kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır.
Bilişim sisteminden maksat, verileri toplayıp, yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tâbi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü, yeni ticari ilişkiler, internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle, klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişi tarafından ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkanını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır.
Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten süjelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların, ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.
Sanığın, kendisini H. G.. olarak tanıtarak, katılandan satın almış olduğu tekstil ürünü karşılığında, bir şekilde elde ettiği 20.10.2007 tarihli 11.250 TL bedelli suça konu çeki, H. G.. ismi ile imzalayıp ciro etmek suretiyle katılana verdiği, böylece atılı suçları işlediğinin iddia edildiği olayda; suça konu çekin sahte olduğu iddia edilmiş ise de, buna dair bir banka yazısı, bilirkişi raporu ya da keşideci beyanı bulunmadığı ayrıca suça konu çekle ilgili Ankara Nöbetçi ağır ceza mahkemesi aracılığı ile aldırılan 26.10.2010 tarihli raporda, çekin arka yüzünde H. G.. adına atılı bulunan ciranta imzanın sanığın elinden çıkmış olmasının kuvvetle mümkün ve muhtemel olduğu, çekin ön yüzündeki keşideci imzasının, arka yüzündeki diğer ciranta imzaların ve çekin arka yüzündeki yazıların sanığın elinden çıktıklarının tespit edilemediği yine çekin ön yüzündeki yazıların sanığın elinden çıkmadığının mütalaa edildiği anlaşılmakla,
Gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması açısından; keşideci şirket yetkililerinin açık kimlik bilgileri ve adreslerinin tespit edilip usulüne uygun olarak duruşmaya çağrılarak şikayet ve delillerinin sorulması, şirketi temsile kimin yetkili olduğuna dair kayıtların getirtilmesi, çekteki keşideci imzası ile diğer yazıların kendilerine ait olup olmadığı, çekin sahte olup olmadığı, suça konu çekte 1. ciranta olarak görünen ve imzası bulunan A. D.. yada sanıkla herhangi bir ticari ilişkilerinin bulunup bulunmadığının sorulması, A. D..’ın adresinin tespiti halinde bu kişinin de tanık sıfatıyla dinlenerek çekteki yazı ve imzaların dinlenilen tanık, keşideci şirket yetkilileri yada sanığa ait olup olmadığı hususunun kesin olarak belirlenmesi maksadıyla bilirkişi incelemesi yapıldıktan sonra toplanan tüm delillerin birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiren, eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 18.12.2014 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.